@ugurbcegi
|
Sabah olduğunda hızla üstümü giymeye başladım. Üstüme; düğmeli beyaz, straplez bir bluz giydim alttan; beyaz, geniş keten pantolonumu giydim ve yemek yemek için aşağıya indim. Telefonumu çıkardım ve Ulaş’ı aradım. “Alo günaydın Ulaş bey. ” Ulaş uykulu bir ses tonuyla konuştu. Ama maalesef Ulaş. Sesin Yamaç ile uzaktan yakından alakası bile yok. Konuyu niye Yamaç’a bağladım. Neyse. “Günaydın Berfu. Ayrıca şu beyi bir kenara mı bıraksak. Ulaş diyebilirsin. ” ama bilmiyor ki içimden hep Ulaş dediğimi. “Peki. Ben hızlı hızlı kalktım ama geç falan kalmadım değil mi? ”Adam yataktan kalkmadı geç mi kaldım diye soruyorum la havle la havle. “Yok yok. Erken bile kalkmışsın. Sen böyle bir buçuk saat daha oyalan ben seni alırım. ” Onaylayan bir ses çıkardıktan sonra telefonumu kapatıp çantama koydum. Hızlıca bir kahvaltı yaptım ve dışarıya çıktım Yamaç’ın attığı konuma baktım. Buraya çok uzakta değildi ama yürüyerekte gidilemeyecek kadar uzaktı. Yamaç’ı bir cesaretle aradım. Telefon ilk birkaç kere çaldı tam kapatacakken onun sesini duydum. “Alo Berfu? ” arkadan birkaç inilti duydum ama askeriyede olduğu için normaldir diyip pek takılmadım. “Bana gel demiştin. Benimde sana söyleyecek bir şeyim vardı. Beni alabilme ihtimalin var mı? ” ilk bir kaç dakika ses gelmedi. “Alo? Yamaç. ” biraz bekledikten sonra tekrar ses geldi. “Tamam konum at. ” sesi az öncekinden daha farklı çıkmıştı. Yine umursamadım. “Ben yürüyorum. Canlı konum atıyorum o zaman. ” arkadaki uğultular şiddetlenince bu sefer dayanamadan sordum. “Meşgul müsün? Niye arkadan durmadan uğultular geliyor? ” Sanırım Yamaç bulunduğu ortamdan ayrılmış olacak ki sesler azaldı. “Hayır, meşgul değilim. Sen konum at. Ben seni alayım. ” onaylayan bir ses çıkardım ve telefonu kapattım. Yürümeye başladım. Bilmediğim yabancısı olduğum bu sokak, insanlar ve binalar. Bir süre yürüdükten sonra önüme gelen ilk pastanede durdum. “Merhaba, iyi günler iki adet sandviç alabilir miyim? ” sandalyesinde oturan kadın kalktı. Bir süre yüzümü inceledi daha sonra parmaklarıma indi gözleri. Bir anlık düşünceyle kendime baktım. Üzerime bir şey mi döktüm diye. En sonunda kadın konuştu. “Sen nereden geldin bu bölgelere. Otur, dinlen. ” şivesi çok değişikti. Bana oturmam için bir tabure gösterdi ayıp olmasın diye oturdum. “Ben savcı Berfu Işık. Dün geldim. Alışmaya çalışıyorum buralara. ” kadın savcı olduğumu duyduğunda gözleri "Oy nenem, savcılar bile buraya gelmiş. Beni ayakta bırakmana kızmam; başka bir isteğin daha var mı?" Son söylediğini anlamasam da kafamı hayır anlamında salladım. “Ee bir de bir tane sandviçin içinde domates olmasın. ” dedim. "Tamamdır kızım. Sen evli misin? Bende çocuk var bir tane. Boylu poslu birisi, sizi tanıştırayım görüşün. " kadın beni çocuğuyla evlenmem için mi parmağımda yüzük var mı diye baktı. Gerçekten inanamıyorum. Ama aklımda bir fikir vardı. “Peki madem çok istediniz. Çağırın iki çay içelim. ” kadın hemen kafasını salladı. Ve telefonunu çıkartıp birini "Evladım kaç, savcı hanımlar seni istiyorlar. Gel, bir çay koyayım, karşılıklı içeceğiz. " bir süre oğlunu dinledikten sonra telefonu "Paketlenmek mi istiyorsunuz, savcı hanımlar? Yoksa paketlenmemiş olmasını mı tercih edersiniz? " sanırım paketlemek isteyip istemediğimi soruyordu. “Evet paketli olsun. ” birkaç dakika sonra içeriye gayet vücutlu bir erkek girdi. Hızlıca yanıma geldi ve bana elini "Merhaba! Nasılsınız iyi olmalısınız umarım. Sizi çağırttınız, hemen geldim. " Sempatik olmaya çalışması çok hoştu ama ne yazık ki hiç becerememişti. Bana uzanan eli tutmak için ayağa kalktım ve zarifçe tuttum. “Merhaba. Benim pek vaktim yok. Hızlıca konuşalım gitmem gerek. ” annesi hızlıca yanıma geldi kucağıma paketi bıraktı. “Sevgiliniz varmış, savcı hanım? ” bu kadın beni oğluna mı ayarlayacaktı yoksa ben mi yanlış anladım. “Ee şey benim sevgilim. Şimdi şöyle ki … ” tam kendimi açıklamaya çalışırken içeriye tüm endamıyla Yamaç girdi. Kurtarıcı Yamaç. İlk defa sana işim düştü. Hızlıca yanına gittim ve koluna girdim. “Evet sevgilim var kendisi de beni almaya geldi. Gidelim mi? ” Yamaç bana uyarıcı bakışlar atıyordu. Sadece Yamaçın duyabileceği bir ses tonuyla konuştum. “Sakın bozma. Sakın. ” Yamaç önüne "Komutan, siz savcı hanımefendinin sevgilisi miydiniz? Bilmiyorduk, af diliyoruz." Yamaç hafif bir baş hareketi yaptı ve hızlıca beni kolumdan tutup arabaya oturttu. Bismillahirahmanirahim. “Neydi bu şimdi. Sen ne dediğinin farkında mısın Berfu? Sen neye yol açtığının farkında mısın! ” pardonda ne yapmışım. Sadece ufak pembe bir yalan. “Ne yapmışım ben. Ne demişim. ” Yamaç arabayı sürmeye başladı. “Sen hiç yapmaman gereken bir şey yaptın Berfu! ” Yamaç’a anlamayan gözlerle baktım. Yaptığımın neyi yanlıştı. “Ne yaptığımı söyler misin? ” dedim doğal olarak. “Sen niye bizim sevgili olduğumuzu diyorsun. Ne olacak şimdi. Herkes bizi sevgili zannedecek. Yarın bu işi hallediyorsun Berfu. ” yani sanki koskoca itibarını yok ettik. “Tamam komutanım. Asıl siz niye çağırdınız beni. ” Yamaç tek direksiyonu tek eliyle kullanırken diğer elini de cebine götürdü. Cebinden benim küçük kol saatimi çıkarttı. “Bu nasıl sende. Sonunda buldum ya. Koluma takacak aksesuarım yoktu. Sağol. ” evet sonunda