Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6; YENİ OKUL MACERASI

@ugur.q0

Selamlar, nasılsınız?

 

Bana çok soruluyor bölümler ne zaman geliyor diye arkadaşlar her cumartesi günü bölüm geliyor.

 

Ama okuyan kişileri görüp de yorum veya oy vermediklerini görmek beni üzüyor.

 

Lütfen YORUM ve OY yapar mısınız?

 

Teşekkürler.

 

Şimdi yeni bölüme geçelim...

 

"Yeni okul macerası"

 

Gözler yalan söyler miydi? Uzun zamandır tanıdığınız bir kalp düşünün, hayatınızın her anında belki birlikte olduğunuz, o kişiyi çok iyi tanıdığınızı. Bir gün size yalan söylemek zorunda kalıyor, gözlerine bakıyorsunuz. Yalan mı diye? Yalan.

 

Gözler de yalan söyler.

 

Haftanın geri kalan günleri boyunca sürekli okula gitmiştim, bu süre içinde Barın okula hiç gelmemişti ya da ben görmedim. Benden kaçıyor olabilir miydi? Belki benden vazgeçti, başka birini buldu... Bulmuş mudur?

 

Bulurdu, ona herkes hayrandı, o da herkese. Değildi aslında, değildi. Adımız yan yana gelmezdi belki, fakat beni az da olsa sevmişti. Benimle ilgilenmişti. Her ne kadar biten bir sevgi olsa bile, bunu yapabilmişti. Bana bir dönem olsa da güzel hissettirdi, iyi hissettirdi. Şimdi ise yoktu, olması gerekeni yapıyordu. Yapıyordu, yapıyordu ama benim canım buna rağmen yanıyordu. Çaba vermesini beklerdim, en azından benim için yapardı bunu... Yapamadı.

 

Sabah saat on civarında dolanıyordu, Alya'nın hazırladığı kahvaltı masasına oturmuş, sessizce kahvaltı yapıyorduk. Ona söylemem gereken bir şey vardı; evet, hala başka okula gideceğimden haberi yoktu. Neden son güne ertelediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu, fakat söylemek istememiştim.

 

Derin bir nefes aldım, onun gözlerine bakarken, arttık sesimin çıkması gerekiyordu. "Alya.." diye mırıldandım.

 

Yeşil gözleri hızlıca bana doğru dönerken, kocaman açtığı gözleriyle bana baktı. "Ne oldu?" diye sordu meraklı olmayan bir sesle. Kaşları alayla havalandı, "Yoksa Barın ile evlenme kararı mı verdiniz?"

 

Gözlerimi devirdim, sesli bir nefes vererek o zehirli cümleyi kurdum. "Ben okul değiştirdim." Bir süre öylece baktı, şaşkınlıkla değil, üzgün değil, sinirli değil, yüzünde bir ifade olmadan, sadece baktı. Bir kaç saniye sonra, yutkundum. "Bir şey-" demiştim ki beni kesti.

 

"Sen?" dedi şaşkınlıkla. "Şaka mı yapıyorsun?" İnanmış gibi değildi. "Eğer öyleyse bu hiç komik değil." Dedi kaşlarını çatarak. Şaka olmasını ister miydim bilmiyorum, bildiğim tek şey söylediğimin gerçek olduğu.

 

"Gayet ciddiyim." dedim. "Yarın Arsuh okullarında olamayacağım."

 

Gözleri hızlıca dolarken, hızlıca masadan kalktı. "Ne demek şimdi bu?" diyerek salonda hızlı adımlarla dolaşmaya başladı. Hiçbir şey söylemeden durgun gözlerle onu izlemeye başladım. Söylenecek bir şey yoktu, susmayı tercih ettim. "Neden böyle bir şey yapıyorsun durduk yere?" sesinde büyük bir kırgınlık vardı, bu bana kadar ulaşmış bir kırgınlıktı. Bana kırılmakta haklıydı, ben onun yerinde olsaydım bende kendime çok kırıldım. Eğer ona bunu önceden söyleseydim, oda kaydını o okula aldırmak için her şeyi yapardı. Böyle bir okulda okumak için insanlar çok şey vermişti, benim yüzümden bu kadar iyi bir okuldan olmasını istemiyordum. Benim yüzümden hayatı değişsin istemiyorum, zaten fazlasıyla değişti.

 

"Alya, senden bir şey saklamak istemiyorum." Dedim yumuşak bir sesle, onun gözlerine baktım. "İnsanlar çok mutlu olduğumu düşünüyor, değilim." dedim sertçe yutkundum. "Herkes hakkımda bir yorum yapma hakkını kendinde görüyor, iyi olup olmadığımı bile düşünmeden." Yanıma doğru geldi, hemen karşımda duran sandalyeye geçip oturdu. "Benim annem, babam ölmüş ben nasıl iyi bir halde olabilirim." Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı, gözlerimin dolduğunun farkında bile değildim. "Buna rağmen okul para derdine düşmüş, ödemeyi unuttuğum paranın derdine düşmüşler." Ağlamaya başladım. "Benim canım yanıyor, onların umrunda değil. Babam olsaydı böyle olmazdı ama yok!" Sesim sonlara doğru yüksek çıkmıştı, yaşlar gözlerimden hızla akarken neden ağladığımı bile bilmiyorum.

