Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@ugur.q0

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, sizleri seviyorum.

 

İyi okumalar...

 

Bölüm sekiz "Yara bandı"

 

Birini görmezden gelmek bazen acı vericidir, en çok da görmek için hayatınızın bir kısmını feda edebileceğiniz kişiyi görmezden gelmek zorunda kaldığınızda. Kalbiniz acır ama gıkınız çıkmaz, çünkü seçimi siz yapmışsınızdır.

 

Gözden yaş düşmez, bazen sadece kalp ağlar sizi iyi tanıyan biri ise gözlerinize baktığında bunu görür. Ya görmezden gelir ya da yara bandı olur.

 

Her yarayı yara bandı iyileştirmez, her göz yaşını her insan silemez.

 

Yara için gerekilen ilacın bulunması lazım, göz yaşı için ise sadece kalbinizi tanıyan biri iyi gelebilir.

 

Bu da bazen imkansızdır.

 

Alya ile beraber okulun kapısının önünde duruyorduk, “Bu okul sanki diğerine göre daha güzel” diye mırıldandı.

 

Bu okulda zorba insanlar olmadığı için olabilirdi, diğer okula zorba, kendini beğenmiş insanlar doluşmuştu. Burada ise onlar yoktu, okul tertemizdi. Okulun üzerinde Arsuh okulları tabelası asılmıştı bile, biliyorum ki bunu duyan herkes okula akın etmeye başlayacaktı.

 

“Bu tabeladan sonra herkesin buraya akın edeceğini biliyorsun değil mi?” diye sordum gözlerimi devirerek, artık gerçekten bir şeylerin son bulmasını istiyordum. Sevmediğim insanlara aynı okulda olmak istemiyorum, onları sevmiyorum. Diğer okulda ki herkesin buraya akın edeceği çok belliydi, sırf bu yüzden bile mutlu değildim. Onlardan kaçarken yine onları bulmuştum, mutlu olduğum tek konu; Barın ve Alya’nın yanımda olmasıydı. Kalbim artık bir şeyler istiyordu, kalbim artık Barın’ı istiyordu. Denemekten bir şey olmazdı ki, onu sevmeyi deneyeceğim.

 

Derin bir nefes alırken, içeriye girmeye başladım bu sırada Alya konuşuyordu. “Yaman bugün bir parti veriyor, ikimizi de davet etti.” Kaşlarımı çattım, o partiye her ne kadar gitmek istemesem bile sırf Alya orada diye gidecektim. Alya’ya bir zarar verebilirdi, bunu engellemem gerekiyordu. “Gelir misin benimle?”

 

Bakışlarımı yere çevirdim, asılan suratımı görmesini istemiyordum. “Gelirim.” diye cevap verdiğimde rahat bir nefes verdiğini duydum, bu sırada her ikimiz de sınıfa girmiştik. Pencere kenarında duran son sıraya doğru yürürken, Barın ve ekibinin gelmiş olduğunu gördüm. Hemen son sıranın bir önündekine oturup onlara selam verdim, “Erken gelmişsiniz.”

 

Selim, “Maalesef” dediğinde dudaklarını büzmüş, kollarını da birbirine dolamıştı.

 

Suhan ona gözlerini devirdiğinde bakışlarım Barın’a döndü, “Barın...” diye mırıldandım kısık bir sesle.

 

Nihayet pencere de duran bakışları bana döndüğünde içimde rahat bir ifade oluşmuştu, sorgulayıcı bir ifadeyle yüzüme bakıp “Ne oldu?” diye sorduğunda sesi boğuk çıkmıştı. Mutsuz gibiydi, onu üzen bir şey mi olmuştu?

 

“İyi misin?” diye sordum gözlerinin içine bakarak, toprak rengi gözlerinin içinde durgun ve soğuk bir ifade vardı.

 

Kaşları ilgisizce havalandı, “ İyi olmamam için bir sebep mi var?” diye ters bir cevap verdiğinde kaşlarımı çattım.

 

Başımı iki yana sallayarak, “Hayır ama sormak istedim” dedim kısık sesle. Beni neden terslemiş olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, benden sıkılmış olabilir miydi?

 

Yutkundum.

