Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.BÖLÜM;

@ugur.q0

Instagram; ugur_q0

 

Normalde bölüm cumartesi günü gelecekti ama biri çok isteği için bugün geldi ve cumartesi olan bölümü de atacağım.

 

Yorum ve oy atmayı unutmayın, sizleri seviyorum.

 

İyi okumalarr...

 

Karanlığın içinde ki umut ışıkları sizi aydınlığa çekmek isterken siz inadına karanlıkta kalmaya devam ediyorsunuz. Aydınlık sizin kapınıza kadar geliyor, siz ise onu terk ediyorsunuz. Bazı insanların iyiliğini düşünmeyin, bu size acı verir. Kalbiniz kırılmasın, kalbinizi kendi ellerinizle parçalara ayırmayın.

 

Yanımda duran Alya’yı umursamadan Barın’ın peşinden koşmaya başladım, merdivenlerden inerken bir iki kişiye çarpsam bile bunu umursamadan koşmaya devam ettim. Bahçeye çıktığım anda durup etrafa baktım, Barın’ı arka bahçeye giderken gördüğümde ise koşmaya tekrar başladım.

 

Açılan yarayı kapatmak benim görevimdi, çok geç olmadan bunu yapmam gerekiyordu...Arka bahçeye oturduğumda onu sigara içerken gördüm, sertçe yutkunurken yavaş adımlarla yanına doğru yürüdüm.

 

“Barın Aren Yücel, sigara da mı içiyormuş?” diye sordum hafif alay dolu bir sesle, sesimi duymasına rağmen arkasına dönmedi.

 

“Bu seni şaşırttı mı?” diye sorduğunda oturduğu banka gidip yanına oturdum, sesli bir nefes verirken bende onun baktığı tarafa bakıyordum.

 

“Evet, içmene şaşırdım.” Diye mırıldandım. “Sen seviyorsun herhalde”

 

Boş bir gülüşle kafasını iki yana salladı. “İçme sebebim çok güzel olunca, tadı da bir o kadar güzel oluyor.” Gülümsedim.

 

“Barın” dediğimde sesim oldukça kısık çıkmıştı.

 

“baş belası?”

 

Kaşlarımı çattım, “Bana neden baş belası diyorsun?” dedim fakat sesimde öfke veya sinir yoktu, aksine tatlı bir heyecan vardı. Bana böyle demesi beni sinirlendiriyor olabilirdi ama şimdi değil, şimdi ona karşı öfke duymaya hakkım yoktu.

 

“Öylesin çünkü...” iç çekti.

 

İtiraz ettim, “Değilim.” dedim hemen itiraz ederek.

 

“Öylesin, güzel bir bela.”

 

Koluna bir tane vurdum, “Senden nefret ediyorum.” dedim sert bir sesle.

 

Bana baktı, kaşları havalandı. “Bende sana karşı boş değilim.” Sesinde alay vardı.

 

Beni ciddiye bile almıyordu. Nedense bu durum benim canımı oldukça sıkıyordu, ne dersem diyeyim beni sürekli altan alıyordu. Az önce onun kalbini parçalara ayırmama rağmen, hala yanımda mutluymuş gibi yapıyordu. Üzgündü işte neden saklıyordu?

 

“Barın...” diye mırıldandım, ismini söylemek bile kalbimin ritmini değiştiriyordu. “özür dilerim.”

 

Sana yara verdiğim için özür dilerim, ben sana sıcak olmayacak kadar soğuk biriyim. Senle ben olamayız çünkü; iki ayrı dünya da yeni bir dünya yaratmak masallara özgü bir şeydi. Bense bir masal karakteri olamayacak kadar gerçek biriydim.

 

“Bu kadar güzel olduğun için mi özür diliyorsun?” dediğinde kalbim kasıldı. Bakışlarım onun gözlerine değdi, bir saniye içinde kalbim hızlıca atmaya başladı. Gözleri gözlerime değdiği anda içimde fırtınalar kopmaya başlardı, fakat ben bunu ona söylemeye bile korkardım. Barın ve Amara, iki farklı dünya, iki farklı hikaye...

 

“Yapma,” dedim titreyen sesime engel olmaya çalışarak, “yaranı gizlemeye çalışma.” Onun bende gördüğü yaraları ben onda göremiyorum. O bana ev olabilirdi belki ama ben ona dünya olamazdım, benim kalbim o kadar büyük değildi.

