Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm; BİR AŞK MESELESİ

@ugur.q0

Instagram hesabım; ugur_q0

Okumaya geçmeden önce lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin, teşekkürler.

İyi okumalar:)

 

Duygular.

Hayatında bir kez olsun nefes almayı dene, huzurlu bir nefes sadece. Sonra aklından çıksın bir duygu, yerleşsin kalbine. Kalbinde yaşattığın duygunun esiri ol, o duygu seninle beraber büyüsün.

Kalbin içindeki bütün duygular aslında bir ize aittir, iyi ya da kötü güzel bir iz. Senin yapacağın şey bu izle yaşamaya çalışmak, iz durabilir orada ama sende ona rağmen nefes almalısın.

Her duygunun bir izi vardır.

Acı, kalbi yavaşlatır.

Sevinç, kalbi hızlandırır.

Sıcaklık ise seni evinde hissetmene yardımcı olur.

Dört duvar, bir çatı altında aldığın hissiyatı bir insanın kalbi de sana verebilir, sadece buna inan ve çabala.

Duyguların için çabala, seni var eden duygular için çabala.

Aynanın karşısında durmuş, üzerimde ki kıyafete bakarken düşünceler her zaman olduğu gibi yine beni esiri altına almıştı. Bazen bazı esaretler size huzur verir, beyninizi temizler. Bazı düşünceler içimde ki acılara yara bandı olamazdı ama onlarla yaşamam için bana yardımcı olurlardı.

Üzerimde beyaz bir elbise vardı, uzun kollu beyaz dar elbise dizlerimin üzerinde bitiyordu. Altında ise uzun beyaz bir çizme vardı. Boynuma bir kolye takmıştım, ucunda beyaz küçük küçük taşları olan bir kelebek figürü olan.

Güzel görünüyorum. En azından benim için bu durum böyleydi, insanların benim hakkımda ne düşündüklerini umursamıyorum.

İnsanlar sizi güzel bulmuyor mu? Onlardan uzaklaşın. Yaptıklarınızı yargılıyorlar mı? Onlardan uzaklaşın. Sizi tanımadan sizin hakkınızda yorum mu yapıyorlar? Onlardan uzaklaşın.

Sizin dışınızda hiç kimse sizin neler yaşadığınızı bilemez, içinizde savaştığınız duyguları göremez. İçinizde kopan tek bir fırtına onlara hitap etmez, bunu fark etmezler bile. Buna rağmen sizin hakkınızda yorum yapabilme haklarını kendilerinde bulabilirler, böyle bir hakları olmamalarına rağmen. İnsanların düşünceleri sizin için önemli olmasın. Biri size şunu yapmayın mı dedi? Onunla konuşmayı kesin. Sizin hakkınızda sizi üzecek bir şey mi söyledi? Onunla bir daha muhatap olmayın. Aksi takdirde üzülen her zaman siz olacaksınız.

Sesli bir nefes verdim, zorlukla. Alya heyecanla odaya girdiğinde aynada dona kalan bakışlarım ona döndü, üzerinde mini askılı kırmızı bir elbise vardı. Saçlarını özenle toplamış, tepeden bir topuz yapmıştı, bir tutamını özenle iki yandan ayrılmış yüzünün iki yanına bırakmıştı. Beyaz bir çanta vardı omzunda, ayaklarında ise kırmızı bir topuklu ayakkabı. Güzeldi, her zaman olduğu gibi.

Alya, beni tepeden aşağıya doğru hayranlıkla süzdü. "Çok güzelsin" dediğinde kocaman gülümsedim.

Parmağımla onu göstererek, "Sende öyle" dediğimde derin bir nefes aldı, huzur dolu. Aklıma gelen soruyla merakla gözlerine baktım. "Bu arada babanla konuştun mu sen?"

Başını aşağı yukarı salladı, "Evet, ilk önce reddetti ama alışacak bu duruma." dediğinde yüzü asılmıştı. Benimle yaşamak istiyordu, ailesi ise bu duruma karşı çıkıyordu. Haklılardı, onlar için bir şey söyleyemezdim. Çocuklarını düşünüyorlardı, her anne baba gibi.

"Alya, biliyorsun onlar senin ailen. Burada kalmak için onlarla kavga etme, onları kırma." dedim sesli bir nefes vererek, bakışlarım yere çevrilmişti. Bir şey daha ekledim. "Lütfen." Benim yüzümden başka bir ailenin dağılmasını istemiyorum, onlar güzeldi her şeye rağmen.

Yanıma gelip yanağımı sıktı, "Merak etme fıstık" dedi koluma girerek "onları üzecek değilim." Omuz silkerek, benimle beraber dış kapıya doğru yürümeye başladı. "Şimdi gidelim şu partiye, çok geç kaldık." Saat neredeyse on olmuştu, oraya gidene kadar on bir olurdu ama sorun yoktu. Benim için yoktu, kimseye bir şeyler açıklamak zorunda değildim. İstediğim saate istediğim her şeyi yapabilirim, bana karışacak kimse yoktu.

Eskiden insanların sana yapmasını istemediğin şeyleri onları kaybedince, sana öyle davranacak kimse kalmadığında onları özlersin ama geri alamazsın. Ölüm geri dönüşü olmayan karanlık bir yoldu.

