Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@ugurluay

O güzel zamanları Emre nasıl hatırlamaz, Birce nasıl unutabilirdi ki? Dans dersi için final sunumunda anlattıkları konu ilk Türk tango müziğiydi. Ayrılmayan ikili burada da birbirinden ayrılamamıştı. Gerçi başta ayrı gruplara düşen ikili Emre’nin çevirdiği küçük bir dümenle yeniden bir araya gelmişlerdi. Birce’nin sunum yapacağı çocuk nasıl olduysa dersi almaktan vazgeçmiş ve Emre de arkadaşını yalnız bırakmamak adına el mecbur Birce ile eş olmuştu. Genç kız Emre’nin nasıl olup da bir anda yanı başında yer alma sebebinin iç yüzünü bir türlü öğrenemediyse de o zamanlar yanında Emre olduğu için gayet de mutluydu.

İlk Türk Tango şarkısı için yaptıkları sunumun sonunda birlikte yaptığı tango gösterisini izliyorlardı. Yüzlerinde derin bir tebessüm oluşurken kızın yüzünde ki özlem dolu bakışı yakalayan adam ansızın videoyu durdurdu. Onun bu hareketi ile kaşları çatılan kız “Neden durdurdun? Ne güzel izliyorduk.” diyerek keyfi kaçarak konuştu. Emre cebinden çıkardığı telefondan Seyyan Hanımın sesinden Mazi Kalbimde Yaradır şarkısını açtı.

Mazi Kalbimde Yaradır

Söz: Necdet Rüştü Efe Tara

Beste: Necip Celal Andel

Ben de gönül çektim eskiden
Yandı hayatım bu sevgiden
Anladım ki bir aşka bedel
Gençliğimmiş elimden giden

Önünde ben geldim de dize
Yar olmadı bu kimse bize
En nihayet düşüp can verdim
Gözündeki yeşil denize

Sarmadımsa da belden, geçmedim bu emelden
Bir hazin maceradır onu aldılar elden
Başkasına yâr oldu, eller bahtiyâr oldu
Gönlüm hep baştan başa viran bir diyâr oldu

Mazi kalbimde bir yaradır
Bahtım saçlarımdan karadır
Beni zaman zaman ağlatan
İşte bu hazin hatıradır
Ne göğsünde uyuttu beni
Ne bûseyle avuttu beni
Geçti ardından uzun yıllar
O kadın da unuttu beni

Sarmadımsa da belden, geçmedim bu emelden
Bir hazin maceradır onu aldılar elden
Başkasına yâr oldu, eller bahtiyâr oldu
Gönlüm hep baştan başa viran bir diyâr oldu

Birce ona sorgulayan bakışlarla baktı. Adam ayağa kalkıp kızın önünde reverans yaparak eğildi.

“Bu dansı bana lütfeder misiniz bayan?”

“Saçmalama Emre.” Diyerek gülen kıza başını kaldırarak gayet ciddi bir yüz ifadesiyle baktı. “Yoksa benimle dans etmekten korkuyor musunuz?” diyerek oyununa devam etti. “Ya da kaçışınız sebebi dans etmeyi bilmeyişiniz mi?” diyerek bir gözünü kısarak onun damarına bastı.

“Bunu neden yaptığını biliyorum? Tamam küçük Bey edelim bakalım dans.” Diyerek oturduğu yerden ayaklandı.

Emre istediğini elde etmiş olmanın rahatlığıyla eğildiği yerden ayağa kalktı. Elini kıza uzattığında Birce bir an duraladı. Evet, dans etmek istiyordu ama az önce yaşananlardan sonra o eli tutmak neden zor geliyordu? Neden bu denli korkuyordu? Bunu bir türlü kabullenemiyordu.

“Birce…” dedi adam hala uzattığı eline derin bir korku ile bakan kıza. “Korkma, ne benden, ne sana uzanan elimden, benden gelen, gelecek olan hiçbir şey korkutmasın seni.” Diyerek ona güven dolu bakışlarını sundu. Onun bu anlayış dolu ses tonu ve bakışlarıyla ikna olan kız titreyerek elini adamın sıcacık avucunun içine bıraktı. Bu ilk adım ile derin bir nefes veren adam yavaşça onu korkutmadan kendisine doğru çekti. Müziği yakalamaya çalışan adımları ile ritme kendisini bir türlü bırakamayan Birce’nin ürkekliğini adam hala hissediyordu.

Emre, Birce’nin başından kokusunu derin bir soluk alarak içine çekerken “Kendini bana bırak Birce’m, o günü hatırla, sunum gününde kendini bana nasıl bıraktığını hatırla. Düşünme hiçbir şey, benden, bizden öte bir şey getirme aklına. Müziğin içine ilmek ilmek işlemesine fırsat ver.” Dedi ve belindeki elinin tutuşunu biraz daha sertleştirerek onun bedenini kendisine daha fazla çekti. Onun bir su misali kendisine akıp gelmesini istiyordu. Aklını dağıtmak içinde o gün derste anlattıklarını tekrar dile getirecekti. Birce’nin konuşmaya takati kalmadığını hissediyordu. Adam fısıltı halinde konuşmaya başladı.