 

Ben evimi, o dünyasını arıyordu. İkimiz de bunları birbirimizde arıyoruz, farkında olmadan. O bende dünya oluyordu, ben onda ev...

 

“ne yarası?” dediğinde kalın ve hoş sesi yine güzeldi. Bir müziği çok seversiniz ve onu sürekli dinlemek istersiniz ya, işte bende onun sesini hiç kesmek istemiyordum. Hep konuşsun istiyorum, onu hep dinliyim. Benim şarkım olsun sesi...

 

“benim sana açtığım yara...”

 

Kaşlarını çattı, “Sen bana yara vermezsin ki, sen bana sadece sıcak bir his verirsin ve ben bu hisle koca bir dünya yaratırım.” dedi yumuşak bir sesle.

 

Güzeldi;sözleri de, sesi de, kendisi de... Fakat bu sözlere eğer bir kanarsam, ileride çok fazla ağlarım. Gerekirse şu an mutsuz olurum, ileride mutlu olabilmek için.

 

“Beni seviyormuş gibi konuşuyorsun...” dedim boğuk bir sesle.

 

“Seni sevmiyorum çünkü...” devamını getirmedi.

 

“çünkü ne?” dedim kaşlarım havalandı, sorgulayıcı bir ifadeyle yüzüne baktım.

 

Göz kırptı, “Sen beni seviyorsun”

İki elimi kaldırarak kulaklarımı kapattım.

 

“Sende kendi kafanda masal yaratmayı ne kadar seviyorsun” dedim onu alaya alarak “hayal dünyan ne kadar genişmiş öyle.”

 

Elini saçlarının içinden geçirdi, “Geniş değil içinde sadece sen varsın.” Kalbim pır pır etti. İçindeki kelebekler uçuşmaya başladı, beynim ise adeta durmuştu.

 

Gündüz geceyi bulmak istiyordu, gece ise kendisini aya teslim etmişti. İmkansız olmalarına rağmen içinde umut besliyordu gündüz, kim bilir belki bir gün imkanlı hale gelebilirdi?

 

“Bence sen bana aşıksın.” dedim.

 

Dudakları alayla yana doğru kıvrıldı, “Bence sen beni baştan çıkarmak istiyorsun?” dediğinde gülmeye başladım.

 

“Ne?”

 

Oda benim gibi güldü, “Beni yatağa atmaya çalışıyorsun” dedi bu sefer, elimle ağzımı kapatarak gülüyordum. “ama” dediğinde gülmem nihayet durmuştu. “evlenmeden olmaz, haram.” Bunları mı düşünüyordu gerçekten? Onun haram olan bir şeyi düşünecek kadar dini önemsediğini düşünmüyorum, eğer önemsiyorsa alkol kullanmazdı. Benimle dalga geçiyordu.

 

“Hiç komik değildi.” Dedim gözlerimi devirerek.

 

“Tamam” dedi “evlenmesek de olur, sen yeter ki evet de?” dediğinde gözlerime baktı. “Evet mi?”

 

“Neye evet mi?” diye sordum, umarım yatağa atmak kısmından bahsetmiyordu. Yanaklarım kızarmıştı, bakışlarım hızlıca ondan ayrıldı.

 

“lan” dedi beni süzerek, kırmızı olmuş yanaklarıma bakarak güldü. “Yataktan bahsetmiyorum.” Rahat bir nefes aldım. “benim olman konusuna evet diyor musun?”

 

Evet değil ama Hayır da demek istemiyorum, ben sana zaman vermek istiyorum. Sen ise imkansız olan şeylerin bir anda olmasını istiyorsun, şımarık bir çocuk gibisin bazen Yücel ve ben kendi içimde bile seni aklamak için yıllara başvurmak istemiyorum. Beni üzmeni istemiyorum. Sana bağlamak istemiyorum. Bana ev olup, sıcak bir hissiyat verdikten sonra bir anda soğumanı istemiyorum ve sen benim neyi isteyip istemeyeceğimi asla anlayacak biri değilsin.

 

Omuz silktim, “Hayır” dedim kaşlarımı çatarak.

 

“Kaçan kovalanır oyunu mu oynamak istiyorsun?” dedi dudaklarını büzerek.

