@ugurluay
|
“Ver onu bana Bertan.”diyerek elini açmış ona emreden bir ses tonuyla konuşmuştu. “Belimdeki ruhsatlı silahımı senin gibi kafayı sıyırmış birine verecek kadar aklımı yitirmedim çok şükür.” Dedi adam gayet kendinden emin bir halde aldıkları ilk adresin kapısına doğru yürürken temkinli adımlarla ilerliyordu. “Birce ortalarda yok, o herifin kıza ne yaptığını bilmiyorum ve sen bana destek olacağın yerde bu şekilde davranarak köstek mi olacaksın?” “Birincisi biz Birce’yi bulacağız, ikincisi içeride ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Üçüncüsü eğer biri bu silahı kullanacaksa o sen değil benim, ha unutmadan biraz daha sağduyulu davranmazsan sevdiğin kızı tehlikeye atabilecek davranışlar göstereceğini düşünürsem ahtım olsun seni şurada dayaktan bayıltana kadar döver İstanbul’a postalarım. Seninle mi uğraşacağım elin psikopatıyla mı şaşırdım kaldım.” Dedi eli belindeki silaha gitti ve sessiz olmaya özen göstererek dikkatli bir şekilde Emre’ye aldırış etmeden camın kenarına gitti. Hiç kimsenin yaşamadığı ıssız bir dağ köyündeydi geldikleri ilk ev. Arama çalışmalarına Selim polis olan abisi vasıtasıyla arabanın gittiği güzergâhları araştırıyor, Akın adamın banka hesaplarını kontrol ederek İstanbul’dan destek veriyordu. Halil ise haberi alır almaz Bertan’ın arkasından yola çıkmış ve kısa sürede yanlarına ulaşmıştı. Selçuk Hoca, Halil ve Bertan ellerindeki on tane kiralanmış evi araştırmaya eş zamanlı başlamışlardı. Bertan, Emre’nin tüm itirazlarına rağmen Beril’i de yanına alarak hareket ediyordu. Emre’nin kıza öldürücü bakışlarına aldırış etmese de Birce’nin kurtuluşu belki de o kıza bağlıydı. Ama Emre henüz bunun farkında değildi. Bertan camın kenarından evin içine göz attığında evin içinde hiçbir kıpırtının olmadığını fark etti. Ama işini şansa bırakamazdı. Kapıya gidip açılması için nazikçe kapıyı tıkırdattı ve görünmemek adına kenara çekildi. İçeriden gelmeyen ses Emre’nin gerginliğini arttırırken tahammül sınırlarını çoktan aşmıştı. “Yeter ulan artık yeter.”diye haykırarak Bertan’ın tüm uyarılarına ve engellemelerine rağmen ayağıyla tahta kapıya defalarca sert darbeler indirdi. Tüm öfkesini kapıdan çıkaran adamın hiddetine dermanı giden kapı daha fazla dayanamadı ve acı bir çatırdama sesi ile duvara çarparak açıldı. Bertan onu da Birce’yi de tehlikeye attığını düşünerek içeriye girmesine omuzlarından tutarak engel olmaya çalışsa da bu pek de mümkün olmadı. Omuzlarından tutulan elleri hoyratça silkeleyerek arkadaşının ellerinden kurtulan Emre içindeki can yangınıyla “Birce, neredesin Birce?” diyerek feryat figan avazı çıktığı kadar bağırıyor, nefesinin son damlasına kadar hızlı bir şekilde hareket ediyordu. Odaları acele ile bir bir gezen adam yârinin orada olmadığını gördüğü an artık tüm isyan bayraklarını çekmişti. “Birce neredesin be güzelim?” diyerek acısı göklere bir fısıltı halinde yükselirken omuzları çökmüş gözleri umutsuzluk cehennemine çoktan teslim olmuştu. O an masanın üzerinde bulunan bir resim gözüne çarptı. Yavaş ve bir o kadar ürkek adımlarla ilerleyen adam masadaki resmi ellerinin arasına aldığında gözleri dehşetle irileşti ve ansızın “Barkın…” diye küfredercesine haykırdı. “Ulan senin yedi ceddine de ruhuna da bela okutturmazsam bana da Emre demesinler ulan.” Diye öfke ile bağırdığında elindeki resmi Bertan çekip aldı. Fotoğrafı gördüğünde adamın ağzından “Hay ben senin ebeni…” diyerek edepsiz bir küfür fısıltı halinde dökülürken Birce’nin Barkın ile sevgili olduğu dönemlere ait bir fotoğrafın üzerinde “Onu asla bulamayacaksın.” Yazısı vardı. Emre öfke ile dışarıya çıktığı sırada Bertan da arkasından koşarak geldi. “İt herife bak sen resmen bizimle oyun oynuyor.” Diyerek kükredi. Evin önünde bir ileri bir geri giden adamın adımlarını Bertan’ın çalan telefonu durdurdu. “Alo Halil ne durumdasınız?” “…..” “Anladım burada da durum farksız değil, Selçuk hoca ile görüştün mü?” “…” “Onda da mı fotoğraf varmış? Kahretsin!” dediği sırada Beril arabadan çıkıp elinde tuttuğu telefon ile koşarak yanlarına nefes nefese geldi. Emre’de Bertan’da onu soru dolu bakışlarla süzüyordu. “Onu yanlış yerde arıyoruz. Ben galiba bir şey buldum.” Dedi bin bir umut iki adamın gözlerine bakarken “Güvenin bana.” Diyen bir bakış vardı. Emre bu kıza hiç güvenmediği için temkinli yaklaşıyor ama Bertan onun gözlerindeki samimiyete artık inanıyordu. Telefonun ucundaki Halil’e “Ben seni daha sonra arayacağım.” Diyerek kapattı ve kıza doğru iki adım atarak tam önüne geldi. “Bu son şansın biliyorsun değil mi Beril?” dedi. Kız onun ne ima ettiğini çok iyi anlamıştı. “Biliyorum Bertan, bu benim iyi bir insan olabilmem için son şansım, ben artık Barkın için değil bebeğim için yaşıyorum.” Dedi gözlerinden bir damla yaş akıp giderken eli karnının üzerine gitmişti. Emre duyduklarını idrak edemiyordu. Beril hamile miydi? Hem de Barkın’dan… Hayat ne tuhaftı? Kimine sevmeyi öğretirken kimine vazgeçmeyi öğretiyordu. Kimine ise vazgeçtiği anda yeniden hayata başlamayı… |
0% |