 

Canım çok yanıyordu, hiç alışamadığım evim bir anda beni terk edip gitmişti, ailem ölmüştü. Buna rağmen, kimse benim ne halde olduğumu düşünmüyordu. İyi değildim, herkes bunu görmezden geliyordu. Benim ailemi öldüren cani bile bulunamamıştı, kimsenin ilgilendiği de yoktu. Benim canım yanıyor...

 

Alya, yanıma hızla gelirken "Şşş" diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı. Bir parmağı göz yaşlarımı silerken, sesli bir nefes verdi. "Tamam Amara, lütfen sakin ol." Olamıyorum, Allah kahretsin olamıyorum. Nefes almaya çalıştım, genzimde ki acıya rağmen nefes almaya çalıştım.

 

Hayır Amara, baban şu halini görse seni uyarırdı. O ağlayan insanları sevmez, ağlama.

 

Sol kolumla gözlerimi sildim, nefes almaya çalışarak, Alya'nın gözlerine baktım. "Özür dilerim, sana söylemem gerekiyordu." Derin bir nefes aldı, hiçbir şey söylemeden öylece durdu.

 

En son, "Sorun yok Amara." Sorun vardı ama o bana varmış gibi göstermek istemiyordu, beni üzmemek için yapıyordu. Ben her daim üzülürdüm, bu yüzden öfkesini kusmasını istiyorum. O Alya, benim üzüleceğimi bildiği hiçbir şeyi yapmaz. "Ne yapacaksın bugün?"

 

Bakışlarım yerden kalkarak ona döndü, "Bilmem, sen eve gideceksin değil mi?" bir haftadır ailesini görmemişti, onları özlediğini her fırsatta dile getiriyordu. Benim yüzümden ailesini görmemesi, çok kötü bir şeydi. Böyle istiyordu, böyle olacaktı.

 

Üzgünüm.

 

Bir bela olduğum için.

 

Her şey için.

 

Alya, başını aşağı yukarı salladı. "Evet, sende gelsene." dediğinde cevap vermem için suratıma bakıyordu. Hayır, o siteye uzun bir süre gitmeye cesaretim yoktu. Ailem öldüğü günden beri oranın yakınına bile gidebilmiş değildim, o anları tekrar hatırlamak istemiyorum.

 

"Ben gelmesem daha iyi olur, evde takılırım." Diye mırıldandım. Omuz silkti, 'sen bilirsin ' dercesine, ardından salondan çıkarak odasına doğru ilerledi. Bir süre öylece bekledim, ziyaret edecek bir ailem bile yoktu. Öylece yalnızdım, her zamankinden daha yalnız. Bunun için üzülmeyeceğim.

 

Masaya doğru ilerledim, elime bir kaç tabak alarak mutfağa götürdüm. Masayı topladıktan sonra, duş alıp dışarı çıkabilirdim. Bir kafeye gider otururdum, ya da spor salonuna gidip bir kaç saat yüzerim. İhtiyacım olan tek şey sessizlikti, insanlardan uzak kalmak, kendimi sessizliğe mahkum etmek istiyorum. İnsanların beni mahkumu ettiği sessizlik, kendisini bana bağımlı hale getirdi. Kimsenin duymadığı sesimi, orada sadece ben duyuyordum. Sadece ben.

 

Dış kapının sesi geldiğinde Alya'nın çıktığını anladım, derin bir nefes vererek banyoya doğru yürümeye başladım. Sessizce banyonun kapısını açtım, tekrar kapatmadan aynanın karşısına geçtim.

 

Mavi gözlerim ve dağınık topuz yaptığım kahverengi saçlarıma takıldı gözlerim. Üzerimde pembe bir pijama takımı vardı, üzerinde koca bir ayı resmi vardı. Güzeldi işte, beni yaşamaya şansım varken benden alınan çocukluğuma götürüyordu. İlk zamanlar kadar yorgun değildim, yavaş yavaş iyileşmeye başlıyorum ve bundan bile vicdan azabı duymaktan nefret ediyorum.

 

Annemi ve babamı da tıpkı Murat'ı unuttuğum gibi unutuyorum, sevdiğim insanları unutmak istemiyorum. Onlar bunu hak etmiyordu. Üzerimde ki bütün kıyafetleri çıkardım, sıcak suyu açarak buharını bütün banyoya yaymasını bekledim. En sonunda saçıma bağladığım tokayı da bırakıp suyun altına girdim, hiçbir şey düşünmeden.

 

Üste duran rafta, gül kokulu bir duş jeli vardı, onu alarak bütün vücuduma sürdüm, ardından bir keseyle vücudumu iyice ovaladım. Saçlarıma aynı duş jelinin şampuanını dökerek köpürterek, hemen çıkmak için hızlıca duruladım. Banyodan çıktığımda, aynaya bir daha bakmadan siyah bornozu üzerime alarak odama doğru ilerledim. Saç kurutma makinesi aradım odamda uzun bir süre, banyoya tekrar gitmek istemiyordum. Garip bir şekilde bana kötü hissettiriyordu, ben bu hissi yaşamak istemiyorum.

