Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@ugurluay

Ne gecenin zifiri karanlığı ne de saatin bir hayli geç olması… Hiçbir şey Emre’yi bir dakika daha yerinde durdurmayı başaramamıştı. Bertan ile konuşmasının ardından yola koyuldu. Bin tane cümle geçirmişti aklından, hangisinden başlayacağını bilmeden zihninde akış halindeydi tüm kelimeler. Bir an önce varmak, ulaşmak içindeki tüm her şeyi akıtmak istiyordu. Niyeti yüreğindeki gizlediği tüm her şeyi artık açık etmekti.

Birce’lerin evinin önüne geldiğinde arabasını park etti. Derin bir nefes alıp verdi ve eline telefonunu aldı. Her ne kadar deli cesaretine sahip olsa da kızın kapısına dayanıp yumruklamayacak kadar da aklını yitirmemişti. Yıllardır içinde büyük bir sır gibi sakladığı, adına sevda dediği gizli yarasının telefondaki adını yüzünde aşk dolu bir tebessümle parmak uçlarıyla okşadı.

“Ah!” dedi yüreği “Bir bilsen içimdeki büyük yangını, bu kadar sessiz kalabilir misin?” diye devam etti içten içe…

Telefonu kulağına götürdüğü an arsız kalbinin ritmini kulaklarında da duymaya başladı. Her ne kadar içi içine sığmasa da açılmayan telefon ve karşılıksız kalan her bir çağrı ile yüzü de an be an solmaya başlamıştı. Telefonu meşgule düştüğünde yine ve yeniden aramaya devam etti. Yüzü kararan, gözleri ümitsizliğe yelken açmaya hazırken aklına gelen yeni bir fikir ile bakışları ışıldamıştı. Hemen arabadan indi ve evin arka bahçesine yöneldi. Daha önce de buna benzer bir durum olmasa da gereksiz yere Birce’nin kalbini kırmıştı. O zaman da onunla uzak olmaya dayanamayan adam gecenin vaktine bile aldırış etmemişti. Zira Birce o zaman onun mesajlarını ve aramalarını cevapsız bırakmıştı. O gece Emre hayatımda asla yapmam dediği bir şeyi yapmış ve Birce’nin odasının camına tırmanmıştı. Onu o pencerede gören genç kız küçük bir çığlık atmıştı. O zamanlar Birce onun bu deli hallerini gülüp geçmiş ve özrünü kabul ederek onu affetmişti. Belki bu gece de anlattıklarından sonra onu affederdi. Kim bilir?

Emre, aklında geçmişe dair anılar ve bin bir hayal ile evin arka bahçesine yönelmiş ve tam içeriye doğru adımını atmıştı ki o an ayakları birden taş kesildi. Gözleri irileşmiş, şahit olduklarının birer kâbustan ibaret olmasını diliyordu. Elleri iki yanında yumruk olmuş adeta hareket kabiliyetini yitirmiş gibiydi.

“Barkın.” Diye fısıldadı dişlerinin arasından tükürürcesine. Bahçede ki ağaçların altında Birce’nin kollarından tutmuş ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kızın yüzünü göremeyen Emre onun bu dokunuşa nasıl sessiz kalıp izin verdiğine anlam verememişti.

