@ugurbcegi
|
Yıl 2009 İlahi bakış açısı
Öğle ışıkları mahalleyi aydınlatıyordu. Sıcak ışınlar her bir tarafı kavuruyordu. Berfu kaldırım taşına oturmuştu. Başını ellerinin arasına almıştı ve koşturan çocukları izliyordu. Canı sıkılıyordu ama onu kimse çağırmıyordu. Yapayalnız yerdeki taşları sayıyor ya da bir çubukla beraber toprağı kazıyordu. Birden yanına çocukların oynadığı top geldi. Önce topa baktı sonra çocuklara. “Atsana topu! Ne bekliyorsun. ” yanındaki kız “Duymuyor musun Berfu! At topu. ” ardından da diğer erkek çocuğu yanıma geldi. “Beyinsiz! Anlamıyorda dediğimizi! Niye boş boş yer kaplıyorsun burda? Evine git. Sevmiyoruz seni. ” Berfu gözleri dolmuş bir şekilde ayağa kalktı. “Siz çok kötüsünüz! Ne olurdu bir kerecik oynasak? Sizin sevginize ihtiyacım yok zaten! ” yanağından aşağıya sıcak bir yaşın aktığını hissetti. Ardından yine aynı çocuk tam karşısına geçti. Ardından diğer kızlarda. “Ne o? Ağlayacak mısın? Benim 6 aylık kardeşim bile ağlamıyor! ” herkes gülmeye başladı. Berfu arkasını döndü. Tam gidecekti ki çocuk kolundan tuttu ve onu güçlü bir şekilde yere fırlattı. Asfalt zemine düşen Berfu’nun dizleri ve avuç içleri kanamaya başlamıştı. Ağlamaya başlamıştı. Orman yeşili gözlerine yağmur gelmişti. Etrafta bulunan diğer çocuklar da başına gelmişti. Herkes gülüyordu. Etrafında dönmeye başladılar ve hepsi etrafında ,bebek, diyerek dönmeye başlamıştı. Birden üstten bir ses geldi “Noluyor orda! Dağılın kulaklarımız delindi bacaksızlar! Keserim topunuzu! ” Arif amcaydı bu. Alt komşuları. Hepsi birden dağılmaya başladı. Berfu yerden kalktı ve evlerinin altındaki yola oturdu ve kafasını bacaklarındaki yaralara çevirdi. Çok kanıyorlardı, bunu görünce daha fazla ağladı. Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi. “Çok mu acıyor?” Kafasını kaldırdı Berfu. Tanımadığı bir erkek çocuğu gelmişti ve bir elinde merhem diğer elinde ise yara bandı duruyordu. Çocuğun sorduğu soruya başını onaylar bir şekilde sallayarak cevap verdi. Çocuk, Berfu’nun tam karşısına geçti ve merhemin kapağını açtı. Serçe parmağına birazcık aldıktan sonra dizlerine yavaşça uygulamaya başladı karşısındaki küçük kızın. Berfu ıslak gözlerle karşısındaki çocuğa bakıyordu. Canını yakmadan merhemi sürdükten sonra yara bandını önce dizlerine sonra da eline yapıştırdı. Ayağa kalktı ve elini karşısındaki küçük kıza uzattı. “Gel. Sana bir tane hüptirik alalım. ” Berfu çocuğun elini tuttu ve en yakın olan Yener markete gittiler. Tanesi 25 kuruş olan hüptiriklerden 1 tane aldı Berfu. Biraz mutlu olmuştu. Hatta biraz fazla mutluydu. Biri ilk defa onun yanında duruyordu. Tam ödemeye gidecekken yine o çocuklar içeriye girdiler. Berfu hemen çocuğun arkasına geçti ve bir eliyle tişörtünü sıktı. Çocuk önce arkasına sonra karşısındaki çocuklara baktı. İlerlemeye başladı ama küçük kız gitmek