@ugurluay
|
Birce, Emre’nin kolları arasında biraz daha kendisini iyi hissetmişti. Adam onun hıçkırıklarını kontrol edebildiğini fark ettiğinde yavaşça en yakın kanepeye oturttu. Birce oturduğu kanepeyi sıkıca tutmuş parmaklarının arasında ezerken başı önünde eğik yanaklarını istila eden dudaklarını ısırarak gözyaşlarına engel olmak için büyük çaba sarf ediyordu. Emre bulunduğu yerden kalkıp bir bardak su almak için mutfağa gitti. Onun yokluğunu fırsat bilen kız elinin tersi ile hemen gözyaşlarını sildi. Adam elinde tuttuğu bir bardak su ile içeriye girdiğinde kız hızla başını yine önüne eğdi ve tek bir noktaya odaklandı. “Birce hadi iç şu suyu da biraz sakinleş.” Diyerek bardağı ona uzattı. “Emre, şu an su falan istemiyorum ben sadece yalnız kalmak istiyorum. Lütfen!” dedi yalvarırcasına. Emre elindeki bardağı sehpanın üzerine koydu. Birce’nin yanına oturup yönünü ona doğru döndü. Ellerini ürkek bir şekilde kanepeye eziyet eden kızın elleriyle buluşturdu. Birce’nin bu dokunuş ile yüreği titremeye başladı ama hala inatla başını yerden kaldırmıyordu. Adam onun inadına “Seninle çok işimiz var.” Diyen tatlı bir tebessüm ile karşılık verirken bir eliyle de çenesinden tutup nazikçe önüne eğdiği başını kaldırdı. Birce biraz zorlasa da bu şefkat dolu ikna çabasını geriye çevirmedi. Kıpkırmızı olan gözlerle ona baktığında dudakları hüznün acısı ile titremeye başladı. “Ağlama be güzelim, ağlama artık.” Dedi başını ondan anlayış beklercesine yan tarafa doğru eğdi. “Bunu bana neden yapıyorsun Emre? Sadece yalnız kalmak istiyorum. Her şeyden, herkesten bir süre uzak durmak istiyorum. Sen ki beni en iyi tanıyan, anlayan insandın neden şimdi vurdumduymaz davranıyorsun? Neden beni zorluyorsun, kabuğuma çekilmeme neden engel oluyorsun?” “Duramıyorum Birce, artık senden bu şekilde ayrı kalmaya tahammül edemiyorum. Benden uzakta bir yerlerde benim yüzümden, benim sana hissettirdiklerim yüzünden acı çektiğini bilerek senden uzak duramıyorum. Sen de beni anla ne olur? Benim sebep olduğum her bir gözyaşının damlası için ben her gece pişmanlığımın ateşi içinde kavruluyorum. Benim pişmanlığımın ateşinin odunları senin gözyaşın be güzelim. Sen benden uzakta her döktüğün damlayla beni de yakıyorsun. Bilmiyorsun be Birce, benim köpekler gibi pişman olduğumu bilmiyorsun. Neden gelemediğimi, neden söyleyemediğimi anlatmama izin vermiyorsun. Bir dinlesen, belki affetmezsin ama en azından anlamaya çalışırsın. Belki sebeplerim içindeki yangını söndürmez ama en azından yüreğini ferahlatır be güzelim.” “Hazmedemiyorum Emre, bunu bana söylememiş olmanı bir türlü kabullenemiyorum. Sen ki gözümden akan yaşın sebebini ateşlere verendin, şimdi beni de kendini de o ateşe bile isteye attın. Kaldıramıyorum anlasana be adam.” Emre duydukları karşısında gözlerini istemsizce kapattı. Derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini yeniden açtığında Birce’nin yüzünü elleriyle avuçladı. Bakışlarındaki hüzün yağmurlarını silip atamasa da parmak uçlarıyla yanaklarındaki damlacıkları silip attı. Onu kendine biraz daha yaklaştırdı. Artık nefesini yüzünde hissediyor, kendi sıcaklığını bir hediye gibi ona bahşederken onun müptela olduğu kokusunu derince içine çekiyordu. Gözlerinin en derinine bakarken ruhunun nasıl acı çektiğini görmesini istiyordu. Gözleri dolup taşmaya başlayan adam kızın anlam veremeyen bakışları arasında etkileyici bir tonda konuşmaya başladı. “NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM NE BÖYLE AYRILIKLAR Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm.
Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni.
Seni düşündükçe Gül dikiyorum elimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları” dedi adam gözünden bir inci tanesi akıp giderken İlhan Berk’in şiirini onun gözlerinin içine baka baka söylemişti. Gözlerini kapatıp alnını alnına yasladı. İkisinin de gözleri kapalı birbirine karışan gözyaşları ile o anın içinde acı çekerek kıvranıyorlardı. “Affet be güzelim, sana acı çektirdiğim her Allah’ın günü için affet beni. Döktüğün her damla gözyaşın günahı için affet beni. Senin bendeki yerini görmezden geldiğim, yüreğindeki cennet köşkümü enkaza döndürdüğüm için affet masum yüzlüm.” Dedi gözleri kapalı olan adam. Alnını alnına yasladığı kıza sayıklar gibi fısıltı halindeydi tüm söyledikleri. Birce bulundukları anın tuhaflığını hissediyordu ve yüreğindeki değişimler onu delicesine korkutuyordu. Beyninde çakan bir şimşekle aniden Emre’nin kolları arasından ışık hızıyla çekildi. Emre kollarından aniden çekilip giden kızın yoksunluğunu iliklerine kadar hissederken ayaklanan Birce elleriyle yüzünü sıvazlıyor derin derin nefes alışverişinde bulunuyordu. Kalbi hiç olmadığı kadar hızla çarpıyor, onu başka bir âleme alıp götürmek için büyük çaba sarf ediyordu. Ama kız o büyülü dünyaya adım atmamak için yeterince acı çekmişti. “Birce.” Dedi adam ne olduğunu anlamak için ona sorgulayan bakışlarla baktı. “Ben, biz, of Emre saçma, benim, ben, yani bana biraz izin ver lütfen!” diyerek apar topar salondan çıkıp mutfağa yöneldi. Emre “Ne oldu şimdi ya?” diyerek fısıltı halinde kendini çoktan sorgulamaya başlamıştı. Birce mutfağa girer girmez ellerini tezgâha dayadı. Hızla atıp yerinden çıkmaya hazırlanan kalbini sanki tutabilecekmiş gibi elini yüreğinin üzerine yerleştirdi. Gözlerini kapatıp derin derin soluklanmaya, kalbini sakinleştirmeye çalıştı. “Atma, atma bu kadar hızlı. Saçmalamayı kes artık. Emre o Emre, arkadaşın dostun, sana kazık atan en yakının. Atma sonun için bu kadar hızlı.” Diyerek sanki duyacakmış gibi kalbine söz geçirmeye çalışıyordu. Ama kalbin söz dinlemez bir yaramaz çocuk olduğunu ve engel tanımadığını henüz bilmiyordu. |
0% |