"Adresi biliyorsun değil mi?" Alya'nın sorusuna başımı olumlu anlamda aşağı yukarı saklayarak cevap verdikten sonra, üzerime beyaz bir kaban alarak dış kapıyı açtım. Alya, siyah deri bir ceket almıştı üzerine. Kapıyı kapatıp asansöre doğru yürümeye başladım, Alya da hemen yanımda yürüyordu. Hem konuşuyordu, hemde telefondan birileriyle mesajlaşma çabasına girmişti. "Bu davette Yaman da olacak" diyordu heyecanla, Yaman'ın ismini onun ağzından duymak midemi bulandırıyordu. " barışmak için iyi bir fırsat olabilir"

Olamaz canım kardeşim, diyemedim. Sizin aranızda büyük bir engel var artık, isterseniz de olamazsınız. Bunun tek sebebi ise benim, ben ve düşüncelerim. Onunla olmanı istemiyorum, buna hakkım yok biliyorum ama yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Senin zarar görmeden bu işin içinden çıkman gerekiyor, o sana zarar veriyordu.

Söylenecek çok sev var ama susmuştum bir kere, artık konuşsam kim dinlerdi ki sessiz çıkan çığlıklarımı?

Yutkundum, kuruyan dudaklarımın üzerinde dilimi gezdirdim. Asansöre doğru bir kaç adım atıp, Alya'ya sertçe bakmaya başladım. "Onu hala seviyor musun?"

Sorduğum soru onu huzursuz hissetiriyordu, bunu gözlerinde görmüştüm. Verecek bir cevap aradı bir kaç saniye, ardından dudaklarını ısırdı. Gözlerini karşımızda duran aynada kilitledi, kendisini izledi. En sonunda, "O benim sevgilim" dedi.

Gülümsedim, "Sorumun cevabı bu değil."

Onu zorlamak istemezdim, farkında olmadığı şeyler vardı ve birinin bunları gün yüzüne bir an önce çıkartması gerekiyordu. Yaman sevilecek bir insan değildi onu için, Alya ona göre nazik biriydi. Şiddete maruz kalacak ve buna boyun eğecek bir kadın değildi, bunun acısını daha sonra hissetmemesi için şuan işin içine ben giriyordum.

Her şey Alya için. Her şey arkadaşım için.

"Seviyorum." dediğinde yüzünde tek bir ifade yoktu, sesli bir nefes verdim.

"O gün bir çocuğun üzerinde yırtık bir ayakkabı gördüm, sökük." diye başladım anlatmaya. "Dışarıya ip kaçıp duruyor, çocuk eğilmiş açılan söküğü kapatmaya çalışıyor. Bir uğraş sonucu dikiyor orayı, daha sonra başka bir yerden tekrar açılıyor." Merakla beni izlediğini gördüm. "Bu bir döngü içinde devam ediyor."

Anlamaz gözlerle bana baktığında, kısaca açıkladım. "Demek istediğim şey şu; bir insan sana yara veriyorsa, bunu her zaman yapar. Bir kaçış yolu yoktur. İzi kalmadan yara vereni silmek gerekir hayatından."

Anlamıştı, demek istediğim şeyi anlamıştı. Cevap vermedi, sustu sadece sustu. Asansör durduğunda onu kolundan çekiştirerek dışarıya çıkardım, arabaya binerken ikimiz de hiçbir şey söylemeden öylece durmuştuk.

Söylenecek her şey söylenmişti, kimin gücü yeterdi gerçekler karşısında haykırmaya?

Arabayı Selim'in evine doğru sürmeye başladım, Selim'in ailesinin ona aldığı bir ev vardı. Parti orada olacaktı, aslında bir çok parti orada olurdu. Bizim okul parti konusunda çok yeteneklilerdir, her gece parti parti dolaşır yeni bir konsept bulurlardı. Bunu çok fazla sevdiğim söylenmez, fakat nefret de etmiyorum. Herkes istediği şeyi yapabilirdi.

Alya, en sonunda konuştu. "Haklısın." dediğinde ona bir cevap veremedim, arabayı sürmeye devam ettim sessizce. Haklı oldugumu

Partiye geldiğimizde direkt salona geçmiştik, okulun yarısı neredeyse buraya gelmişlerdi. Ortalıkta tanıdık bir sürü insan olmasına rağmen Alya ile birlikte kendimize bir şişe içki alıp karşılıklı bir koltuğa geçtik.

"Sence bugün kim sarhoş olarak çıkar buradan?" diye sordu alay dolu bir şekilde, gözlerimi devirdim. O gün sarhoş olmuştum ama böyle bir hataya tekrar düşecek değildim, diğerinden daha ayık olacaktım bu sefer evet bunu yapabilirim. O gün hakkında hala hiçbir şey hatırlamıyorum, Barın'a ise bana ne söylediği konusunda soru sormaya utanıyorum. Kim bilir o gün ne kadar fazla saçmalamış, onu hayattan bezdirmiştim.

Çok geçmeden kapıdan Barın, Suhan ve Selim girmişti. Barın'ın üzerinde siyah bir tişört, onun üzerine deri ceketini giymişti. Altına ise kot pantolon vardı. Saçları dağınık, gözleri ise etrafı inceliyordu. "Seninkiler geldi" diyen Alya'ya ters bir bakış attım.

"Seninki de geldi küçük kaçak" dedim alayla gülümseyerek, yanında duran yastığı alıp yüzüme doğru attığında yana doğru kayacakken birinin kucağına düşmüştüm. Şaşkınlıkla, gözlerimi açıp karşımda duran yüze baktım.

Barın.

O buraya ne zaman gelmişti? Ve hangi ara yanıma oturmuştu

"Sen ne zaman geldin?" diye sordum kaşlarımı çatarak, sertçe kahverengi gözlerine bakıyordum.

"Bir dakika önce, sen konuşurken." dedi soğuk bir şekilde, kaşları havalandı.

"Neden buraya geldin?" diye sordum bu sefer, kaşlarım bir kez daha istemsizce çatıldı.