istemezcesine sesler çıkardı. “Korkma. Bir şey yapamazlar. ” ödemek için kasaya geldiler. Onu yere atan erkek çocuğu Berfu’nun yanına geldi. “Vay vay vay. Bizim sümüklü de buradaymış. ” arkadaki kızlar gülmeye başladılar. Berfu yanındaki çocuğun yanına daha da sokulunca birden bire yanlarına gelen çocuğun yakasından tuttu. “Ceyhun! Bir daha, ” yakasından tuttuğu çocuğu sertçe silkeledi. “bir daha ona yaklaşırsan. O değil ellerini, ” tuttuğu çocuğu sertçe yere itti. “gözlerini çıkarırım yeriden! ” Berfu eliyle ağzını kapattı ve gözlerini açtı. Arkadaki kızlar korkuyla bir adım geriye attılar ve hızlıca arkadan dolaşarak dışarıya çıktılar. Yerde olan Ceyhun’un ise yerdeki çakıllı zemine sürttüğü kolu kanamaya başlamıştı. Yanındaki çocuk ise sinir ve hırsla ona bakıyordu. Yerden kalktı ve dip dibe geldikleride ikisi de durdu. “Yarın, bisikletlerimizi koyduğumuz yere gel! Orda da böyle konuşabilecek misin Yamaç! ” adının Yamaç olduğunu öğrendiği çocuk gayet rahat bir tavırla konuştu. “Eve ağlayarak dönme de. ”. Ceyhun hızla yanımızdan geçti ve bakkalın sahibi Ortaç amca geldi. Parayı ödedik ve bir dut ağacının dibine oturduk. Yamaç bana aldığı hüptiriği uzattı. “Sağol. ” dedi Berfu Yamaç’a bakarak. “Bir şey değil. ” hızla atıldı Berfu. “Çok şey Yamaç. Niye geldin yanıma? Niye uzak durmadın? Hem sen kimsin? Tanımıyorum seni. Bizim mahalleden misin? Ayrıca yarın birbirinize dövüş mü atacaksınız? Ve bi- ” güldü Yamaç. “Dövüş atmak mı? O ne be. ” Berfu ambalajını açtığı hüptiriği ağzına götürdü. “Evet! Dedin ya içerde sen. ” Yamaç yanındaki kıza döndü. “Dövüş atmak değil o. Yumruk atmak, dövüşmek. Ayrıca gelmeyecek. Bütün gün evde ağlar zırlar ve abisi gelir. O da bir kaç önemsiz uyarı yapar ve gider. ” dedi. “Peki sen? Sen kimsin. ” Berfu kendine baktı önce. “Berfu’yum sadece. Mahallede ezik Berfu da diyorlar ama ondan hoşlanmıyorum ben. ” Yamaç meraklı gözlerle ona baktı. “Kim diyor sana bunları? ” dedi. “Ceyhun diyor. Diğerleri gülüyor. ” Yamaç ayağa kalktı. Berfu kafasını ona çevirdi. “Noldu? Sende mi gideceksin? Git alışkınım zaten. ” Yamaç adımlarını atarken seslendi “Bekle birazcık Meraklı! ” Berfu arkasından baktığı sırada Yamaç çoktan gitmişti. Yamaç mahalleye girdi ve gözlerini etrafta gezdirdi ve hedefini görünce o yöne doğru yürümeye devam etti. Ceyhun şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Kafasını çevirdi yanındaki kızlar tam kalkacakları sırada konuştu. “Az önce konuştuğum konu sizin içinde geçerli. Bulaşmayacaksınız ona! ” Ceyhun ayağa kalktı. “Ne oldu Yamaç? Niye savunuyorsun onu. Savunacak neyi var? Çelimsizin teki. “ önce durdu Yamaç. Niye koruyordu onu? Kendine sordu. Bu kızı niye savunuyorum koruyorum diye. Cevabı içinde saklıydı. Bir adım geriye attı ve dut ağacının yanına gitmek üzere koşmaya başladı. Berfu’yu aradı ama hiçbir yerde bulamadı.