 

“Oyun falan yok.”

 

“O zaman beni nasıl bulacaksın?” dediğinde suratı asılmıştı, çok tatlı gözüküyordu. “Bence sen benimle evlenmek istiyorsun?”

 

Kaşlarım havalandı, “Bence sen ölmek istiyorsun?” dedim sert bir sesle.

 

Yüzünü sinsi bir ifade alırken, çapkın bir gülüş gönderdi. “Sen öldüreceksen olur.”

 

Derin bir nefes verdim, ayağa kalkarken zilin çalma sesi gelmişti. “Gidelim Barın?” diyerek okula doğru yürümeye başladım.

 

Gözleri parladı, “Eve mi?” dedi heyecanlı bir sesle. Sesli bir nefes verdim.

 

“Sapık adamın tekisin” dedim gözlerimi devirerek.

 

“Sende çok güzelsin” derken ben okula girmiştim bile, kalbim hala çok hızlı atıyordu.

 

Kalbim beynimi ele almıştı, sadece o konuşuyordu. Kalbimin sesini dinlersen eğer, beynim büyük bir kayıp yaşayacaktı. Sırf bu yüzden kalbimi dinlemek istemiyorum, beynim kazansın istiyorum, çünkü sadece o mantıklı konuşuyordu. Ve aynı zamanda sadece karanlığı seviyordu... Kalbim ise aydınlık bir dünya yaratmak istiyordu.

 

Barın Aren Yücel, bir zamanlar sadece göz göze geldiğim o kişi, şimdi ise benim için okul almıştı

 

Bir insanı parçalara ayırmana rağmen hala sana gülümseyerek bakabiliyorsa seni gerçekten seviyordur. Bunu bugün anlamıştım, Barın Aren Yücel’in gözlerine baktığım anda onun beni sevdiği gerçeği yüzüme bir tokat gibi vurulmuştu. Daha kötüsü ise benim ona karşı içimde duygular beslememdi.

 

Bir insanı evin yaparsan, o insan seni enkazın altında bırakır. Çığlık atarsın çıkmak için ama her çığlıkta daha da dibe batarsın. Evimi arıyorum ama beni enkazda bırakmayacak kadar sağlam bir ev...

Barın ise o kadar sağlam biri değildi, duvarları bana karşı tutunamazdı, ilk çığlık sesimde yıkılırdı.

 

Sınıfa girdiğimde Alya direkt oturduğu yerden kalkarak yanıma doğru geldi, “Amara, ne oldu?” diye sordu boğuk sesiyle.

 

Omuz silktim, “Barıştık.” Bu sırada arkamdan hemen Barın gelmişti, ellerimden tutarak beni arka sıraya doğru çekiştirdiği anda gözlerim kocaman açılmış bir şekilde şaşkınlıkla yürüyordum. Pencere tarafında duran en arka sıraya oturduğunda beni de oturttu. Bir cevap vermesi için gözlerine baktığımda toprak renginde ki gözleri soğuk ve buz bir hal almıştı, sesli bir nefes verdim.

 

“Ne yapıyorsun?”

 

“Oturuyorum, sen?” diye ciddi bir cevap verdiğinde içimi sıcak bir öfke ateşi sarmıştı.

 

Gözlerimi devirerek, “Barın sen şaka mısın ya?” dedim ellerimle oynamaya başlayarak.

 

Çenesini yukarı kaldırdı, dik bir duruşla. “Gerçeğim.” dedi.

 

“Hadi ya” dedim derin bir nefes alarak, benimle uğraşmaktan keyif mi alıyordu? Bu hiç güzel değildi, hoşuma da gitmemişti. Onun soğuk bakışları da hoşuma gitmiyordu, biz ikimiz yalnız iken soğuk bakışları bir anda sıcak bir hal alıyordu ama üçüncü bir kişi geldiğinde soğukluğu tekrar geri geliyordu.