benim de diyeceğim şeye gelmiştik. “Yamaç, ” dediğimde onaylayan bir ses çıkardı. Çok sesli olmayan, ağzımın içinde “özür dilerim ” dedim. “Ne dedin. Duyamadım. Biraz sesli söyle. ” dağ ayısı. “Özür dilerim. Uçakta sana biraz sert davrandım. O yüzden mi bakmadın bana uçaktan inince. ” dediğimde vücudumu ondan tarafa çevirdim. “Ben senin uydurma laflarınla sana küsecek darılacak değilim Berfu. Ayrıca ben küçük Yamaç değilim burda. İkimizde büyüdük. Tabii sende bir fark göremiyorum ama. ” sertçe koluna vurdum. Yani ben yeterince olgun bir kadınım bence. Sadece biraz deli doluyum o kadar. Tam ağzımı açıp lafları sıralayacağım sırada telefonum çaldı. Önüme döndüğüm sırada telefonumu çıkardım. Ulaş arıyordu. Siktir ben onu unutmuşum. “Yamaç! Otele sür. Çabuk otele sür. Siktir ben onu nasıl unuttum. Sakın ses çıkarma. Öldürürüm seni. ” bunu tabii ki de yapamazdım ama neyse. Küçük bir öksürükle boğazımı temizledim ve telefonu açtım. “Alo, Ulaş bey. Nasılsınız. Yamaç arabayı yavaşlattı ve kaldığım otele doğru sürmeye başladı. “Berfu. Ben oteldeyim ama seni göremedim. Nerdesin? ” dedi Ulaş. Sen beni niye almaya geliyorsun be. Taksi bulup gelirim. Aynen bilmediğim yere taksiyle gideceğim. Bravo ben ve benim üstün zekama. “Ulaş şimdi ben üstümü giyiyorum. Aşağıya inerim ben sen beni kafeterya da bekle olur mu? ” Ulaş tamam dediği sırada telefonu kapattım. “Ulaş beyden Ulaş’a mı geçtiniz Berfu hanım. ” bir de senle mi uğraşayım şimdi ben. “Çok konuşma Yamaç! Şu çantamdaki peçeteleri tıkmayayım ağzına. ” dedim atarlı bir ses tonuyla. “Tabii Ulaş beklemesin seni hızlıca git biz eşek başıyız zaten burda. Şu anda kimin arabasında olduğunun farkında mısın? İstesem şu anda denizden aşağıya atarımın bizi. ” Yamaça baktım önce. Ne anlatıyorsun be abi gözünü seveyim be abla. “Sen bana kıyamazsın Yamaç. Her ne kadar değişsen de. ” dedim Yamaç’a “Sana kıyamayacağımı kim söylemiş. Aa doğru Ulaş bey seni kafeterya da bekliyordu. Sen bekletme onu. ” arabayı otelin kapısında durdurdu. Çantamı aldım ve hızlıca dışarıya çıktım. Çıkarkende arabada olan Yamaça eğildim ve elimle bir öpücük bıraktıktan sonra hızlıca içeriye girdim. Üstümü düzeltip kafeteryaya doğru yürüdüm. Ulaşı görünce hızlıca yanına gittim. “Pardon beklettim. Kusura bakma. ” sorun değil dercesine baktı bana. “Gelin savcı güzeli. Size Gaziantep’te bir tura çıkarayım. ” bana savcı güzeli mi dendi az önce. Gerçekten hoşuma gitmişti. Gerçekten güzel bir arkadaştı Ulaş. Hafifçe gülümsedim. Birlikte Ulaş’ın arabasına bindiğimiz sırada telefonuma gelen mesajla duraksadım.
Yamaç Karanlık “Görüşeceğiz savcı güzeli. ”
Bizi mi dinledi yani. Gerçekten akıl alır gibi değildi. Ne istiyorsun benden Yamaç. Bırak beni ve hayatını yaşa. “İyi misin? Dondun kaldın. ” diyen Ulaş’a döndüm. “Evet pardon. Hadi bakalım gezmeye başlayalım Gaziantep’i. ” dedim ve araba hızlanmaya başladı.
🍋
İlk gezeceğimiz yer Cumhuriyet Savcılıkları yani benim çalışacağım yer. Heyecandan kalbim yerinden çıkacaktı. “Cumhuriyet Savcılıkları sınırlarına girmiş bulunmaktayız Berfu Savcı’m. ” dedi Ulaş. Hızlıca kapıyı açtım. Ve binanın önünde durdum. Uzun bir süre baktım. Sonra Ulaş ile beraber içeriye girdik. “Ulaş. Ben yapamayacağım. Ambulans bir şey çağır kalbim yerimden çıkacak sanırım! ” dedim. Ama nasıl dedim. Heyecandan kelimeler ağzımdan yarım yarım çıkıyordu. “Sen bekle. Bu koridorlarda heyecandan değilde stresten uzak kalmak isteyeceksin. Ama merak etme bu süreçte ben seninle olacağım. ” tabii Yamaç beni rahat bırakırsa. “Tamam sen anlatmaya devam et anlatmaya. ” dedim etrafa bakmaya devam ederken. “Burası duruşma salonlarının olduğu koridor. Sol tarafında da bir kafeterya bulunuyor. Çok fazla çalışıp yorgun düşersen burdan kahve alabilirsin. ” dedi. “Burasıyla çok iyi anlaşacağız desene. ” güldü Ulaş. Gülerken iki yanağında da gamzeler oluşuyordu. Bence Ulaş’a gamzeleri çok yakışıyordu. “Benimde asla ayrılamadığım bir yer burası. Gel üst kata çıkalım istersen. ” kafamı salladım ve asansöre bindik. Üst kata çıktığımızda biraz daha kalabalık vardı. “Bu bölümde ise genel sekreterlik odaları bulunuyor. Önümüzdeki koridorda dosya deposu var. Sol tarafta ise bekleme, dinlenme odaları var. ” birlikte asansörden çıktık. Her bir tarafı aklıma kazımıştım. “Aşağıda geniş bir bahçemiz bulunuyor. İstersen duvarlar üstüne üstüne geldiğini hissedersen dışarıda kahve eşliğinde çalışmalarına devam edebilirsin. ” Ulaş bana etrafı anlatırken bir kız hızla yanımıza geldi. Gayet neşeli birine benziyordu. “Selam! Tanışalım mı ben Hazal. Hazal Yakar. ” yanımıza gelen kız. Yani Hazal bana elini uzattı. Gülümsüyordu. Bende aynı şekilde gülümsedim ve elini sıktım. “Berfu, Berfu Işık bende. ” hemen yanımızda yerini aldı Hazal. “Yeni biri gelecek dediklerinde o kadar heyecanlanmıştım ki anlatamam. Bitirdiniz mi keşif işini Ulaş bey. ” Ulaş hayır anlamında kafa salladı. “Üst katı da gösterince bitecek. Senin dosyan yok mu ayrıca. ” Hazal hemen yüzünü buruşturdu. “Var da işte. Kafa dağıtıyorum Ulaş bey. Berfu hanım, kalacak yer buldunuz mu? Nerde kalacaksınız. ” konunun bana dönme hızı şaka mıydı. “Maalesef. Otelde kalacağım bir süre sonra da bir ev kiralarım. ” Hazal birden heyecanla konuştu. “Benimle kalmak