Yıl 2024 Berfu’nun ağzından
Tekli koltukta oturarak televizyonda Esra Erol izliyordum. Kaos sevdiğim için genelde böyle şeyleri izlemeyi seviyorum. Kucağımdaki meyve tabağını yanımdaki sehpaya koydum ve üzerimi silkeleyerek cama çıktım. Dışarda bir sürü çocuk oyun oynuyorlardı. Kafamı biraz sağa çevirdim. Yaren ve Gülşah teyze ise hem çocuklarını izliyor hem de ellerinde bulunan patatesleri soyuyorlardı. “Berfu! Kızım gel salatayı yap babanlar geliyor. ” dedi annem. “Geliyorum!” Hemen camı kapatıp perdeyi üstüne çektim ve hızla mutfağa gittim. Yemek masasının üzerinde hazır olan malzemeleri önce sudan geçirdim. Daha sonra sandalyeye oturdum ve domatesleri soymaya başladım. “Halanlar gelecek bu akşam. Bir şey sorarlarsa sakin cevaplar ver tamam mı annem. ” önce durdum. Halamlar mı? 10 yıl önce Fransaya gidip hepimize kazık atan halam mı? Fransaya sırf ondan bir miktar para istedik diye ülke değiştiren halam mı? Yüzsüzlük desem onun yanında iyi sayılırdı. “Ne demek halamlar geliyor? Ben onlara yemek yapacağıma bileklerimi keserim daha iyi anne! Saçmalama lütfen. ” annem gözlerini bana çevirdi. “Ne diyorsun sen. O senin halan bir bildiği vardır elbet. Hem ne olcak bir gün kalsalar bizde ölür müsün. ” bıçağı masaya bıraktım ve ayağa kalktım. “Burda mı kalacaklar! ” annem kafasını onaylar bir şekilde salladı. “Bir de bugün halanlar gelmişken bizim Şeymayı da çağırdım. ” Şeyma? O kimdi? Ya benim isim hafızam kötüydü ya da tanımıyordum. “O kim be. Tanımıyorum. ” annem şaşkın bir şekilde sordu bu sefer. “Ne demek tanımıyorum. Bir tane oğlu vardı hatta. Adı neydi? Ha evet Yamaç. Seninle oynayan çocuk. Hatırla. Hatta taşınmışlardı şimdi buraya geldiler. Birazdan buraya gelecekler sonra da akrabalarında kalırlar herhalde. Oğlu da askermiş. ” gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Annem söyledikleri. Özellikle de son söyledikleri. “Asker mi? Buraya gelmek için izin mi almış. ” annem tekrardan kafa salladı. “Kıdemli Üsteğmen miymiş neymiş işte anlamam ben. ” üzerinden yıllar geçmişti. Anılarımızın üstünden bir ömür geçmişti. Onlar gitmişlerdi. Ve geri gelmişlerdi. Anılar gözümün önünden uçup geçmişti. Birden kendimi toparladım. Aman ben biye bu kadar takıldım bu konuya? Beni ilgilendirmiyor artık. Benden büyük biri beni neden ilgilendirsin ki? Domatesleri doğrayıp tabağa boşalttım. “Marketten istediğin bir şey var mı sultanım? ” annem bir şey hatırlamış gibi bana döndü tekrar. “Evet var güzel kızım, ” cebinden bir kâğıt çıkardı ve bana uzattı. “bunla çabucak kap marketten de gel. Al bu kartı da. Hadi gelirler şimdi. ” kafamı salladım ve odama gittim. Kâğıdı ve kartı masama bıraktım. Altıma gri bir eşofman, üstüme de beyaz eşofmanımın üstünde biten bir tişört giydim. Cebime kâğıtı attım elime de kartı alıp evden çıktım. Hemen karşıya yeni açılan Migros’a doğru hızla ilerledim. İçeriye girince ilk olarak listeme baktım.
