@ugurbcegi
|
Sabah perdemden sızan güneş ışınlarıyla beraber gözlerimi açtım. Yatakta doğruldum. Son iki gün. Gaziantep’e gitmeme son iki gün. Yarın bavulumu hazırlayacaktım. Anlık gelen heyecanla yataktan kalktım ve tuvalete gittim. Yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım ve diğer ihtiyaçlarımı da giderdikten sonra mutfağa bir şeyler atıştırmaya gittim. “Günaydın annem. ” annem arkasını döndü ve kocaman gülümsedi. “Günaydın savcı hanım. ” dedi kocaman gülümsemesini sürdürerek. “Gaziantep’e gideceğim. Şaka gibi. Her zaman istediğim yere gidiyorum şu anda. ” annem tost hazırlamaya devam ederken benle konuşmaya devam etti. “Sen nerde mutluysan orda ol kızım. Kimsenin seni engellemesine izin verme. Tüm zorluklara rağmen işinde çok başarılı ol tamam mı? ” duy bunları Yamaç bey. Bir dakika niye aklıma getirdim şimdi onu. Adam bir dakika bile aklımdan çıkmıyor. Neyse daha fazla Yamaç hakkında konuşmak istemiyorum. “Tamam annecim. ” dedim ve annemin bana hazırladığı tostu bir güzel yedim. Bugünden sonra hayatımı ben değiştirecektim.
2 Gün Sonra
“Anne tamam. Dikkat ederim kendime! Uçak kaçacak vallahi. Hadi görüşürüz öpüyorum. ” annem son kez sarıldı bana yüzlerce kez öptüğü yanaklarımı şimdi tekrar öptükten sonra taksiye bindim. Bir tane çantamı yanıma almıştım. Malum 2 valiz bir çantayla ancak bu kadar oluyordu. Hızlı bir şekilde havaalanına gittik. Taksiciye paramı verdim ve hızlıca biletlerimi, valizlerimi kontrolden geçirdim. Gereken işlemleri yaptıktan sonra uçağı beklemek için ordaki bekleme yerlerinden birine oturdum. Cebimden çıkardığım peçeteden bir tane alacakken yere düşürdüm. Yere eğildim ve peçeteyi geri aldım. “Aa Berfu ne güzel bir tesadüf. ” gözlerimi açtım. Yanıma bakmaya çalıştım. Ne olur o olmasın. Gözlerimi yavaşça yanıma çevirdim. “Senin ne işin var burda! Niye geldin! Nasıl buldun beni! Bir kurtulamıyorum ya. ” Yanımda oturmuş. Gülümseyerek bana bakıyordu. “Şansa bak aynı uçaktayız. Hangi numaradasın? ” bir de soruyor musun? Sana ne acaba benim nerde oturduğumdan. “38 numarada niye. ” dedim dişlerimi sıka sıka. “Aa şansa bak bende 37 , beraber uçacağız desene. ” hay ebeni seveyim senin. Elimle saçlarımı karıştırdım. “Neden? Neden ben Allah’ım. ” yan yana oturuyoruz resmen! Şansımı sikeyim. Ama bu şans değil. O değil de enim oturduğum koltuğu nerden biliyor bu çocuk ya! Bilerek iki gün bile konuşmamıştım. “Çok güzel bir yolculuk olacak. ” aynen kesinlikle çok güzel bir uçuş olacak kesinlikle. Bir kaç saat sonra bir anons duyuldu. “… Yolcularımızın uçağa binmeleri önemle rica olunur. ” hemen ayağa kalktım bir çantamı koluma diğer iki valizimi de elimde taşıyarak girişte biletimi kontrol ettirdikten sonra hızlıca uzun bir koridordan geçtim. Arkama baktım. Yamaç en arkadan geliyordu. Biraz daha hızlandım. Uçağa giriş yaptığımda valizlerimi ordaki güvenliklere teslim ettim. Hızlıca koltuğuma yerleştim. Boyun yastığımı çantamdan çıkartıp boynuma koydum. “Pardon Berfu hanım geçebilir miyim? ” geçemezsin yürü git demek vardı da işte. ”Buyrun geçin Yamaç bey. ” dedim dişlerimi sıkarak. Allah’ım seni beni şeytanın türlü tuzaklarından koru. Amin. Yamaç kulağıma eğildi. “Uzun zaman oldu değil mi? Bayadır ne arıyorsun ne soruyorsun? “ sanki bir yıldır konuşmuyoruz. Ayrıca biz zaten 13 yıldır görüşmüyorduk. Şimdi anladı konuşup konuşmadığımızı. “Alt tarafı 2 gün Yamaç bey. 13 yıldır görmediğiniz birini iki günde nasıl özleyebiliyorsunuz? ” kafamı ona doğru çevirdim. Yamaç ise koltuğunu geriye yasladı. “2 gün başka. 13 yıl başka Berfu. 13 yıl bizim elimizde olmayan bir şekilde ayrıldık. O iki gün elimizde olan şartlara rağmen konuşmadık. Arada fark var. ” önüme döndüm. Çünkü eski günler yine aklıma takılmıştı. Eskiden olmuyordu. Hepsi Yamaç’ın yüzündendi.
