Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. Bölüm

@ugurluay

Birce günlerdir Aladağ’daydı. Selçuk Hoca’ya son anda haber verip onların programına katılmaya karar vermişti. Selçuk Hoca BESYO hazırlık kursu için çocukları hazırlarken Birce gücünün son damlasına kadar nefesini tüketerek çalışıyordu. Bu yoğun program her ne kadar yorucu da olsa Birce için bu durum adeta bir kurtuluştu. Deli gibi çalışıyor ve bu sayede olanları düşünmüyordu. Gece de bedenine sirayet eden yorgunlukla sızıp kalıyordu. Telefonunu yola çıkarken Gülce’ye teslim ederken ona kafasını dinlemesi gerektiğini söylemiş ve bu defa kesinlikle Emre’ye nerede olduğunu söylememesi için özellikle onu tembihlemişti. Geri dönüşlerine üç gün kalmışken Birce’yi de yavaştan endişe sarp sarmalamıştı. Korkuyordu ama delicesine de özlemişti. Onu görmek, gülen gözlerini seyre dalmak, dokunuşlarıyla hissettiği sıcaklığı bedeninde şereflendirmek istiyordu. Ama yapamazdı. Yapmamalıydı. Kendisiyle çetin bir mücadele içindeydi. Şimdi kaldığı kamp evinin önünde oturduğu sandalyede gecenin karanlığına inat gökyüzünü ışıldatan yıldızların altında üniversiteye girebilmek için günledir ter döken çocukların yaktıkları ateş başında söyledikleri şarkıları dinliyordu. Çocuklar “Birce Hocam ne olur sizde gelin.” Deseler de Birce onların neşesini kaçırmak istemediği için kitap okuyacağını bahane ederek aklındaki düşünceler ile yüreğindeki adamın özlemiyle mücadele ediyordu. Onların cıvıldayan seslerini uzaktan tatlı bir tebessümle dinlerken gözleri hala okumadığı kitaptaydı. O kadar dalıp gitmişti ki düşüncelere arkasından birinin geldiğini fark edememişti.

“Okumadığını biliyorum.” Diyen ses ile birden gözleri irileşen kızın bedeni adeta taş kesti. Elleri kitabı daha sert bir şekilde tutarken nefes almayı unuttuğunun bile farkında değildi. Ensesindeki sıcaklık burnuna dolan koku kalbinin yerinden çıkacak gibi delicesine çarpmasına sebep oldu.

“Nereye gidersen git gittiğin her yol bana çıkar be güzelim. Sen hala bunu anlamadın mı? Gittiğin her yere benim sol yanımı da götürüyordun.” Dedi sesi acılar içinde kıvranıyordu. Kız bunu hissediyor ama tek bir hareketlenme ile bile tepki veremiyordu.

“Birce’m, çok özledim.” dedi saçlarının üzerine küçücük hasret dolu bir buse kondururken “Bir hoş geldini de mi çok görüyorsun bana.” Dedi kokusunu içine derince çekerken. Onun sesiyle genç kız istemsizce kendinden geçer gibi gözlerini kapadı. Dudakları sessiz bir emre itaat eder gibi fısıltıyla “Emre…” dedi. Bu an onların zihnine ölümsüz bir gerçeklik olarak kazınırken adam yavaşça doğruldu ve şimdi de genç kızın karşısındaki boş sandalyeye oturdu. Çocuklar Emre’nin geldiğini görünce bir sevinç nidası ile uzaktan uzağa ona seslendiler.

“Aaaa Emre Hoca gelmiş.”

“Hocam hoş geldiniz.”

“Emre Hocam hadi sizde gelin .” diyen birbiri ardına gelen cümlelere Emre uzaktan bir selam verir gibi elini havaya kaldırdı. “Gençler siz eğlenmenize devam edin belki az sonra katılırız.” Dedi. Topluluktan gelen hoşnutsuz mırıltılara o an sırtını dönen Emre’nin gözleri günlerdir delicesine her yerde aradığı kıza dönmüştü. Adam ellerini göğsünün altında birleştirip geriye doğru yaslandı ve gözlerini kısarak ondan bir cevap bekler gibi baktı. Ama Birce gözlerini kaçırıp huysuzca etrafa bakınmaya başladığında adam onun konuşmayacağını anladı. Günlerdir sürüp giden sessizliğin ardından şu anda devam eden sükûneti de yüreği daha fazla kaldırmadı. Tahammül denen kavramda bir yere kadardı nihayetinde.

“Günlerdir neredesin Birce?” dedi sesini sakin tutmaya çalışarak.

“Buradayım Emre.” Dedi umursamaz görünmeye çalışsa da tedirginliği vücudunun dilinden belli oluyordu. Onun bu cevabına sinir bozucu bir kahkaha ile karşılık verdi adam.

“Buradasın öyle mi? Söyler misin peki bana, ben sana ulaşmak için kaç insanın kapısını çalmak zorunda kaldım? Kaç kişiyi tehdit ettim. Senin telefonuna ulaşamayınca kaç telefon kırdım söylesene bana o geceden sonra benden bu kadar kolay kaçabileceğini, bizden vazgeçebileceğini mi sandın?” Dedi sesini alçaltmaya çalışsa da öfkesi gözlerinde alev alev okunuyordu.

“Emre yapma.” Dedi tek nefeste. “Bunu bana yapma. Görmüyor musun canımın yandığını, görmüyor musun senden uzak durmak için ne büyük çaba harcadığımı? Neden zorlaştırıyorsun bu durumu? Söylesene kolay mı sanıyorsun? Bu kadar sahici hissederken bir şeylerin yerle bir olmasını, kolay mı sanıyorsun sana karşı bunları hissederken senden uzak kalmayı.”