"Öyle istedim." dediğinde, ters bir bakış attım ona onun dudakları ise yana doğru kıvrılmış alayla bana bakıyordu.

"Ne?" diye sordum öfkeyle, "neden öyle bakıyorsun?"

Derin bir nefes aldı, "Kucağımda olduğunun farkında mısın?" Ne!

Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum, kucağından hızlıca kalkıp tekrar yerime oturdum. Alya'nın yüzünde duran gülüşü ise sinirlerimi bozmaya yetmişti, yumruğumu sıktım.

Selim ise dayanamayıp bana ve Alya'ya dik dik baktı, "Sizin hoşunuza mı gidiyor sürekli benim arkadaşlarımın kucağına atlamak?" diye sordu ters bir şekilde, az önce benim yüzüme gelen yastığı ona doğru attım fakat o hemen yanında duran Alya'yı önüne çekmişti yastık Alya'nın yüzüne gelmişti.

"Selim!" dedim sertçe.

"Yengem?" diye cevap verdiğinde, Alya gözlerini söylenerek ovuyordu.

"Amara!" dedim ona öfkeyle, "Çok mu zor söylemek?"

Alayla gülümsedi, bir bacağını diğerinin üzerine attı. "Yo değil."

Derin bir nefes aldım, "Niye söylemiyorsun o zaman?" Gözlerimden ateş çıkıyordu neredeyse, bu kadar gıcık bir gurup olmayı nasıl başarıyorlar aklım almıyor.

"Canım öyle istiyor." Selim'in cevabı ile içimdeki öfke daha da büyüdü.

"Kırmızı kurbağa sinirlendi bakıyorum" Barın Aren Yücel tabiki, başka kim benimle uğraşmadan durabilirdi?

Bakışlarım ona kaydı, "Kes sesini!" dedim sertçe.

Bu halimden eğlendiği apaçık belliydi, yüzünde sadece alay dolu bir ifade vardı. "Susmamı mı istiyorsun?" Çikolata ve kiraz karışımı kokusu burnuma hafifçe değdiğinde derin bir nefes aldım.

Öfkeyle soludum "Evet, Allah'ın belası evet!" diye bağırdım.

"Sustur?" dedi etkileyici bir sesle, evet öyle demişti. Beni öp demedi, beni sustur dedi. Kahretsin, ikisi de aynı anlama geliyordu.

Delirmek üzereydim, buna ramak kalmıştı. Kollarımı birbirine bağlayarak, sinirle durdum. Onlardan nefret ediyorum, herkesten nefret ediyorum, Allah kahretsin. Dudaklarımı ısırmaya başladım, bu sırada tepemizde dikilen guruba bakmamak için ekstra bir çaba sarf ediyordum. Duru, Melisa ve Dora.

Duru, siyah mini bir elbise giymişti.

Melisa, onunla göz göze geldiğimizde gözlerini kısarak bana bakıyordu. Kahverengi küt saçlarını düzleştirmiş, üzerinde kısa bir etek ve beyaz bir tişört vardı. Kahverengi gözleri benim gözlerimin içine küçümseyici bir ifadeyle bakıyor, yüzüne bir alay veriyordu. Öfkeyle soludum. Onunla bu gece kavga etmek istemiyordum, onlardan fazlasıyla sıkılmıştım.

En son gözlerim Dora'yı bulmuştu; soğuk bakışları bizim üzerimizde dolanırken, ben onu baştan aşağıya süzmeye başladım. Beyaz, etek kısmı bol askılı bir elbise giymişti. Beyaz saçlarını açık bırakmış, yeşil gözlerinin sarmalayan uzun kirpiklerine mavi bir rimel sürmüştü. Garip birisiydi. Duru ve Dora kardeşti, birbirlerine benziyor diyebileceğim pek bir özelikleri yoktu. Dora ve Duru çok farklı iki kişilikti.

Duru, önümden geçerek Barın'ın yanına geçip oturduğunda Dora da benim yanıma geçmişti. Melisa, Alya'nın yanına oturduğunda Alya gözlerini devirerek, yumruklarını sıkmıştı.

Onlardan her zaman rahatsız olmuştuk, hiçbir zaman sevmiş değildik. Kötü insanlar sevilmez. Onlar kötüydü, biz iyi miydik bunu bilemem ama onların kötü olduğunu söyleyebilirim. Bu tasviri hak ediyorlardı, belki Dora değil ama diğerleri hak ediyordu.

Sesli bir nefes verdim, bakışlarım yerin üzerinde ki dekorasyonu incelerken Duru'nun sesi kulaklarıma geliyordu. "Barın" diyordu, onlara bakmıyorum. "Bir kaç gündür seni göremiyorum"

Nefesimi tutmaya başladım. Barın, "Yoğunum bu aralar," diye mırıldandı soğuk bir sesle. Soğuktu ona karşı fazlasıyla soğuktu, istemsizce hoşuma gitmişti bu durum. Bana karşı böyle değildi. O herkese karşı soğuktu aslında, fakat bana karşı bu soğukluğun yerini sıcaklık buluyordu. Bana sıcaktı, insanlara soğuk.

"Anlıyorum" dedi Duru, "işlerin olmasa benim yanıma gelirsin." Sesinde bir heyecan vardı, belkide kibir. Barın'ı seviyordu, onu seviyordu. Anlamsız bir şekilde bu düşünce içimi yiyordu, onu sevmesini istemiyordum.

"Olabilir." diye cevap verdi Barın, sesli bir nefes verdiğini duyduğumda sıkıldığını anlamıştım.