Yıl 2011 İlahi bakış açısı
Berfu evlerinin altında Yamaç’ı bekliyordu. Heyecanla etrafta dört dönüyordu. Bekledi bekledi bekledi. Daha önce hiç bu kadar geç inmemişti aşağıya. Hatta genelde Berfu’yu o beklerdi. “Hiç dakik değilsin Berfu! Biraz hızlı olsana! ” diye azarlardı hatta. Yamaç gelsin bu sefer Berfu azarlayacaktı onu. En sonunda Yamaç aşağıya indi. Ama sırtında kocaman bir çanta be elinde küçük bir valizle. “Bunlar ne Yamaç? Okula mı taşınıyorsun yoksa? Bu kadar çalışkan olduğunu inan bilmiyordum. ” kocaman bir kahkaha patlattı Berfu. Yamaç ise bu sefer Berfu’ya kızmak yerine daha düz bir tonla konuşmuştu. “Okula değil ama taşınacağım doğru meraklı.” Berfu birden durdu. Yamaç’ın elimdeki bavula odaklandı. “Tatile mi gidiyorsun? Gelecek misin Yamaç? Ben beklerim seni. Gerçekten! Kaç gün sonra geleceksin? ” Yamaç bunun asla gerçekleşmeyeceğini biliyordu. ”Gelmeyeceğim meraklı. Bu gerçekleşmeyecek. Alışmalısın kendini ezdirme tamam mı? Koru kendini. ” Berfu gözlerinin dolduğunu hissetmişti. Onu anlayam tek kişi de gidiyordu artık. Peki şimdi ne yapacaktı. “Bir kere sarılalım mı, ” dedi titreyen sesiyle. “dost olarak. Son kez. ” Yamaç elindeki valizi bir kenara bıraktı. Kocaman sarıldılar. “Beni çok özlediğinde yıldızları say meraklı. Geçer belki. ” geçmeyecekti. Biliyordu. “Annemin telefonundan arasam seni? Olmaz mı? Konuşsak. İstemiyorum yıldızları saymak! Seninle oynamak istiyorum. ” daha sonra evden annesi çıktı Yamaç’ın “Oğlum! Gel buraya geç kalacağız uçağa! Çabuk ol. ” Yamaç önündeki gözleri sulu kıza tekrardan baktı. “Özür dilerim gitmeliyim meraklı. ” Yamaç arabaya valizini bıraktı ve son kez el salladı ve daha sonra hiç görüşemediler. Gece oldu. Berfu yıldızları saydı. Yamaç gelmedi. Sonraki gece Berfu yıldızları saydı. Lakin Yamaç hiç gelmedi.
Yıl 2024 Berfu’nun ağzından
Yıllar önce bizi ayıran uçak şimdi bizi birleştirmişti. Ama şimdi ikimizde birbirimizi görmek istemiyorduk. Yani ben görmek istemiyordum. Yamaç her fırsatta beni görmek ister gibi bir hali vardı. “Konuşma benimle! Ben seninle eskilere takılamam Yamaç. Ben bunları atlattım. Eski sayfaları tekrar açamam. Seni okudum ve rafa kaldırdım, bir daha okumama gerek yok. ” söylediklerim onu kalbinden vurmuşa döndürmüştü adeta. Hızla önünde döndü. Yüzündeki az önce olan neşeli hali gitmişti. Bizim için en iyisi buydu. Biz artık ne arkadaş olabilirdik ne de başka bir şey. Aynı şehrin iki yabancısıyız sadece. Yani en azından öyle olmalıyız. İnsan bir yarayı bir kez kanatmalı. Benim yaram kabuk bağlamıştı. Ve kaybolmuştu. Şimdi ise izi kalmıştı. Kulaklığımı kulağıma taktım ve bir şarkı açtım. Sarılırım birine diyordu. Benim sarılacağım bir tek kendim vardım. Kafamı Yamaç’a bakmayacağım bir şekilde çevirdim ve gözlerimi kapattım. Belki uyursam unuturdum.