ister misiniz? Evde tek başıma sıkılıyorum. Beraber kalsak süper olur bence. Ne dersiniz? ” süper derim. Vallahi ballı bir insanım ben. ”Olur! Süper olur. Bende buraya gelene kadar nerde kalacağım korkusuyla yaşıyordum. Gerçekten teşekkür ederim. ” dedim bende heyecanla. “Süper o zaman! Ne zaman gelirsin bana. Her zaman müsaitim ben. ” dedi. Çok neşeli birine benziyordu. Yüzümde sayamayacağım kadar çilleri vardı. Sapsarı saçları ve yeşil gözleri vardı. “Ben bugün toparlanıp geliyim o zaman. ” dedim. Hazal hızlıca kafa salladı. “Evet savcı hanımlar şimdi bir üst kata çıkalım. Burası bitti. ” dedi yanımızda olduğunu unuttuğum Ulaş. “Çıkalım Ulaş bey. ” dedim. Hazal da bizimle geldi. Hızlıca üst katı da gezdikten sonra hepimiz en aşağıdaki kafeteryaya indik. “Buranın kahvesi ne kadar lezzetli. Bir kahve açığı olarak tam puan veriyorum. ” dedim kahvemi yudumlarken. O sırada Ulaş ceketinin iç cebinden bir tane kart çıkarıp bana uzattı. “Bu ne? ” dedim merakla. “Bak bakalım neymiş. ” hızlıca kahvemi bıraktım ve Ulaş’ın elindeki kartı alıp incelemeye başladım. Arkasını çevirdim. Üzerine ismim yazıyordu. “Savcılık kartım mı! Nasıl yani. Şaka mı yapıyorsun bu çok güzel. ” şu anda kalkıp Ulaş’a sarılacak raddedeydim. “Sakin olun Berfu Savcı’m ” dedi Ulaş. “Nasıl olabilirim ki. Allah’ım sana şükürler olsun. ” dedim heyecanla. “Allah’ım sana şükürler olsun benim gibi birini buldum! Sana şamata diye seslensem bir şey olur mu? ” Hazala gülen yüzümle baktım. “İstediğini diyebilirsin. Bem sana kikirik diye seslensem olur mu? ” o da gülümseyen yüzüyle kafa salladı. “İstediğini söyleyebilirsin. ” dedi benim söylediğim gibi. Kafa dengimi bulmuştum. “Evet savcılarım. Bizim ekiple beraber bir kahve sözümüz vardı gidelim mi ne dersiniz? ” ikimizde tamam dedik ve Ulaş bizi arabasının yanına götürdü. İkimiz de arka koltuğa geçtik. Konuşarak gülerek bir kafeye geldik. Kafenin adı “Mado Cafe” idi. Hazal ile beraber arabadan indik. “Geldik. Gelin içerde bekliyorlar bizi. ” Hazal ile kol kola girdik ve Ulaş önden biz arkadan kafeye girdik. İçerde toplam 4 kız 3 erkek vardı. Bir kişi dışında diğerlerini tanımıyordum. Yamaç niye her yerde beni takip ediyordu. Neden beni bırakmıyordu? “Komutanım. Siz de mi geldiniz. Beklemiyorduk. ” vallahi bende beklemiyordum Ulaş. “Bana da Sarp söyledi beraber geldik. Değil mi Sarp? ” Sarp ise sanki rehin tutuluyormuş gibi kafasını salladı. “Hazal, biz bir tuvalete mi gitsek? ” Hazalı tam olduğunu bile bilmediğim tuvalete sürüklerken arkadan bir ses geldi. “Beril hanım. Asıl sizi beklemiyorduk. Ne işiniz var burda? ” ebeni sikeyim Yamaç. “Berfu, ” dedim dişlerimi sıkarak. “benim adım Berfu, Yamaç komutanım. ” dedim sinirle. “Anladım Bersu. Neyse biz ne konuşuyorduk. ” arkadaki kızlar gülmeye başladı. En nefret ettiğim şeydi adımın yanlış söylenmesi. Ve o bunu bile bile beni kışkırtmaya çalışıyordu. Ardından bir tane kumral saçlı kız kalkıp Yamaç’ın yanına yanaştı bir eliyle de onun kolunu tutuyordu. “Ah be Komutanım. Berfu’ymuş ismi. Kızdırmayalım onu yeni geldi aramıza alınabilir. ” öyle mi? Savaşmayacağım ben. Ben artık bu savaşa dahil olmayacağım Yamaç. Benim çocukluk tranvalarımı konuya alarak konuşması hiç hoş değildi. Konusu geçince bile gözlerim doluyordu. Çoğu kişi bilmezdi. Sadece o biliyordu. Ve o bunu bana karşı kullanıyordu. “Hazal gidelim mi? ” Hazal kolumdam tuttu ve beni tuvalete doğru götürdü. “İyi misin? Berfu iyi değil gibisin. Gel yüzünü yıkayalım. ” musluğun suyunu açtım ve yüzüme tuttum. Bir kaç kere peş peşe yüzüme suyu çarptıktan sonra Hazala baktım. Bana bakıyordu. “Sağol. Sadece tranva. O kadar. Ben bu ortamda durmak istemiyorum. Başka bir yere gitsek. ” dedim. Tam gidecekken Hazal beni tuttu. “Berfu. Sen bir savcısın. Bunu unutma. Sen buraya nelerden vazgeçerek geldin. İllaki bir şeyler vardır. Beni dinle sana bir Hazal tavsiyesi veriyim. Asla ezildiğin bir ortamdan kaçma. Sende onu ez. Her ne kadar onu tanımasanda bir açığını kolla ve bam. ” aslında haklıydı. Kendimi toparladım. Çantamdan çıkardığım kırmızı ruju dudaklarıma uyguladım. Sonrasında Ulaş’ın oturduğu yere gelmeden önce kasaya geçtim. “Merhaba bir tane karemelli moccha alabilir miyim? 24 numaralı masaya lütfen. ” dedim ve Hazal ile masaya geçtik tüm gözler benim üzerimdeydi. Ulaşın hemen yanındaki sandalyeye oturdum. Ulaş kulağıma eğildi. “İyi misin Savcı güzeli? ” gülümsedim ve bende onun kulağına eğildim. “İyiyim Ulaş Savcı’m. ” dediğimde yanaklarımdaki gamzeler görünecek kadar gülümsedi. “Gamzeleriniz çok güzel Ulaş Savcı’m. Keşke benim de olsa. ” Ulaş vücudunu bana çevirdi. “Sizinde gözleriniz Berfu Savcı’m. Keşke benim gözlerim de mavi olsa. ” arkadan bir kız konuştu ardından. “Flörtleşecekseniz başka masaya geçin. Kıskanıyoruz vallahi. ” dediğinde kıza döndüm. Gözlerimi devirerek önüme döndüm. “Karemelli moccha’nız hanımefendi. ” teşekkür ettim ve kahvemden bir yudum aldım. “Hazal burdan benim otele gidip kıyafetlerimi falan alır sana geçeriz olur mu? ” Hazal gülümsedi. “Geldiğiniz ilk günden birini bulmuşsunuz Berfu Savcı’m . Biraz bekleseydiniz keşke. ” kahvemi masaya bıraktım. Ve Yamaç’a döndüm. “Hayret. Adımı doğru söylediniz. Ayrıca bana Berfu hanım diyeceksiniz. Ben sizinle meslek