 

Bir dolabın içinde saç kurutma makinesini bulduğumda, hemen fişi prize takıp soğuk havayı açtım. Banyodan sonra birde burada ki sıcağı kaldırmak istemiyordum, beni boğuyordu. Saçlarımı kurutup, kurutma makinesini tekrar kaldırdım.

 

Giyinme dolabımın önünde durduğumda ne giyeceğim konusunda kararsızdım, aslında gideceğim bir yerde yoktu. Rahat bir şeyler giymek istiyordum, insanların düşüncesi umrumda bile değildi. Siyah bir eşofman çıkardım, üzerine ise beyaz üzerime yapışan uzun kollu bir crop giymiştim, göbeğim açıkta kalmasına rağmen kendimi rahat hissediyordum. Eğer annem burada olsaydı, üzerimi değiştirmem için hemen emirler verip tehditler yağardı. Ama yoktu. Hiçbir zaman olmadığı gibi, yine yoktu. Ayaklarıma spor ayakkabılarımı giydikten sonra, üzerime siyah bir hırka alarak evden çıktım. Dışarı da güneş vardı, her şeye rağmen gökyüzü parlıyordu. Böyle havaları seviyordum, kış mevsimi bana göre değildi.

 

Neden mi?

 

Kış aylarında sokaklar soğuk olurdu, ben soğuktan bu yüzden nefret ettim. Sıcak bir yangın yoktu yanımızda, bir inşaata girip orada her zaman olmasa da ateş yakardık ve o ateş ile ısınmaya çalışırdık. Geceleri soğuktan uyuyamaz, sabahları işe havanın güneşli olması için dua ederdim. Güzel bir çocukluğum olmadı, buna rağmen yaşamak için ayakta kaldım. Kimsenin bana engel olmasına izin vermedim.

 

Dışarıda yürümeye başladığımda hırkayı kollarımın arasına alıp, boş sokakta yürümeye başladım. Saçlarım önüme gelmesine rağmen onları arkaya doğru atmıyordum, sadece rahat bir şekilde yürümeye çalışıyordum. Çok uzakta olmayan bir kafe vardı, oraya gidip uzun süre pencere kenarında oturmayı istiyordum. Belki müzik dinleyerek yapardım bunu, müzik dinlemekten hoşlanıyordum. En yalnız olduğum anlarda, dinlediğim şarkılarla beraber nefes alırım. Beni yalnız bırakmazlar.

 

Kafeye geldiğimde içeriye doğru bir adım atarak sıcak bir filtre kahve aldım kendine, boş sıra aramak için arkamı dönmüştüm ki, onlarla göz göze geldim. Duru, Dora ve Melisa vardı, üçünün de gözleri benim üzerimdeydi. Huzursuzca bakışlarımı onlardan ayırıp, arkalarında duran masaya geçip onlara ters bir şekilde oturdum.Melisa ve Duru'yu asla sevmezdim, fakat Dora...

 

Dora onlar gibi değildi, evet kardeşi için benimle kavga etmişti ama kardeşi için etmişti. Dora onlar gibi değildi, dışarıdan zorba, kendini beğenmiş birisi gibi görünse de öyle biri olmadığını biliyordum. Çok kez Duru'ya bakarken hüzünle gözlerinin dolduğuna şahit olmuştum, ya da ailesi Duru'yla sarılarak onun uzaktan onları durgun bakışlarla izlediğinde ki çaresiz anlarını biliyorum. Lavaboya gelip dakikalarca ağladığını görmüştüm, o an yanında olan tek kişi bendim ve bunu ikimiz dışında kimse bilmiyordu. O Dora'ydı, asla ağlamaz, bu hayatta hiç derdi olmazdı. İnsanlara böyle görünmek için can atardı, onu tanıyorum.

 

Birinin omzuma dokunmasıyla hafifçe irkilerek arkama döndüm, karşımda duran adamı görmek yutkunmama neden olurken bomboş bir şekilde onun suratına baktım.

 

Barın Aren Yücel, burada, benim yanımda duruyordu. Her şeye rağmen, ben ondan gitmiştim ama o her şeye rağmen bana gelmişti. Hep gelir miydi? Yoksa bir gün çekip gider miydi?

 

Giderdi, herkes bir gün terk eder evi sandığı soğuk zemini.

 

Herkes bir gün terk eder evi sandığı soğuk zemini...

 

"Barın?" dedim, onun hemen karşıma geçip oturmasını izlerken. Üzerinde beyaz bir sweatshirt vardı, altında ise bir şort, evden gelmiş olmalıydı. "Ne işin var senin burada?"

 

Yanında getirdiği kahveden bir yudum alırken, "Sana geldim." Dedi umursamaz bir ses tonuyla.

 

"Bana mı geldin?" diye sordum şaşkınlık içerisinde, "Benim burada olduğumu biliyor muydun?" Kimseye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum, benim burada olduğumu bilmesi için beni takip ediyor olması gerekirdi. Bu da onun için imkansız bir şeydi.