 

Suhan’a baktığımda Barın’ı izliyordu, Barın’dan ayrılan bakışları beni bulduğunda derin bir nefes aldı. Boşver derecesine başını salladığında bakışlarımı yere çevirdim, birden ne olmuştu böyle? Bir şey mi yapmıştım, onu üzecek bir şey mi söylemiştim, Allah kahretsin ki hiçbirini hatırlamıyorum, sanki zihnim şu anda durmuş durumda.

Zihnimde binlerce düşünce varken hepsini sindirmeye ve hiçbir şey düşünmemek için kendimi zorlamaya çalıştım, bu sırada Barın yerinden kalkıp sınıf kapısına doğru yürümeye başladı.

 

Arkasından bomboş bakarken kalbimin kırıldığını hissettim, bana soğuk davranması beni kırmıştı. Ona kırılmam gerekiyordu biliyordum ama buna engel olamıyorum, kalbimin içinde duran hislere engel olamıyorum.

 

Kalbim ona bağlanmıştı.

 

Derin derin yutkunduktan sonra Selim ve Suhan’a baktım, gözlerim Suhan’ın siyah gözlerinin içine bakarken kısık sesle ona bu durumun sebebini sordum. “Bana kırgın mı? Bir şey mi yaptım?” sesimde büyük bir kırgınlık vardı. Bu kırgınlığımı belli etmemek için her ne kadar kendimi zorlasam da başarılı olamamıştım, dudaklarımı ısırmaya başladım.

 

Suhan, başını olumsuz anlamda iki yana salladı. “Senlik bir şey olduğunu düşünmüyorum, başka bir şey var.” kendinden emin bir sesi vardı, bu biraz olsa da içimi rahatlattı.

 

Omuz silktim, “Şimdi nerede olabilir sence?” diye sordum, onun yanına gitmek istiyordum.

 

“kimsenin olmadığı bir yerde.” Başımı aşağı yukarı salladım, yerimden hızlıca kalkıp havuza gitmek için neredeyse koşar adımlarla yürüdüm.

 

Merdivenlerden inerken bir kaç kişiye çarpmış olsam bile bunu umursamadım, hızlıca en alt katta bulunan salona girmiştim.

 

Gözlerim etrafta onu ararken, burada olması için bir sürü dilekler dilemeye başladım. Kimsenin olmadığı yerleri tercih ederdi her zaman, Suhan haklıydı. O gece Murat’ın bana bıraktığı bilekliği aramak için okula gittiğimde de tek başına oradaydı, yalnız olmayı seviyordu. Havuzun karşısında duran oturma yerlerinden birinde onun geniş omuzlarını gördüğümde de yüzümde bir tebessüm oluştu, derin bir nefes alarak yanına doğru ilerlemeye başladım.

 

Benim geldiğimi görmesine rağmen dönüp de bir kez olsun bana bakmadı, düşünceli bir şekilde havuzu izliyordu. Hemen gidip yanına oturduğumda kokusu geldi burnuma, derin bir nefes çektim içime kokusuyla beraber. Kalbime bir huzur dalgası yayılırken, bir kedinin başı okşandığında kedinin rahatlığı kadar rahattım.onun yanında.

 

“Barın Aren Yücel” diye mırıldandım, “üzgün mü?”

 

Tiz bir gülüş belirdi dudaklarında, alayla değil daha çok acıyla. “Barın Aren Yücel, üzülemez mi?” benim soruma cevap vermeyip kendi soru sorması beni sinirlendirmiş olsa bile bunu ona belli etmedim.

 

Umursamaz bir tavırla omuz silktim, “Senin soğuk bakışlarını tercih ederim.” dediğimde başını bana doğru çevirdi. Toprak rengi hareleri gözlerime değdiğinde içimde bir fırtına kopmuş gibi hissettim, kalbim güm güm atmaya başlamıştı.

 

“Neden geldin?” diye sordu soğuk bir sesle.

 

Neden geldin? Bunu neden sorduğunu bilmiyorum ama onu merak ettiğim için geldim, ya da onu düşündüğüm için, ya da üzülmesini istemediğim için... Belki de yalnız kalmasına izin vermek istemiyorum. Şu an saydığım her şey geçerliydi, çünkü hepsini kalbimde hissediyorum.

 

Bir insanı yalnız bıraktığında o insan düşüncelere gömülür, düşünceler ise zehirli bir kurşun gibidir her zaman kalbi hedef alır.

 

“Seni merak ettim.” Sesim kısık çıkmıştı, bazen onun karşısında konuşmayı unuttuğum anlar olurdu ve ben bunun sebebini merak etmeye dahi korkardım.