2 elma Damla çikolata Çikolata sosu Dondurma Ve 5 adet hüptirik
Listenin sonuna gitti gözüm. Hüptirik vardı. Boşta olan elimi sıktım ve reyonlara bakmaya başladım. Önce biraz elma aldım. Ve sepete koydum. Ardından diğerlerini aramaya başladım. Damla çikolata, çikolata sosu, dondurma derken listenin sonuna geldim. 5 adet hüptirik. Hüptirikleri aramaya başladım. En sonunda iki reyonun arasına girdim ve raflara baktım. İlerledim ilerledim ve en sonunda onları buldum fakat boyumun erişemeyeceği bir yükseklikteydi. Sessizce küfürler ederken elimdeki sepeti bıraktım ve parmak ucuna kalktım. Bir kaç kere dokunduktan sonra böyle olmayacak dedim kendi kendime. Bir kere zıpladım ve kutuyu tutayım derken hepsini yere döktüm. Siktir gerçekten siktir. Açık olan saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım ve yere çöktüm. Birkaç tanesini sepete attım diğerlerini de kutusuna geri koydum ama iki tanesi biraz uzaktaydı. Onlara yaklaştım, tam bit tanesine elimi uzatıyordum ki bir tane erkek eli gördüm. Topladığı hüptirikleri bana uzattı. Ayağa kalktım “Teşekkürler. ” kutuyu bir alt rafa koydum ve yerdeki sepetimi alıp adamın yanından geçecektim ki kolumdan tuttu. “Pardon? Ne yapıy- ” benden sadece birkaç yaş büyük olduğunu kestirdiğim erkek hala beni tutuyordu. Birini anımsatıyordu bana. Çok derinlerdeydi lakin yabancı değildi gözlerimi hafifçe kıstım. İri yarı biriydi, kısa kol giymişti ve kol kasları gerçekten vay anasını avradını denilecek kadar seksi duruyordu. “Berfu? ” ama şimdi gerçekten vay anasını avradını. Gerçek değil. Di mi? “Yamaç? ” dedim ona oranla daha kısık bir sesle. Beni görmeyi beklemiyor yalnız istiyor gibiydi. Yüzümün her zerresine bakıyordu. Konuşamayacak kadar kilit bir noktadaydık. Bu kilidin anahtarını ise yalnızca birimiz açacaktı. “Rica ederim. ” Yamaç gözlerini benden kaçırdı ve hafif bir baş hareketi yaptı. “Bende çikolataları arıyordum. Belki bana göstermek istersin. ” hayır istemem sağol demek vardı da işte. “Peki. Göstereyim gel. ” gayet güzel bir karşılaşma oluyordu. “Burdalar. İstediğini seç. ” gözlerini reyonlarda gezdirdi ve elini bir tanesine attı. Ece çikolata.
Yıl 2010 İlahi bakış açısı
Berfu evlerinin altındaki kaldırım taşına oturmuş Yamaç’ın onun için getireceği hediyeyi bekliyordu. Çok heyecanlanmıştı ama beklemeyi sevmiyordu. Birden karşı apartmanın kapısı açıldı ve Yamaç geldi arkasına ise bir şey saklıyordu. Berfu hemen ayağa kalktı ve Yamaç’ın yanına gitti. “Nerde? Hani getirmedin mi? Unuttun mu? Olsun bir şey olmaz di mi? ” Yamaç gözlerini kızın yüzünde gezdirdi. Arkasındaki kutuyu kıza uzattı. “Kutu mu aldın bana? Bizim evimizde çok var ki. Olsun bunu masamın üstünde saklayacağım. ” Yamaç bir elini alnına vurdu “Hayır akıllım! Kutunun içinde hediye. ” Berfu heyecanla kutuyu eline aldı. “Açayım mı şimdi? ” Yamaç kafasını onaylar bir şekilde salladı. Berfu hızla kutunun kurdelesini çözdü ve ipi yere attı. Kutuyu açtı. İçinden bir sürü Ece çikolatası vardı. Berfu’nun dudakları iki yana kıvrıldı. “Sağol Yamaç! ”. Yamaç’a sarıldı küçük kız. “Sende sağol Berfu. ” sıkı sıkı sarıldılar ve beraber bütün çikolataları yediler. Berfu ise o kutuyu söz verdiği gibi masasının üstünden asla indirmedi.