“O zamanlar yaptığım araştırmalarda her ne kadar doğruluğundan emin olamasam da ulaşabildiğim bilgiler sınırlıydı. Ve bulduklarım beni şaşırtmaya yetmişti. Necdet Rüştü Efe Tara’nın sevdiği kadın, babası tarafından zorla Almanya’ya götürülmüş ve birbirini seven bu çift ayrılmak zorunda kalmışlar. Ayrılığın ardından ortaya çıkan Mazi Kalbimde Yaradır şiiri Necip Celal Andel tarafından bestelenmiş. İlk yorumlayarak plağa okuyan da o dönemin ünlü seslerinden Seyyan Hanım olmuş. Belki de bu eser o zamanlar üzücü bir ayrılığın ardından ortaya çıkan en nadide ve tarihe geçen tek güzel şey.”

“Hatırlıyorsun.” Diyerek mırıldandı kız. Gözleri kapanmış o eski günlerde can bulmaya, nefes almaya çalışıyordu. İkisi de kulaklarına dolan şarkı ile mest olmuş adeta sarhoş olmuş gibiydiler.

“Yüreğime şiir olan bir kadınla geçirdiğim tek bir anın saliseni bile unutmamak boynumun borcudur be güzelim.” Birce duydukları karşısında yüzünde tatlı bir tebessüm oluşmasına engel olamadı. Onun sözleri, kurduğu her bir cümle ruhunu okşar nitelikteydi.

Emre kollarındaki kadının rahatladığını hissettiği an bedeni büyük bir hazla titredi. Müzik bittiğinde kız yavaşça gözlerini açtı. Başını geriye doğru çektiğinde bakışları arzu ile parlayan adamın gözleriyle buluştu. Öyle güzel bakıyordu ki Birce ilk defa bu denli özel bir şekilde buluşmuştu onun gözlerinde. Farklıydı, görmediği, bilmediği, tatmadığı, hissetmediği kadar farklı, tuhaf ama bir o kadar da güzel ve özeldi.

“Birce…” dedi adam ışıldayan gözlerle kendisine bakan kızdan küçük bir işaret bekliyordu. Hissettikleri doruk noktasına ulaşmış, içinde tutmanın mümkünatı yoktu artık. Yavaşça başını Birce’nin yüzüne doğru yaklaştırdı. Kız bu dakikadan sonra olacakları tahmin ediyordu. İçi titriyor yüreği heyecandan kuş olup kanat çırpmaya başlıyordu. Onun gözlerini kapatarak itiraz etmeyen kabullenişine karşılık adamın yüzünü gülümseme aydınlattı. Dudakları suya hasret kalmış kuru bir toprak gibi sevdasına tam ulaşmak üzereydi ki salonun ortasına “Birce…” diyerek haykırarak giren bir adet Gülce ile tüm ambiyans bir anda bozulmuştu. Emre’de Birce duydukları ses ile ateşe değmiş gibi birbirlerinden bir anda uzaklaştılar. Birce’nin yüzü alev topuna dönüşürken Emre yıllardır beklediği bu özel anın suç ortağı tarafından katledilmesinin öfkesini adeta burnundan soluyordu.

“Ooo çok yanlış bir zamanda mı geldim ben acaba?” diyerek ikilide ki tuhaflığı hissettiğini dillendirmişti.

“He Gülce he bildiğin bir çuval inciri berbat ettin.” Diyerek sinirle kükredi adam. Gülce ellerini beline koyup gözelini kısarak “Bana bak yoksa sen…” diyerek bir iki sert adımını ona doğru attı. “Yoksa sen benim kardeşime zorla…”

“Yok artık Gülce tecavüzcü muamelesi mi yapacaksın şimdi de bana?”

“Ben bilmem erkek milleti değil misiniz hepinizin aklı malum tek nokta da toplanıyor.” Onun sözleriyle gözleri hiddetle irileşen adam “Gülce…” diyerek tam kükreyerek ağzını açıp kızın üzerine yürüyordu ki Birce’nin önüne geçip engellemesiyle duraladı.

“Gülce yangına niye körükle gidiyorsun? Hem sen kilitleyip gitmedin mi bizi eve? Zaten bu dönen dolapların hesabını sonra soracağım sana.”

“Aaaa üstüme iyilik sağlık, hem barışmanıza vesile oluyorum hem de suçlu ben mi oldum şimdi. Ben nereden bileyim kurda kuzuyu emanet ettiğimi.” Diyerek yüzünü buruşturarak adama hala meydan okuyordu.

“Gülce bak baldız maldız demem alırım ayağımın altına .”

“Baldız mı?” Aynı anda sesleri yükseldi ikizlerin.