Saat 16.46 Gaziantep Havaalanı
Yarı mayışmış bir şekilde valizlerimi almak için sıra bekliyordum. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Yamaç’ı aradım bir an. Aman nerdeyse nerdeydi. Umrumda değildi. Bu saatten sonra sadece işime odaklanmalıyım. Bir süre daha Bagaj Çantaları Servisinde bekledikten sonra valizlerimi aldım ve çıkışa doğru yürüdüm. Bir kaç kontrolden sonra dışarıya çıktım. Evet şimdi bir araba bulmalıydım. Doğal olarak burdaki hiçbir taksicinin numarasını bilmiyordum. Tamam sakince düşünelim. Otoyola çıkayım. Mantık olarak ordan bir taksi geçer. Valizlerimi iki elimle tuttum ve tam çekmeye hazırlanacakken biri beni kolumdan yakaladı. Hızla arkama döndüm. “Bırakayım mı yoksa yollarda sürünmek ister misin? ” tanımadığım bir adam karşımda duruyordu. “Tanışıyor muyuz? ” adam önce güldü sonra ise bana elini uzattı. “Ben Ulaş Kaya. Aynı yerde çalışıyoruz. Buraları bilmediğin için beni yönlendirdiler. ” evet gayet gayet güzel bir başlangıç oluyordu yeni iş arkadaşı gayet güzel. “Bama b ir kanıt gösterecek misin? Yoksa sana körü körüne inanmalı mıyım? ” dedim doğal olarak. Ulaş bir şey hatırlamış gibi elini ceketinin iç cebine götürdü ve bir savcı kimliği çıkardı. Bana uzattı. Gülümseyerek kartı inceledim. “Tanıştığımıza memnun oldum Ulaş. Ben de Berfu. Berfu Işık. ” aynı şekilde elini bana uzattı. Tanışma faslımız bittiğinde beni arabasına götürmek üzere yola çıktık. Giderken bir valizim de o aldı. Gerçekten de kolum çürümüştü. Tam arabanın yanına geliyorduk ki birden önüme koca cüsseli bir adam çıktı. Tam bu da kim derken kafamı biraz kaldırınca kim olduğunu anlamam uzun sürmedi. “Komutanım, gelmişsiniz. Hoşgeldiniz. ” komutanım mı? Demek buralarda herkes Yamaç’ı tanıyordu. Peki daha bir kişinin komutanım demesiyle herkesi bağdaştırmam şoku. Yamaç gözlerini bana çevirdi. “Hanımefendi kim? Yeni mi gelmiş. ” keşke yan koltuğuma bilet alırken de böyle deseydin. Yamaç’a karşı elimi uzattım. “Merhaba. Berfu ben. Burda savcı olarak işe başlayacaktım sağolsun Ulaş bey geldi beni almaya. Siz peki? “ duygusuz bir şekilde bana baktı. “Kıdemli Üsteğmen Yamaç Karanlık. ” havalara bak. Tanımasam gerçekten soğuk biri zannederdim. Benim aksime elini uzatmadı. Elim havada kalmıştı. Gülümseyen yüzümü kararttım ve elimi geriye çektim. “Ulaş sen git. Ben bırakırım onu. Beril miydi? ” bana inat yapıyordu şu anda. “Berfu, ” dedim dişlerimi sıkarken. “ayrıca sizi tanımıyorum. Ulaş beyle gitmek benim için iyi olacaktır. Düşünceniz için teşekkür ederim. ” dedim. “Komutanım, Berfu hanıma göstermem gereken bir sürü yer var. Ve ayriyeten şimdi kalacağı oteli göstermem gerekiyor. ” otel kelimesini duyduğumda gözlerim parladı. Otelde mi kalacaktım. Yaşasın yaşasın ve yaşasın. “Benim tanıdığım biri var Ulaş. Orda kalması daha makul. ” Ulaş ise ısrarla kafa sallıyordu. “Üzgünüm. İlk birkaç gün bir otelde konaklanacak. Sonrasında bir ev ayarlanacak ya da tanıdığı biri var ise orda kalacak. ” Ulaş arabaya doğru ilerlediği sırada bende onun peşinden hızlı adımlarla yürüdüm. Önce elimdeki diğer valizi de aldı, arabanın bagajına koyduktan sonra kapımı açtı. Arabaya bindikten sonra da kapıyı kapattı. Ardından şoför koltuğuna oturdu. Klimayı açtı. Arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladık. Yol boyunca bir sürü şey konuştuk. Telefonlarımızı verdik ve ardından beni otele bıraktı. Yeni hayatımın ilk günü son hızıyla devam ediyordu.