Selim sıkılmış olacak ki, ortaya bir öneri attı. "Oyun oynayalım" dediğinde, bakışlarımı onun yeşil gözlerine çevirdim. Yüzüm asılmıştı, bunu hissediyorum.

"Ne oyunu?" dedi Melisa, ince ve tiz bir sesle.

Alya atladı söze, "Birbirimize sorular soralım, cevap vermeyen fondip yapsın." dediğinde sessizce onları izliyordum. Selim başıyla onu onayladı, yerinden kalkıp mutfağa gittiğinde Alya da yardım etmek için arkasında gitti.

Barın'ın sesi kulaklarımı doldurduğu anda heyecanla kalbim atmaya başladı . "Sıkıldın mı?" demişti, nefesi tenime çarpıyordu.

Bakışlarımı yüzüne doğru çevirdim, gözlerimiz bu kadar yakınken ilk kez içlerine dikkatlice bakıyordum. Kahverenginin açık bir tonu, onu sarmalayan yeşil hareleri vardı, uzun kirpikleri ise muazzam bir güzellik veriyordu. "Sıkıldım dersem ne yaparsın?" Nefesim dudaklarına çarpıyordu.

"Seni alırım buradan." dedi tok bir sesle, bakışları gözlerimin içindeydi. Benim üzerimde bıraktığı tesir normal değildi, ben onun yanındayken kendimi unutuyor ve sadece ona odaklanıyordum. Bu durum ise hoşuma giden bir şey değildi.

Dudaklarımın kenarı yana doğru kıvrıldı, "Ben istemesem?" diye sordum.

Küçük bir kahkaha attı, nefesi dudaklarıma değdiğinde nefesimi tuttuğumu hissettim. "Benimkarşımda öyle bir şansın yok" kalbimin sıkıştığını hissediyordum, mulutuluk içinde göğüs kafesimden çıkmak isteyecek kadar hızlı atıyordu.

Bunun ismi neydi?

Kendime geldiğimde onu yavaşça ittim, bir kaç adım geriye giderek ondan uzaklaştım. Bu sırada Duru'nun, siyah kaşlarını çatarak bizi izlediğini gördüm, fakat diğerlerinin odağı biz değildik. Duru'ya gülümsedim, sinsice. Bu hayatta onun her istediği olamazdı, buna alışması gerekiyordu. Bakışları öfkeli bir hal alırken, benim üzerimden çekildi. Dudaklarını birbirinin üzerine bastırdı, yumruklarını sıktı.

Gözlerimi devirerek, önümde duran fondip şişelerine baktım. Her şey hazırdı, Alya hemen karşıma geçip oturdu. "Ben başlıyorum" dedi, sarı saçlarını arkaya doğru yavaşça atarak. Bakışları, Suhan'ı buldu. "Suhan Kadem" diye mırıldandı. "Bu gurup içinde hoşlandığın biri var mı?"

Suhan'ın dudakları alayla yana doğru kıvrıldı, "Neden merak ediyorsun bunu?" diye sordu muzip bir sesle.

Alya onun bu rahat tavrı karşısında kaşlarını çattı. "Sen bana soru soramazsın" dedi sertçe.

Suhan, "Öyle olsun sarı kız" dediğinde, masada duran bir şişeyi kafasına dikti. Şişeyi bıraktığında yüzünü buruşturup, gözlerini kapattı. Alya gözlerini devirdi, sıra Suhan'a geçmişti.

Alya'ya baktı, göz kırparak "Beni yakışıklı buluyor musun?" diye sordu. Alya'nın yüzü kızarmaya başlamıştı, bunu saklamak için bakışlarını benim olduğum tarafa çevirdi. Rahat bir nefes alıp, tekrar Suhan'a döndü.

"Okulda seni yakışıklı bulamayacak bir kız tanımıyorum." dediğinde, Suhan'ın yüzüne keyifli bir ifade oturmuştu, Alya ise utanmış olmalı ki ona bakmıyordu. İkisinin arasında bir şey yoktu ama olacaktı, nedense içimden bazı sesler bunu haykırmaya başlıyordu.

Duru, "Ben bulmuyorum." diye söze atladığında, Suhan yüzünü buruşturup ona baktı. Alya'nın ise suratı onun araya girmesiyle asılmıştı.

Sesli bir nefes vererek, "Kız demiştim zaten..." diye mırıldandı, Selim gülmeye başladığında Suhan da ona katılmıştı.

Bozulan Duru, omuz silkerek Alya'ya dilini çıkardı. "Sıra bende" dedi yüzünü Barın'a çevirip, büyük ihtimalle ona soracaktı. "Bu gurupta birini öpmek zorunda kalsan, bu kim olurdu?" Merakla Barın'a döndüm, kimin ismini verecekti? Bunu gerçekten merak ediyorum.

Bir cümle veya tek bir kelime, bütün hayatın boyunca bir ukte olarak kendini bırakabilir kalbe. Kalbinde gölgeler ise küçük küçük emareleri andırır.

Barın'ın bakışları bir kaç saniye bana döndü, hiçbir şey söylemden kaşlarını çatmış, sorudan hoşlanmadığı yüz çizgilerinden belli oluyordu. Nefesimi tutmuş cevabı bekliyordum, kimin ismini verecekti acaba? "Bunu neden sordun şimdi?" diye sert bir cevap verdi, Barın. Anlaşılan söylemek istemiyordu, tuttuğum nefesi hızlıca verdim.

Duru, rahat bir tavırla arkasına yaşlandı. "Ne o?" diye sordu, kaşlarını kaldırarak, siyah gözleri Barın'dan başka kimsenin üzerinde durmuyordu. "Barın Aren Yücel, korkuyor mu yoksa?" Yüzüne bir alay ifadesi yayıldı, bundan zevk alıyordu.