arkadaşı değilim. Kelimelerinize ve üslubunuza dikkat edin Yamaç bey. ” dedim sinirli ve otoriter bir sesle. “Ee Hazal hanım siz de mi savcısınız? ” dedi Sarp. Hazal ise utangaç bir sesle cevapladı. “Evet öyleyim. Siz ne işle ilgileniyorsunuz Sarp bey? ” Sarp büyülenmiş gözlerle Hazala bakıyordu. “Askerim. Ayrıca bey’e gerek yok. Sarp diyebilirsiniz. ” Hazal ayağıyla beni dürttü. “Hazal ben iki dakika dışarıya çıkıyorum. Gelirim. ” Hazal kafasıyla beni onayladı. Ayağa kalktım ve dışarıya çıktım. Dışarıya çıktım. Bir tane banka oturdum. Çok nadiren içtiğim sigarayı dudaklarımın arasına koydum ve çakmağımla yaktım. Neden canımı yakıyorsun Yamaç? Merak etme bunu gerçekten başarıyorsun. İçtiğim sigaradan daha çok yakıyorsun hatta. Biraz ayağa kalktım yürüdüm. Sigaram Ibitti. Yenisini yaktım. Bi arkamdan kolumu tuttu. “Ne yapıyorsun sen! ” Yamaç harbi siktir git. Nefret ettirdin kendinden. “Siktir git Yamaç. Tamam mı? Lütfen git. İyi değilim şu anda. Lütfen git. ” dediğimde boğazıma bir yumru oturdu. Ağlasam zırıl zırıl ağlayacaktım yani. “Ne yapıyorsun dedim sana! Bana cevap ver! ” Ya abicim beni bir bırak ya. Gerçekten bırak. Kolumu kendime çektim. Yamaç’ın gözlerine baktım. “Sen çok adi bir insansın Yamaç. Kimse, kimseyi haketmiyorsun sen. Neden tranvalarımla oynuyorsun! Neden benim karşıma çıkıyorsun neden bırakmıyorsun beni. ” dediğimde gözlerim dolmuştu. Kafamı başka bir yere çevirdiğimde çenemeden tutup yüzümü kendine çevirdi. “Sigara içecek kadar mı üzdü bu seni? Dedim ben sana burası seni aşar. ” dediği sırada bacak arasına sağlam bir tekme geçirdim. İki büklüm olduğu sırada nir tane tokat geçirdim yanağına. “Bir daha! ” dedim bağırarak. “Bir daha beni küçümsemeye çalışırsan! Sana diyorum Yamaç Karanlık, sana hakettiğini ve hakedeceklerini fazlasıyla veririm! ” dediğimde arkamı döndüm ve sigaramı tekrardan dudaklarımın arasına alıp derin bir nefes çektim. Ona hakkettiğini hatta hakettiğinden azını şimdi sunmuştum. Sigaram bittiğinde izmaritini bir çöp kutusunu attım ve kafeye girdim. ”Hazal gidelim mi? Sarmadı bana burası. ” dedim Hazal ayağa kalktı ve hızlıca kafeden çıktık. Kapıda Yamaç ile karşılaştık. Yüzüne dahi bakmadan yürümeye devam ettim. Hazal ile bir taksiye bindik. Önce kaldığım otele sonra da Hazal’ın evine gittik.
🍋
Hazal mutfakta atıştırmalık bir şeyler hazırlıyordu. Bende bana verdiği odaya yerleşmeye çalışıyordum. İlk valizimdeki kıyafetleri dolaba yerleştirmiştim. Daha sonra ikinci valizime geçtim. Bakım ve makyaj malzemelerimi komidinin üzerine yerleştirdim. Oda çok olmasa da genişti. Bir komidin, dolap, çalışma masası ve tek kişilik yatak vardı. Bütün valizler boşalttıktan sonra dolapta boş bir yere koydum. Çantamı da kapının arkasına astım. Sonra üzerimi değiştirdim. Üstüme kısa kollu uzun bir tişört alttan ise dizimin üstünde olan bir eşofman giydim ve mutfağa geçtim. “Yardım edebileceğim bir şey var mı? ” dediğimde Hazal bana döndü “Evet evet. Gel şu hazırladığım tabakları masaya diz. Çatal ve kaşıkları da. ” hemen tezgaha yaklaştım ve hazır olan tabakları masaya dizdim. “Ne ara yaptın bu kadar şeyi? Maşallah diyeyim de. ” dediğimde hayretle Hazal’a bakıyordum. “Çaktırma. Hepsi hazır. ” dediğinde bir kahkaha patlattı. Bende onunla beraber gülerken tezgahtaki diğer şeyleri de masaya koydum. Ardından elime kaşıkları ve çatalları aldım. Bir süre elimdeki çatal ve kaşıkta gezdirdim gözlerimi. Ama yine eski anılara dalmaktan kendimi alamadım.
Yıl 2010 İlahi bakış açısı
Küçük Berfu yerde bağdaş kurmuş şekilde bir şeyler yapıyordu. Yamaç ise onu izliyor ve ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. “Ne yapıyorsun meraklı? ” Berfu telaşla arkasını döndü. Yaptığı şeyi Yamaç’ın görmesini istemiyordu. “Yamaç gelme sakın! Sürpriz yapıyorum sana! Git maç oyna sen. ” eliyle gitmesi için işaretler yapıyordu. Ardından Yamaç top oynamak için arkadaşlarının yanına gitti. Berfu özenerek önündeki topraktan yaptığı pastaya bakıyordu. Üzerine çiçekler serpiştiriyordu. Çubuklarla kenarına model yapıyordu. “Bitti! Sonunda bitti. ” Hızlıca ayağa kalktı. Etrafına baktı. Yamaç’a maç oynamasını söylemişti. O zaman mahallenin işleyen yolunda olmalıydı. Koşarak düşündüğü yere gitti. Evet ordaydı. Odaklanmış bir şekilde maç oynuyorlardı. Berfu kaldırımın kenarına oturdu ve izlemeye başladı. Heyecanla kimin gol atacağını bekledi. Yamaç topun hakimiyetini aldı. Yanındaki çocuğu sollayarak geçti. Önüne biri çıkmıştı hemen arkadaşına bir pas attı, artık kaleye yakındı. Diğer çocuk ise topu bir şekilde çıkardı ve Yamaç’a doğru attı. Yamaç ise kalenin boş bir bölgesine topu atarak sayı almıştı. “Tekte biter demiştik. Ve bitti. ” arkadaki çocuklar ise hemen suluklarının yanına koştu. Bir güzel su içtiler. Yamaç Berfu’nun yanına gitti. “Bitti mi sürprizin? ” Berfu neşeyle kafasını salladı ve Yamaç’ın elinden tutarak sürprizine götürdü. “Hani nerde sürprizim. Bak maç bile kazandım. ” Berfu onu pastanın yanına götürdü. Pastanın yanına iki tane de kaşık vardı. “Bak sana pasta yaptım! Nasıl olmuş? Çok güzel di mi. Yiyecek misin? Hadi yiyelim Yamaç. Hadi yiyelim. ” Yamaç yüzünü bozguna uğramış gibi astı. “Peki madem yiyelim. ” dedi buruk bir sesle. Pastayı kaşıkla -yalandan- yediler.
