Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. Bölüm

@ugurluay

Bir Gece Önce

Birce sosyal tesislerden çıkmış kaldığı kulübeye doğru gidiyordu. Emre gözlerinin içine bakarak o şarkıyı söylediği an aslında kararını çoktan vermişti. Ondan asla vazgeçemezdi. O ömrüne gönderilmiş en nadide varlık, yüreğinin armağanı, aldığı nefesti. Korkularını bir kenara bırakacak, onun yüzüğünü taşıyarak yüreğinde hissettiklerine güvenerek onunla geleceğe gerçek sağlam bir adım atacaktı. Bu yüzden el ayak çekildiği an sevincini paylaşmak, aldığı kararı anlatmak için her gece yaptığı gibi kardeşiyle görüşmek için sosyal tesislere gitmişti. Gülce’ye telefon edip ona tüm olanları en ince ayrıntısına kadar, hissettiklerini söyledi. Orada daha fazla durmasını gerektiren bir durum olmadığını ve yarın Emre ile birlikte geri döneceğini anlattı. Gülce bu yeni durumu sevinç çığlıkları ile karşılaşırken kardeşinin mutluluğunu telefonun öteki ucundan hissediyordu. Birce telefonu kapattıktan sonra yüzünde solmayan çiçekler ve açan gülümseme ile kulübesine yöneldi. El ayak çekilmiş herkes çoktan uykuya teslim olmuştu. Birce yarına kadar içindeki heyecanı nasıl bastıracağını bilemezken Emre’nin de aynı durumda olduğunu düşünmüştü.

“Bir gece daha bekle bakalım Emre Bey, nasıl olsa yarından sonra her şey çok daha güzel olacak.” Diyerek kulübenin kapısına yöneldi. Kapıdan içeriye girdiğinde yatağının kenarında duran koltukta bir karartı olduğunu fark etti. İçi korku ile dolup taşarken gözlerinin yanılsaması mı acaba diye düşündü? Eli kapının kolunda asılı kalırken “Hoş geldin sevgilim, gözlerim yollarda kaldı doğrusu?” odanın içinde yankılan ses Birce’nin gözlerinin irileşmesine, ellerinin titreyip soluğunun kesilmesine yetmişti.

“Barkın…” dedi fısıltı halinde adı dilinden dökülürken onun orada olma ihtimali midesini bulandırmıştı.

Oturduğu koltuktan kalkan adam yavaş adımlarla ona yaklaştı. Genç kız taş kesilmiş vücudunu hareket ettiremiyor bir adım dahi geriye atamıyordu. Karabasan gibi çökmüştü varlığının üzerine ne hareket edebiliyor ne sesini çıkarıp içindeki çığlığı duyurabiliyordu.

“Demek adımı hala hatırlıyorsun sevgilim. Çok ilginç doğrusu.” Dedi kızın dibine kadar gelmişti. Zifiri karanlıkta adamın gözlerinin alev alev öfke saçtığını görebiliyordu. “Gerçi buna sevinmeliyim öyle değil mi? Hala hafızanda yer ediniyorum. Ne kadar muhteşem bir şey değil mi?”

“Senin ne işin var burada? Nasıl girdin kulübeme? Beni nasıl buldun?” dedi adamın kokusu burnuna dolarken midesi alt üst olmuş, ruhu adeta onun varlığından tiksinti ile dolup taşmıştı. Barkın kızın sözleri ile sinir bozucu bir kahkaha attı.

“Bunca zamandan sonra beni karşısında görüyorsun ve kollarıma atlamak, seni seviyorum diye haykırmak yerine sen tutmuş beni nasıl buldun diye bana hesap mı soruyorsun?” dedi son cümleyi çok ciddi ve sert bir şekilde söylemişti. Birce’nin kolundan tutan adam onu bulunduğu yerde sarsmaya başladı. “Söylesene bu kadar kısa sürede ne değişti? Benden vazgeçmek bu kadar kolay mıydı? Onun kollarına atılman için bu bir fırsat mıydı? Bunu mu bekledin sen?”

“Bırak kolumu canımı acıtıyorsun.” Diyerek kolunu adamın kıskacından kurtarmaya çalışıyor bir yandan da arkasında kalan kapıdan dışarıya çıkmak için harekete geçiyordu. Onun bu hareketine daha fazla sinirlenen Barkın tuttuğu kolundan onu çekiştirerek sürükledi ve yatağa doğru fırlattı. “Kusura bakma küçük hanım buradan tek başına sana çıkış yok.” Dedi emir verircesine. Birce onun bu deli halinden korktu. Gözlerinde gördüğü vahşet kıza ne yapacağını şaşırttı.

“Sen delirmişsin.” Dedi adamın tutuşundan kızarmaya başlayan kolunu ovuştururken korku dolu gözler ile onu süzüyordu. Bir an önce buradan kurtulmalıydı. Ama nasıl?