 

Selim, “Siz hala kavga mı ediyorsunuz?” diye sordu sesli bir nefes vererek, sıkıldığını belli edercesine göz devirdi. Yeşil gözleri bana çevrildi, “Biri bana okul alsa hayatımı önüne koyardım” dudaklarını büzerek bana baktı. “Birde kendine bak, çocuk gel evlenelim diyor sen evlilik ne diyorsun”

 

Barın öyle bir şey dememişti ve bende hayır dememiştim. Bazı şeyler anında uydurmayı ve uydurduğu şeye inanmayı nasıl beceriyordu bilmiyorum ama onda ki bu umursamaz tavırları bende kendimde istiyordum. Bir dakika sonra öleceğini bilse bile hala hayatı dalgaya almaya devam ederdi, Selim böyle biriydi.

 

Suhan, “Sen neden karışıyorsun oğlum” dedi sinirli bir sesle, “bir şeye de karışma, sanane lan.” dedi öfkeyle.

 

Selim başını hızlıca ona çevirdi, yüzüne sahte bir üzüntü ifadesi yerleştirdi. Elini göğsüne iki kez vurup, “Kalbim acıyor kalbim.” Dedi dertli bir sesle, hırıltılı bir nefes verdi. Sesinde ağlamaklı bir ifadeyle, “Gözümün önünde onu seviyor” dedi parmağı ile beni göstererek.

 

“Selim” dedim şaşkınlıkla “Sen gay mısın?” Bunu bilmiyordum ve bilmek de isteyeceğim bir kısım değildi. Eğer öyle bir şey varsa Barın’ı mı seviyordu, yoksa Barın ile... Hayır böyle şeyler düşünmeyeceğim, böyle bir şey yoktu.

 

Selim, ruhsal bir varlık görmüş gibi gözlerini kocaman açtı. “Ne münasebet” dedi hayretler içinde kalmış bir şekilde. Eliyle bomboş gözlerle bizi izleyen Barın’ı gösterdi, “O Gay, bir zamanlar bana aşıktı.” Bayılmak üzereyim.

 

Barın erkeklere karşı bir şeyler hissediyorsa bana ne olacaktı? Beni sevmeyen birine mi aşık oluyorum? Kalbime yavaş yavaş üzüntü giriyordu.

 

“Lan!” dedi sertçe Barın yerinden kalktığında Selim dışarıya doğru kaçmaya başladı, Barın da onun peşinden gittiğinde ben, Alya ve Suhan tek kalmıştık.

 

Suhan, “Merak etme öyle bir şey yok” dedi içimi rahatlatmak için, rahat bir nefes aldığım sırada yüzümü buruşturdum.

 

“Beni ilgilendirmez.”

 

Kaşları alayla havaya kalktı, siyah gözlerinde alay vardı. “Az önce Selim’i deli gibi kıskanıyordun.” Dedi kendinden emin ve net bir sesle.

 

Yanaklarım kızarırken dudaklarımı dişledim, “Alakası yok” dedim, hemen itiraz moduna geçmiştim. “Ben o adamı neden kıskanayım?” saçlarımı geriye doğru attım. “o kim ki?” Gerçekten sen kimsin Barın?

 

Suhan, ellerini siyah saçlarında geçirdiğinde Alya hayran bakışlarıyla onu izliyordu. “Bildiğim tek şey herhangi biri olmadığı.” İçeriye giren hoca sohbetimizi bölmüştü, Alya yanıma gelip oturduğunda Suhan da hemen önümüzde duran sıraya geçti.

 

Alya’ya ters bir bakış attıktan sonra durgun bakışlarla hocayı izlemeye başladı, Alya’nın sesli bir nefes verdiğini işittim. Bakışlarım ona değdiğinde saçlarını bir toka yardımıyla topluyordu, bu sırada Suhan’a laf atamaktan da geri kalmamıştı.

 

“Ben sana bayılıyorum zaten, deliriyorum gece gündüz sen diye.”

 

Suhan arkasına dönmeden cevap verdi, “Bayılıyorsun.”

 

Alya, önünde ki kitabı ona doğru fırlattı. Fakat Suhan hemen yana doğru çekildiğinde kitap önünde duran bir erkeğe çarptı, erkek arkasına dönüp Alya’ya ters bir bakış attığında. “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” dedi sert bir sesle, kalın sesinde hafif öfke vardı.

 

Alya tam cevap verecekken, Suhan izin vermedi. “Önüne dönmen için iki saniyen var” dedi çocuğa sert bir bakış atarak, “Bir saniyen kaldı.”