“Cidden mi? Sonunda şeytanın bacağını kırdın mı Emre?” diyerek sevinçle yerinde zıplamaya başladığında Birce’nin “Saçmalamayın ne baldızı? Baldız maldız yok, şeytanın bacağının kırıldığı falan da yok.” Diyerek kestirip attı. Onun bu çıkışı Emre’de hayal kırıklığı yaratsa da pes etmeye niyeti yok. Biliyordu sevdiği kızın inadını ve Birce gücünün yettiğince yine kaçacaktı. Ama bilmediği Emre’nin fark ettiği gerçeklerin ardından asla onu bırakmayacağıydı.

Emre ima dolu bakışlarla“Az önce kollarımda dans ederken…” dediği anda Birce korkuyla onun üzerine ardılıp ağzını kapatarak konuşmasına engel oldu.

“Emre sussana sen, bunları sonra konuşacağız.” Dedi ona kaş göz işareti yaparak. “Hem sen niye erken geldin bir şey mi oldu?” diyerek ikizine baktı.

Gülce ortada bir şeylerin döndüğünün farkındaydı. Aralarının düzeldiği de belliydi. Ama şimdi odaklanması gereken başka bir gerçek vardı. Her şeyi şimdilik bir kenara bırakıp buraya gelme sebebini anlatmaya koyuldu.

“Kızım sorma ya kaç dakikadır sana ulaşmaya çalışıyorum. Telefonuna neden ulaşılmıyor senin.” Dedi hesap sorarcasına. Birce daha birkaç saat önce telefonunun başına neler geldiğini hatırlayınca Gülce’nin söylediklerini duymazdan geldi.

“Neyse ne sen anlat ne olduğunu?”

“Sorma ya bizim çılgın bakireler.”

“Halamlar.”

“Sen onlara aklı başında bir büyüklük unvanı eklemek istiyorsan ekle ama benim için onlar çılgın bakireler.”

“Eee uzatma da anlat halamlara kötü bir şey mi oldu yoksa?”

“Daha ne olsun Birce? Sen tut altın gününde okey masasını kurmuşlar, oda yetmezmiş gibi kadınlarla dedikodu yüzünden birbirlerine girmişler. Bizim üç çılgın bakire kadınların haşatını çıkarmış. Düşünsene bir kadının kafasında ıstakayı parçalamışlar.”

Birce “Ne?” Diye korku ve şaşkınlıkla haykırdı.

“İşin boyutu ciddi, bizimkilerden şikâyetçi olmuşlar. Nezarethanedelermiş. Malum ben tek gitsem bir de beni kurtarmak için gelmek zorunda kalırdınız. Yanımda aklı başında birilerinin olmasına ihtiyacım var. Şeytan diyor bırak yatsınlar içeride onlar mı bize sahip çıkacak biz mi onlara sahip çıkacağız anlamadım ki. Babam duysa bırak bizi halamları da alıp İzmir’e hapseder adam. Şehrin sınırları dışına bir adım öteye gidemeyiz.”

“Hadi hazırlanın gidiyoruz.” Diyen Emre’nin sesi büyük bir korku ile dolup taştı. Birce’yi omuzlarından tutup iteklerken kız “Emre ne oluyor sana ya bir dursana?”

“Ne duracağım Allah’ın aşkına duymadın mı Gülce’nin söylediklerini, gidelim de babanın kulağına haber gitmeden bir an önce halalarınızı kurtaralım, bu saatten sonra bırak yokluğunu, yokluğunun ihtimalini bile düşünmek istemiyorum.” Diyerek itiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla konuştu.

“Helal be kimin eniştesi.” Diyerek nidalar atan Gülce’ye ikizi ters bir bakış attı.

“Gülce inan ki kafanı kırmama az kaldı. Zaten sana hala kızgınım şansını zorlama istersen.”

“Heh onda da hemen beni suçlu bul, onun da günah keçisi ben olayım. Zaten burnunun üzerinde sivilce çıksa suçlusu benimdir değil mi?”

“Kesin, nazar ettiğinden çıkmıştır.” Diyerek onun yanından geçip gitti. Duydukları karşısında ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kalan kız kulağına dolan gülme sesiyle gözlerini kısarak arkasına döndü. Gülce ardında kıs kıs gülen Emre’yi gördüğünde kaşlarını çatarak “Sen bana mı gülüyorsun?” dedi. Emre boğazını temizledi. “Kusura bakma Gülce ama Birce haklı. Bildiğin kenafir gözlerin var.” Dedi ve gülerek yanından geçerek çıkışa yöneldi.

“Hey Allah’ım ya.” Diyerek ellerini iki yanına açtı. “Dinime küfreden Müslüman olsa bari.” Diye arkalarında haykırdı. Kendisini hiç de umursamadıklarını dahası kapının sertçe kapatılma sesini duyduğunda “Hey beni de beklesenize be eşekbaşı mıyım ben burada?” diyerek kapanan kapıya doğru nefesi kesilircesine koştu.

Loading...
0%