🍋
Askeri lojman İlahi bakış açısı
Timdeki herkes bir şeylerle uğraşıyordu. Kimi yerleri siliyordu. Bir diğeri banyoyu temizliyordu. Bir başkası kanepede uyuyordu. “Ulan! Emre, biz bir bok mu vardı da uyumuyoruz lan! ” elindeki süpürgenin sopasıyla Emre’nin kafasına bir tane indirdi Yunus. Emre hızla kalktı yerinden. “Sikeyim. Ne var lan! İki dakika şekerleme yapıyordum. İçine sıçtın! ” arka taraftan bir ses yükseldi. “Yamaç Komutanım geldiğinde buraları pis görsün dişinizle kazıtır tüm pislikleri! Çalışın lan! ” tekrardan işlerine döndüler.
Onlar kim miydi?
Kıdemli Üsteğmen Yamaç Karanlık Üsteğmen Göktuğ Yanardağ Teğmen Mert Göksel Astsubay Başçavuş Emre Bakırcıoğlu Astsubay Başçavuş Yunus Ekinci Astsubay Kıdemli Üstçavuş Sarp Açar Astsubay Kıdemli Çavuş Caner Saral Astsubay Kıdemli Çavuş Korâlp Keskin Astsubay Çavuş Levent Keçeci
Onlar İstihkâm Timi’ydi. Etrafı parıl parıl olacak kadar temizlediler. Bastıkları yerleri geriye dönüp tekrar temizliyorlardı. Yaklaşık yarım saat sonra Komutanları gelecekti. Tüm temizlik işi bittiğinde herkes kendini bir kanepeye bıraktı. “Ayaklarım sikildi. Gerçekten sikildi. ”. Caner ayağındaki ayakkabıları çıkardı ve düzgünce bir kenara bıraktı. “Lan. Biz senin ayağının kokusunu çekmek zorunda mıyız ! Tüm temizliğin içine sıçtın! Ben cifle temizlemiştim buraları. ” diye dert yanıyordu Levent. “Herkes sussun! Yamaç Komutanım arıyor. Susun! ” herkes sustu. Mert telefonu açtı ve hoparlöre aldı. “Alo, komutanım! ” telefondan ilk birkaç dakika ses gelmedi. “Dediğim her şeyi yaptınız mı? ” dedi Yamaç sert bir ses tonuyla. “Evet Komutanım! ” herkes aynı anda cevap vermişti. “Kulağımı siktiniz lan! Mert! Kulağına koy şu siktiğimin telefonunu. ” Mert hepsine sert bir bakış attı sonrasında ayağa kalktı ve dışarıya çıktı. “Evet komutanım ne diyecektiniz. ” dedi dışarıya çıkarken. Levent içi acıyarak baktı yerlere. “Cifle temizlemiştim ben burayı. ” arkadan Korâlp, Levent’in ensesine sağlam bir şekilde vurdu. Çıkan ses odada yankılandı. “O cifi kıçına sokarım şimdi! Ne cifmiş. ” yirmi dakika sonunda içeriye Mert ve Yamaç girdi. Herkes aynı anda ayağa kalktı ve hazır ola geçti. Yamaç bavulunu Emre’ye uzattı. “Ne yapayım bunu komutanım? ” dedi Emre. “Götüne sok. Git koy bir yere! ” diye kükredi Yamaç. Emre hızla içeriye bıraktı ve yine aynı yerine geldiğinde durdu. “Yunus, kaysanıza lan nereye oturacağım ben. ” dedi. “Ne biliyim ben. İki kişilik kanepeye dört kişi oturuyoruz. Daha nereye kayayım. ” diye atışırlarken yemek saatinin geldiğini haber verem anonsu duydular. Hızlıca yemekhaneye doğru yürümeye başladılar. Yamaç ise yatağına uzandı ve uzun uzun Berfu’nun bugünkü halini düşündü. Bu kadar mı istemiyordu onu. Bu kadar mı nefret etmişti ondan. Konuşma benimle demişti. Ben seninle eskilere takılamam demişti daha sonrasında. Belki de fazla kafasına takıyordu. Ayrıca neden şu anda Berfu’yu düşünüyordu. Kafasındaki bu düşünceleri bir kenara bıraktı ve uyumayı denedi. Uyuyamayınca tekrardan kalktı. Ve elini cebine götürdü ve küçük bir kol saati çıkardı. Zarif ve bir cebe sığabilecek kadar da küçüktü. Ona baktı. Bunu en yakın zamanda Berfu’ya vermeliydi.