“Uzak durma o zaman.”

“Zorundayım, anladın mı beni? Zorundayım. Neden anlamak istemiyorsun? Sana bir şey olmasını kaldıramam.”

“Hayır Birce anlamıyorum. Ben senin bu yaptığını gerçekten anlam veremiyorum. Korkuların yüzünden hissettiklerimizi ziyan etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun sen. Bu haksızlık anlıyor musun beni? Asıl bu bize büyük haksızlık. Sevgi emek ister. Aşkın sevgiye dönüşümü büyük çaba gerektirir. Gözlerde küçücük bir kıvılcımla başlayan aşk, yüreğe adım adım indiğinde eğer ona gerekli ilgiyi göstermezsen çürür kalır ektiğin yerde. Küçücük bir filizdir aşk. Eğer ona gerekli toprağı, besini, ışığı sağlamazsın vatanı olamazsın. Onun ihtiyacını karşılamazsan o filizi ölmeye mahkûm edersin. Eğer ki sen onun ilgi ve alakan ile büyütürsen aşkın sevgiye dönüşür. Küçücük filiz gün gelir vatanım dediği toprağa ölümsüz olmak için kök salar. Ama sen bırak ilgi alakayı vatanım dediğim topraktan benim köklerimi söküp atmak istiyorsun. Sen bana hiçbir tercih bile sunmadan ölüme mahkûm etmiyorsun kendi ellerinle sonumu getiriyor beni sen öldürüyorsun.”

“Bu kadar acımasız olma, ben her şeyi senin için yapıyorum. Kendime rağmen seni düşünüyorum. Yüreğimi, hissettiklerimi her şeyi yok sayıyorum.”

“Yok sayma o zaman.”

“Geçmiş, geçmedi, geçmeyecek. Ne yaparsam yapayım gözlerimden o acı, yüreğimden o korku silinmeyecek. Kala kaldım Emre, ben o gecede sonra ihtimallerin enkazı altında kala kaldım. Kımıldayamıyorum, düşündükçe nefes alamıyorum. Neb ir adım ileri ne bir adım geriye gidemiyorum. Kaldığım yerde acı içinde kıvranıyorum, karanlık dipsiz kuyularda kayboluyorum. Sevda bildiğim huzur kentinde bana cehennemi yaşatan adamın sana zarar vermesine izin veremem. O adam o kuralsız hesabı kapattırmıyor bana. Bu hesap kapanmadan da ayaklarım sana gelmez. O tamamen vazgeçmeden ben sana gelemem, bunu sana yapamam.”

“Artık anma şu herifi, şu an bu durumda olmamızın tek sebebi oyken kendi ellerimle onu öldürmek istiyorum.”

“Emre sakin ol.”

“Nasıl sakin olama mı istiyorsun? Değmeyen kalplere zorla sevda yüklemeye çalıştın. Başarılı oldun mu? Hayır. Sana aşığım diyorum, seni seviyorum vazgeçmem diyorum sen hala bana ondan bahsediyorsun. Günlerdir deli oldum ben be. Nerdesin ? Ne yapıyorsun? Kiminlesin? İyi misin? Üzülüyor musun? Delirdim ben haberin var mı? Belki Bertan akıl edemese burada olabileceğini benim aklıma bile gelmeyecekti. Gitmeyeceğini bildiğim için buraya gelmiş olma ihtimalini hiç düşünmedim. Bu kadar zor mu bana gelmek? Bu kadar kolay mı her bahanenin altına sığınıp kaçıp gitmek?”

“Sana gelemeyeyim diye, o akıp gittiğim gözlerini göremeyeyim diye kolumu kanadımı ben kendim kırdım. Acısını bile bile susturdum dilimi. Sükûtu hayal değil gerçeğime döndürdüm ben korkularımı.”

“Kapına geldiğimde dilinden dökülecek tek bir sözle hoş bulmak isterdim ömründe. Ama sen beni yokluğunla karşıladın, nefessizlikle sınadın, sensizliğin acısını tattırdın. Özleminin kokusu sindi üzerime, çaresizlik boynumu büktü. O an elim kolum bağlandı, yüreğim sensizliğe mahkûm oldu. Senin yaşadığın şehir, ayak bastığın toprak, nefes aldığın hava olmak istiyordum. Kısmet, kaderde bir yabancı olmak varmış.”

“Böyle konuşma, senin aldığın her nefes benim ömrüme bir dua gibiyken söylesene sen nasıl olurda bana yabancı olabilirsin. Bu mümkün mü?”

“Bunu mümkün kılan sensin Birce, bana tüm bunları yaşatan sensin. Yoruldum Birce, sevdam için, bizim için, tek başına mücadele etmekten yoruldum.”

Birce Emre’nin son cümlesi ile birinin boğazına sarıldığını hissetti. Gözleri irileşti, gecenin karanlığında bakışları cam gibi parlamaya başladı. Ağzından tek bir söz bile çıkmamıştı. Adamın gözleri yerde artık ona bakmıyordu. Birce, hayır demek istiyor, sen yorulamazsın demek istiyor ama dili dönmüyordu kelimelere. Dönüşmüyordu zihninde cümleler tam olarak. Dokunmuştu kıza adamın yoruldum demesi. Adam yorulmakta haksız mıydı peki?

Loading...
0%