Yıl 2024 Berfu’nun ağzından
“Berfu, kız daldın gittin. Aç kalacağız valla senin sayende. Hadi gel. ” Hazal’ın sesiyle beraber kaşıkları ve çatalları masaya dizdim. “Hazal bir şey soracağım. Siz ne zamandır tanıyorsunuz Yamaç komutanı? ” dedim birden. Hazal durdu düşündü bir süre. “İki buçuk yıl oluyor. Neden sordun? Ya bugünden bahsetiyorsan, bende anlamadım bizimle pamuk gibi bir adam aslında. ” sen bakma Hazal. Onun dikeni sadece benim canımı yakıyor. “Bende anlamadım. ” dedim. Aslında biliyordum ama şu anda anlatmak için biraz erkendi. Bir güzel karnımızı doyurduk ve masayı toparladık. Bulaşıkları makineye koyduk. Daha sonrasında Hazal çalışmak için odasına çekildi. Bende oturma odasında televizyon izlemeye başladım. Bundan sonra Esra Erol ve ben hiç ayrılmayacak bir ikili olabilirdik. Canım sıkıldı. Telefonumu elime aldım. Biraz internette gezdim. Canım sıkıldığında ayağa kalktım ve odama geçtim. Saçlarımı iki yandan ördüm. Olmadı, çözdüm ve tekrardan ördüm. Tırnaklarıma baktım sonra komidinin üzerinden bir tane kırmızı oje aldım. Tırnaklarıma özenerek sürdüm. Kurumasını bekledim. Odayı mı süpürseydim. Ama Hazal rahatsız olabilirdi. Telefonuma bir mesaj gelmişti. Hemen açtım ve mesaja baktım.
Yamaç Karanlık Aşağıdayım.
Umrumda değilsin Yamaç. Özellikle bugünden sonra hiç değilsin. Dışarıda biraz hava mı alsaydım. Belki Ulaş’ı arardım. Bana etrafı gezdirmeye devam ederdi. Saate baktım 18.25’ti. Telefonumdan hemen Ulaş’ı aradım. Ve hoparlöre aldım. “Alo Ulaş? Müsait misin? ” dedim makyaj malzemelerimi aynanın karşısına koyduğumda. “Müsaitim buyrun Berfu Savcı’m. ” dedi Ulaş. Fondötenimi yüzüme süngerle uygulamaya başladım. “Biraz gezsek mi? Evde canım sıkıldı. Hazal da çalışıyor. Sen müsaitsen belki gezdirirsin beni demiştim. ” kapatıcıyla gözlerimin altını kapattım ve pudrayla üstünden geçtim. “Berfu vallahi biraz işim var. Yarın devam ederiz gezimize. Özür diliyorum çünkü bu dosya gerçekten önemli. ” eyelinerımı çektim ve rimelimi kirpiklerime uyguladım. “Anladım. Sorun değil ben bana arkadaş olursun diye demiştim zaten. Kolay gelsin. ” koyu kırmızı tonlardaki rujumu dudaklarıma uyguladım ve telefonu kapattım. Gardrobu açtım ve üzerime siyah dekolteli cesur bir elbise giydim. Saçlarımı açtım ve aralara hafif bukleler ekledim. Son olarak leopar desenli bir gözlük, siyak topuklular ve siyah bir çantayla kombinimi bitirdim. Gitmeden önce Hazalın kapısını tıklattım ve içeriye girdim. “Hazal ben çıkıyorum kolay gelsin. ” Dedim ve kapıyı kapattım. Dışarıya çıktım. Kapıda Yamaç karşıladı beni. “İyi akşamlar. ” dedim ve yanından geçtim. Ve yine ve yine kolumdan tutuldu ve beni kendine çekildi. “Sıkılmadın mı, Yamaç? Çünkü ben çok sıkıldım. ” dedim. Yamaç bana bakıyordu. Gözlerimin derinlerine bakıyordu. İçimdeki ışık ona görünmüyordu artık. Belki de ben istemiyorumdur. Eski beni ona yansıtmaktan korkuyorumdur. “Sana inanamıyorum Berfu. Bana kızınca Ulaş ile yakınlaşman fazla belli etmiyor mu her şeyi? ” ne zırvalıyorsun sen be. Sanki ondan hoşlanıyorum. Benim karşıma o çıkıyordu. Ben mi diyorum ona illa da bul beni diye. “Ne anlatıyorsun sen. Ne demek istiyorsun Yamaç ben seni gerçekten anlamıyorum. Önce gidiyorsun herkesin içinde beni küçük düşürüyorsun. Neden? Benim kalbim zaten hassas ben kırganım. Uğraşacak kimsem yok Berfu’nun tranvasını tetikleyeyim. ” kolumu kendime çektim. Ve aramıza bir adım mesafe koydum. Kollarımı da göğsümün üstünde bağladım. Yamaç’tan güzel bir açıklama bekliyordum. “Özür dilerim. ” pardon ne. Tamam şu anda affetmeye gidiyorum. Pardon da benim onu böyle affedeceğimi zannediyorsa. Çok bekler. “Emrin olur. Hemen affediyorum seni. Hayır Yamaç. Ben seninle konuşmak dahi istemiyorum. Anlaşamıyoruz biz. Belli, şimdi çekil önümden. Bırak beni tamam mı. Bırak çünkü buna ihtiyacın var. ” yanından hızlı adımlarla geçtim. Telefonumu çıkardım. En yakın AVM’nin nerde olduğuna baktım. Ardından otoyola çıktım. Gelen ilk taksiyi durdurdum ve yola çıktım. Biraz kafa dinlemeye ihtiyacım vardı.
🍋
Kendimi birden AVM’nin önünde buldum. Hızlıca içeriye girdim. Önce bir kahveli milkshake aldım. Onu içerken birkaç mağazaya uğradım. Yarın işimin ilk günüydü. Ona özel bir takım almak istiyordum. Cıvıl cıvıl olmalıydı ama çok da abartı olmayacaktı. Hemen bir mağazaya girdim. Çok hoş bir takım elbise vardı. Kadınlara özel tasarlanmıştı. İçinde beyaz bir tişört üzerine giymeye soluk sarı bir ceket ve aynı renk geniş paça bir pantolon vardı. Hemen en küçük bedenini aldım ve kasaya ödemeye gittim. Saate baktım. 19.56 idi. Biraz dışarıda oyalanayım dedim ve dışarıya çıktım. Bir tane vişneli bir dondurma aldım. Sonra bir banka oturdum. Telefonumu çıkardım. Bir süre internette gezindim. Sonra bir oyuna girdim. Yaklaşık yarım saat oynadıktan sonra telefonun saat kısmına bakacakken gözüm şarj bölümüne gitti. Şarjım tam olarak 2 kalmıştı. Bildiğimiz 2 kalmıştı. Hızlıca telefonu kapattım. Kolumdaki saate baktım. 20.32 siktir. Gerçekten siktir ne yapacağım şimdi ben. Neresi olduğunu bilmiyorum. Nerden geldiğimi de bilmiyorum. Ne yapacağım ben. Olduğum yerde döndüm. Sakince düşünmeye çalıştım. Hazal çalışıyor. Telefonu sessizdedir. Ulaş’ın da işi var. Kim kaldı. Yamaç. Ölürüm de aramam ben onu. Arkamı döndüm. Ve yürümeye başladım. Ne kadar yürüyebilirdim ki. En fazla beş yüz metre. Elbisemin kolları uzundu ama yine de kumaşı inceydi. Şu amda neden ben diye bağıra bağıra ağlayabilirdim. Lakin hayır. Ben olgun bir kadınım.