“Yoksa…” dedi bir mırıltı halinde dudakları arasından firar eden kelimeler değil adeta acıydı. Emre tam ağzını açacakken Barkın ile göz göze geldi. Çarpık bir gülümsemeyi ona gönderirken ışık hızıyla genç kızın dudaklarını kendi dudaklarına hapsetti. İşte o an dünya Emre için dönmeyi bırakmıştı. İşte o an hayattan tüm bağları bir anda acımasızca kesilip atılmıştı. Karabasan çökmüştü nefesinin üzerine, adım atamıyor, engel olamıyor, sesini bir türlü duyuramıyordu. Cam bir duvarın ardında gibiydi. O adamı kendi elleriyle parçalamak isterken onlara ulaşamamak ve her defasında görünmeyen bir duvara çarpıp acılara içinde kıvranarak yere düşmek. Gücü kalmamıştı artık, bu manzarayı seyretmeye daha fazla tahammül edemeyecekti. Tek yapabildiği şeyi yaptı ve arkasını dönerek gitmeye hazırlandı. Adımları bedenini taşımakta güçlük çekerken gecenin sessizliğini keskin bir şekilde bölen bir ses duyuldu. Okkalı bir tokadın yankılanmasıydı bu. İçinde büyük bir heyecan, yüzünde tarifi imkânsız bir coşku ile aklındakinin gerçekleşmiş olması için yüreğinden yükselen dualar ile ardında bıraktığı ikiliye ansızın döndü. Tam da tahmin ettiği gibiydi manzara. Barkın’ın yüzü yana düşmüş, bakışlarını diktiği yerden kaldıramıyordu. Birce vahşi yırtıcı bir kaplan gibi adamın üzerine atlayıp “Sen ne yaptığını zannediyorsun pislik herif? Bana dokunmaya nasıl cüret edersin?” diyerek ona yumruk yaptığı elleriyle vurmaya başladı. Gözü dönmüş gibiydi. Adeta deli kuvveti gelmişti. Emre gülmekle kahkaha atmak arasında gidip geliyordu. Barkın’ın kendisine zarar gelmesin diye ellerini yüzüne siper etmesi ise onu daha da keyiflendirmişti. Birce’nin vuruşları şiddetlendiğinde koşarak gitti ve onu belinden tutarak bulunduğu yerden havalandırdı.

“Birce dur sakin ol biraz.”

“Bırak beni, bana dokunmak neymiş, benim rızam olmadan öpmek neymiş ona göstereceğim gününü.” Diye haykırıyor Emre’nin kolları arasından kurtulmak için çırpınıyordu. “Bırak beni dedim sana.” Dedi beline dolanmış kolları bir hışımla koparırcasına sökerek kendisini Emre’den uzaklaştırdı. Gözlerini kıstı ve bu defa da öfke bulutlarını ona doğru sürdü. “Hem sen de nereden çıktı gece gece?” diye hesap sormuştu.

“Çok ayakaltında dolaşıyorsun Emre.” Dedi Barkın sinsi bakışlarla.

Emre daha konuşmak için ağzını açamadan “Sen hala konuşuyor musun? Hangi yüzünle konuşuyorsun adi herif?” diyerek tekrar üzerine atılmaya çalıştığı sırada bu defa da arkasından omuzlarından tutularak hareket etmesi engellendi. Sırtı Emre’nin göğsüne sertçe çarptığında bir an bu temastan dolayı afallamıştı. Vücudunda hissettiği farklı bir duyguydu bu ama şu an buna takılıp kalacak zamanı yoktu. Çünkü asıl hesap sorması gereken başkasıydı. Günlerdir içi içini yemiş, konduramamış ve kendisine sessizliğe mahkûm ederken çevresini de cezalandırmıştı. Ama artık suskunluğun zincirlerinin kurtulma zamanıydı. Hiçbir şey gizli de saklı da tutulmayacak herkes eteğindeki taşları bir bir dökecekti.

“Bırak beni Emre, senin de ondan bir farkın yok, bırak beni.” Diye isyan etti genç kız. Emre duyduklarını bir an idrak etmekte zorlandı. Önce kolları taşlaştı sonra kızın omuzlarından aşağıya doğru sert külçeler gibi boşluğa salındı. Sırtı adama dönük olan genç kız bir rüzgâr gibi çekilip gitti adamın kolları arasından ve bu defa da yüzündeki nefret tohumlarının ekili olduğu yüzünü ona bahşetti.

“Bu da ne demek Birce? Sen beni bu şerefsizle nasıl bir tutarsın? Nasıl aynı kefeye koyarsın? Söylesene bana ben bu cümleyi duymayı hak edecek kadar ne yaptım?”

“Bir de soruyor musun?” dedi yanaklarından iki damla yaş süzülüp gitti. “Bir de gözlerimin içine bakarak utanmadan bunu bana mı soruyorsun?” dedi bir adım adama doğru attı. “Ben bu adamı kolumda sevgilim diye takıp dolaşırken,” işaret parmağını arkasında kalmış Barkın’a doğru gösterdi. Onun varlığının sadece geçmişe dair bir yara olduğunu hissettirircesine acı dolu sesi ile haykırdı “ Ben salak gibi ortalarda aşk sarhoşuyken, sen onun o kızla ilişkisini bilerek sustun.” Dedi ve bir adım daha attı. Şimdi burun buruna gelmişlerdi. İşte olmuştu. Birce her şeyi öğrenmişti. Peki ya şimdi ne olacaktı?

Loading...
0%