@ugurluay
|
Birce huzursuzca bıkmadan usanmadan bir kez daha saatine baktı. Kaşları çatılarak içli bir “Of!” çekti. Gülce’den ne bir ses ne de bir haber vardı. Buluşacakları saatin üzerinden neredeyse yarım saat geçmişti. “Şansını kaybettin Gülce Hanım.” Diyerek kendi kendine konuştu. Konser salonunun kapısından içeriye girmeden geri dönmeye hazırlanırken telefonuna gelen mesaj sesiyle duraksadı. Çantasının içindeki telefonu çıkarttı ve eline aldı. Kardeşinden gelen mesajı can sıkıntısı ile açtı. “Can ikizim trafiğe takıldım. Sen salona geç ben ikinci şarkıya yetişmeye çalışacağım. Ha bu arada sakın ha kaçmaya falan kalkma yoksa bu kaçışın bir de yakalanışı olur unutma.” Diye de eklemişti bir de utanmadan. “Of Gülce ya hem zorla beni konsere getiriyorsun hem de geç kalıyorsun. Alacağın olsun.” Hızlıca mesaj yazarak kardeşine cevap verdi. Karşılığı ise çok geçmeden “Yeter ki alacağım olsun güzelim.” Diyerek geldi. “İğrençsin Gülce.” Diyen bir mesaj daha attı. “Her zaman ki halim tatlım. Hadi çok konuşmada gir içeriye ben kaçırdım ilk şarkıyı bari sen benim yerime dinle. Sana söz ikinci şarkıda orada olacağım.” Diyen mesajına Birce tebessüm ederek karşılık verdi. Gülce uzun zamandır bu konseri bekliyordu. Kardeşindeki bu Karadeniz müziği sevdasını bilmese kimse Birce’yi tutup da bu gece konsere getiremezdi. Ama günlerdir onun kendisine olan fedakârlığına bir şekilde cevap vermeliydi. O da bu şekilde ikizinin yanında olmak istemişti. Karadeniz müziklerini dinlemek kim bilir belki kendi ruhuna da iyi gelirdi. Salonun kapısından içeriye girerken biletini çıkardı ve görevlilere uzattı. Kapıdaki afişe baktığında “Niyazi Koyuncu Konseri” yazısı dikkatini çekti. İçinden bir ses bu gecenin ona iyi geleceğini söylüyordu. Nedenini bilmese de derin bir rahatlama yaşayarak salondan içeriye ilk adımını attı. Biletindeki koltuk numarasına baktı ve yerini aramaya koyuldu. Yerini bulduğunda kimseyi rahatsız etmemeye özen göstererek koltuğuna oturdu. Konser başlamak üzereydi. Mekândan ışıklar yavaşça çekilmeye başladığında elinde tuttuğu telefonun sesini kısmaya çalışan Birce yanında bir hareketlilik hissetti. Gülce’nin geldiğini düşünerek yüzünde bir tebessüm oluştu. “Hani ikinci şarkıya yetişecektin sen…” diyerek bakışlarını telefondan ayırarak kaldırdı. Gözleri günlerdir görmediği bakışlar tarafından özlem ile istila altına alındığında yüzündeki tebessüm an be an silindi. “Se-sen…” dedi konuşmayı hatırladığı o anlarda kekeleyerek güçlükle çıkardığı sesiyle tek kelime olsun etmeyi sonunda başarmıştı. “Ben.” Dedi adam, kendinden emin bir ses tonuyla. “Senin ne işin var burada Emre?” Diyerek kendisini toparlayan kız aniden kaşlarını çatarak hesap sormaya başlamıştı. “Senin için buradayım. Konuşamadıklarımızın temelini bu gece burada atmaya geldim.” Dedi gözlerinde itiraz kabul etmeyen bir tavırla. “Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok.” Diyerek çıkıştı. “Ama benim var.” Diyerek diretti adam. “İyi o zaman sen kendi kendine konuş dur.” Diyerek gitmek için ayağa bir hışımla kalktı. O anda kolu nazik bir dokunuşun esareti altına girdi. O öyle tatlı bir esaretti ki genç kız hiç bırakmasın istedi. Gözleri buluştuğunda adamın bakışlarında yalvaran tınıyı hissetti. Gitme diyordu o gözler, sessiz çığlıkları yalvarışını bahşediyordu her pırıltısında. “Sadece ilk şarkı için buradayım Birce, sana söz o şarkı bittiği an nasıl olduğunu bile anlayamadan yanından çekilip gideceğim. Tek bir şarkılık kadar da ömründe yer edemedim mi ben senin? Bir şarkının süresi kadar da tahammül edemeyecek misin bana?” diyerek kırgınca konuştu. Birce adamın bu sözleriyle haksızlık ettiğini