 

Sert bir bakış attı gözlerimin içine, “Beni merak mı ettin?” dedi alay dolu bir sesle. “Benden nefret ettiğini düşünüyordum.” Duyduğum şey beni şaşkına uğratırken, sertçe yutkundum. Ona gerçekten böyle mi hissettirdim? Başını iki yana salladı, “Yani bana öyle geldi.”

 

Bir kaç saniye düşünmek için durdum, ona böyle hissettirdiğim aklımın ucundan dahi geçmemişti, onun böyle hissedeceğini tahmin bile edebilmiş değildim. Ben onu kırmıştım, kırdığım kalbin kırıldığını bile göremeyecek kadar kör kalmıştım. “Ben” sesimde hafif titreme vardı, bunu umursamadan konuşmaya devam ettim. “böyle hissettirdiğimi hiç düşünmedim.”

 

Sesli bir nefes verdi, “Her neyse” dedi umursamaz bir ses tonuyla, tekrar havuza doğru döndürdü. “Artık gidecek misin?”

 

Benim gitmemi istiyordu. Sesinde ki soğuk ifade beni üzüyordu, bana git demesi beni üzüyordu, bana böyle davranması beni üzüyordu ve o beni üzdüğünü bile göremiyordu. Bende onun kırılan kalbini göremedim, şu an alınmam doğru değildi, hatta üzülmeye hakkım dahi yoktu.

 

Kuruyan dudaklarımın üzerinde dilimi gezdirdim, “Gitmemi mi istiyorsun?” diye sordum üzgün bir sesle. Sesim kırgınlık doluydu, onun bu kırgınlığı görecek hali yok gibiydi.

 

“Evet.” dedi tok bir sesle.

 

“Ben kalmak istiyorum” dedim ve sonrasında yutkundum, iki kelimeyi bile bir araya getirebilmiş değildim, onun karşısında sanki dilim tutuluyordu. “Neden gitmemi istiyorsun?”

 

“Yalnız kalmak istiyorum.” Sesi düzdü, insanlara karşı kullandığı tonda ki gibi bir düzlük.

 

“Ben seni yalnız bırakmak istemiyorum.”

 

“Bıraktın...”

 

Kaşlarım havalandı, onu ne zaman yalnız bırakmıştım? “Ne zaman?”

 

Başını umursamazca iki yana salladı, “Her zaman,” dedi lakayıtsız bir ifadeyle. “bunun artık bir önemi yok.”

 

“Neden?” diye sordum “Benden sıkıldın mı?” benden sıkılmış olabilir miydi? Korktuğum şeyin başıma gelmesi olası bir ihtimaldi ve korkuları başıma getirecek kişi Barın olabilir miydi?

 

“İnsan sevdiği şeylerden sıkılmaz.”

 

Verdiği cevap beni tatmin etmişti, sanki yanan kalbimin üzerine yağmur yağdırmış kadar rahat hissediyorum.

“Seni anlamak için beynini okumak gerekiyor bazen” dedim alayla gülümseyerek, bazen onu anlamak gerçekten zordu.

 

“Boşver artık beni, zil çalmak üzere hadi gidelim.” Dediğinde ayağa kalkmış kapıya doğru yürüyordu. Arkasından hızlı adımlarla ilerlemeye başladım, yanına geldiğimde nefes nefese kalmıştım.

 

“Bana hala ne olduğunu söylemedin?” dedim kaşlarımı çatarak, yüzüne baktığımda bana bakmıyordu.

 

“Soru neydi?” dediğinde alaylı tavrı yerine gelmişti.

 

“Seni üzen şey ne?” diye sordum tekrardan, beni tekrar sinirlendirmeye başladığına göre şu an iyiydi.

 

Omuz silkti, “Bu dünya da beni üzecek tek bir kişi yok.” Dediğinde kendinden emindi.

 

“Büyük konuşma derim.”

 

“Büyük konuşmak için fazla küçük bir dünyam var.”

 

Onun cevabına gülerken sınıfa girmiştim, sınıfa girmemle birlikte Duru ve Melisa’yı görmem bir olmuştu. Bizim sınıfa gelmişlerdi, hatta okula gelmişlerdi. Başımı yukarı kaldırıp gözlerimi kapattım, sesli bir nefes verdiğimde içimde derin bir öfke vardı. Bu okula geleceklerini tahmin edebilmiştim ama gelip de aynı sınıfa düşeceğimizi tahmin edebilmiş değildim. Barın bu sınıfta olduğu için gelmişti.