Yıl 2024 Berfu’nun ağzından
Dudaklarım iki yana kıvrıldığı sırada kendimi toparladım. Yamaç önümden ilerledi bende arkasından. “Burda albeniler nerde Berfu? ” dedi. “Bilmiyorum Yamaç kendin bulabilirsin benim eve gitmem gerek. Anneme yardım ediyorum siz de geldiniz hem… ” Yamaç bana döndüğünde sustum “Annenin haberi var. O dedi bize burda olabileceğini. Merak etme. ” lan ondan değil. Babam gelecek. O uğursuz dedikoducu halam gelecek. Ama aslında biraz daha dursam kötü olmazdı. Bunları düşünürken Yamaç’ın olduğunu düşündüğüm telefon çaldı. Telefonu çıkarıp bir süre kimin aradığına baktı sonra aramayı yanıtladı. “Alo. Kayınço ne yapıyor bizim tayfa. ” evlendi mi! Ne demek evlendi. Yamaç evli mi? Kayınço mu? Bizim tayfa mı? Ardından büyük bir kahkaha patlattı. Çenesinde bulunan gamzesi gözükecek kadar hem de. “Valla biz de iyiyiz. Söyle o arkadaki zevzeğe geldiğimde o kantindeki krakerleri bile temizleteceğim ona. ” ne konuştuğunu anlamıyorum bile. Ayrıca zevzek mi? Yamaç benim taraftan biraz uzaklaştığını anladığımda onun yanındaki rafın arkasına saklandım ve onu dinlemeye devam ettim. “Söyle o Emre’ye, ” sesini biraz alçalttı “geldiğimde o taşaklarını ağzına dikeceğim haberi olsun. ” bunun ağzı iyice bozulmuş be. Bu ne biçim konuşma şekli stili ya. Biraz daha yaklaşmak için adım attığım sırada karşımda Yamaç’ı görmeyi beklemiyordum kesinlikle. Tam çığlık atacakken eliyle ağzımı kapattı. Birkaç saniyelik yakınlaşmadan sonra kendimi geriye çektim. Yamaç ağzını oynatarak git bana albeni al. Dedi. Pardon da ben niye alıyorum elin yok mu? Dedim ağzımı oynatarak. Gideyim de yine dinle di mi. Aaa çok ayıp. Kuru iftira. Ben ve dinlemek asla. Sadece mayolara bakıyordum malum sıcak sıcak terledim. Yamaç birden telefonu kapattı ve yanıma daha doğrusu dibime kadar geldi. “Evlenmişsin. Hayırlı olsun diyecektim. ” tek kaşı havalandı. “Benim niye haberim yok bundan. ” dedi. Ben aptal mıyım Yamaç bey. “Kayınço diyordun. Kaçamak yapma. ” hafifçe gülümsedi. “Bu seni neden ilgilendiriyor Berfu? Bana duyduğun ilginin haddi hesabı yok gibi duruyor. ” oh shit. Gerçekten shit. “Benden büyük, hatta bekle. Ellerin nasırlı. Evet, ben elleri nasırlanmış birine nasıl ilgi duyayım. Annem bekliyor görüşürüz. ” dediğimde hızlıca ordan uzaklaştım ve kasaya geldim. Hızlıca hepsini ödedim ve kendimi dışarıya attım. Bir elimi kalbime koydum. Biraz sakinleşince eve doğru koşar adımlarla ilerledim. Kapıya geldiğimde zile bastım ve içeriye girdim.
