@ugurluay
|
Birce acı içinde kıvranırken gözlerini açmaya çabalıyordu. Gözleri bir bezle kapatılmış, elleri ve ayakları bağlanmıştı. Nerede olduğunu bilmiyordu. Saatlerdir elinin, kolunun bağlı olması sebebiyle hareketsiz kalan vücudu isyan eder gibi her hamlesinde canını yakıyordu. Barkın onun inlemelerini duyunca ayaklarını uzatarak dinlenmeye çalıştığı koltuktan panikle ayağa kalktı. “Birce…” dedi ona doğru attığı adımlarını göremese de hissetmişti. Kız bir an korkuyla irkilerek gerilemeye çalıştı. Onun bu hareketi adamı daha da öfkelendirdi. Gözlerini açarken “Hala benden kaçamayacağını anlamadın mı sen?” diye hiddetle bağırdı. Birce gözleri açılınca bir an gözlerinin içine hücum eden ışık ile canı yansa da buna aldırış etmedi. “Sen ne yaptığını zannediyorsun Barkın? Beni kaçırmak da neyin nesi oluyor?” dedi elleri ve ayaklarının bağından kurtulmak için oturduğu yerde çırpınıyordu. “O aklın başına gelene kadar burada benimle kalacaksın.” “Barkın kafayı mı yedin sen? Bu yaptığın resmen adam kaçırma, zorla alıkoyma, başın belaya girecek bırak beni de gideyim.” “Sen hala olayın vahametini anlamadın değil mi?” “Barkın…” “Yeter Birce, sen beni sevdiğini hatırlayana kadar buradan hiçbir yere gitmeyeceğiz.”diyerek kestirip attı. “Bu asla olmayacak, duydun mu beni? Ben seni sevmiyorum.” “Hep o herif karıştırdı senin aklını, benim yokluğumu fırsat bildi. Sende teselliyi onda bulduğunu zannediyorsun. Ama buna asla izin vermem anladın mı beni? Ona gitmene, ona evet demene, onunla evlenmene asla izin vermem. Gerekirse günlerce, aylarca, yıllarca burada tutarım seni ama yine de ona yar etmem.” Dedi gözleri bir katilin bakışlarına sahipti. Birce gerçekten onun bu halinden korkmuştu. Adamın suyuna gidip bir şekilde buradan kurtulmanın yolunu bulmalıydı. Onun daha da öfkelenmesine sebep olacak cümleleri sarf etmemeliydi. Aklı yerinde değil gibi hareket ediyordu. Sanki bugüne kadar tanıdığı Barkın gibi değildi. Birce onun bu sözleri karşısında sükûnetine sarıp sarmalanmış ve nerede olduğunu çözmek için etrafa bakınıyordu. Kendisine biraz uzak olan pencereye gözünü döndürdüğünde ise vaktin çoktan akşam saatlerine ulaştığını, gecenin karanlığı kendisine giyindiğini görmüştü. Aklına düşen Emre ile içi bir an tarifi imkânsız acılara bulanmıştı. Acaba ne durumdaydı? Onu bulamadığında ne düşünmüştü acaba? “Ah!” Dedi içten içe yüreği, daha kavuşamadan ayrılık vurmuştu yine kapılarını… Birce’nin yüzündeki acıyı gören Barkın onun yanı başına oturup bağladığı ellerini usulca kucağına çekerek tuttu. Birce ellerini her ne kadar geriye çekmeye çalışsa da adam tutuşunu sıkılaştırarak buna izin vermedi. Diğer eliyle de kızın yanağını okşamaya başlayan adamın her dokunuşu kızın midesini bulandırıyordu. “Hatırlayacaksın güzelim, benimle geçirdiğin güzel günleri hatırlayacak ve beni affedeceksin.” Dedi. Birce “Asla...” diye haykırmak istiyor ama ağzından çıkacak her bir kelimeyi geri yutuyordu. Gözleri nefretini kusarken adamın kaşları ansızın çatıldı. Barkın ok gibi yerinden fırlarken “Bana böyle bakma.” Diye haykırdı. Odanın içinde bir ileri bir geriye doğru volta atarken elleriyle yüzünü sıvazlıyor, saçlarının arasından geçiriyor, sakinleşmeye çalışıyordu. Birce’nin vermediği cevap ve sessiz kalışı onun daha da öfkelenmesine sebep oluyordu. “Allah kahretsin Birce, yaptığım bir hatanın bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Ben bu kadar ağır bir darbeyi hak etmedim. Benden ayrılıp o herifin kollarına bu kadar çabuk gitmemeliydin. Beni bu hale düşürmeyecektin.” Dedi, belindeki silahı çıkardı ve bir an kıza doğrulttu. Birce onun elindeki silahı görünce gözleri kocaman irileşti. “Sen ne yapıyorsun Barkın? O silah da nerden çıktı?” diyerek sözleriyle ona ulaşmaya ve kendine getirmeye çalışıyordu. “Benim senden sonra kaybedecek hiçbir şeyim yok Birce, ya benim olacaksın ya da ikimiz de ölümü tadacağız. Kararı sen vereceksin. Sabaha kadar zamanın var. Eğer benimle olmaya karar verirsen sabah nikâhımızı kıymak için nikâh memuru gelecek. Yok, hayır dersen burası ikimize de mezar olacak. Benim kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı Birce. Her türlü seninle olacağım. Ya canlı ya da cansız. Senden vazgeçmem. Ya canın olacağım ya toprağın.” Dedi. Birce’nin gözünden iki damla yaş akıp giderken zor nefes alıp veriyordu. Duyduklarına inanamıyordu. Kıza doğrulttuğu silahı yavaşça indiren adam gözlerindeki akmaya hazırlanan yaşları elinin tersi ile sildi. Daha fazla orada duramayacağını anlayarak kulübenin dışına çıktı. Birce adamın çıkışı ile hıçkırıklara boğulurken yüreği “Emre…” diye inliyordu. Barkın elindeki silaha baktı. Ne zaman bu duruma gelmişti? Vazgeçememek nasıl bir cehennemdi böyle? Artık ikisi içinde bu yoldan geriye dönüş yoktu. Nasıl bir hata yapmış olursa olsun onsuzlukla cezalandırılmayı hak etmiyordu. Emre denen şerefsize yar etmeyecekti yıllardır peşinde koştuğu kızı. Silahı beline yerleştirip eliyle yüzünü sıvazladı. Uçsuz bucaksız yeşillikler içinde olan yaylaya baktı. Emre onu asla bulamayacaktı. Onu bu hale getiren Emre’de çaresizliği deli gibi tadacaktı. Sırf bu yüzden, acı çeksin diye tutmuştu o kadar evi. Birce ile geçirdiği ayrı günlerin cezasıydı. Her gittiği kapıdan eli boş dönecek, kolu kanadı kırılacak, her tutunduğu dalı elinde kalacaktı. Ve Emre, Birce’nin yokluğunu iliklerine kadar hissedecekti. Gözleri bir an gökyüzündeki ışıl ışıl parlayan yıldızlara döndüğünde yüzünde sinsi bir gülümseme peyda oldu. “Yarın Birce benim karım olduğunda yüzündeki o ifadeyi göreceğim Emre Efendi. Bana cehennemi yaşatan sen, cehennemi arar olacaksın.” Dedi gözlerini kısarak. |
0% |