🍋
Otel odası Berfu’nun ağzından
Vallahi billahi beni kimse burdan almasın. Bu otel gerçekten efsaneydi. Odaya geldiğim gibi sıcak bir duş almıştım. Daha sonrasında üzerimi giymiş ve aşağıya yemek yemeye inmiştim. Yemekler hakkında konuşmak dahi istemiyorum. Çünkü her şey çok güzeldi. Şimdi ise bilgisayarımı ve kulaklığımı almıştım ve izlediğim filme devam ediyordum. İzlediğim film Friends’in şu anda 9. Sezonundaydım. Elimdeki karemelli macchiato’mu yudumluyordum. Birden telefonum çaldığı için filmi durdurdum ve telefonumu elime aldım. Ulaş Savcı arıyordu. Bu saatte. Hayırdır inşallah diyerekten telefonu açtım. “Alo, Ulaş hayırdır inşallah. ” dedim ve kahvemden bir yudum daha aldım. “Alo, Berfu. Rahatsız etmedim inşallah. ” dedi. Evet rahatsız ettiniz Ulaş bey. Film izliyordum. “Yok estafirullah. Siz niye aramıştınız. ” dedim hızlıca. “Yarın bizim çalışan arkadaşlarla beraber kahve içelim dedik de sana da bir sorayım dedim. Hem kaynaşmış olursun. ” elbette gelirim. Yeni hayatımın ilk günlerimde yeni arkadaşlar edinmek hoş olurdu. “Elbette gelirim Ulaş bey. Saat kaç gibi acaba? ” dedim. “Ben sana etrafı gösterdikten yaklaşık 3 saat sonra. Yani 16.00 gibi. ” dediğinde onaylayan bir ses çıkardım. “Peki o zaman Ulaş bey. Yarın haberleşiriz o zaman. İyi akşamlar diliyorum. ” o da bana aynı şekilde iyi geceler dedikten sonra telefonu kapattım ve saate baktım. On ikiye geliyordu. Hızlıca pijamalarımı giydikten sonra yatağa uzandım. Ve gözlerimi kapattım. Önce sağa döndüm. Sonra da sola. Uyku tutmayınca ayağa kalktım. Otelin camından dışarıya baktım önce. Sonra da gökyüzündeki yıldızlara. Camın önüne bir tabure çektim. Ve yıldızları saymaya başladım. Yamaç’ı mı özlüyordum? Niye durduk yere yıldızları sayıyordum. Acaba şu anda ne yapıyordu. Dün çok mu kaba davrandım ona. Ayağa kalktım ve bir bardak su koydum kendime. Bütün suyu içtim. Ardından bilgisayarımı açtım. Gaziantep’te bulunan askeri lojmanlara baktım. Oğuzeli, Şahinbey, Narlıdere ve İslahiye de bulunduğu yazıyordu. Hangisinde iş yapıyordu. Nerde çalışıyordu. Birden aklıma Ulaş’ın biliyor olabileceği geldi. Yarın ilk iş olarak ona Yamaç’ın nerde görev yaptığını soracaktım. Ve ondan özür dileyecektim. Ondan her ne kadar hoşnut olmasam da bir şeyi kafama taktığımda geceleri uyuyamıyordum. Derken bir mesaj geldi. Hızlıca telefonumu açtım.
Yamaç Karanlık: Konum📍 Yarın lojmana gel.
~Bölüm Sonu~ |
0% |