“Evet delirdim.” Dedi kızın üzerine doğru tehlikeli adımlarla yürüdü, onun göz hizasına eğilip kıpkırmızı olan bakışlar ile ona baktı. “Beni sen delirttin Birce. Allah kahretsin bir hata yaptım, yalnızca bir hata ve sen bunu beklemiş gibi bir çırpıda yaşadığımız her şeyi silip attın. Adam akıllı beni dinlemedin bile, bir anlık şeytana uydum ve sen gittin o herifin kollarına atladın.” Dedi onun kollarından tutup yatağın üzerine ileri geri sarsarken kızın da dayanma gücünü son sözleri ile kırmıştı. Var gücüyle onu geriye doğru ittirirken “Yeter…” diye bağırdı. Adam sendeleyerek geriye gittiğinde Birce ayağa kalktı “Yeter anladın mı? Yeter…” diye haykırdı.

“Sen şimdi tüm bu olanlar için utanmadan beni mi suçluyorsun? Sen beni aldattın be, bir kere değil, iki kere değil, defalarca aldattın. Utanmadan o kızı koluna takıp bizim hayallerini kurduğumuz mezuniyete götürdün. Sen benim şu hayattaki en büyük yanılgımsın Barkın Efendi. Anlıyor musun beni? En büyük hatam, en büyük keşkemsin.”

“Hayır, ben senin şu hayattaki en büyük şansınım kızım ve sen bunu anlayana kadar seni asla bırakmayacağım. Sana bensiz bir hayat yok bunu o kalın kafana soksan iyi olur.”

“Asıl sen şunu kafana iyi sok kaz kafalı herif, bu dediklerin asla olmayacak. Sen beni aldattın, aldatan adam sevemez, sevdiğini söylese de aslında kendini ve karşısındakini kandırmıştır, hiç sevmemiştir. Sende aldattın, sen de beni hiç sevmedin. Sadece bir takıntıydım senin için. Ulaşılmaz, efsunlu. Ulaşıldığı an ise tüm büyüsünü kaybeden bir takıntıydım. Şu an sadece hazmedemiyorsun. Bunun sende başka bir izahı yok. Sevdiğinden değil hazmedemediğinden bu haldesin.”

“Ben senin peşinde yıllarca köpek gibi dolaştım. Bir an bana gülümse diye serserilere döndüm. Tam seni kazandım dedim, Emre çıktı ortaya, bu defa da kaybetme korkusu sardı içimi. Bu nasıl bir şey biliyor musun sen? Peşinde köpekler gibi dolaştığın kızın senden vazgeçme ihtimali bunun nasıl hissettirdiğini bilsen beni anlayabilirdin belki beni. İçim içimi kemirdi, yedim günlerce kendimi. Ya bir gün vazgeçersin diye öldüm, bittim, geberdim ulan ben. Sevmekten sıkılırsın diye canımdan can gitti. O korku, o keder, o endişe, o stres beni saçma sapan hatalara sürükledi. Sana dokunmama izin vermiyordun ve kahretsin ben erkeğim dayanamadım anladın mı? Sana dokunursam, yanlış bir hamle de bulunursam seni kaybedebilirdim. Ben de en büyük hatayı yaptım ve o kızın hiçbir karşılık beklemeden bana gelmesine izin verdim. Hataydı evet, günahtı evet, haksızlıktı evet, belki sende bir karşılığı yok ama zaaflarıma yenildim affet artık beni.” diye yalvardı kıza.

Birce onun bu halini gördüğünde biraz olsun sakinleştiğine kanaat getirdi. Yavaşça koltuğa oturdu. Sakince konuşmaya başladı. Niyeti onu ikna edip Emre görmeden bir an önce buradan gitmesini sağlamaktı. Burada çocukların önünde gecenin bir yarısı çıkacak rezaleti kaldıracak ruh haline sahip değildi.

“Bak Barkın, bitmiş bir ilişkiyi sürdürmek kadar saçma sapan bir durum yok ortada. Ben senden, geleceğinden, bizden acı bir şekilde payımı aldım. Kopuş, kırılma ya da senin tabirinle vazgeçme noktam senin gözlerini benden bir başkasına çevirmiş olduğunu öğrendiğim an oldu. Belki geç gelen bir uyanıştı ama artık gözüm açıldı. Bu olay aslında birçok şeyi fark etmemi sağladı bile diyebilirim.”

“Böyle konuşma.” Dedi adam ve kızın dizlerinin önüne çöküp ellerini avuçları arasına alıp hıçkırıklara boğuldu.