 

Kumral çocuk kaşlarını alayla havaya kaldırdı, Suhan “ve bitti.” Dediğinde hızlıca elini kaldırıp çocuğa sertçe bir yumruk atmıştı. Bunu neden yapmıştı şimdi?

 

Şaşkınla Alya ile beraber ayağa kalktık, bu sırada kumral çocukta sinirlenmiş olmalıydı ki ayağa kalkmıştı fakat arkadaşları onu tutmaya çalışıyordu.

 

Alya, “Suhan” dedi tedirginlikle, “iyi misin?” gözlerimi devirdim, diğer çocuğa sorması gerekiyordu bu soruyu.

 

Suhan, başını aşağı yukarı salladı. “İyiyim sarı kız, korkma.”

 

Bu sırada kumral çocuk arkadaşlarından kurtulmuş Suhan’ın ağzına bir yumruk atmıştı, Suhan’ın kafası hafifçe yana doğru eğiliken boş bir gülüş belirdi dudaklarında. “Bana mı vurdun sen?” dediğinde Barın ve Selim de içeriye girmişti. Ortalık aniden yangın yerine dönmüş gibiydi, Suhan'ın yaptığı şey büyük bir kavga çıkaracak gibiydi.

 

Selim, “Yetiştim kardeşim “ diye bağırarak koşmaya başladığında Barın çoktan gelmişti.

 

Barın, Kumral çocuğa kaşlarını çatarak sertçe baktı, yumruklarını sıkmıştı. Elini kaldırıp ona sert bir yumruk attığında çocuk yumruğun sertliğiyle yere düştü. Selim ellerini çırparak çocuğun üzerine meyve suyu döktüğünde arkadaşları Suhan ve Barın ile kavga etmeye başlamıştı.

 

Bu sırada Selim Barın’ın arkasına saklanmıştı. Ben ve Alya birbirimize bomboş bakışlar atıyorduk, her şey o kadar hızlı olmuştu ki şaşkınlıktan neredeyse donmuştuk. Nihayet Barın’ı tutmaya çalıştığımda, oda Suhan’ın yanına gitmişti. Kavgayı ayırmaya çalışırken bir yandan da ir yumruğun bize gelememesi için dua ediyordm, böyle bir şey olursa Suhan'ı elimden kimse alamazdı.

 

Hoca müdürü çağırmaya gittiği için sınıfta kimse yoktu, kızlar korkarak kaçmış erkekler ise bir filmi seyreder gibi kavgayı izliyordu, hatta birisinin iki erkeği ayırmaması için tuttuğunu dahi görmüştüm. Selim, hiçbir şey yapmadan Barın’ın arkasında ona gaz veriyordu, ben ve Alya ise onları ayırmak için uğraşıyorduk

 

💓

 

“Neden kavga ettiniz şimdi?” diye sordum öfkeyle elimde ki peçete ile Barın’ın dudağını temizlerken. “Ne gerek vardı şimdi buna?”

 

“Aptallar çünkü” diye cevap verdi Alya, Suhan’ın omzuna bir tane vurdu. “Aptal.”

 

Suhan, gözlerini devirdi. “Sana nasıl baktı görmedin mi?” diye sordu Alya’ya sert bir sesle, “Öldürürüm.”

 

Alya derin bir nefes alırken, “Sanane ister bakar ister bakmaz.” dedi bomboş bir bakışla.

 

“Hiç kimse sana öyle bakamaz.” Onlar her zaman böyle didişecekse işim çok zordu.

 

Barın kulağıma eğildi, “Sanada.” Dediğinde gülümsedim. Ona boş bir bakış attıktan sonra tekrar Alya ve Suhan’a bakmaya başladım.

 

Alya, gözündeki yarayı temizlerken “Neden? Ben kimim ki senin için? Beni neden önemsiyorsun?” Sesinde öfke vardı, fakat bu kavga ettikleri için değil, Suhan’ın canını yaktığı içindi. Farkında değildi ama Suhan’dan deli gibi hoşlanıyordu ve Suhan’da ondan. Bu kavganın başka bir sebebi olamazdı.

 

“Sen” dedi Suhan, dişlerini öfkeyle sıktı. “Kimse benim arkadaşıma böyle bakamaz.”