 

Yumruklarımı sıkarak Alya’nın yanına doğru yürüdüm, bu kızlardan nefret ediyordum. Alya’nın asılmış suratını gördüğümde neden olduğunun gayet farkında olduğum için bunu ona sormadım, sadece susmaya başladım. Şu an bir şey söylemek istemeyeceğim kadar öfke doluydum, Duru’yu gördüğümde içimde sadece öfke vardı. Derin bir öfke.

 

“Şunlara bak,” dedim sinirli bir şekilde “duydukları an nefes almadan buraya gelmişler.” Onların böyle olması sinirlerimi bozuyordu, onu sevmeyen bir erkek için bu kadar uğraşması normal değildi. Barın’a takıntılı kalmıştı ve bu takıntısından vazgeçemiyordu.

 

Alya, “Bunun olacağını biliyorduk.” dedi rahat bir sesle, şaşırmış gibi bir hali yoktu. Evet bunun olacağından emindim ama bu kadar erken olması ister istemez beni öfkelendirmişti, Duru’nun kendisini bu kadar küçük bir duruma sokması akıl karı değildi.

 

“Sinirliyim.” dedim dişlerimi sıkarak.

 

Alya, “Bende.” Dediğinde arkamızda duran Selim lafa atlamıştı.

 

“Kızlar merak eder misin bilmem ama bende çok sinirliyim.” Arkama dönüp onun yeşil gözlerine merakla baktım.

 

“Sana ne oldu?”

 

Dudaklarını büzdü, Barın ve Suhan’ı işaret ederek; “Bütün kızlar şu iki şerefsiz için geliyor bu okula, benim için gelen biri yok.” Sıkıntılı bir nefes verdi. “Bu yetmiyormuş gibi ben senin için geldim.”

 

Ona gözlerimi devirdim, kapıyı işaret ederek; Sert bir sesle, “Gidebilirsin.” dedim. Oda aynı benim gibi gözlerini devirdi.

 

“Aynen canım gidebilirim,” öfkeyle bir nefes verdi. “insanlar da uçabiliyormuş bunu biliyor muydun?”

 

“Ne!”

 

“Senin söylediğin şey ve benim söylediğim şeyin saçmalığı aynı seviyede, beni gerçekten anlamıyorsunuz. Allah sizin gibi arkadaşların belasını versin ya da vaz geçtim vermesin, ben sizsiz ne yaparım.” Ne kadar çok konuşmuştu o öyle? Sesli bir nefes verip önüme döndüm. Başımı sıraya koyduğum anda düşüncelerin esiri altına alınmıştım bile, bazen düşündüklerim bana iyi gelebiliyordu.

 

Duru’ya olan öfkem şu anlık dinmişti ve onu anlamaya çalışıyordum, Barın’ı seviyordu.

 

Bazen kalbine ne yaparsan yap söz geçiremezsin, seni kalbinden kovan kişinin kalbine girmek için sürekli ısrar eder. Kendini o kalbe ait hissedersin ama aslında öyle değildir.

 

Kimseye gereğinden fazla değer verme. Bir insan seni üzüyorsa ondan uzaklaş, bir kere üzen herhangi bir insan sürekli üzmeye devam eder. Sen ne yaparsan yap buna engel olamazsın, birini değiştirmen mümkün değildir.

 

İnsanlar değişmez.

 

Değişmeyecek insanlar için kendi kalbinize yara bırakmayın, yoksa günün sonunda kalbi parçalara ayrılan tek kişi siz olacaksınız, karşınızda ki kişi ise hayatına devam edecektir.

 

Size değer vermeyen insanlar için kendinizi üzmeyi bırakın.

 

Ne yaparsanız yapın, o kişi size yara vermeye devam eder.

 

Seven insan acı vermez.

 

  

 

Barın Aren Yücel

 

Bazı duygular vardır, sebebine anlam veremediğin, günlerce uykularını senden alan. Kalbin sürekli onu düşünmek ister, sürekli onun yanında olmak ister, sürekli onun gözlerine bakmak ister.

Gözlerini gördüğünde içinde fırtınalar kopar ama dilinden tek bir kelime çıkmaz, onun karşısında bir anda lal olursun.

