@ugurluay
|
Birce başı önüne eğik bir halde omuzları sarsılarak hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Barkın, içeriye girdiğinde onun bu halini görmezden geldi ve mutfağa geçti. Birce saatlerdir yemek yememişti. Yolda gelirken aldığı malzemelerle adam mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlamaya çalışıyordu. “Barkın.” Diyen kızın sesini duyduğunda elindekileri hemen tezgâha geri bıraktı ve acele ile kızın yanına can telaşı içinde gitti. “Efendim.” “Tuvalete gitmem lazım.” Dedi kız başını dik tutmaya çalıştı. “Birce, bu kadar ucuz numaralarla gelme istersen bana.” “Ne numarasından bahsediyorsun be adam? Saatlerdir burada bağlı yatıyorum. İhtiyacımın gelmiş olması normal değil mi?” diyerek sesiyle onu ikna etmeye çalışıyordu. Barkın kızın söylediklerinin mantıklı olduğunu düşünerek yavaş adımlarla yanına gitti. Ellerindeki ipi tutup çözdüğünde kız bileklerini ovalamaya başladı. Adam ayaklarındaki ipi çözdüğünde ise bacaklarının tutulmuş olduğunu fark etti. Ayağa güçlükle kalkan kız ilk adımını attığı an sendeledi. Barkın onu tutmak için yeltendiğinde kız “Sakın, sakın bana dokunma.” Dedi dişleri arasından tükürürcesine tıslarken, gözleri öfke nöbetleri içindeydi. Eli havada asılı kalan adam yavaşça yumruğunu sıktırdı. Dişleri arasından “Tamam, öyle olsun.” Dedi can korkutan bakışlarıyla “Ama şimdilik.” Dedi ve rüzgâr gibi kızın yanından geçip gitti. Ona lavabonun olduğu kapıyı gösterdi. Birce topallayarak güçlükle adım atarken kapıya zorlukla ulaştı. Eli kapı koluna ulaştığında içeriye tam bir adım atmıştı ki Barkın “Ha bu arada, niyetin kaçmaksa eğer hiç deneme derim. Dağın başındayız. Seni görece, sesini duyup sana yardım edecek tek bir canlı bulamazsın buralarda.” Dedi. Sırtı adama dönük olan kızın eli kapı kolunu delicesine sıktırırken adam onun ensesine doğru yavaşça eğildi. Derince kızın kokusunu içine çekti. “Çok özlemişim.” Diyen sesini, onun ölüm kokan nefesini ensesinde hissettiğinde vücudu taş kesildi. Gözlerini istemsizce kapattı. “Dağ başında, Abant’ın yaylasında, inin cinin top oynadığı kara gecede kendini tehlikeye atmazsın değil mi güzelim?” dedi alaycı bir ses tonuyla. Yavaşça başını kızın ensesinden çekip sinsice gülmeye başladığında kız zorlukla kendini lavabonun içine attı. Kapıyı sertçe kapattığında “Allah seni kahretsin!” diye inledi. Kızın bu iniltisi adamın daha fazla hoşuna gitmiş olmalı ki kahkahası sinir bozucu halde daha da yükseldi. “İşini çabuk bitir Birce, yemek yiyeceğiz.” Diyerek emreden adama kız ağzına geleni saymak istese de elini ağzına kapatıp bu girişimine engel oldu. Buradan bir çıkış yolu bulmalı ve bir an önce kaçıp gitmeliydi? Ama nasıl? *** Birce, önüne konmuş yemeği karıştırıp duruyordu. İçi almıyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. “O yemek yenecek Birce Hanım, elini kolunu bağlatıp zorla yedirme bana.” “Ha bir o kalmıştı yapmadığın.” “Ne yapayım sevdiceğimin aç kalmasına gönlüm razı gelmiyor. Bak ne kadar da ilgili bir sevgiliyim değil mi? Hadi uğraştırma beni de ye yemeğini.” “Aman ne ilgi?” dedi dalga geçercesine. “Sen beni kaçırdın farkındasın değil mi? Ben burada keyfimden oturmuyorum, zorla duruyorum.” Dedi oturduğu yeri göstererek. Birce lavabodan kaçmaya çalıştı ama penceresi o kadar küçüktü ki oradan çıkması mümkün değildi. Kapıdan çıkmaya çalışsa onu da beceremezdi. Pencereden gördüğü kadarıyla etraf zifiri karanlık ve ormanlık alandı. Adımını attığı ilk anda keklik gibi avlanırdı. Hele ki Barkın’ın belindeki silahı gördükten sonra onun şu an her şeyi yapabileceğinin farkındaydı. Bir yol bulmalıydı ama ne? Saatlerdir düşünüyor ama bir çıkar yol bulamıyordu. Şu an yapabildiği en iyi iş önündeki tabağın içindeki yemeklere eziyet etmekti. “Barkın…” “Seni bırakmayacağım