 

Alya durdu, şaşkınlıkla durdu. Yüzünde ki ifade donuklaştı, öylece ona baktı. Suhan ona arkadaşım dediği için üzülmüştü, bunu onun gözlerinde görebiliyordum. “Beni arkadaşın olarak mı görüyorsun?” diye sordu durgun bir şekilde, yarayı temizlemeyi bırakmıştı. Yeşil gözleri ilk defa böyle bakıyordu, üzülmüş gibi değildi, daha çok kırgınlıkla bakıyordu.

 

Suhan başını aşağı yukarı salladı. “Başka ne olabilir ki?” diye sordu, bunu söylerken kendisi de inanmak istermiş gibi bir hali vardı. Gülümseyerek Barın’a baktım, oda aynı şekilde bana baktığında onun kulaklarına eğilerek;

 

“Bunların arasında ne var?” diye sordum.

 

Sesli bir nefes verdi, “Kulağıma eğilince bana olan aşkını itiraf edeceksin sandım” dediğinde sesinde sitem vardı. Karnına bir yumruk attım. “Tamam, şaka yaptım.” Dediğinde yüzünde alaylı bir ifade vardı. Bakışları Suhan ve Alya’nın üzerinde durduğunda, anlamaz gözlerle başını iki yana salladı. “Suhan’ı ilk defa böyle görüyorum.” Dediğinde kaşlarım havalandı.

 

“Nasıl?”

 

Omuz silkti. “İlk defa bir kız için kavga ediyor.” Derin bir nefes aldı. “bunu daha önce hiç yapmazdı, fakat Alya...” yutkundu. “ondan etkileniyor olmalı.”

 

Kollarımı birbirine doladım, “Siz iki arkadaş bizden uzak mı dursanız acaba?” diye mırıldandım. “Etkilenecek başka kimse yok muydu?”

 

Yüzüne çapkın bir ifade oturdu, “Suhan’ı bilmem” dedi göz kırparak “Sen varken diğer kızları göremiyorum, senden başka kimse yok ve olamaz.” Sesi netti, kendinden emin bir şekilde konuşuyordu.

 

“Sağol canım” diye mırıldandım “bana herkes hayran işte...”

 

Kaşlarını çattı, “Kim?” dediğinde hafifçe güldüm. Gözlerini kıskançlık sarmıştı, beni kıskanıyordu ve bu hoşuma gitmişti.

 

“Herkes” dedim net bir ifade ile “bana mesaj atan erkekleri görsen..” demiştim ki sözümü kesti.

 

“Tamam sus.” Dediğinde yüzüne doğru kahkaha attım, başımı geriye doğru atarken o bakışlarını başka tarafa çevirmişti. “Aynen, çok komik.”

 

Başımı aşağı yukarı sallarken gülmeye devam ediyordum, “Komik” dediğimde yüzünü daha da astı. Bu sırada müdür sınıfa girmiş, Suhan ve Barın’ı çağırmıştı. Büyük ihtimalle velileri aramış olmalıydı, Barın’a bir şey olmazdı dolaylı yoldan Suhan da yırtardı. Fakat diğer çocuklar için aynı şeyi söyleyemezdim, büyük ihtimalle okuldan uzaklaştırma yada kınama cezası alacaklardı. Onlar için üzgünüm çünkü hiçbir suçları yoktu ve buna rağmen ceza alacaklardı.

 

Selim hemen gelip yanıma oturdu, “Beni neden çağırmadılar ya?” dedi kendini sorgularcasına, sonra bana baktı. “Nasıl korudum ama bizim iki keratayı?” Gülmeye başladım, benimle beraber Alya da gülmeye başladığında Selim kaşlarını çattı. “Neden gülüyorsunuz?”

 

Alya, ellerini ağzına doğru götürdü. “Kavga boyunca Barın’ın arkasına saklandın...” sözünün devamını getirememiş büyük bir kahkaha atmıştı.

 

Selim kaşlarını çattı, “Siz gerçekten körsünüz” dediğinde başını iki yana ayıplarcasına salladı. “Resmen bana iftira atıyorsunuz.”

 

Omuz silkerek yerimden hafifçe doğruldum, lavaboya gitmem gerekiyordu. Alya da hemen yanımdan gelirken, Selim de geliyordu. Alya, “Sen nereye?” diye sordu.