Yaklaşık Yarım Saat Sonra
Neden ben. Neden ben. “Niye hiçbir araba geçmiyor. Nerdeyim ben. ” yorgunluktan bacaklarım ağrımaya başlamıştı üstelik kaybolmuştum. Bomboş bir otoyol ve ben vardım sadece. Arkama döndüm. Bir tane köpek vardı. Ha siktir. Nolur arkamdan gelmesin. Nolur gelmesin. En huylandığım şey. Adım atacak gücüm kalmamıştı. Adımlarımı hızlandırdım ve arkamdan gelen köpeğe tekrar baktım. Geliyordu. Geliyordu. Isıracak beni kesin kesin koşacak. Ya kolumu koparırsa. Ya yüzümü ısırırsa. Adımlarımı bir kademe daha hızlandırdım. Köpekte benimle aynı şekilde hızlanarak geliyordu. Nefes alış verişlerim hızlanmıştı. Gidebileceğim bir sokak dahi yoktu. Birden köpek havlamaya başladı. Bir çığlık attım ve koşmaya başladım. Ben koşumca köpek de koşmaya başlamıştı. Bir hoca çığlık daha attım. “Yardım edin! Ne olur yardım edin geliyor. ” ağlamaya başladım. Gözlerimden yaşlar boncuk boncuk akıyordu. Küçükken de köpek ısırmıştı beni. O yüzden ekstra korkuyordum. Ayağımdaki topukluları bir hızla çıkardım ve elimdeki yani aldığım takımın torbasına atıp daha hızlı koşmaya başladım. Hemen telefonu elime aldım. Hızlı olmalıydım. Köpeğim sesi daha yakından geliyordu. Hızlıca aramalara tıkladım. Ulaş ne olur aç. Sana ihtiyacım var lütfen. Ulaş’ı aradım. İki kere çaldıktan sonra açtı telefonu. “Evet Savcı güzeli dinliyorum. ” şükürler olsun. “Ulaş yardım et. Konum atıyorum gel al beni. Gerçekten nolur. ” sesim ağlamaklı çıkıyordu. Telefon ben konum atamadan kapandı. Gördüğüm ilk sokağa girdim. Bir ara yol vardı ordan girdim köpek kokumu alabilirdi hızlıca bir kaç yerden daha geçtikten sonra tekrar otoyola çıktım. Arkama baktım. Artık gelmiyordu. Ama her an gelebilir diyordu iç sesim. Arkama bakarken biraz daha ilerledim. Ayağımın altı feci bir şekilde acıyordu. Her yürüdüğümde iğne batıyormuş hissi vardı. Acıyan ayağımın altına baktım. Kahretsin kanıyordu. Cama falan mı basmıştım ben? Allah’ım ne olur yardım et. Ne olur yardım et. Tam ilerlerken birine çarptım. “Çok özür dilerim. Özür dilerim. ” dedim titreyen sesimle. “Affettim meraklı. Affettim. ” Yamaç gelmişti. Umrumda bile olmasa da elimdekiyle yetinmeliydim. “Yamaç ne olur yardım et. Ayağıma cam battı kanıyor. Üşüyorum. Köpek geliyordu arkamdan. Isıracak zannettim. Anl- ” cümlemi daha bitiremeden Yamaç beni kucağına almıştı. Yerdeki torbamı da bir eliyle tutmuştu. Ve bir dakika. Yamaç beni kucağına almıştı. Yamaç. Beni. Kucağına. Almıştı. Şaşkınlıktan bir kaç saniye konuşamadım. “Neden yaptın? ” dedim gözlerimi kırpıştırarak. “Ayağım acıyor demedin mi? Ben mi yanlış anladım. ” haklıydı şimdi. “Boşver bir şeyler zırvalıyorum işte. ” dedim. Yamaç beni arabasını koyduğu yere doğru götürmeye başladı. “Çok acıyor mu? ” ayağım mı? Yok valla. Ufak bir sıyrık. “Acımasa senin kucağında olmazdım herhalde. ” dedim gözlerimi devirirken. “Kimse bu günü bilmeyecek. Tamam mı? Kimseye anlatmayacaksın Yamaç. ” onaylayan birkaç ses çıkardı. “Seni birine anlatacak kadar değerli görmüyorum Berfu. ” kalbime keskin bir bıçak saplanmıştı. Boğazıma bir yumru oturmuştu. Konuşamadım daha fazla. Konuşacak kelimelerim tükenmişti. “Peki. ” diyebildim. Yol boyunca hiç konuşmadım. Eve gidince de Hazal’a iyi geceler dedim ve ayağıma pansuman yaptım sargı bezi ile sardım ve yatağa uzandım. Belki Ulaş gelseydi üzülmezdim. Dedim içimden. Uyku tutmayınca topallayarak ayağa kalktım. Yeni aldığım takımı ütüledim ve askıya astım. Sonra sandalyemi camın önüne çektim. Yıldızlara baktım. Sayılamayacak kadar fazlaydılar. Önce saymaya başladım. 1, 2, 3, … 193. Geçmiyordu. Kalbimin acısı sinmiyordu. Daha ne kadar sayarsam sayayım. Meraklı halimi çekecek bir Zıpır yoktu. Zıpır: Enerjik neşeli çocuk Onsuz yapamam gibi geliyordu. Artık onunla yapamıyordum. Yatağa geçtim ve gözlerimi kapattım. Yarın ilk davamı alabilirmişim. Bunu düşünürken gözlerimi kapattım.
🍋
Gözlerimi kurduğum alarmın sesiyle araladım. Hemen alarmı kapattım ve ayağa kalktım. Hemen yüzümü yıkadım dişlerimi fırçaladım ve diğer işlerimi halledip odama gittim. Hızlıca dün aldığım takımı giydim. Gözlerime leoparlı gözlüklerimi taktım. Çantamı koluma taktım, ayakkabılarımı tuttum ve kapının önüne koydum. Hemen mutfağa gittim Hazal elinde telefonla beraber bir sandviç yiyordu. Masada bana da ayrılmış bir sandviç vardı. Yerdim gerçekten yerdim. “Günaydın Savcı hanım. ” dedi Hazal bana bakarken. “Günaydın Hazal Savcı’m. ” derken masaya oturdum ve elime sandviçi aldım. Kocaman bir lokma aldım ağzıma. Hızlıca çiğnedim ve yuttum. “Bugün ilk davamı alıyorum. Gerçekten çok heyecanlıyım. ” dedim neşeyle. “Bakalım nasıl geçecek ilk davan. Olay yeri incelemesine katılacak mısın? Ya da ses kayıtları? Kamera kayıtları? Bir sürü işin var. ” 1 senelik savcı ve 4 senelik savcı arasındaki fark. Benim düşündüğüm ve Hazal’ın düşündüğü. “Gerçekten heyecan falan kalmadı. ” dudaklarımda buruk bir gülümseme belirdi. “Davalara sadece bir savcı mı bakabiliyor? İki savcı beraber bakabiliyor mu? ” dedim anlık gelen bir dürtüyle. Neden sordum ben bunu. “Yani bu davanın türüne göre değişir. Mesela bir davaya iki savcı atanabilir. Bu davanın zorluğuna göre değiliyor. ” demek öyle. Bunu bir düşünürüm. “Anladım. Peki biz ne zaman gideriz savcılığa? Şimdi mi sonra mı? ” güldü Hazal. “Sen harbi Meraklısın he. ” gülmeye devam etti. Söyleme Hazal anısı var. “Harbi derken? Kim dedi ki. ” dedim. Cevabını bildiğim sorunun cevabını beklerken sandviçimden son lokmamı da aldım. “Yamaç Komutan demiş. Biz gittikten sonra Ulaş’lar ile konuşurken. ” hani ben o kadar değerli değildim. Sarsılmaya devam ediyordum. Kalbimden akan kanlar ağzıma doluyordu, ne konuşabiliyordum ne de derdimi anlatabiliyordum. Ağzımı açsam kanlar boşalacaktı sanki. Bunun ilacı ise sadece ondaydı. O ilacı asla bana vermeyecekti kıvranışımı izleyecekti. Ayağa kalktığımda dudaklarımdan hafif bir inleme kaçtı. “Ne oldu? İyi misin? ” diye sordu Hazal. Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Ayağımın acısıyla yüzümü buruşturdum. “Yok bir şey. Ufak bir çizik. ” dedim ve yürümeye devam ettim. Ayağıma ayakkabılarımı giyerken biraz zorlansam da ayağa kalktım ve asansöre Hazal ile bindik. Dış kapıdan çıktığımızda ise kapıda Ulaş vardı. Hızlıca yanıma geldi. “İyi misin? Dün ne oldu konum atmadın sesin bir garipti. İyi misin? ” beni düşünen ikinci kişi olmam hoşuma gidiyordu Ulaş. “Ufak bir talihsizlik diyelim. Şarjım bitti. ” dedim gülmeye çalışırken. “Ufak? Cidden mi gecenin bir yarısı ağlayarak ben- ” öksürdüm. “Size de günaydın Ulaş bey. ” dedim. “Ulaş Savcı’m size de günaydın beni sorduğunuz için bende mutlu oldum. ” dedi arkadan Hazal. Hep birlikte güldükten sonra arabaya geçtik ve savcılığa doğru gitmeye başladık.