Barın cevap verdi, "Amara"

Amara mı dedi?

Şaşkınlıkla aralanan dudaklarım Barın'ın üzerinde, onun bakışları ise benim üzerimde değildi. Beni öpmek mi istiyordu? Hayır, zorunda kalsa beni öper. Evet, beni öpmek istiyor. Barın Aren Yücel, Amara Soner'i öpmek mi istiyordu?

Derin bir nefes aldım, dilimi kuruyan dudaklarımın üzerinde gezdirdim. Bakışlarım Duru'nun gözleri ile kesiştiği anda, onun bana olan nefretini o an fark ettim. Bana öfkeyle bakıyordu.

Öfkeyle, nefretle...

Tek sebebi ise Barın'dı, bunu biliyorum.

"Ne?" dedim ona bakarak, bana böyle bakması beni rahatsız etmişti. İnsanların nefretini hak edecek bir şey yapmadım. Duru, sinirle bir nefes aldı. Ardından ayağa kalkıp, yanıma doğru bir kaç adım attı. Bir parmağı beni gösterirken, bakışları Barın'da durdu.

"Bunu mu seçtin cidden?" diye sordu öfkeli bir sesle, içinde bana karşı öyle bir öfke vardı ki artık içinde tutamıyordu bile. "Ciddi misin sen ya?" dedi bir kahkaha atarak, gözleri dolmuş gibiydi. Dora, oturduğu yerden kalkıp onun ellerinden tuttu.

"Duru" dedi onu sakinleştirmeye çalışarak, fakat Duru'nun onu dinleyecek hali yoktu.

"Bırak beni" diyerek çekti kolunu bir hışımla, ardından bana baktı. "Sen" dediğinde neredeyse bağırmıştı. "Sokaklarda büyüyen bir sokak köpeği dışında nesin ki?" İçime yayılan öfke tohumları, bütün bedenimi alev almıştı. "Senden nefret ediyorum." dedi gözlerimin içine bakarak. "Annen baban öldü, kimse seni sevmedi." Öylece bakmaya devam ettim, hiçbir şey yapmadan. "Kendini Barın'a mı yamaladın" dediğinde öfkeden gözü kör olmuştu, ilk kez biri benden bu denli nefret ediyordu. Ve ilk kez biri beni bu denli kıracak sözler söylemişti. Sokak köpeği...

Alya ayağa kalkarak onun karşısında durdu, "Yeter artık kes sesini" dediğinde, öylece durmaya devam ettim. Sınırlar...

Fakat Duru durmadı, "Ailesi onu sokağa attı, gurursuz bir piç gibi onların yanına tekrar geldi." Neredeyse haykırıyordu, gurursuz biri değildim, asla olmadım. "Ailen senden nefret ediyordu" dediğinde bu sefer ayağa kalkıp tam karşısında dikildim, tepkisiz gözlerle yüzüne baktığımda dudaklarımda umursamaz bir gülüş vardı.

"Ne bu halin Duru?" dedim gözlerimi baştan aşağıya onun üzerinde gezdirerek. "Bir erkek için değer mi?" diye sorduğumda, hiçbir şey söylemedi. " Seni sevmiyorsa sevmiyor Duru, kimseyi seni sevsin diye zorlamaya hakkın yok." Bir kez daha sustu. "Sokaklarda büyüdüm evet ama ben bundan dolayı asla utanmadım, fakat sen annen kendisinden daha genç bir adamla çıktığında ondan utandın." Sınırlar vardı, bu sınırları geçmeyecekti. Yüzü kızarmaya başlamıştı, Dora onu arkasına aldığında tam benim karşımda durdu. Yeşil gözlerinde öfke yoktu.

"Kes sesini!" diye uyardı beni sertçe.

Gülümsedim, "Neden, az önce o çok güzel bağırıyordu." dedim gür bir kahkaha atarak. "Üstelik anne ve babası ondan nefret ederken" dedim bir kez daha gülerek. "Benim ailem yıllarca beni bulmak için uğraştı, bana hamile iken ilaç içmedi en azından." Kelimeler bazen bir kurşunun yerine geçecek kadar acı verici olabilirdi.

Dora'nın dudakları yana doğru kıvrıldı, "Hmm sokak çocuğu..." diye mırıldandı. "Biraz daha konuşursan seni nefes aldığına pişman ederim."

Kahkahalarla gülmeye başladım, "Dora, Dora..." diye mırıldandım, "ağzımı açmamı istemezsin." Kardeşini savunması kötü bir şey değildi ama kardeşini bana karşı savunması kötü bir şeydi.

Sesli bir nefes verdiğim sırada, ellerim hala yumruk şeklinde kalmıştı. Dora'nın bakışları ellerime indiğinde, dudaklarının kenarı yana doğru kıvrıldı. Bir şey söyleyecek gibi olmuş ama o an bir şey olmuştu.

Biri beni bacaklarımdan kavramış tepetaklak sırtına atmıştı, onun sırtında bomboş gözlerle bizi izleyen şaşkın suratlara bakarken, bu kişinin Barın olduğunu burnuma gelen kokusundan anladım. "Barın ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordum sertçe.

"Seni kaçırıyorum." dedi gayet rahat bir şekilde, bu sırada dış kapıyı açmıştı. Hayatımda ilk defa biri beni kaçırıyordu.

Ellerimle gözlerimi ovaladım, "İndir beni!" dediğimde Barın'ın geniş sırtına yumruklar vuruyor, ayaklarımla da karına tekmeler atıyordum. Bunlardan pek etkilenmiş gibi değildi, bana ceval vermeden yürümeye devam etti.