🍋
Bütün hazırlıklar tamamdı. Ağlayan kek hazır. Sarmalar hazır. Meyve tabağı hazır. Çaylar demleniyor. Misafirler geldi. Uğursuz halam ve eniştem de geldi. En son Şeyma teyze ve Yamaç da gelmişlerdi. Üzerimde minik limon detayları olan midi boy bir elbise vardı. “Kızım çayları koy içeriye götür balım hadi. ” kafamı salladım ve çayları koymadan önce içeriye gittim. “Çayları nasıl koyayım? ” herkes sırayla söylemeye başladı. Aklımda tutmaya çalışarak içeriye gittim ve çayları koymaya başladım. En son bir bardak kalmıştı. Onu da doldurup çay kaşıklarını içlerine yerleştirip içeriye götürmek için hazırlandım. Tepsiyi kaldırdım. Ya hak bismillahirahmanirahim diyerekten tepsiyi götürmeye başladım. Kapıdan geçtim son birkaç adım kalmıştı ki birden uğursuz halamın sesi geldi “Yardım lazım mı güzel yeğenim. ” hay senin yardımına sıçayım demek vardı da işte. “Yok. Sağol” sağolma sağolma. Ağzımı çitilemek istiyordum valla. Ve evet ellerim titremeye başlamıştı. Ha siktir ben bunları dökersem ne olacaktı. Sıçtım. Adım atarsam düşeceklerdi, gözlerimi kapattım ve içimden üçe kadar saymayı denedim. Gözlerimi açtığımda karşımda Yamaç duruyordu. Aniden irkildim, çaylar daha da sallanmaya başladı. “Karşıma aniden çıkmayı bırakır mısın? ” elimdeki tepsiyi benim ellerimden aldı ve içeriye götürdü. Bende ortada ışık görmüş tavşan gibi kaldım. Tam yerin dibine girmelik bir andı. İçimden küfürleri sıralarken tabakları mutfaktan aldım ve balkondaki masaya koymak için ilerlerken Yamaç’ı gördüm. “Bunları taşıyabilecek misin? ” dedi alay ederek. Resmen benimle dalga geçiyordu. “Şunları kafanda kırmakta vardı da işte. ” yanından geçtim ve masaya tabakları dizerken Yamaç da masaya çatalları ve bardakları diziyordu. Gözlerimi birkaç saniye ona çevirdim. İzledim onu o birkaç saniyede. Ona baktığımı anlamış olacak ki o da bana baktı. Hemen gözlerimi kaçırıp içeriye kaçtım. “Sofra hazır gelebilirsiniz. ” hepsi birden ayaklandı ve balkona yürümeye başladılar. Onların arkasından içimden Allah’ım nolur uğursuz halamın yanında oturmayayım amin diyerekten yürümeye devam ettim. Herkes sandalyelere yerleştiğinde sadece tek bir yer boştu. Yamaç ve uğursuz halamın ortası. Ha siktir gerçekten siktir. Bu ne biçim bir şans lan. Yavaşça Yamaç’ın yanına geldiğimde işaret parmağımla omzuna dokundum. Kafasını bana çevirdi. “Ne oldu. ” paşama bak sanki geldiğinden beri ona evin camlarını sildirdim yeri süpürttüm. Şaka gibiydi gerçekten. Kulağına eğildim “Sen buraya otursana. ” ve Yamaç hazretlerinden cevap gecikmedi. “Hayır. ” pardon? Hayır derken. “Ben onun yanına oturmam. Yer değişelim işte. ” kafasını hayır anlamında salladı. Hay senin kafana sıçayım Yamaç. “Kızım evladım. Otursana. Ayakta kaldın. ” hemen sahte bir gülüş kondurdum dudaklarıma ve yapıldığı ahşabına sıçtığımın sandalyesine yerleştim. Sinirli bakışlarımı Yamaç’a çevirdim. Ağzında sarmayla gülüyordu şerefsiz. Ağzımı oynatarak boğazında kalsın inşallah