Askeriye İlahi bakış açısı
Etrafa sinirli bakışlar atıyordu Yamaç. Bugün pek keyfi yoktu. Dünkü olayları düşünmeden edemiyordu. Sert davranarak kendinden onu uzaklaştırmayı başarmıştı ama böylesi onu yıpratıyordu. Kucağındaki masum tavırları, cevap verirkenki o suratı gerçekten Yamaç’ı etkiliyordu. Yamaç ona iyi davranırsa her gün görüşürlerdi. Onlar arkadaş olmalıydı. Bundan ötesi onları aşardı. En azından Berfu’yu aşardı. Yamaç bir yolunu bulurdu gelirdi Berfu’ya ama Berfu yapamazdı. Onun hayatı yaşaması gerekiyordu. Böylesine de içi rahat etmiyordu. Kimsenin bilmediklerini biliyordu. Elmaya alerjisi vardı mesela. Yiyince yanakları şişiyordu. “Komutanım, birkaç gündür iyi misiniz? Böyle sanki fazla dertli gibisiniz. ” dedi Göktuğ. “Sana ne oğlum. Sanki bir şey değişecek de. ” dedi yılmış bir ses tonuyla. Göktuğ hemen Komutanının yanına oturdu. Yamaç oturmuş kara kara bir şeyler düşünüyordu. Böyle olduğunda durum vahiy olurdu genelde. Ve timdeki diğer üyeler arasında bir tek Göktuğ anlıyordu onu. “Anlatmazsanız bilemem. ” dediğinde Yamaç ona baktı. “Berfu hanım mı konu? ” dedi Göktuğ. Yamaç kafasını sallamakla yetindi. “Olmuyor, yapamıyorum ayrı bırakamıyorum onu Göktuğ. Bir bakışı yetiyor içimi ısıtmaya. Onu görmeyince kafamda binbir türlü şey geliyor. Neden olduğunu da anlamıyorum. Şu siktiğimin beyni dakika bir onu gözlerimin önüne getirip duruyor. ” dedi sitem dolu bir şekilde. İşte Yamaç Karanlık burda, bu konuda Komutan değildi. O sert halinden eser yoktu. “Onu neden unutmaya çalışıyorsun Karanlık? Sallasana. Bugün bizimkileri çağırıyım bir tim yemeğine gidelim. Tabii bizim götten çıkmalarla nasıl bir uyum sağlayacağımız tartışılır ama boşver. ” Dedi Göktuğ. “Tamam git söyle. Bugün bir yemek yiyelim. ” Yamaç kafasındaki düşünceleri susturmak için belki de biraz arkadaşlarıyla vakit geçirmeliydi. Ama öncesinde yapması gereken bir şey vardı.
Savcılık Berfu’nun ağzından
Şu anda beynimin çalışmadığına yemin dahi edebilirdim. Olmuyor, kafam çalışmıyordu sanki. Acaba beynimi sabah yastıkta mı bıraktım da geldim diye düşünmeden edemedim. Gözlerimi önce kahveme sonra da yine dosyaya çevirdim. Hadi bir daha okuyayım şu suç anını. Şu anda bir cinayet dosyasına bakıyordum. Şimdi olay yeri incelemesine götürülecektim. Ulaş da benimle beraber bana yardıma gelecekti. İlk günüm olduğu için Ulaş’ı yanımda olması için çağırmıştım. Birden kapı çaldı. “Girin. ” dedim hala dosyaya bakarken. “Berfu Savcı’m. Gidebiliriz bizi bekliyorlar. ” dedi Ulaş. Hemen ayağa kalktım, dosyayı elime alıp çalışma odasından çıktık.
