@ugurluay
|
Bir saat önce Birce saatlerdir yatağında bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Günlerdir içi içini yiyor ama dili söze düşüp cümlelere akamıyordu. Yine o lanet gün aklına geldi. Barkın’dan ne kadar uzaklaşmaya çalışsa da bir türlü izin vermiyordu. Telefonlarını açmıyor, mesajlarını okumadan siliyordu ama adam bir an olsun vazgeçmiyor, pes etmek nedir bilmiyordu. Emre’nin yanında olmadığı bir gün kafeterya da otururken karşısına çıkma yüzsüzlüğünü göstermişti. Ve belki de hayatında asla duymak istemeyeceği zehirli cümleleri adam ona bahşederken an be an kızın yıkılıp yerle yeksan olan güvenini keyifle izlemişti. “Emre benim Beril ile olan ilişkimi en başından bu yana biliyordu.” Demişti tüm soğukkanlılığıyla. Oradan uzaklaşmaya çalışan kızın bir an soluğu kesildi. Gözlerini istemsizce kapatmıştı. Bu defa açılan gözlerde nefretin zehirli tınısı duyuluyordu. “Şimdi de utanmadan iftira mı atıyorsun?” diye karşılık verdi. “Senin hayal dünyanda uydurduğun saçmalıkları dinleyecek vaktim yok benim. Benden de Emre’den de uzak dur.” Diyerek az önce yarım bıraktığı gitme eylemini gerçekleştirmek için harekete geçti. Ta ki “ Bana inanmıyorsun git Emre’ye sor. Senin o çok sevdiğin, üzerine toz konduramadığın arkadaşının aylarca senden sakladıklarını öğrenmeye gücün varsa git sor. Gerçekten merak ediyorum dürüstlüğe bu kadar önem veren sen beni ilk hatamda hayatından silip atmaya yeltenen sen, hatayı yapanın hatasına göz yumanı da silip atacak mısın?” Birce duydukları karşısında dumura uğramıştı. “Sa-sana inanmıyorum.” Dedi fısıltı halinde çıkan güçsüz sesiyle. Barkın tehlikeli bir gülüş atıp masadan yavaşça kalktı. Ellerini cebine yerleştirip Birce’nin müptelası olduğu kokusunu içine çekmek adına kulağına doğru yaklaştı. Aptaldı Barkın, ömrü hayatında gerçekten sevdiği kızı kaybetmenin acısı ile olmaz işlere giriyor, debelendikçe daha fazla çamura batıyordu. Onu geri kazanayım derken daha fazla yaraladığını göremiyordu. Kendi acısını ve kaybını o kadar yüceltmişti ki, yüreği sevdaya o kadar bencildi ki görmüyordu kızın ne hale geldiğini. Kapatmıştı gözlerini onun ıstırap içinde yanaklarından aşağıya akan yaşlarına. Birce, tenine yaklaşan mide bulandırıcı nefesten o kadar çok tiksinmesine rağmen duyduklarının gerçek olma ihtimali ile yanıp kavruluyor ve adamı kendisinden uzaklaştıramıyordu. “Git sor.” Diye çınladı adamın sesi kulaklarında “Ona git sor Birce.” Dedi her bir kelimesinin üzerine tek tek vurgu yaparak. Işıl ışıl gözlerle bir anda adama döndü kız ve gözlerinde küçük de olsa bir yalan aradı ama o bakışlarda gerçeğin sert tokadı ile karşılaştı. Barkın gözlerini bile kırpmadan ona bakıyordu. Birce, hiçbir şey söylemeden eline aldığı çantasıyla ayağa kalktı. Burun buruna gelen ikili artık birbirine meydan okuyordu. “Her ne olursa olsun hiç kimse senin yaptığın şerefsizliğin önüne geçemez. Senin basit hata diyerek küçümsediğin kavram namustur. Erkeğin de kadının da namusu gözleridir, yüreğidir, elleridir. Her