... 

Ciğerlerinize dolan nefesi hissetmeyi deneyin yaşadığınızı hissedin. Bazı anlar da buna ihtiyacınız vardır, belki bunun inancıyla kollarınızı hayata sarmış, size sıcak bir kucak açmasını istiyorsunuz.

Barın Aren Yücel, beni sahile kaçırdı. Hayatımda ilk defa beni kaçıran biri vardı, bu kişinin beni sahile getirdiği gerçeğini ise hala içimden atamıyorum. Sahil kenarlarında dolaşmayı seviyorum, kafamı dinlemek için hep gelip, dalgaların sesinin içime işlemesini beklerim. Fakat bu farklı bir şeydi, beni buraya ilk kez biri getiriyordu; Barın.

Başımı yavaşça ona doğru çevirdim, yüz çizgilerini izlerken dudaklarıma ister istemez bir gülümseme yayıldı. Kahverengi gözleri soğuk değildi, aksine bugün güzeldi, farklı şekilde bir güzellikti. Islak dudakları denizi izlerken, hemen yanımda duruyordu. Oturmuştuk, kumsala beraber oturmuştuk. Benim için ceketini bırakmıştı, üzerine oturmam için ama ben bunu reddetmiş onun gibi kumun üzerine bırakmıştım kendimi. Onun gibi hissedebilmek için. Dudaklarını bir şey söylemek için araladım, sonra vazgeçtim tekrar kapatıp gözlerimi denize çevirdim.

Düşünceli bir hali vardı, sanki burada değilmiş gibiydi. Başka dünyalarda, başka şeyler düşünüyordu. Belki de yalnız kalmak istiyordu, benim onun yanında olmam onu rahatsız ediyor muydu? Derin bir nefes aldım, bakışlarımı ona çevirmeden “Ne düşünüyorsun?” diye sordum. Düşünceler, insanları öldürür. İnsanı zihninde taşıdığı anlar mahveder. Geçmişinin izleri silinmezse, geçmiş sizi siler. Geçmişin mahkumu olmayın, özgürlüğünüz sırf bu yüzden elinizden alınmasın.

“Her şeyi...” diye mırıldandı, bakışları denizde, sesinde düşünceli bir ifadeyle. Her şeyi... Bu her şeyin içinde ben var mıydım? Bu sorunun cevabını merak ediyor olmam benim suçum değildi, garip şeyler oluyordu. Benim ve onun arasında. Sanki önümüzde uzun bir çizgi var gibi aşılması zor, bir yandan da o kadar kolay aşılacak bir çizgiydi.

“Beni düşünüyor musun?” diye sordum açık bir şekilde, ona karşı hep böyle olmak isterdim. Düşüncelerimi saklamak istemez, sürekli dökmek isterdim. Bazı düşünceler her yerde söylenilmez.

Ya da

Herkese her şey söylenilmez.

Düşünüyor muydu beni? Evet, merak ediyorum. Benim aklımdan çıkmayan adamın aklına geliyor muydum? Zihnimi esiri altına alan bu adamın, zihninde yerim var mıydı, merak ediyorum.

Sesli bir nefes verdiğini işittim, “Seni düşünmemek mümkün mü?” diye mırıldandı boğuk bir sesle. Sesinde bir ifade vardı, hayatım da hiç duymadığım, hiç hissetmediğim garip bir ifade. Sanki bir şeyler söylemek istiyor da, söyleyemiyor gibiydi.

Aslında o kadar patavatsız biriydi ki aklından geçen her şeyi şıp diye söyleyen biriydi, en azından bana karşı hep böyleydi. Onu tanıdığım kadar.

Üst dudağım kıvrıldı, fakat bu bir sevinç ifadesi değildi. Beni düşünmesini istemiyorum ve onu düşünmek istemiyorum, beynime artık hükmetmek istiyorum. Kalbim sözlerimi dinlesin, bir çift göze mahkum olmasın istiyorum. Çünkü biliyorum bana gelen her şey, bir süre sonra benden geri gidiyor. Benden herkes giderdi, en çok da sevdiğim insanlar bulurdu benden gitmenin yollarını. “Barın Aren Yücel, bir kızı mı düşünüyor?” dedim alay dolu bir sesle, “Dünya yıkılıyor olmalı.”

Onun da gülümsediğini gördüm, bakışları denizi izlerken bana laf yetiştirmeye devam ediyordu. “Bazen dünya insanlardır...” dediğinde, bir kaç saniye durakladım. Bazen dünya insanlardır...

Bazen ev bir insanın kalbidir.

Öyle midir?

Öyledir.

Gözlerimi ona çevirdim, yüz çizgilerini izlerken dudaklarıma ister istemez bir tebessüm belirdi. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım, “Senin dünyan kim?” dedim kısık bir sesle, fakat onun beni duyduğuna adım kadar emindim.

Bazen dünya insanlardır...

“Bilmem, senin evini aradığın gibi belki bende dünyamı arıyorumdur.” dedi alay dolu sesiyle. Evimi arıyorum Barın? Senin asla sahip olamayacağın bir kalbe ev arıyorum, bu asla sen olmayacaksın.

Kaşlarımı çattım, “Dünyanı benden uzakta ara o zaman Yücel, benim yanımda değil.” Dedim acımasız bir sesle. Hayır, kimsenin benim evim olacağı yoktu. Olamazdı. Giderlerdi.