“Bu saatten sonra yapacağın hiçbir şey, söyleyeceğin hiçbir söz beni sana getirmez. Ruhumda, yüreğimde tek bir yaprak bile sana dair kımıldamaz. Anlamıyorsun ama artık anlamalısın, biz bittik Barkın, biz sonsuza kadar bittik. Ben bizi, ben seni geçmişe gömdüm. Geçmişe geçmiş ola efendi, üzerine toprağı serperken yüreğim hiç acımadı, gözümden artık tek bir damla dahi senin için akıp gitmiyor. Anlasana be adam ruhuna dua bile edecek bir benliğe sahip değil bu yürek. Duayı geçtim bedduamda bile yer etmiyorsun artık.”

Barkın’ın avuçları arasındaki kızın parmaklarında bir şeye takıldı elleri. İşte o an Barkın’ın tüm sükûnetini kaybettiği andı. Kızın parmağına takılı yüzüğü tutup ona sormadan hoyratça çıkardı ve ayağa kalktı. Birce ondan böylesine bir tepki beklemediği için şaşkındı. Parmağından çıkan yüzükle birlikte kalbinin de hunharca sökülüp alındığını hissetti.

“Tüm bu sözlerinin sebebi o değil mi? Arkadaş ayağına sana yaklaşan ve tüm aklını bulandıran o herif değil mi? ” derken yüzüğü havaya kaldırmış sallıyordu. Birce ateşe bedeni tutulmuş gibi oturduğu yerden ok gibi fırladı.

“Ver onu bana.” Diye öfke ile gözlerine baktı.

“Asla.” dedi adam “O sana ait değil.”

“Barkın onu bana ver dedim. O benden başka hiç kimseye ait değil.” Diye her kelimeyi üzerine bastırarak dişleri arasından tıslayarak tehlike arz eden bir şekilde söylemişti.

“Bugün buraya o herifi takip ederek geldim ben. Senin ortalıktan kaybolmanın ardından beni sana getirecek tek kişi oydu. Tahminlerimde yanılmadığımı senin dibinde bittiğinde anladım. Uzaktan sizi izlemenin nasıl canımı yaktığını bilemezsin. Senin ona bakışların…” dedi yüzünde can yangınını görebiliyordu kız. “Sen bana bir kere bile öyle bakmadın, aşk ile yanmadı benim için gözlerin. Ama ona bakarken, o gözlerde gördüğüm tek şey çareydi. Senin tek devan, çaren oymuş gibi baktın ona. Ve sen o herifin parmağına taktığı yüzüğü sessizliğinle kabul ettin. Onun dudaklarının senin parmaklarına değmesine izin verdin. Bana evet diyemeyen, sadece benimle ol diyen kız o adama sessiz bir kabulleniş sundu. Ve biliyor musun bu benim canımı daha fazla yaktı. Buna izin vereceğimi nasıl düşünürsün Birce, o herifi öldürmemek için kendimi tutmuşken senin ona yar olmana izin verir miyim sanıyorsun?”

“Barkın saçmalamayı kes artık, sen benim hiçbir şeyim değilsin. Ve ben istediğim kişiyle evlenirim buna sen karışamazsın.”

“Evlenmezsin, sen benim dışımda nefes alan hiçbir canlıyla evlenemezsin.” Diyerek kükredi.

“Buna sen mi karar veriyorsun?”

“Karar vermiyorum, biliyorum. Çünkü buna asla izin vermem.” Dedi itiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla.

“Bana nasıl engel olmayı düşünüyorsun. Ben Emre ile evleneceğim. Ben bana deva olan, kalbime açılan yaraları saracak, bana âşık ve beni asla aldatmayacak, kalbimin varlığını bana hissettiren adamla evleneceğim. Ve sen buna asla karışamayacaksın.” Dedi.

“Öyle mi?” dedi adam sinsi bir bakışla.

“Defol git buradan Barkın, bir daha da ne benim ne de Emre’nin karşısına çıkma.” Diyerek adama arkasını döndü. Barkın önce kapıyı açtı. “Öyle olsun.” Dedi.

Birce adamın aklının bir nebze de olsa başına geldiğini ve gideceğini hissetmişti ki hayatının ikinci en büyük yanılgısını yaşadı. Arkasından gelen adımlar ve ağzına kapanan bir pamuk, burnuna dolan keskin bir koku ve irileşen gözleri. Son duyduğu kelimeler ise “Gideceğim ama yalnız değil.” Diyen o itici ses. Ve ardından derin ve sarsıcı bir karanlık. Sesiyle ortamda yükselemeyen ama yüreğinden çığlık çığlığa dökülen bir isim “Emre…” diyordu. Ama artık her şey karanlığa gömülmüştü. Birce Barkın’ın kollarında onun vicdanının insafına kalmış bir halde baygın bir şekilde yatarken Barkın’ın aklından hiç de iyi şeyler geçmiyordu.

Loading...
0%