@ugurluay
|
3.BÖLÜM Şimdiki Zaman-İstanbul Bir insanın asla yapmaması gereken bir şeyi yapmıştı Birce ve zamanında gereğinden fazla büyük konuşmuştu. Bazen hayat öyle bir yerden vururdu ki, gün gelir sesimizin çıkmayacağı bir ana denk gelir ve sessizliğimiz en büyük cevabımız olurdu. Birce’de zamanında büyük konuşmuştu. Asla dediği şey başına ansızın gelmiş ve kaderine adını sevgilim diye yazdığı Barkın’ı hayatına nasıl olduğunu anlayamadığı bir anda ve hızda alıvermişti. Şimdi ise gözü yaşlı geldiği yerden ayrılıyordu. Barkın’ın mezuniyet gecesinden, aylarca gitmek için hayal ettikleri ve şimdi büyük bir düş kırıklığı içinde geri döndüğü geceden. Geçmişi canlanıyordu sürekli gözünün önünde. Asla ona evet demem demişti. Onunla ilgili sorulan tüm sorulara Asla onu hayatıma almam diye cevapları hazırdı ama şimdi gözü yaşlı bir halde dönerken evine söylediği ama gerçekleştiremediği cümlelerin altında ezilip kalıyordu. Yıllar önce ona evet dedirtmiş sonra o eveti ona haram zıkkım etmişti. Şimdi ise diyemediği hayırın şerrini yaşıyordu. Seneler önce ona hayır demeyi yine başarsaydı ve hayatına kabul etmeseydi bu gece böylesine bir rezilliğin içine düşmeyecekti. Gözyaşlarını elinin tersi ile silip arabasına bindiğinde aklında sadece bir an önce oradan uzaklaşmak vardı. Tek istediği eve vardığında hiçbir soruya maruz kalmamaktı. Bunu engellemek için de bir süreliğine düşünmeye sakin kalmaya ihtiyacı vardı. Aklına gelen bir düşünce ile hemen eline aldığı çantasının içinde telefonunu buldu. Görüş alanı ne kadar daralsa da şu an başka çaresi yoktu. Araba kullanmayacak kadar kötü durumdaydı. Rehberinde aradığı ismi bulduğunda onu aramak için arkadaşı Emre’nin ismine dokundu. Adam şimdi hangi yüzle beni arıyorsun dese hakkıydı ama aklına bu saatte başka arayacak kimsesi gelmemişti. Sesini ne kadar düz tutmaya çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi. Emre onun sınıf arkadaşıydı. Okulun ilk gününden itibaren çok iyi anlaşmışlardı. Ama Birce Barkın ile sevgili olduklarından sonra sevgilisi ile anlaşamayan arkadaşıyla yavaş yavaş ilişkisini koparmıştı. Emre bu duruma içten içe üzülürken sırf Birce üzülmesin diye sessiz kalmış ve zamanla o da selam bile vermez olmuştu. Emre Birce için farklı bir yerde olsa da Barkın daha ağır bastığı için üzülse de elinden bir şey gelmemişti. Şimdi arasına koyduğu mesafeyi silip atan bir arama ile karşısına çıkacaktı. Ondan vazgeçmesine sebep olan adam yüzünden genç kız yine arkadaşına sığınıyordu. Uykulu bir ses ile telefonu açan adam “Alo.” Dedi gözü kapalı kimin aradığına bile bakmamıştı. “Nankör bir dosta el uzatacak kadar kıymetim var mı hala sen de?” dedi gözyaşlarıyla güç bilaç çıkardığı sesiyle. “Birce.” Dedi merak dolu tınısıyla birden uyku ile mahmurlaşan gözlerini irileşerek açtı. “Emre.” Dedi uzun zamandan sonra adını arkadaşının şefkatli sesiyle duyduğunda daha fazla tutamadı kendisini ve hıçkırıklara boğuldu. “Birce sen iyi misin? Bir şey mi oldu?” diyerek uykudan fırlayan adam eli ile yüzünü sıvazlıyor bir yandan da korku ile burkulan yüreğini ferahlatmak istercesine ondan delicesine bir cevap bekliyordu. “Emre ben, ben hiç iyi değilim. Ben senden her şey için özür dilerim. Seninle arama mesafe koyduğum, arkadaşlığımı hiç düşünmeden bencilce hareket ettiğim için özür dilerim. Sen haklıydın Barkın sevgili olacak bir karaktere sahip değilmiş.” “Birce o şerefsiz yoksa sana bir şey mi yaptı? Doğruyu söyle bana sen iyi misin? Nerdesin?” Korku ele geçirmişti tüm bedenini. Emre Birce ile Barkın yüzünden sürekli tartışmışlardı. Barkın’ın kıskançlıkları ise hat safhaya çıkmıştı. Ya arkadaşın ya ben diyecek kadar bile ileriye gitmişti. Birce öylesine kör olmuştu ki Barkın’ı üzmemek için Emre’den uzaklaşmıştı. Emre defalarca ona Barkın’dan adam olmayacağını söylese de Birce bu sözlere hep öfkelenmiş ve çok sert tepkiler vermişti. “Ben, ben…” dedi sesi cümlelerin devamını getirmesine izin vermiyordu. “Birce, güzelim yalvarırım sakinleş biraz ve bana tane tane ne olduğunu anlat.” Dedi onu teskin edercesine konuşmaya çalışıyordu. Nerede