kim sevdiğim var diyorsa o gözler sevdiğinden başkasını görmez, o yürek harama ev sahipliği yapmaz, o eller yardan öteye gitmez. Sen şimdi tutmuş bana Emre’de biliyordu diyorsun. Emre’nin bilmesi, saklaması, anlatmaması senin yaptığın ahlaksızlığı ört bas eder mi sanıyorsun? Zavallısın Barkın, kuduz köpek gibi kime saldıracağını bilmiyorsun. Dikkat et de akrep gibi kendi sonunu hazırlama, bu bir oyun ya da yarış değil, sonunda kendi kendini sokarak yok etme.” Dedi onun yanından geçerken omzunu sertçe onun omzuna vurdu. Barkın ilk defa Birce’nin kendisine olan bu çıkışına şaşırtmıştı. Bugüne kadar naif, ne dese inanan, sevgisine güvenen, aşkı için herkesi silip atacak kız gitmiş yerine uzak mesafelerin ardından ölümcül bakışlarını atarak kendince tehditler savuran bir kız gelmişti. Şaşkındı Barkın ve ilk defa Birce’nin bu tavrı deli gibi korkmasına sebep olmuştu. Farklı bir korkuydu bu, belki de sağlam temelleri olduğuna inandığı egosunun şiddetli bir depremde sallanması gibiydi. Ve bu gidişat adamı derinden sarsmıştı. Birce o lanet güne geri döndükçe uyuyamıyordu. Günlerdir mahvolmuş, sessizleşmiş ve bir o kadar da içine kapanmıştı. Hiç kimseye bir şey anlatamıyordu. Yatakta bir o yana bir bu yana dönerken saatin epey ilerlemiş olduğunu fark etti. Telefonunun ışığı yanıp sönmeye başladı. Ekrandaki ismi gördüğünde meşgule attı. Saniye geçmemişti ki o telefonun ışığı gecenin karanlığında tekrar yanıp sönmeye başladı. Günlerdir aralıksız devam eden telefon tacizine dayanamayan Birce bıkkınlıkla telefonu açtı. “Ne var Barkın? Ne demeye arayıp duruyorsun gecenin bir saatinde?” “İn aşağıya konuşacağız.” “Ne diyorsun sen be? Ne aşağısından bahsediyorsun?” “Birce delirtme beni eğer aşağıya inmezsen tüm ev halkının ve mahallenin uyanmasına aldırış etmeyeceğim.” “Sen beni ne hakla tehdit ediyorsun?” “Birce tam beş dakikan var. Beş dakika içinde arka bahçede ol.” Dedi ve telefonu kızın suratına kapattı. Telefonun ekranına öylece bakıp kalan genç kız ne yapacağını şaşırdı. Gülce de dışardaydı henüz gelmemişti. Halaları uyanırsa olay büyür ve dahası babasına kadar bu nahoş olay ulaşabilirdi. “Of!” diyerek dertop ettiği yorganını yere fırlatıp üzerine bir sabahlık alarak sessiz olmaya çalışarak aşağıya indi. Kapıyı usulca arkasından kapattı ve homurdanarak arka bahçeye yöneldi. Barkın’ı gördüğünde ise sessiz olmaya çalışarak öfkesini hissettirircesine dişleri arasından tısladı. “Ne istiyorsun Barkın gecenin bu vaktinde?” “Birce…” dedi hafif yana kayan gülüşü ile. Birce onun nefesinden içmiş olduğunu anladı. “Sana inanamıyorum, yapmadığın bir bu kalmıştı zaten. İçip içip kapıma dayanmaya utanmıyor musun sen?” dedi irileşerek açtığı gözleriyle. “Kes artık konuşmayı, yeter.” Diyerek kızgın bir sesle bağırdı. “Bağırma.” Diye uyardı kız susması için elini onu ağzına kapattı. “Beni konu komşuya rezil mi edeceksin?” diyerek ikaz etti. Barkın genç kızın elini yavaşça tutup öptü. Eline kondurulan buse genç kızın yüreğinin buz kesmesine