 

"Ben her şeyi bilirim." dedi kendinden emin bir sesle, ardından göz kırptı. Kahverengi gözleri neşeli bir şekilde beni izlerken, benim yanımda huzurlu görünüyordu. Her zaman ki Barın benim yanımda herkese davrandığı gibi bana davranmıyordu, artık bunu fark etmiştim. Bana herkesten farklı davranıyordu.

 

Gözlerimi devirerek ona baktım, "Neden geldin?" diye sordum bu kez kahvemden bir yudum alırken. Şu an onun burada olmasından şikayetçi değildim, aksine bu durum hoşuma gidiyordu. Onu bir haftadır görmemek, onu özlememi sağlamıştı, şimdi ise benim ona gitmeme gerek kalmadan o bana gelmişti.

 

Başını omzuna doğru yatırdı, "Ben her zaman gelirim, baş belası." Derin bir nefes aldı. "Sen beni görmek istemezsin."

 

Durdum. Sanki zaman benim için durdu o an, öylece baka kaldım. 'sen beni görmek istemesin' demişti, gerçekten böyle düşünüyor olabilir miydi? Hayır, olmasın ne olur olmasın. Ben ona değer verdiğim için gidiyorum ondan, ikimizi de hayal kırıklığına uğratmamak için gidiyorum. Ona karşı içimde bir duygu vardı ama bunun anlamını henüz bilmiyorum, sadece arıyorum.

 

"Sen" dedim şaşkınca "Böyle mi düşünüyorsun?" dediğimde sesimde hüzün dalgası vardı, çok azdı ama bunu anlamıştı. "Böyle mi hissettirdim?"

 

Dudakları yana doğru kıvrıldı, "Evet dersem ağlayacak gibisin" dedi alayla, kaşlarımı çattım. Onu düşünerek vicdan azabı çektiğim için kendimden nefret ediyorum. "çatma kaşlarını" dedi yumuşak bir sesle, bana karşı bazen fazla yumuşak biri oluyordu. "Üzülmeni istediğim için söylemedim."

 

Yutkundum, "Seni anlamakta bazen fazlasıyla güçlük çekiyorum." dedim kısık bir sesle. Öyleydi, onu bazen anlamak için fazladan düşünmek gerekirdi, anlaşılması zor bir insandı.

 

Derin bir nefes aldı, "Anlamak istemeyene anlaşılmak zor gelir..." Başım hızlıca ona döndüğünde kaşlarımı çatarak baktım ona.

 

"Ne!" dedim hayretle. "Ben seni anlamak istiyorum Barın, fakat bazen cümlelerin çok karışık olabiliyor." Beni dikkatlice dinliyordu. "Seni anlamıyorum diye bana kızman doğru değil." Sesim sert ve soğuk çıkmıştı, ondan uzak durmak benim için iyi olacaktı. Onu sevmek bana zarar verirdi.

 

İç çektiğinde bende onunla beraber iç çektim. "Sana kızmıyorum, hiçbir zaman da kızamam." Dediğinde, bakışlarından anlık bir hüzün dalgası gelip geçmişti. "Her neyse" elini çenesini altına koyup, kolunu masaya yasladı. "Nasıl geçti haftan?"

 

"Yoktun" dedim "bir haftadır nereye kayboldun?"

 

"Düşündüm."

 

Kaşlarım havaya kalktı, "Ne düşündün?" diye sordum.

 

"Seni." Dedi tok bir sesle.

 

Bazen gerçekten de anlaşılması güç cümleler kullanıyordu. "Beni mi?" dediğimde başını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı. "Niye düşündün?"

 

"Seninle beraber evini bulabilir miyim diye düşündüm?"

 

Gözlerim kahverengi gözlerine değdiğinde, bedenime bir elektrik yayıldı. Benimle beraber evimi bulmak... Şu an kimsenin anlayamayacağı çok farklı bir duygu yaşıyordum. "Sonuç?"

 

"Seninle beraber kendimi arayacağım." Dedi kısık bir sesle. Hiçbir şey söylemeden masadan kalkıp, bana göz kırptıktan sonra sessizce uzaklaştı. Şaşkınla arkasından bakıyordum, dudaklarım açık kalmıştı. Ne demişti o? Başımı iki yana salladım, kendime gelmek için derin derin nefes almaya çalıştım. Her şey bir oyundu, her şey bir hevesti. O da gidecek, seni terk edecek.

 

Kapılma!

 

Seni terk edecek insanlara alışıp durursan bir gün kendilerini vazgeçilmez olarak görecekleri için seni terk edecekler. Bunun sonucunda üzülen tek kişi yine sen olacaksın, bir heves uğruna en güzel duygularını harcama.

 

"Amara"

 

Gelen ses ile bakışlarım bana seslenen kişiye döndü, beyaz saçları omuzlarına dökülen Dora karşımda soğuk bakışlarıyla duruyordu. Sıkıntı içinde bir sesli nefes verdim.