olduğunu bir an önce öğrenmeliydi. Bir yandan kıyafetlerini giyiniyor, bir yandan da telefonu kulağından çekmeden konuşmasını sürdürüyordu. “Ben Barkın’ın mezuniyetinin yapıldığı yerdeyim.” dedi ve telefonun ucundaki adamın hareketleri anında buz kesmişti. Sesi kesilmişti. Ondaki sessizliğin sebebini anlayan Birce daha fazla konuşamayacağını anladı ve mezuniyet balosunun yapıldığı otelin ismini verdi. “Emre ben kimi arayacağımı bilemedim. Araba kullanacak durumda değilim. Bana, nankör arkadaşına dost elini uzatır mısın? Beni almaya gelir misin?” “Bak güzelim sakın araba falan kullanmaya kalkma ben seni hemen almaya geliyorum. Arabadan da sakın ineyim deme.” Dedi ve telefonu kapatmadan onunla konuşmasını sürdürdü. Sokağa çıktığında oturduğu mahallenin başındaki taksi durağına kadar koşturmaya başladı. Gecenin zifiri karanlığı tenhalığıyla eş değerdi. Telefonu kapatmaya ise adamın eli gitmiyordu. Sanki telefonu kapatsa elinden kayıp gidecekti. Emre ilk defa bu kadar delicesine bir korku ile sarıp sarmalanıyordu. Birce’nin gözyaşlarının yanaklarında bıraktığı izin varlığını hissettikçe o gözyaşlarında Barkın şerefsizini boğmak istiyordu. Hiçbir zaman o adamı sevmemiş, inanmamış, güvenmemişti. Haklı olmak istemese de şimdi ne kadar da haklı çıktığını anlıyordu. Taksiye binen adam hemen adresi verip son sürat gitmesini istedi. Birce’nin artık hıçkırık sesini duyuyordu. Genç kızın konuşmaya takati kalmamıştı. Onun dudaklarından firar edip gelen her hıçkırık tanesinde kahroluyordu adam, yüreği dağlanıyordu. Telefonu kapatmada ne kadar sürede anlayamadan gelmişti sonunda Birce’nin verdiği adrese. Otopark’a geldiğinde ezbere bildiği plakadan ve modelden genç kızın arabasını fark etti. Nefes nefese arabanın yanına geldiğinde camı tıklattı. Boş bulunan kız korku ile yerinde irkildi. Adam elindeki telefonu kapatıp cebine koydu. Birce acele ile arabadan indi. “Emre.” Dedi ve daha fazlasına cesaret bile edemeden başını önüne eğdi. Onun o haline ilk kez şahitlik eden adam Birce’yi ensesinden tutarak nazikçe kendisine çekti. Kolları sımsıkı genç kızı dolandığında söz bitmişti artık. Sırtını okşuyor onu sakinleştirmeye çalışıyordu.”Şiyt, sakin ol güzelim.” “Sen haklıydın, ben göremedim. Gözlerimi öylesine kör etmiş ki ondan başka her şey yalan geldi bana, senin her uyarını duymazdan geldim. Ulaşmadı hiçbir cümlen bana. Şimdi şu halime bak.” Dedi biraz adamdan uzaklaşıp kendisini gösterirken “Beni ne hale getirdiğine bak”. Dedi. Emre onu tekrar kolları arasına alıp sakinleştirmeye çalıştı. “Tamam güzelim sakin ol. Ne olduğunu bilmiyorum ama seni mahvettiği kesin. Şimdi benim haklılığımı konuşmayacağız. Hadi arabaya bin ve seni evine götüreyim.” Birce duyduğu cümle ile irkilerek geriye çekildi. “Ben eve gitmek istemiyorum Emre, şu an olmaz.” “Nereye gitmek istiyorsun?” “Beni deniz kenarına götür, düşünmek istiyorum. Bu halde eve gidersem halalarımı da Gülce’yi de endişelendiririm.” Dedi. Ona hak veren Emre onu çok sevdiğini bildiği deniz kenarına arkadaşlıklarının bozulmadan önce sürekli gittikleri yere götürmeye karar verdi. Deniz kenarında oturup simit, peynir ve çay eşliğinde kahvaltı yaptıkları bankına götürecekti. Oranın Birce’ye iyi geleceğini hissediyordu. Genç kızı omuzlarından tutup hemen oturması için arabaya yönlendirdi. Arabada oturmasını sağladıktan sonra onun boş bakışlarına hüzünle bakarak emniyet kemerini de bağladı. Kapısını kapatıp arabayı kullanmak için şoför koltuğuna oturdu. Kendi kemerini de bağladı. Arabayı çalıştırmadan önce son bir defa daha acı içinde kıvranan kıza baktı. Başını cama yaslamış ve hala yanaklarından aşağıya gözyaşlarının istilasına izin veriyordu. Çaresizlik içinde boğuşan adam ne olduğunu bilmediği için derin bir nefes alıp verdi ve arabayı çalıştırdı. Nasıl olsa Birce gecenin sonunda tüm gerçekleri ona anlatacaktı. Ve Emre o zaman Barkın’ın nefes almaya devam edip etmeyeceğine karar verecekti. Bu kızı bu hale getirmiş olmanın elbet bir bedeli olacaktı. Ama bedelin ne kadar ağır ödetileceğini Birce’nin anlatacakları belirleyecekti. |
0% |