sebep oldu. Elini aniden adamın elleri arasından çekti. “Ah be Birce’m, dayanamıyorum sensizliğe, elim kırılsaydı, gözüm kör olsaydı da yüreğimin tek sahibi hayallerimin baş mimarı seni kaybedecek o lanet hatayı yapmasaydım. Ben şeytana uydum, nefsime kapıldım affet be güzel yüzlüm. Benim sensizliğe gücüm de tahammülüm de yok ki, nefes alamıyorum. Özlüyorum aşkla bakan gözlerini, hasretim içime dolup taşan çiçek kokuna affet be gül yüzlüm, affet. Bu koca kafalı yârim dediğin adamı sahipsiz bırakma.” “Bak Barkın, kendinde değilsin git buradan.” “Hiç mi yüreğin sızlamıyor? Benim bu derbeder halim hiç mi canını yakmıyor? Pişmanım ulan köpeklerden pişmanım. Ben seni hiç kaybetmeyecekmiş gibi sevdim, işte en büyük hatam bu oldu. Ama dersimi aldım. İkinci bir şans ver bana, her şeyi daha güzel ve özel yapabilmem için bir şans daha ver bana. Yalvarırım.” “Ben o şansı sen İzmir’den peşime takılıp aynı üniversiteyi kazandığın zaman verdim. Herkese karşı durdum ve senin sevgine inandım. Ama nereden bileyim yıllarca peşimden koşan adamın sadece egosunu tatmin ettiğimi. Bitti artık Barkın, sen o şansı Beril’e attığın ilk adımda sonsuza kadar kaybettin. İster kabul et ister etme. Bitti.” “Hayır.” Diye haykırdı. “Bağırma.” Diye sustururcasına dişleri arasından onu uyardı. “Onun yüzünden değil mi?” diyen bakışları birden karardı. “Ne?” “Onun yüzünden işte, Emre…” dedi kızın omuzlarının arkasından gözleri bir noktaya sabitlenmişti. Genç kız anlamamıştı. “Yeter Barkın bu saçmalıklara daha fazla tahammül edemeyeceğim.” Diyerek hareket ettiği sırada adam kollarından sertçe tuttu. “Gitme.” dedi onun adım atmasına izin vermeyen bir bakışla “Yalvarırım gitme.” Dedi onu kendisine daha fazla yakınlaştırdı. Birce kaşlarını çatıp sorgularcasına “Ne yapıyorsun?” dedi. “Biliyorum sen de beni hala seviyorsun. İnat ediyorsun. Ve Allah şahidim olsun ki her ne pahasına olursa olsun senden vazgeçmeyeceğim. Benim için senden sonrası yok.” Dedi gözleri az ötede kendilerini izleyen Emre’ye odaklanmıştı. Artık ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu ve kızın konuşmasına bile aldırış etmeden onun dudaklarını kendisine acımasızca tutsak etti. Birce kara zindanlara atılıp karanlıklara mahkûm olmuş gibi hissetti. Bu temas, bu dokunuş midesini bulandırmıştı. Kurtulmaya çalışıyor ama başaramıyordu. Bulduğu ilk fırsatta tüm gücü ile adamın suratına okkalı bir tokat atmıştı. “Sen hangi hakla beni öpersin?” diye bağırıp çağırmaya başlamıştı. Barkın ile girdiği mücadelenin ortasında bir anda Emre çıkıp gelmişti. Onun ansızın gelmesi kızı frenlemeye yetmemişti. Daha da sinirlenmişti. Günlerdir içinde tuttukları ise bir anda dilinden dökülüp gitmişti. “Bırak beni Emre, senin ondan ne farkın var?” diye acı acı haykırmıştı. Canı öylesine yanıyordu ki güveni sarsılmamış adeta yerle bir olmuştu. Hissediyordu. Emre’nin gözlerinde pişmanlık varken Birce’nin bakışlarında büyük bir hayal kırıklığı peyda olmuştu. Şimdi ise vakit hesaplaşma zamanıydı. |
0% |