 

"Bir şey mi oldu Dora?" dedim soğuk değil ama mesafeli bir sesle, omuz silkti.

 

"Konuşmak istediğim bir konu var" diye mırıldandı kısık bir sesle, bunu söylerken Duru'ya kaçak bir bakış attı. Az önce Barın'ın kalktığı sandalyeye oturdu, soğuk bakışlarıyla bana bakmaya başladı. Hep böyleydi işte önünde bir duvar vardı, o duvarı kimsenin aşmasına izin vermezdi.

 

"Tamam, nedir?"

 

Sesli bir nefes verdi, önüne gelen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı. Yeşil gözleri Alya'nın gözlerinden daha açık bir renkteydi, beyaz ve parlak saçlarıyla ise mükemmel biri gibi görünüyordu. Her zaman öyleydi. Altına kısa bir mini etek, üzerine ise omuzları açıkta bırakan bir crop giymişti. Saçlarına hafif dalgalar vermiş, yüzüne ise az bir makyaj yapmıştı.

 

"Duru." Dedi sert bir sesle. "Konu Duru." Kaşlarımı çattım, onun hakkında konuşmak istemiyorum. "Biliyor musun bilmiyorum; Duru, Barın Aren Yücel'i seviyor." Bakışlarım sert bir ifade alırken, konunun geleceği yeri merak ediyordum. "İkinizin ilişkisi umrumda bile değil ama kardeşimi düşünmek zorundayım. Onu severken kardeşimi üzmeye çalışma Amara" sesi sertti, her zaman olduğundan daha sert. "Yoksa karşına hiç görmediğin bir Dora ile çıkar, seni de onu da yerle bir ederim."

 

Gülümsedim, "Senin kardeşinin duyguları umrumda değil, Dora." dedim alay dolu bir ifadeyle. "Ayrıca Duru ile bir erkek yüzünden kavga edecek kadar düşmedim, onu üzecek kadar da karaktersiz biri değilim." Sesli bir nefes verdim, "O kendisi kendini üzüyor, bence onu başkasını sevmesi için ikna edebilirsin." Ayağa kalktım, onu orada bırakarak kahvemi elime aldım dışarıya doğru yürümeye başladım. Adımlarım yavaştı, gitmem gereken bir evim yoktu.

 

Hiç olmadı.

 

🖤 

 

"Amara uyan!" Alya'nın telaşlı sesi kulaklarıma geldiğinde, gözlerim yavaşça açılmaya başladı. "Geç oldu, yeni okuluna geç kalacaksın."

 

Yeni okulum... Bugün yeni bir okula başlayacaktım, kimsesiz hayatıma birde içinde kimsem olmayan yeni okulum eklenmişti. Bazı şeylerin gerçek olmaması için çok fazla çaba sarf edersin ama elinden hiçbir şey gelmez. Başka bir okula gitmeyi istemiyorum fakat Arsuh okullarında okumaya devam edersem aileme ihanet edecekmiş gibi hissediyorum, onlara ihanet etmek istemiyordum.

 

Gözlerimi ovuşturarak yatağımdan doğruldum, "Sen hazırlandın mı?" diye sordum uykulu bir sesle.

 

"Birazdan çıkacağım okula gitmeden önce ufak bir işim var" dediğinde sesinde neşeli bir ifade var, eğilip yanaklarıma bir öpücük bıraktı. "İyi dersler." Başka bir şey demeden, beni burada bırakıp çıktı. Dış kapının açılıp kapanan sesini duyduğum anda yüzüm asılmış bir şekilde bende yatağımdan doğruldum, mutfağa doğru yürürken bastığım bir toka ayağımı acıtmıştı. Ağzımdan bir inleme döküldüğünde, eğilip ayaklarımı ovaladım. Sinirli bir şekilde mırıldandım.

 

"Alya, senin tokalarının burada ne işi var?" derken, mutfağa gelmiş tost makinesini çalıştırmıştım. Bir tane tost ekmeğine peynir koyarken, çay makinesinden de bir bardak çay almıştım. Tostu makineye koyup, makineye ellerimle bastırdım. Okula gitmem için bir saatim vardı, buna rağmen oyalanacak bir sürü şey buluyord

um. Gitmek istemiyorum, oraya gitmeyi istemiyorum.

 

Tostum olduğunda çayımla beraber yudumlayarak telefonumu elime alıp mesaj kutusuna girdim.

 

Barın mesaj atmıştı.

Barın; Günaydın, küçük kaçak.

 

Barın; Bizim okuldan kaçmayı becerdin mi?

 

Sesli bir nefes verdim, onların okulundan kaçmayı becerdim. Arsuh okullarında okumak benim için güzeldi, fakat şimdi başka bir okulda, başka bir hayatım olacaktı. Annem, babam, Murat olmayacaktı. Ben tam anlamıyla kimsesiz kalmıştım, buna rağmen hayatımda birilerini çıkarmaya devam ediyordum. Klavyeyi tuşlayıp cevap yazmaya başladım.

 

Ben; Okuldan mı? Senden mi?

 

Ben; Hangisini merak ediyorsun?