 

Bir süredir aklımdan çıkmayan kişi şu an beynimi derin düşüncelere gitmesine sebep olmuş, zihnimi ele geçirmişti. Aklımdan çıkmıyordu ama hayatımdan çıkmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

 

Amara Soner.

 

Okula geldiği ilk gün kalbimi hızlıca atmasına sebep olan o kadın, gözlerim onu gördüğü anda ona tutulmasına rağmen dönüp de yüzüme bile bakmayan o kadın.

 

Yanından geçip gittiğimde o kişinin ben olduğunu fark etmeyen, dönüp de yüzüme bir kez bile bakmayan o bazen küçük bir kadın.

 

Hayatım boyunca hiçbir zaman birine bu denli tutulacağımı düşündüğüm tek bir an olmamıştı, öyle ki aşk denilen şeyin saçmalığı sürekli önüme çıkmasına rağmen gözlerim üzerinde bile durmamıştı.

 

Şimdi ise işler değişmişti.

 

Bazen biri gelir gözlerinizin önüne aklınızda bulunan bütün olumsuz düşünceleri bir anda yok eder, sizin karanlık dünyanıza aydınlık bir ışık olur.

Bazen bir umut, bazen bir mutluluk, bazen ise koca bir acı hissi verir. Bu duyguları bir tek ona baktığınızda hissedersiniz, başkası size böyle hissettirmez.

 

Sevmek böyle bir şeyse ben onun için ölmeye hazırım.

 

“Barın, ne düşünüyorsun?” yanımda oturan Suhan’a gözlerim ilişti. Siyah gözleri merakla bana bakıyordu, dağınık saçları alnının üzerine dökülmüştü.

 

Omuz silktim, gözlerimi onun üzerinden çekerek gökyüzüne kaldırdım. “hiç bir şey.” dedim soğuk bir şekilde.

 

Buna pek inanmış gibi değildi. “Sorun ne?” diye sordu bu sefer.

 

Alayla dudaklarım yana doğru kıvrıldı, “Sorun denilen şey yanıma gelmekten korkar.” dedim alay dolu bir sesle.

 

Şu an ona bakmamama rağmen yüzünü buruşturduğunu görebiliyordum, sesli bir nefes verdiğinde sıkılmış gibi bir hali vardı. “Komik olmayan şakaların ne zaman bitecek?” dediğinde ben de onun gibi sesli bir nefes verdim.

 

Karşımızda oturan Selim bu sırada söze girdi, “Ben seviyorum.” Dedi düşünceli bir sesle ve ekledi. “Soğuk bir his veriyor insana, sıcak olan kalbin birden soğuyor.”

 

Suhan, gülmeye başladığında kaşlarımı çatarak Selim’e baktım.

 

“Sen bana laf mı soktun?” diye sordum sertçe, benden aslında hiç bir zaman korkan bir değildi, buna rağmen hala ona karşı neden sert davrandığım hakkında ise hiçbir fikrim yoktu. Bizim aramızda ki tek renkli kişi oydu, hiçbir şeyi kafasına takmaz, hiçbir şeyi iki dakikadan fazla düşünemez, her şeyi alaya vuran biriydi.

 

Omuz silkti, “Ne münasebet!” diye alayla sırıttı, elinde ki kadehi bana doğru kaldırdı. “Sen ve yeni aşkına..” ardından kafasına dikti.

 

Selim ve ben çocukluk arkadaşıyız, ilk okuldan bugüne kadar birbirimizden hiç ayrılmamıştık. Her zaman böyle biriydi, hiçbir zaman değişmemişti.

 

Suhan ise babamın en yakın arkadaşının çocuğuydu, babam sayesinde tanıyordum. Babamın ortağının çocuğu oluyordu aynı zamanda, ikisi Arsuh okullarına bizim isimlerimizi vermişti. Aren ve Suhan, baş harflerimiz; Arsuh.

 

Suhan, bana bir soru yöneltti anda kaşlarım istemsizce çatıldı. “Senin kuzenin ne zaman geliyordu?”

 

“İki gün sonra.”

 

Bölüm sonu....

 

Çarşamba günü yeni bölüm gelecek, çünkü bu bölüm çok kısa oldu.

 

Bölüm nasıldı?

 

Oylar ve yorumlarınızı unutmayın lütfen, sevgilerle...

 

Loading...
0%