Birce, sana sunduğum seçenekleri düşün ve yemeğini ye.” Dedi başını bile kaldırmadan. “Sen nasıl bir adamsın ya? Hala sana döneceğime, sana evet diyeceğime, karın olacağıma inanıyor olamazsın. Sen beni aldattın be adam. Aşkına olan inancımı yaptıklarınla, bana ödettiğin bedellerle süpürüp gittin benim ömrümden. Şimdi tutmuş benimle evleneceksin diyorsun. Ölürüm de evlenmem duydun mu beni?” diyerek elindeki kaşığı tabağın içine sertçe bıraktı. Barkın gözleri tabakta kasılan vücudu, kısılan gözleriyle elindeki kaşığı yavaşça masaya yerleştirdi. Arkasına yaslandı ellerini göğsünün altında birleştirip sinsice bir gülüşle “Ölürsün o zaman.”dedi gayet doğal bir şekilde “Ama benimle…” dedi tek nefeste. “Sen gerçekten iyi değilsin.” “Senin yokluğunla dibe vurdum ben Birce.” Dedi öne doğru eğildi ve kıza tehlikeli bir şekilde baktı. “Eğer sensiz adım atacaksam yeni güne, düştüğüm yokluğunla dünüm karanlık kaldıysa, anılarım hiç yaşanmamış gibi zindanlara mahkûm edildiyse, geleceğim de senin olacağının ümidi yoksa eğer, varsın açılmasın gözüm bir daha, varsın atılsın o kara toprak üzerime sen yanımda olacaksan ben ölüme de razıyım.” Dedi. “Ben nasıl bu kadar saf olabildim. Sana her baktığımda celladımla göz göze geldiğimi ben nasıl fark edemedim. Yazıklar olsun bana…” Barkın onun bu sözlerine çarpık bir gülüşle karşılık verdi. Eline aldığı kaşıkla önündeki yemekleri keyifle ağzına atarken kapının önünden bir ses geldi. İkisi de bakışlarını kapıya doğru döndürdüklerinde Barkın gözlerini kıstı eli belindeki silaha gitti. Oturduğu yerden kalkan adam Birce’nin kendinden uzaklaşmasına izin vermeden onu kolundan sertçe tutarak kendisine çekti. “Barkın canımı acıtıyorsun bırak beni.” Dediğinde adamın elinden kurtulmak için kolunu çekiştiriyordu. “Daha fazla canını yakmamı ister misin güzelim?” diyerek silahı kızın alnına dayadı. Birce onun bu hareketi ile ölümün soğuk namlusunu alnında bir kez daha hissetti. Yavaşça yutkunurken sesi kısıldı. “Bende öyle düşünmüştüm zaten.” Diyerek onu daha fazla kendisine çekti. Kendisiyle hareket etmeye zorlarken “Sessiz ol Birce.” Dedi bu bir rica değil emirdi. Birce delicesine korkuyordu. Barkın yavaşça camdan dışarıya baktığında etrafta hiçbir hareketliliğin olmadığını gördü. Derin bir rahatlama içine girmişti ki kapı sertçe bir ayak darbesiyle açıldı. Barkın bu ani durum karşısında refleks olarak Birce’nin boynuna kolunu dolayarak onu göğsüne sertçe çekti. Bu ani hamle ile kızın dudaklarından acı bir inilti firar etti. “Barkın.” Diyerek küfredercesine bağıran adam Emre’den başkası değildi. Şimdi ölüm iki deli yürek arasında soğuk rüzgârlar estiriyordu. Emre’nin ardından koşarak içeriye Bertan, Selçuk Hoca, Halil ve Beril girdi. Barkın karşısında Emre’yi görmenin şaşkınlığını üzerinden atarken elindeki silahı Birce’nin başına dayadı. Onun bu hareketi karşısında Halil ve Bertan da ellerindeki silahları ona doğru doğrulttular. Bertan Emre’nin deliliğini bildiğinden onun eline silah vermemişti. Barkın’ın kaybetme korkusu zirvelerdeyken gözünü kan bürümüştü. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. Emre, sevdiği kızın cani ruhlu bir adamın kolları arasından olmasından delicesine korkuyordu. Ona bir şey olma ihtimali, alnına dayanmış ölüm namlusu adamı çıkmazlara sürüklüyordu. Birce, canı yanıyordu kızın ama bu içindeki durumdan dolayı değildi. Emre’ye, sevdiğim dediği güzel yürekli adama zarar gelecek olma ihtimalinden ruhu acılar içinde kıvranıyordu. “Barkın bırak beni, bitti, bizim için artık yol bitti. Zorlama daha fazla.” Diyerek acı içinde hıçkırıklar eşliğinde ağladı kız. “Asla, asla bırakmam seni.” Dedi, nefesi ölüm kokuyordu. Birce bu gece kötü şeyler olacağını hissediyordu. Bu sözler hiç de hayra alamet değildi. |
0% |