 

Aslında her ikisinden de kaçıyorum, her ikisinden de. Çok geçmeden cevap geldi.

 

Barın; Benden kaçamazsın.

 

Gülümsedim.

 

Ben; Kaçtım.

 

Yazdım, ve derin bir nefes aldım.

 

Barın; Yakalarım.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı, telefonumu tekrar cebime attım, dibi kalmış tostu tabağa bırakıp odama doğru yürümeye başladım. Duş almama gerek yoktu, oldukça temizdim. Bu yüzden direkt olarak saçlarımı at kuyruğu şeklinde toplayıp, önüme gelen perçemlere güzel bir şekil verdim. Altıma okul eteğini alıp, üzerine de okul formasına benzeyen bir sweatshirt giydim. Ayağıma aldığım spor ayakkabılarına durgun bakışlarla baktım, bunları bana annem almıştı.

 

Derin bir iç çektim.

 

Ardından evden hızlı adımlarla çıkıp arabama doğru yürümeye başladım, hiçbir şey düşünmek istemiyorum sadece bu günü atlatmak istiyorum. Kimsesiz günümün ilk günü... Üzülmek yok! Kimse olmadığı için kendimi üzecek değilim, hem belki bir kaç insanla tanışıp onlarla arkadaş olabilirdim. Öyle değil mi? Benimle arkadaş olmak isteyeceklerdir. Onları sevecektim belki, hatta eski okulumdan daha fazla mutlu olurdum. Kim bilirdi? Her şey çok güzel olacaktı belki. İmkansız diye bir şey yoktur, sadece içimizde her şeyi fazla büyütürüz.

 

Arabayı okula doğru sürerken, önümden geçen arabalara bomboş bakışlar atıyordum. Kırmızı ışık yanarken, önümde duran iki araba sahibi birbiriyle kavga etmeye başladı. Meraklı gözlerle onları izlemeye başladım, arabamın kapılarını sıkıca kapatmıştım, pencereler ise film kaplı olduğu için kimse beni görmüyordu.

 

İnsanların bana bakması hiçbir zaman hoşuma gitmemişti, onlara karşı lakayıtsız kalmak ise neredeyse imkansızdı. Garip bir şekilde hoşuma gitmiyordu, birinin beni izlemesi her zaman tuhaf ve rahatsız hissetirdi.

 

Nihayet önümde ki iki adam da arabasına binip, arabalarını sürmeye başladılar, bende arabamı tekrar çalıştırdım. Beş dakika sonra okulda olacağımı bilmek bana derin bir huzursuzluk veriyordu, hiçbir zaman yeni ortamları seven biri olmamıştım. Ve biliyorum, okulumu sevecek değildim.

 

Okula geldiğimde, kimseye görünmeden içeriye geçmeye çalıştım. Kapıda duran danışmaya doğru çekimser adımlarla yanaşırken, sarışın kadın bana gülümseyerek bakıyordu. Yüzünde ki samimi ifadeye aldanmayıp soğuk bir sesle, "Merhaba, ben yeni geldim de bu okula..." diye mırıldandım.

 

"Bugün de herkes yeni gelmiş okula." dedi düşünceli bir sesle, "Sen beşinci kişisin."

 

Kaşlarım havalandı, "Öyle mi?" diye sordum şaşkınlıkla. Bu okulun bu kadar fazla ilgi çektiğini bilmiyordum, bu kadar talep görmesi beni şaşırttı.

 

"Aynen" diye mırıldandı kısık bir sesle, elinde duran bir broşürü bana uzattı. "Okulda ki her yer burada var, müdürün odasını bulmak için buradan yardım alabilirsin." Broşürü elime alırken, ona teşekkür ettim.

 

Merdivenlere doğru yürürken, aynı zamanda broşürü inceliyordum. Okulun bir krokisi vardı, sanırım yeni gelen insanlara okulun her yerini bilmesi için veriliyordu. Müdürün odası üçüncü katta olduğu için, çok geçmeden oraya gelmiştim. Koca harflerle odanın üst sağ kısmında, yazan "Kemal Yürek" yazısını gördüğümde derin bir nefes aldım, kapıyı bir kez çalıp ardından içeriye doğru büyük bir adım attım. İçeriye girdiğimde orta boylarda olan resmi bir oda beni karşıladı. Bir masa ve onun başında oturan, orta yaşlı esmer bir adam. Gözlüğü gözünde elinde eski bir kitap vardı, daha önce hiç duymadığım bir kitap olduğu için onunla pek fazla ilgilenmeyerek odaya doğru bir kaç adım daha attım. Beni gören müdür, gülümseyerek kitabın kapağını kapattı.

 

"Hoş geldin Amara, bende seni bekliyordum." Dedi kocaman bir gülümseme içinde, "Nasılsın?"

 

Bu ilgisi beni şaşırmış olsa da ani bir tepki vermeden saygımı korudum. "İyim, teşekkür ederim."