hissetti. Emre her zor anında onun yanında sorgusuz sualsiz olurken, kendisinin ona yaptığı çok büyük bir haksızlıktı. Tamam, yaptığı affedilir değildi ama en azından onu dinleyecek kadar da Emre’nin kendisi üzerinde hakkı vardı. Birce gözlerini açıp kapayarak tamam dercesine sessiz bir onaylama içerisine girdi. Emre’nin yüzünde derin bir rahatlama olurken tatlı bir tebessüm yerleşti. Elini yavaşça kızın kolundan çekerken onun yerine oturması için müsaade etti. Bu teklifi anlayan kız yavaşça geriye yerine oturdu. Işıklar açıldığında Birce bakışlarını Emre’nin delici bakışlarından sahneye çevirdi. Kendine ne kadar kızsa da, itiraf etmekte güçlük çekse de Emre’yi özlemişti. Onun yanındaki varlığını, güvenle ve huzurla verdiği nefesi delicesine özlemişti. Kızıyordu kız kendine, bu kadar büyük bir yanlışı yapan adamı özlediği için kendisine delicesine kızıyordu. İçten içe kendisiyle hesaplaşmaya başlarken Niyazi Koyuncu Pervane adlı şarkısına çoktan başlamıştı. Şarkı başladığı an Emre başını genç kızın boynuna doğru yavaşça eğdi. Teni tenine değmese de nefesinin sıcaklığı boynuna değiyor, değdiği yerde bilmese de alevler saçıyordu. İçi titremeye başladı Birce’nin, şarkıya, sahneye odaklanmaya çalışıyor ama şarkının sözleri de adeta Emre’nin etkisine girmesi için onu zorluyordu. Emre’nin tenine bahşettiği sıcak nefesi, baş döndürücü kokusu genç kızın istemsizce gözlerini kapatmasına sebep oldu. Kulağında Niyazi Koyuncu’nun Pervane şarkısı, yüreğinde ise ona eşlik eden Emre’nin sözleriyle bambaşka bir dünya açıldı. Niyazi Koyuncu-Pervane İster unut geldiğini “Bu hikâyeyi, bizim hikâyemizi benden, en baştan dinleyeceksin Birce. Ama yavaş yavaş öğreneceksin her şeyi, bu gece hikâyemizin temellerini anlatacağım sana gerisini de zamanla öğreneceksin. Ben seni ilk gördüğüm an okulun ilk günü değildi. Seni ilk Besyo’nun mülakatlarında görmüştüm. O parkuru yüzlerce kız tamamlamıştı ama bir tek sen çekmiştin benim dikkatimi. Bir tek gözüm sana kaymıştı. Sen beni görmeden aslında ben seni biliyordum. Sen beni tanımadan ben seni çoktan hissetmiştim. Sesini dahi duymadan yüzündeki tebessüme, gözlerindeki pırıltıya kapılıp gitmiştim. Bu benim seni ilk gördüğüm andı güzel bakışlım. Sen karanlıkta bir ışıktın benim yüreğime, ben ise o ışığa hızla sürüklenen pervane… Belki ateştin ama ben o ateşe kurban olmaya çoktan hevesliydim. O günden sonra seni tekrar görebilmek için kaç geceyi sabah ettiğimi bilemezsin. Sınavı kazanman için elimin kaç defa semaya yükseldiğini bilmiyorum. O günden sonra âmin diyerek yüzümü sıvazladığım, en güzel ve özel duam oldun sen benim. Gözümün görmediği yerde Allah’a emanetliğim oldun sen benim. Adını bile bilmediğim bir kız için bunları hissetmem sana çok saçma gelebilir ama inan ki hissettim. Ben seni adını, sanını bilmeden sevdim. Şimdi güzel bakışlım bu gecelik şarkımızın sonuna geldik. Sana verdiğim sözü tutuyorum.” Dediği an Birce ansızın gözlerini açtı. Kaybolup gittiği efsunlu dünyadan acımasızca Emre’nin sözleriyle çekilip alınmıştı. Ne demekti gidiyorum? Kafasını allak bullak ettikten sonra başka bir şey demeden gitmesini hazmedemez gibi baktı adama. Emre onun bakışlarını açık bir kitap gibi okudu. Ve onun bakışları adamın içine derin bir huzur kaplanmasına sebep oldu. Bakışlarını kızdan ayırıp sahneye döndürdü. Sahnede enstrüman çalan çocuklardan birine elini havaya kaldırarak selam verdi. Çocukta başını olumlu anlamda önüne onaylarcasına eğip kaldırdı. Birce hiçbir şey anlamadan onun yüzüne kaşları çatık bir halde bakarken Emre genç kıza doğru döndü. Bir eliyle elini tutup diğer eliyle yanağını okşadı. “Zamanı var Birce, her şeyi öğrenmenin zamanı