 

“Siz nereye ben oraya, bizimkilerin yokluğunda sizi kim koruyacak?” dediğinde ben tekrar gülmeye başladım.

 

Alya kaşlarını kaldırdı, “Yalnız biz lavaboya gidiyoruz.” dediğinde Selim aniden durdu.

 

“O zaman ben gelmesem iyi olur.” Dediğinde Alya gülümsedi.

 

“E bir zahmet.” Selim, Alya’ya dilini çıkardı. Bazen küçük bir çocuk gibi davrandığı anlar oluyordu, bu anlarda çok tatlı bir hali vardı. Bu davranışları beni rahatsız etmiyordu, çoğu zaman sürekli güldürüyordu. Bazen fazla gıcık bir insan olsa da onu seviyordum, onu tanıyacak birinin ondan nefret etme olasılığı yoktu. Bir şekilde kendini insanlara sevdiriyordu, insanların gönlünü kazanmanın bir yolunu buluyordu. Hep neşeli biriydi benim aksime, buna rağmen o varken yanımda benimde yüzüm sürekli gülüyordu. Onu tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.

 

Lavaboda işimiz bittikten sonra tekrar sınıfa girmiş üçümüz beraber sohbet etmeye başlamıştık, bir süre sonra Barın ve Suhan gelmişti. Kimse bir ceza almamıştı, bunu Barın sağlamış, hiçbir sorun çıkmadan olayı halletmişti.

 

Kalan dersler boyunca hiçbir şey olmadan ilerledi, aralarda Alya ile beraber dışarıya çıkmıştık, Barın ve diğerleri ile bir daha konuşmamıştım. Gün bittiğinde kendimi oldukça yorgun hissediyordum, bu yüzden hiçbir yere gitmeden direkt olarak Alya ile beraber eve gitmiştik. Uyumak için odama gelmiştim, Alya ise duş alıp kitap okumaya dalmıştı.

 

Yatağıma girerken düşünceler beni esiri altına almıştı bile, gözlerimi kapatıp yorganı boğazıma kadar çektim.

 

Ev nedir?

 

 

İki duvarın arasına sıkıştırılmış bir halı ve onun üzerine serilmiş koltuk değildi.

 

Bir insandı.

 

Birine sarıldığında kendinizi güvende hissederseniz ya, işte ev size o hissi veren insandır. Bazen insanlar kalbimize bir ev olabilirdi.

Bir insana sarıldığında sana güven veriyorsa onun kalbi senin evindir, senin kalbin ise ona dünyadır.

 

Barın Aren Yücel ve Amara Soner.

İki insan, iki genç; biri evsiz diğeri kimsesiz.

İkimiz de birer insan arıyoruz; birisi evini, diğeri dünyasını.

 

İkimiz de birbirimizi arıyoruz derin okyanusların dibinde, her seferinde baktıkça batıyor ama aramaktan asla vazgeçmiyoruz.

 

Bir süre sonra uykuya dalmıştım farkında olmadan...

 

İşte böyle bir duygudur aşk, farkında olmadan dalar gidersin. Divane eder seni peşinde, diyar diyar gezersin sahibini bulmak için. Sonra hiç olmadık bir yerde biri çıkar karşına gözlerine baktığında kendi ismini unuttuğun.

 

“Amara” ismimi duyduğumda gözlerim hafifçe aralandı, biri bana sesleniyor olmalıydı. Gözlerimi açtığımda karşımda duran Alya’yı gördüm, yeşil gözleri parlıyordu. “Hadi uyan”

 

Gözlerimi ovuşturarak tekrar kapattım, “Ne oldu?” diye sordum tekrar uykuya dalmak ister gibi bir sesle. Beni neden uyandırmıştı? Bilmiyorum ama merak da etmiyordum, şu an istediğim tek şey derin bir uykunun kollarına kendimi bırakmaktı.

 

“Hadi saatlerdir uyuyorsun, uyan artık!” dedi sızlanmaya devam ederek, yavaşça gözlerimi açtım, zorlukla doğrulurken derin bir nefes aldım.

 

“Uykum var” diyordum ki beni sertçe kesti.

 

“Sonra uyursun boş ver şimdi uykuyu” dediğinde heyecanlı bir sesi vardı, sesli bir nefes verdim. Bir şey olmuştu belli ki, bana anlatmak için beni uyandırmıştı. Bunun için neden uyanmamı beklemedi diye sormayacağım, çünkü Alya sabırsız biriydi.