 

Bilgisayarı açarken, aynı zamanda benimle konuşuyordu. "Seninle beraber dört öğrenci daha kayıt olmuş bu hafta" diye mırıldandı. "Resmen sen uğur getirdin bize" diye şakıdı, benim birine uğur getirmem neredeyse imkansızdı. "Bu arada başın sağ olsun." Sertçe yutkundum, hiçbir şey demeden bana sınıfımı söylemesini bekledim. En sonunda, "12/A Sayısal" dediğinde gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim." Der demez büyük adımlara odasından hızlıca dışarıya çıktım.

 

Sınıfım bir alt katta olduğu için merdivenlere asık bir suratla yöneldim, bu merdivenleri inip çıkmaktan nefret ediyorum. Fakat bir kaç kat için asansör isteyecek kadar bencil de değildim. Sınıfıma doğru giderken, uzun ve geniş koridorda kimse yoktu. Etrafa bakarak yürüyor, aynı zamanda duvarlarda çizilen resimlere bakıyordum. O sırada birine çarpmamla dengemi kaybedip sendeledim, hızlı bir kaç adım geriye giderken bana çarpan kişinin yüzünü görmeye çalışıyordum.

 

Ona baktığımda; Sarışın ve mavi gözlü biri mahçup bir ifadeyle bana bakıyordu. Üzerinde okul forması vardı.

 

"Pardon, derse geç kaldım da" diye mırıldandı, utangaç bir şekilde ellerini boynuna götürürken.

 

Gülümsedim, "Sorun yok" dedim samimi bir sesle. "On ikinci sınıf mısın?"

 

Başını aşağı yukarı salladı, "Evet, 12/A" Benimle aynı sınıfa gelen birini mi bulmuştum, işte bu benim için iyi bir şey olabilirdi.

 

"Bende yeni geldim bu okula, o sınıfa verilmişim." dedim gülümseyerek. Oda aynı benim gibi gülümsedi, yüzünde memnun bir ifade oluşurken.

"İsmin ne?" diye sordu.

 

"Amara." Derken yürümeye başladım.

 

"Bende Ali, memnun oldum Amara..." ona bir cevap vermeden önüne geldiğim sınıfın kapısını yavaşça çaldım, ardından adının Ali olduğunu öğrendiğim arkadaşa bir bakış atarak içeriye girdim. Tahta da ders anlatan kadın öğretmen ders anlatmayı bırakıp bana bakmaya başladı. Onunla beraber bütün sınıfın bakışları benim üzerimde durdu, sınıfta ki öğrencilere bakmamaya çalışarak öğretmene doğru bir iki adım attım. Bu sırada benim konuşmama fırsat kalmadan, Ali benim yerime konuşmuştu.

 

"Hocam yeni öğrenci..." diye anlatmaya, bu sırada gözlerim yerde ki desenlerde takılı kalmıştı. "İsmi Amara."

 

Tekrar hocaya baktığımda sesli bir nefes verdi, "Tamam şimdi sıranıza geçin" dediğinde Ali benim kollarımdan tutup, orta ilk sıraya oturttu. Ona şaşkınlıkla bakarken, bana kocaman gülümsedi.

 

"Benim yanımda otur işte ne güzel..." Ona hiçbir cevap vermedim. Kollarımı birbirine sararak, ders anlatan hocayı izlemeye başladım.

 

Dalgın bir şekilde gözlerim onda geziniyor olabilirdi ama kafam bambaşka yerlerdeydi. Arsuh okullarında olmayı tercih ederdim, orada sevdiğim insanlar vardı. Burada ise, hiçbir şey yoktu. Soğuktu.

 

Ait olduğum yer burası değilmiş gibi hissediyordum ve bu çok can yakıcı olabiliyordu. Bir kaç dakika sonra ilk teneffüs zili çalmıştı, Ali bana dışarı gelmemi teklif etse de onu reddetmiştim. Neredeyse herkes dışarı çıktığında bakışlarım sınıfta nihayet gezmeye başladı, arka sıralara bakmamla beraber şaşkınlıkla dudaklarımın açılması bir oldu.

 

Barın, Alya, Selim ve Suhan bana bakıyordu. Hayır yanlış görmedim onlar burada ve bana bakıyorlardı. Hepsinin üzerine bu okulun okul forması varken Barın sivil giyinmişti, Alya ve Selim bana gülümseyerek bakıyordu. Kaşlarımı çattım.

 

"Sizin ne işiniz var burada?" diye sordum sert bir ifadeyle.

 

Herkes susarken bir tek Barın konuştu, "Okula geldik." dedi umursamaz bir tonlamayla.

 

Sesli bir nefes verdim, "Sanırım gelirken yolu karıştırdınız, Arsuh okulları iki kilometre ötede." Ben ondan kaçarken, o bana geliyordu.

 

Hayır, kapılma.

 

Barın'ın dudakları yana doğru kıvrıldı, "Hayır, evin adresi burayı gösteriyordu."

 

"Evin adresi mi?" dedim anlamaz gözlerle. "Senin evin buradan çok uzakta."

 

Derin bir nefes aldı, "Hayır" dedi yumuşak bir sesle. "şu an benimle konuşuyor." Benden bahsediyordu, beni evi olarak görüyordu. Bazen bir ev bir insan olabilirdi. Kalbimin içinde savaş çıkmış gibi kalbim çırpınmaya başladı. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım, derin derin yutkundum.