dedim. Hemen önüne döndü ve çayından bir yudum aldı. Önüme döndüm ve masadakilere ağzım sulana sulana baktım. Hemen ağlayan pastadan koydum tabağıma. Birkaç tane de sarma oh mis. Masada çaya koymak için şekeri aradım ve Yamaç’a dokundum. “Şekeri versene. ” dedim “Hizmetçin miyim senin. Uzan al. ” vallahi söylüyorum bu eskiden böyle değildi. Bana ne hediyeler getirirdi. Şimdi bir şekeri uzatamıyor paşam. “Eee Berfu hiç yok mu damat adayı. ” bir anda uğursuz halama döndüm “Niye ne yapacaksın? ” tabağındaki pastayı tıkınırken cevap verdi. “E evlendirelim seni artık. Kaldın böyle ortada. Güzelsin gençsin. Babanlar da torun bekliyor artık. ” dediğinde yan tarafımdan bir öksürme sesi duydum kafamı sakince ona çevirdim. “Aaa Yamaç, yavaş ye boğulacaksın. ” uğursuz halama döndüm tekrar “Senin yapamadıklarını benden bekleme hala. Ayrıca ne yazık ki ben senin gibi milletin altında çocuğum olsun diye yatacak da değilim. ” dediğimde herkes sustu. Ve bana döndüler. “Ne diyorsun sen Berfu! Terbiyesiz. ” enişteme çevirdim bakışlarımı. “Sana anlatmadı mı? Çok ayıp ama hala. Kocadan sır saklanır mı? Bizden yıllar önce sakladıklarını saymıyorum biz aileyiz değil mi? ” sesimi biraz daha yükselttim ve son kozumu kullanmak için konuştum. “Biz senden bir şey istedik diye Fransaya kaçıp gitmene bir şey söylemiyorum. Hani kim savunuyor seni bu masada? Kim! Gelmiş bir de burda yemek yiyorsun. Pes. ” dediğimde önüme döndüm ve yemeğime devam ettim. Kimse konuşmuyordu. Bir şey yapmıyorlardı. Ayağa kalktım “Size afiyet olsun. ” dedim ve balkondan çıktım. Duvarlar üstüme geliyordu sanki. Burası da olmaz dedim ve kendimi dışarıya attım. Mahallede olan oturma yerlerinden birine oturdum. Dışarısı hafif esiyordu ve ben üzerime bir şey almamıştım. Azcık rüzgarın bana zararı olmaz dedim ve dışarıyı izlemeye devam ettim. Başımı ellerimin arasına aldım. “Berfu? ” başımı yan tarafa çevirdim. Yamaç bir tane arabanın yanında duruyor ve bana bakıyordu “Ne o annemler laf etmek için seni mi gönderdi. Gerek yok git. ” Yamaç bana yaklaşmaya başladı. “Yaklaşma yanıma Yamaç! Kimsin sen de bana böyle yakın davranıyorsun. ” dedim atarlı bir tavırla. “Üstte şeker isterken öyle demiyordun ama. ” seni komik şey. “Onu bile vermedin be. Ayrıca neden geldin? Gidebilirsin. Seni zorla tutmuyorum. ” dedim ona bakarak. “Bende zorla gelmiyorum zaten. İyi değilsin ve geldik. Peki madem istemiyorsun gidiyorum. ” arkasından baktım önce. “Ben yokken baya değişmişsin Yamaç Karanlık. ” önce durdu ve arkasına döndü. “Ben değişmedim meraklı. Sadece büyüdüm. Hepsi bu. ” ona doğru baktım. Ve ayağa kalktım. “Hatırlıyor musun? Sırf beni ağlattılar diye diğerleriyle kavga ediyordun. ” ve ona doğru bir adım attım. “Dostun olarak yine olsa yine yaparım. ” dediği sırada onun yanına geldim. “Peki, dostum olarak sarılabilir miyiz? ” kollarını belime sardı. Bende kollarımı ona doladım. Bir süre kaldık öyle. “Dostun olarak. ”
~ Bölüm Sonu ~ |
0% |