Olay yeri Berfu’nun ağzından
Araba ile beraber olay yerine geldik. Olayın olduğu yerin etrafı bir şerit ike çevrelenmişti. Polisler belirli bölgelerde duruyorlardı. Elime eldivenlerimi taktım tam şeritten geçecektim ki bir polis önüme geçti. Hemen cüzdanımdan kartımı gösterdim. “Savcı Berfu Işık. ” diyerek adımı tekrarladım. Polis memuru şeriti benim için kaldırdı. Hemen ardımdan ise Ulaş geldi. Yerlerde numaralar yazılıydı. Yapmam gereken bir ipucu bulmaktı. Savcılık gerçekten zor bir işti. Ama Ulaş sağolsun bana yardım için gelmişti. Bu işin üstesinden beraber geliriz demişti hatta. Derken gözüme bir şey takıldı. Adımlarımı o yöne doğrulttum. Yere eğildim ve ne olduğuna baktım. “Ulaş Savcı’m. Gelebilir misiniz? ” Ulaş uğraştığı şeyi bıraktı ve yanıma gelmeye başladı. “Bir şey mi buldun? ” yanıma geldi ve benimle aynı pozisyonda oturdu. Parmağımla gördüğüm şeyi işaret ettim. “Bir yüzük var. ”dedim sadece. Ulaş aldığı yüzüğü elindeki torbaya dikkatlice koydu ve bir polis memuruna uzattı. Yaklaşık bir saat etrafı aradık taradık. Bir şey bulamayınca olay yerinden çıktık. Ulaş’ın arabasına doğru yürüdük. Ulaş kapımı açtığında nazikçe gülümsedim ve ön koltuğa oturdum. Ardından Ulaş da yanıma geldi. “Tebrikler savcı güzeli. ” vallahi de tebriklerdi. Ben bulmasaydım yani kesin çözülemezdi bu dava. İyi ki varım. “Sağol. ” diyebildim sadece. Başka bir şey diyemeyecek kadar odun bir insanım çünkü. Yinede iyi ki varım. “Şimdi buraya yakın olan yerlerden kamera görüntüleri mi alsak. Bilgisayarım arabanın arkasında. ” Ulaş kafasını salladı ve arabayı müsait bir yere park etti. Arabadan indik. Ben arka kapıdan bilgisayarımı aldım. Ulaş kapıları kilitledi ve beraber olay yerine yakın bir markete girdik. Bakkalda bir tane yaşlı adam duruyordu bizi görünce ayağa kalktı. “Hoşgeldiniz, nasıl yardımcı olayım size. ” savcılık kartımızı gösterdik. “Marketinizdeki kamera sistemlerinin yerlerini görebilir miyiz? ” dedim. Adam hızlıca yanımıza geldi. “Markette iki tane var. Biri burdadır diğeri de kafamızın üstünde. İki tane de dışarıda var, ” önden dışarıya çıktı. Dışarıda iki tane kestirmiştim gözüme bir tanesi tam olarak olay yerini gösteriyordu. Diğeri ise tahminimce sadece küçük bir bölgeyi çekiyordu. “Burda iki tane vardır. Bir tanesi olay gecesi kırıldı. Diğeri halen çalışıyor. ” tam da tahmin ettiğim gibiydi. “Kamera görüntülerini izleyebilir miyiz? ” diye sordum. Adam kafasını salladı. Ulaş ise dışarıda kameranın kırıldığı yeri inceliyordu. İçeriye girdim. Adam bilgisayarı açtı ve görüntüleri gösterdi. “Cinayet gününün kayıtlarını izleyelim. ” birkaç yere girdikten sonra o günün kayıtlarını açtı. Kayıt simsiyah, yüzü gözükmeyen birinin kameraya yaklaşmasıyla başlıyordu. Ardından o kişi yerden bir taş aldı ve o kamerayı kırdı. Kameranın görüntüleri orda kesiliyordu. Sonra bir süre kırdığı yerde bekledi. Çalışan kamerayı hesaba katmadığı belliydi. Bir süre sonra hızlıca yürümeye başladı. Cebinden keskin bir bıçak çıkardı. Görebildiğim kadarıyla bir tane kadın yere düşürdüğü bilekliğini alıyordu. Katil hızlıca arkasından çıktı ve bıçağı defalarca kez kadının karnına sapladı. Kulaklarımı acı solu çığlıkların doldurduğu sırada kayıt kesildi. “Niye kayıt bitti? Devamı yok mu? ” Adam maalesef dercesine kaşlarını kaldırdı. “Tam o sırada elektrikler gitti. ” kahretsin. Bilgisayarımı masaya çıkardım. “Görüntüleri bilgisayarıma aktaralım. ” adam kafasını salladı. Bilgisayarımı açtım şifreyi girdim ve adama verdim. Dışarıya Ulaş’ın yanına gittim. “Bir şeyler bulabildin mi? ” dedim Ulaş’a bakarak. “Hayır savcı güzeli. Sen? ” bende olumsuz anlamda kafamı salladım. “Ama pes etmek yok. Ben bulacağım o katili. ” Ulaş bana baktı. Ve gülümsedi. “Biz bulacağız Berfu Savcı’m. ” bende aynı şekilde gülümsedim. “Savcı hanım, buyrun bilgisayarınız. ” adam bilgisayarımı bana uzattı. Hemen aldım. “Teşekkürler, hayırlı işler. ” dedim ve Ulaş ile beraber arabaya bindik. “Savcılığa gidiyoruz di mi? ” dedim Ulaş’a. “Önce bir dondurma molası? ” dedi Ulaş. Gülümsedim. “Dondurmalar benden o zaman. ” dedim hızlıca. Kesinlikle ben ödemeyecektim. “Olmaz öyle. Benim içim rahat etmez. ” yalandan bir kaç kere hayır hayır dedim. Aslında ödesem bir şey de olmazdı. “Ulaş! Geldiğimden beri bana yardım ediyorsun zaten. Mahcup hissetmeye başlıyorum. ” vücudumu ondan tarafa çevirdim. “Israr kabul etmiyorum savcı güzeli. ” savcı güzeli demesi artık ayrı bir hoşuma gidiyordu. “Peki. Öyle olsun. ” dedim. Arkama yaslandım. “Berfu Savcı’m emniyet kemerinizi bağlayın. ” yine ve yine unutmuşum. Hızlıca kemerimi bağladım. Ulaş arabayı bir tane yürüyüş yoluna çekti. Hızlıca arabadan indik. Birlikte bir tane Maraş dondurmacısına gittik. “Hoşgeldiniz. Ne vereyim sizlere. ” Ulaş’a döndüm. Önce sen söyle dercesine baktı. “Ben kakaolu ve limonlu alayım. Yanına bir de ılık su. ” su içmeyince hasta oluyordum. Boğazlarım şişiyordu. “Bende sadece limonlu alayım. ” dedi Ulaş. Bir süre bekledikten sonra dondurmalarımızı aldık ve bir banka oturduk. “Teşekkürler. ” dedim Ulaş’a dönerek. “Ne demek. ” dedi Ulaş bana dönerek. “Ne zamandır burda görev yapıyorsun? ” “Yaklaşık 5 yıl oldu. ” “Kız arkadaşın falan var mı? ” hadi ama Berfu. Niye böyle bir soru sorarsın ki. “Yok, senin? ” “Vardı, artık yok. ” “Niye ayrıldınız? ” “Fazla ilgisizdi. ” dedim dondurmamı yalamaya devam ederken. “Sevdin mi Gaziantep’i? ” tek bir şeyini sevmedim be Ulaş. Sadece Yamaç’ı sevemedim. “Evet sevdim. Ayrı bir havası var buranın. ” hala Antep fıstıklı baklava yiyememenin üzgünlüğü vardı üzerimde. “Arabaya gidelim mi? Şu görüntüleri bir kere daha izleyeyim belki göremediğim birkaç ayrıntı yakalarım. ” Ulaş kafasını salladı ve ayağa kalktık. Dondurmamı bitirdim ve peçeteyle ağzımı silip çöpe attım. Ardından suyumu açtım ve üç yudum içip bıraktım. Sonra aklıma sessize aldığım telefonum geldi. Hızlıca telefonumu açtım bir sürü mesaj gelmişti. Hızlıca mesajlara girdim.
Yamaç Karanlık(Sakın Açma) Özür dilerim gerçekten. Hata yaptım affet Berfu gerçekten özür diliyorum Bu mesaj silinmiştir Bu mesaj silinmiştir
İstediğin kadar sürün Yamaç. Bana göre bi değilsin ve olamazsın.
Siz İstediğin kadar sürünebilirsin Karanlık. Seni ne olduğun gibi ne de olmadığın gibi kabul edeceğim. Ayrıca şunu unutma; ben beni yıpratanlarla değil, beni önemseyenlere açtım kalbimi. Kalbimden kovduğum ilk kişisin. Gurur duy çünkü senden nefret ediyorum.
Gönderdim. Gayet açıklayıcı bir mesaj olmuştu. Belki mesaj atmayı bırakırdı artık. Anımda bir mesaj geldi.
Yamaç Karanlık (Sakın Açma) Sensizliği beceremiyorum Berfu.
~BÖLÜM SONU~ |
0% |