Alayla güldü, “Belki seni dünyam yapmak istiyorum?” kaşları havalandı, soru sorarcasına yüzüme bakıyordu. Belki seni dünyam yapmak istiyorum. Hayır, hayır, hayır. Ben olamam, ben kimsenin kalbine böyle bir zarar veremem. Özellikle yeni bir yola girecek iken ve hiç tanımadığım bir adamın sözlerinin esiri olup da ona böyle bir kötülük yapamam. Onu sevemem.

Sevmek insanı öldürür.

“Ben kimseye dünya olamayacak kadar küçüğüm” dedim sakin bir ses tonuyla, ona umut veremem, kendime ve ona bunu yapamam.

“senin gözlerinde bu böyle “ dediğinde gülümsedim, acıyla. Herkesin gözünde bu böyle Barın. “Benim gözlerim seni eşsiz bir hazineyi arar gibi arıyor. Sen eşsiz birisin, birinin kalbine dünyayı sığdıracak kadar eşsiz ve güzel.” Kalbim pırpır etti. İçinde ki kelebekler uçurmaya başladı, delicesine haykırışları, göğüs kafesimi delecek kadar güçlüydü. Bazı sözler vardır, kalp ritmini değiştiren. Bazı anlar vardır, aklını başından alan. Bazı gözler vardır, onlar dışında kimsenin gözlerini görmek istemeyecek kadar güzel. Sen eşsiz birisin dedi, gözlerim seni arıyor eşsiz bir hazine gibi. Demişti işte, seviyormuş, seviyor.

Elimi kalbimin üzerine koyarak heyecanımı bastırdım, bir kaç saniye öylece durdum. Bana söyledikleri, hem garip ve zamanda güzel, çok güzel. “Barın” dedim heyecanla. “Sen” dedim titreyen ve heyecan dolu sesimle. “Beni mi seviyorsun?”

Sorduğum soyuyla beraber kaşları alayla havalandı, gözlerime baktığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Nefesimi sıkıca tutup, söyleyeceği şeyi bekledim. “Seni sevmiyorum Amara, sen beni seviyorsun.” Aptal.

Kaşlarımı çattım, öfke dolu gözlerle ona baktım. “Sen” dedim öfkeyle “gerçekten hayatımda gördüğüm en-“ sözüme ban diye girdi.

“En yakışıklı adamım.” Yüzüne bir yumruk attım.

Evet bunu yaptım.

Elleri hızla gözlerine giderken, gülmeye başladı. Ona attığım yumruğa rağmen, hala konuşmaya devam ediyordu. “İlk aşklar kavgayla başlar demiş atalarımız, ne diyorsun sonumuz evlilik mi?” hala benimle dalga geçmeye devam ediyordu, ona inanamıyorum. Şaka gibiydi, tam anlamıyla gerçek dışı biriydi.

Sinirle bir nefes verdim, “Diğer gözüne de yumruk yemek istemiyorsan, kes sesini.”

Sinsi bakışlarla bana baktı, gözlerimin içine. Dudakları yana doğru kıvrıldı, yüzündeki tuhaf ifade benim canımı sıkmıştı. Ne diyecekti? “Sesimi kesmek için dudaklarını kullanmaya ne dersin?”

İçimden gülmek istesem bile bunu yapamadım, “Hayır, canım.” dedim alayla. “Ellerimi tercih ediyorum.” Derin bir nefes verdi.

“Fark ettiysen bana canım dedin, bana aşık olduğunu daha fazla ne kadar belli edeceksin Amara Soner?” Nefesimi sıkıca tuttum, bu adam belasını mı arıyordu? Öyle bir şey istiyorsa ben ona bela olabilirdim, benden nefret edecek kadar kara bela...

“Deli misin Barın?” dedim kafamı iki yana sallayarak.

Dudaklarını içeri yuvarladı, iç çekti. “Sadece sana.”

Sadece bana...

Ve hep sadece bana ol isterim ama ben isteklerimi ne zaman dile getirsem ters teper Yücel? Sen ve ben imkansız bir aşka adım atıyoruz, benim açımdan imkansız. Ben bunu istemiyorum, ben senin toprağında gömülmek istemiyorum. Ben senin hayatında olan ‘yanlış’ kişisi olmak istemiyorum.

“O zaman kendine başkasını bulman için geç değil” dedim toprak renginde ki gözlerine baktım, kahverengi. “Hayatından tam anlamıyla çıkıyorum.”

Durdu, öylece baktı. Beni anlamaya, duyduğu sözleri hazmetmeye çalıştı. “Ne?” dedi şaşkınlıkla, sesinde sert bir ifade vardı.

Sertçe yutkundum, bakışlarım bize dalgalara döndü. “Okuldan kaydımı alıyorum.” dedim fısıltı gibi çıkan bir sesle. Bir kaç güne yeni okuluma kaydımı yapmış olurdum, o okulda daha fazla kalmak istemiyorum. Barın’a baktığımda, çenesinde ki damarlar seğrilmiş, ellerini sıkıca yumruk yapmıştı. Sinirlendiği belliydi, fakat buna anlam vermek istemiyorum. Benim okuldan gidecek olmam onu sinirlendirmesin, benimle ilgili hiçbir şey onu sinirlendirmesin.

“Neden?” dedi öfkeyle, fakat bu öfkeyi gizlenmeye çalıştığını görebiliyordum. Ellerini saçlarından geçirip, hızlı bir nefes verdi. “Benim yüzümden mi?” Alacağı cevap onu korkutuyor gibiydi. “Ben seni rahatsız mı ediyorum?” kaşlarımı çatarak ona baktım.

“Hayır.” dedim keskin bir sesle. Beni asla rahatsız etmiyordu, aksine bu hoşuma gidiyordu.