 

“Anlat hadi anlat “ dedim yatağa oturmasını izlerken, kim bilir yine ne olmuştu. Asla merak etmediğim şeyleri iki saat boyunca dinlemek arkadaşlığın bir kuralı olsa gerek, çünkü bu umrumda olmayan sıkıcı şeyleri dinlerken üç kez ölüyorum.

 

“Hazır mısın?” diye sordu heyecanla, başımı aşağı yukarı evet anlamında salladım. Umarım uykumdan uyandırılmama değecek bir şeydi aksi takdirde hiçbir şey yapamazdım. “Yaman ile tekrar barıştık”

 

Ağzım açık kaldı.

 

İçime derin bir öfke yayılırken dişlerimi sıktım, gülümsemeye çalıştım fakat olmadı. Yumruklarımı sıktığımı çok sonradan fark etmiştim. Bu nasıl olurdu? Yaman bana rağmen bunu nasıl yapardı?

 

Sesli bir nefes verdim.

 

“Bu nasıl oldu?” diye sordum kısık bir sesle, bu haber hayatım boyunca duyduğum en kötü haberlerden birisi olabilirdi. Kara haber denilen şey bu haber olmalıydı.

 

“Annesinin babasını aldattığı haberleri yayılmış medyaya, iyi değilmiş beni aradı uzun uzun konuştuk.” Sesli bir nefes verdi, ona üzülüyordu. “Benden özür diledi, aynı hataları tekrar yapmayacağını söyledi. Barıştık işte.” Dediğinde sesine bir mutluluk yansıdı, onu hala seviyordu. Bense bundan nefret ediyorum. Bir insan ona zarar veren insanı neden sürekli sevmeye devam ederdi ki? Birisi size zarar veriyorsa sizi sevmiyordur. Sizi sevseydi size yara verir miydi? Kendinize bomboş insanlar yüzünden acı verirsiniz sonunda o insan sizi öldürür, ölmeden önce o insandan uzaklaşın.

 

“Barıştınız yani...” dedim boğuk bir sesle, içimde hala öfke vardı ama bu öfkeyi ona yansıtmak istemiyorum. Mutluydu ve bu mutluluğunu bozmak istemiyorum, şimdilik.

 

Kendisini sırt üstü yatağa attı, “Barıştık!” diye şakıdı. Allah belanızı versin.

 

Dişlerimi sıkarak “Üzülürsen onu üzerim” diye hırladım.

 

“Söz verdi, artık üzülmek yok.” dediğinde ona güveniyordu. Aslında güvenilir biri değildi ama Alya buna rağmen ona güveniyordu, çünkü onu hala seviyordu. Ona hala bir şeyler hissediyordu ve bu hisleri düşüncelerinin önüne geçiyordu.

Suhan... Suhan için çok üzgünüm. Alya’yı seviyordu, her şeye rağmen. Alya ise başkasını seviyordu, yara vereni seçmişti.

 

Hayat böyleydi işte asla istediğinizi vermezdi, istediğiniz şey bazen olmazdı. Suhan vazgeçilen kişi olmuştu, bu hikâyede belki de kullanılan kişi. Bu duyguyu bilirim, birinin sizi çıkarları uğruna kullanması, ya da bir yara bandı yerine koyması acıtırdı. Çok acıtırdı.

 

Yara almak, üzülmek ise hayatın kurallarından biriydi.

Nefes almak istiyorsan hayatın sana vereceği darbelere hazırlıklı olman gerekir, aksi takdirde nefesini verirsin.

 

Bölüm sonu...

 

Benden 6 ay bölüm beklemezsini artık... Djwkkdkskwka

Şaka.

 

Size şöyle söyleyeyim Sessiz Çığlık için 15 bölüm falan kaldı bitirmem gereken onları bir an önce bitirirsem buraya daha fazla ağırlık vereceğim ve haftada iki bölüm gelemye başlayacak ama sç bitmeden bunu yapamam.

 

Her neyse...

 

Bölüm hakkında ki düşünceleriniz....

 

Barın'ın duyguğu üzüntüyü saklaması...

Ve Selim?

 

Ben gidiyorum, mululukla kalın...

 

Loading...
0%