 

"Barın babanın okulu varken buraya mı geldin cidden?" Babası Arsuh okullarının sahibi oluyordu, o ise kendi okulunu bırakıp buraya gelmişti. Benim için. Bazı şeyleri görmemek için kör olmak gerekirdi, benim Barın'ın bana olan sevgisini görmemem imkansızdı. Benden hoşlanıyordu.

 

Omuz silkti, "Babamın okuluna geldim." Dedi alayla.

 

Gözlerim kapatıp kafamı iki yana salladım, kahverengi gözlerine bakarken gözlerim bir kaç saniye saçlarında oylandı. "Seni anlamıyorum."

 

"Okulu satın aldım." Ne!

 

Buna şaşırmamak elde değildi, ne demek okulu satın aldım? Hayır bu gerçek olamaz. "Şaka yapıyorsan hiç komik değil."

 

Selim söze atladı, "Ne şakası kızım?" dedi yeşil gözleri öfkeli bir hal alırken. "Benim kalbimi yaka yaka aldı okulu." Suhan kafasına bir tane vurduğunda bakışlarım bana bir açıklama yapması için Barın'a döndü.

 

"Ne?" dedi isyan eder gibi. "Seni yalnız mı bırakacaktım?" sesinde hafif bir öfke vardı. "İki saat yalnız bıraktık, gitmişsin Ali'ler ile arkadaş olmuşsun."

 

Kaşlarım hızlıca çatıldı, bana ne diyordu? Ali ile arkadaş olmam onun zoruna mı gitmişti? "Pardon?"

 

Bakışlarını yana doğru döndürürdü, özellikle bana bakmak istemiyordu. "Ali ne ya?" diye söylendi, "Sikeyim."

 

İçimi saran öfkeyle onun yanına bir iki adım attım, "Sen ne diyorsun ya?" dediğimde kaşlarını o da çatmıştı.

 

Hızla yanından ayrılıp dışarı çıkmaya yeltendim, koridora kadar gelmiştim ki kolumdan hızlıca birinin beni tuttu, ve kendi tarafına doğru sertçe çevirdi.

 

Bunun Barın olduğunu burnuma gelen çikolata ve kiraz karışımı kokusundan anlamıştım.

"Barın, ne yapıyorsun?" dedim sertçe, ellerimi ondan kurtarmaya çalışırken debelenmeye başladım. "Bırak beni!"

 

"Bırakamam seni." dedi yumuşacık bir sesle, gözlerimin içine bakarken. Toprak renginde olan gözleri, beni içine çekiyordu. Karanlık değildi aydınlıktı, benim içimde ki karanlığı silecek kadar aydınlık.

 

En sonunda, "Ne istiyorsun?" dedim.

 

"Seni."

 

Kalbim tekrardan hızlıca atmaya başladı, hayır Amara buna kanma. Derin bir nefes alırken, bakışlarımı gözlerinden çektim. Az sonra söyleyeceklerimin onun canını yakacağını bile bile, zehirli bir sarmaşık gibi ortaya attım. "Ben istemiyorum."

 

Bakışları donuklaştı, öylece gözlerime baktı bir kaç saniye. Ardından, gözlerini kapatıp ellerini benden çekti. "Ben" diye mırıldandı. "Özür dilerim." Sesinde bir hüzün vardı, bakışları soğuk bir hal alırken yanımdan geçip ayrıldı. Arkasından ona bakarken boğazıma oturan yumru gözlerime yaşlar bırakmıştı.

 

"Aptal!" diye mırıldandım, "Neden yaptın aptal?" on dakika önce onun yanımda olmadığı için yüzüm asık, üzgün üzgün geziyordum. Simdi ise onu kendimden kovdum. Salağın tekiyim.

 

Alya, gelip yanımda durduğunda. "Bu ağır oldu." dedi.

 

Öfkeyle ona baktığımda kaşlarımı çattım, "Bana neden söylemedin?"

 

Derin bir nefes alıp omuz silkti, "Sürpriz yapmak istedim" diye mırıldandı kısık bir sesle. "Sevineceğini düşündüm."

 

Sesli bir nefes verdim, sevinmiş olmam bir şeyi değiştirmezdi. Onu sevmek, onu sevmekten kaçıyorum ve o sürekli gelip tam dibimde duruyordu. Bunu istemiyordum ona yakın olmak istemiyorum, onu istemiyorum.

 

Bazı insanların sevgisi, bazılarına yetmez. Bir kalbi memnun etmek istiyorsan ona evinde hissettir. Her ev sıcak değildir.

 

Bazı evler soğuktur, ne yaparsan yap ısınamazsın.

 

Bölüm sonu...

 

 

Amara kuzum ne diyorsun sen öyle?

 

Bu bölüm Barın'a aşık olmayan biri kaldı mı?

 

Dnskseksdkkkaaaka

 

NeySe ben gidiyorum

 

Sevgilerle kalın....

 

 

Loading...
0%