Ayağa kalktığında bende onunla beraber kalktım, öfkeyle karşımda durdu. Gözlerimin içine baktı, “Neden o zaman?” dedi sinirle.

Derin bir nefes aldım, “Öylesine...” diye mırıldandım. “Orada kalmayı daha fazla istemiyorum.” Müdür ile aramızda geçen konuşma geçti aklımdan, sertçe yutkundum. O konuşma yüzünden gidiyordum. Fütursuzca dudaklarından çıkan sözler benim kalbimi kırmıştı, birilerinin böyle kolayca hayatına devam ediyor olması benim canımı yakıyordu. En azından biraz bekleseydi, bu kadar kısa bir zaman içerisinde ödenmeyen okul parası yüzünden bana yapılan muamele hoş değildi.

“Bir şey mi oldu Amara?” dedi dişlerini sıkarak, sevmediği biri için bu kadar sinirlenmesi normal değildi, önemsiz bulduğu birini bu kadar önemsiz bulması fazla saçmaydı. Kahverengi gözleri gözlerimin içine kenetlendi. “Biri bir şey mi söyledi veya yaptı?”

Derin bir nefes aldım, “Bunun bir önemi var mı?” dedim umursamaz bir ses tonuyla, dudaklarımı yuvarladım. “Sonuç olarak her türlü gidiyorum.” Ellerini tekrar yumruk yaptığında, yüzünde ki öfke ifadesi yavaş yavaş kayboluyordu. Alayla gülümsedim, “Hayatından bir baş belası ayrılıyor.” Gözleri sert bir şekilde benim üzerimde durduğunda sustum. Sinirlenmişti.

“Sen dönüp dolaşıp beni tekrar bulursun, merak etme.” dedi gözlerini devirerek.

Gülümsedim, “Kovalamayı seviyorsun.” Dedim büyük bir imayla. “Bulursun beni.”

Dudakları usulca yana doğru kıvrıldı, “Sende kaçmayı seviyorsun” dediğinde sesli bir nefes verdim. Bir adım yanıma gelip, önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Elleri yanağıma değerken, bedenim alevler içinde yanmak istedi. Nefesimi sıkıca tuttum. “Sorun yok, yakalarım.”

Yanımdan ayrıldığı anda tuttuğum nefesimi sıkıca verdim, ardından söyledikleri beynimi kurcalamaya başladı. Yakalarım seni demişti, bulursa yakalardı. Birbirimiz bir daha asla görmeyecek iki kişiydik, belki o Duru’yu severdi, ben başkasını.

Bu dünyada bize yer yok Yücel, biz bir bedende bütün olamayız, biz birleşmesi imkansız iki kalbi barındırıyoruz içimizde. Sen herkesle oynarsın, herkesle takılırsın, bense benim işte bana evim gibi hissettirecek birini isterim. Ben seni istemem Yücel, sen bana ev olamayacak kadar soğuksun. Sen benim soğuk kalbime sıcak bir el olamazsın ve ben senin kalbinin içinde ki her aşkı kabul edemem. Benim dünyam da acıya yer yok Yücel.

Acıyan yara yere iz bırakmadan silerim zihnimden yarayı, bir daha yüreğime acı ekmesin diye. Ben seni tanımamış olmayı dilemek istemiyorum Yücel, ben seni de silmek istemiyorum, sana güvenmek istemiyorum. Seni seviyorsam bile, benim kalbime acı verecek birini hayatıma almam, alamam. Ben acıyı sevmem, ben yarayı sarmam, silerim.

Yara bırakan birini değil, yaramı saracak birini arıyorum.

Düşüncelerimden sıyrılıp, kafamı iki yana salladım. “Ben eve gidiyorum Barın,” dümdüz sesim vardı. Gözlerine alay yerleşti.

“Benim yanımdasın ya” dediğinde dudaklarıma silik bir gülüş yayıldı, bunu görmedim.

“Gerçek evime...”

“O da olurum bir gün.” dedi yumuşak bir sesle. Olur musun sahi? Beni yaşatır mısın kalbinde bir ömür? Ömrüm olur musun? Olamazsın.

“Ev sıcak olur” diye mırıldandım acımasızca, alayla baktım gözlerine. “Sense...” yutkundu. “Sensin işte Barın.” Onu orada bırakıp yola doğru yürümeye başladım, ona bir daha bakmadan. Biliyorum, bakarsam gidemem. Onu ardımda öylece bırakamam.

Kalbim buna izin vermez, kalbim buna dayanamayacak kadar hassas bir yapıya sahip. Özellikle sevdiğim biri için, sevdiğim...

Bölüm sonu...

 

"Sense" yutkundu "sensin işte Barın." mı dedi o????? Benim bile kalbim kırıldı Amara ne yaptın?

 

Barın Aren Yücel keşke benim olsa diyorum bazen, sonra düşünüyorum zaten benim fkkskwkslwl

 

Komik değildi biliyorum.

 

Her neyse

 

Neden yorum yapmıyorsunuz?

 

Psikolojim bozuluyor lütfen yapar mısınız?

 

Sonra bütün yazma hevesim birden kayboluyor, YORUM YAPIN!

 

Kesinlikle benim zorlamam ile yorum yapmıyorsunuz....

 

Çok konuştum hadi sorunlara geçelim (cevap gelmezse cin olur rüyanıza gelirim🙂)

 

Sorular

 

Bölüm nasıldı?

 

Sizce yazım dilim nasıl?

 

Beni seviyor musunuz?

 

Peki Barın Aren Yücel'i seviyor musunuz?

 

Amara hakkında ki düşünceleriniz....

 

Ben gidiyorum sevgilerle kalın ve yorum yapmayı unutmayın...

 

Loading...
0%