var. Ama şimdi gitmem gerek. Sana verdiğim sözü tutmak gerek.” Diyerek bir anda yerinden ışık hızıyla kalktı. Birce daha ağzını bile açamadan Emre konser salonunun giriş kapısından çıkışını gerçekleştirmişti. Birce bir kapıya bir de az önce Emre’nin oturduğu koltuğa baktı. Rüya mı gerçek mi olduğunu anlayamadığı bir an yaşamıştı. Emre’nin sözleri içine nakış gibi işlenmişti. Ya söyledikleri tüm söyledikleri gerçek olabilir miydi? Ne yani o onu okulun ilk günü değil de çok önceden mi görmüştü? Hem de okulu kazasınsın diye dua mı etmişti? Hem de gecelerce? “Ama neden?” diye fısıldadı başını önüne eğmiş kara kara düşünmeye başlamıştı. O anda yanında hissettiği hareketlilik ile bir anda başını heyecanlanarak kaldırdı. “Emre…” dedi büyük bir beklenti ile ama karşısında muzır bakışlı Gülce’yi beklemeyi hiç beklemiyordu. “Hayırdır ikizim gözlerin Emre’yi mi arar oldu? Yoksa gündüz gündüz rüya mı görmeye başladın?” Dedi kıs kıs gülerken. Birce bir anda bir aydınlanma yaşar gibi ikizine kaşların çatarak “Bana bak Gülce, Emre’ye burada olduğumu sen mi söyledin?” dedi. “Üstüme iyilik sağlık. Ne Emre’si be ne saçmalıyorsun sen? Zaten konsere yetişeceğim diye canım çıktı.” “Yani senin Emre’den haberin yok öyle mi?” “Tövbe tövbe, ne saçmalıyorsun kızım sen? Kafana güneş mi geçti desem güneşe çıktığın mı var senin günlerdir. Ne Emre’sinden bahsediyorsun sen anlamadım ki ben? Adama postayı koyduğundan beri benim Emre’yi gördüğüm mü var? Dur bakayım sen Emre’yi mi gördün yoksa? Hani nerede?” diyerek etrafına bakınmaya başladı. Birce onun bu şaşkın tavırlarına hayretle baktı. “Yani sen cidden Emre’ye burada olacağımızı söylemedin mi? Biletini verip yanıma oturmasını sağlamadın m?” Gülce hemen elini ikizinin alnına götürdü. “Birce sen iyi misin canım ya korkutuyorsun beni?” “Yok ben iyiyim yalnızca, ben, şey…”diyerek kekelemeye başladı. “Sen ney?” diyerek sorgu meleği gibi kaşlarını çatarak ikizine baktı. “Bir anda Emre buraya yanıma gelince bizi barıştırmak için çabaladığını düşündüm.” “Ne?” dedi küçük bir çığlık atarak “O zırtapoz bir de utanmadan buraya mı geldi? Nerede söyle bana ben onun bir hakkından geleyim.” Diyerek ayaklandı. Gülce’yi zorlukla yerine oturtan Birce “Kızım sakin olsana herkes bize bakıyor.” “Bakarlarsa baksınlar sence el âlemin ne dediği umurumda mı? Benim kardeşime yanlış yapıp bir de utanmadan karşısına çıkan adama dalmaz mıyım ben ?” diyerek hiddetini hissettirdi. “Gülce bir sakin ol kızım ya, ben sadece öyle düşündüm dedim.” “Amma da saçma bir düşünceye kapılmışsın bırak seninle barıştırmayı yüz metre yakınına yaklaştırmam ben o zırtapozu.” Diyerek üstünü başını düzeltti Etraftaki memnuniyetsiz homurtuları kulak ardı etti. İnsanları etrafı umursamadığını belli ederek yerine gayet keyifli bir şekilde oturdu. “Emre zırtapoz falan değil.” “Bakıyorum da yine koruma kalkanları kalktı Emre Bey için.” “Hiç de bile, hem sen niye bu kadar geç kaldın? İlk şarkıyı da kaçırdın zaten.” Dedi konuyu dağıtmak için. “İlk hangi şarkıyı söylediler.” “Pervane.” Dedi derin içli bir nefes bırakırken gözleri az önceki hayal mi rüya mı olduğunu anlayamadığı efsunlu dünyaya dalıp gitmeye hazırlanıyordu. “Hayırdır sen bu şarkıların adını bilmezdin.” “Bilmem, içime işlediyse demek ki…” dedi ve koltuğuna geriye doğru yaslanırken artık konuşmayacağını belli etmek istedi. Kafası allak bullak olmuştu. Ne yapmalıydı? Ne demeliydi? Ne hissetmeliydi? Bilmiyordu. Karadenizin eşsiz müziği kulağına dolup taşarken yüreği farklı hislerle, bugüne kadar hiç hissetmediği duygularla kavruluyordu. Yabancıydı hissettikleri, tatmamıştı yüreği böylesini bir coşkuyu, hiçbir şeyi artık bilmiyordu. |
0% |