@ugurluay
|
Hayat, insana yapmam dediği her şeyi bir bir yaptırırken sahnenin en önünde, protokolde yerini alarak büyük bir keyifle seyre dalıyordu. Ah be kader bunu da mı yaptıracaktın bana dedirtiyordu insana? Birce, Barkın’ı hapishane de ziyaret etmesinin ardından şimdi de hastaneye gelmişti. Beril yoğun bakımdan çıktığı ve kendisini toparladığı için onunla son defa konuşup bugün Bolu’dan ayrılacaktı. Emre, Bertan ve Halil oteldeydiler. Buraya geldiğinden hiçbirinin haberi yoktu. Birce derin bir nefes alışverişinin ardından güç toplamak adına gözlerini kapadı. Her şeyi unutmak istiyordu. Artık geçmişini bir kenara atıp üzerinden geçip gitmek istiyordu. Düşündükçe içinde çırpınıyor, çırpındıkça boğuluyor, daha fazla dibe batıyordu. Değiştiremeyeceği şeyler yaşamıştı artık ama Emre ile yeni bir hayata başlaması için geçmişi geçmişte bıraktığına yürekten inanmaya ihtiyacı vardı. Barkın’ı ziyaretiyle ilk aşamayı geçen kız Beril ile yüzleşmesi bittiğinde ikinci aşamayı da atlatacak artık her şeyiyle Emre’ye gidecek ve ona onu mutlu edecek cevabını verecekti. Hastane odasının kapısını usulca tıklattı ve herhangi bir cevap beklemeden içeriye girdi. Yatakta sararmış suratı ve solgun bir halde yatan kızı gördüğünde bir an içi acıdı, yüzü huzursuzluğa ev sahipliği yaptı. Barkın’ın annesi Nazan Hanım koltukta gözlerini dinlendiriyordu. İçeriye birinin girmesiyle irkilerek toparlandı. Kapıda Birce’yi görünce ise yüzünde şefkatli bir tebessüm yerleştirdi. “Birce, kızım hoş geldin.” Dedi tüm samimiyetiyle. Nazan Hanım, oğlunun tüm yaptıklarından dolayı Birce’ye karşı kendisini mahcup hissediyordu. Yüzünü ona her döndüğünde, ona her baktığında gözleri suçlulukla dolup taşıyordu. Beril yoğun bakımda gözlerini açtığı gün, Birce kızın yanından gözyaşları ile çıktığında Nazan Hanım onun yoluna çıkmıştı. Onu kolundan tutup kimsenin görmediği bir odaya sokup, hıçkırarak ondan özür dilemişti. “Affet kızım, oğlumun bu hallere geldiğinin farkına bile varamadığım için beni affet. Sana da Beril’e de yaşattıkları için affet beni. Ben onun annesiyim, göremedim, konduramadım belki ama bu her ne kadar Barkın’ın suçu gibi gözükse de anne ve baba olarak bizde suçluyuz. Ama sana bir anne yüreği ile yalvarıyorum. Davandan vazgeç. Barkın kötü biri değil, onu İzmir’den tanıyorsun. Çığırından çıkmış olabilir ama inan ki o kötü biri değil. Barkın için değil ama şu yoğun bakımdaki kız için, onun karnındaki çocuğu, torunum için davandan vazgeç. Sana söz veriyorum bir daha yoluna çıkarmayacağım onu, ama geleceğini mahvetme kızım. Barkın oralarda yapamaz.” Diyerek omuzları sarsılarak, genç kızın ellerini yalvarırcasına öperek konuşmuştu. Birce buna daha fazla katlanamadı. Bir anne yüreğinin bu kadar üzülmesine dayanamazdı. Artık önüne bakmak istiyordu. Sırf bu yüzden vazgeçecekti davasından. Nazan Hanım, Birce’nin bu yüce gönüllüğü karşısında bir kez daha ona hayran olmuştu. Onu hep gelini olarak görmek istemişti ama kısmet olmamıştı. O artık bu kızcağızın yaralarını saracak, torununa sahip çıkacak, oğlunu yola getirecekti. Bunun için elinden ne geliyorsa da yapacaktı. “Merhabalar Nazan Hanım.” Dedi yüzündeki zoraki bir gülümsemeyle ona bakıyordu. “Aaa ama aşk olsun kızım, hani teyze diyecektin.” Diyerek ayağa kalktı ve sımsıcak bir şekilde ona sarıldı. Böylesine bir karşılama beklemeyen kızın son direnci de kırılıp yerle yeksan olurken gözünden akmaya başlayan yaşlara engel olamadı. Kızın kolları arasında dökülüp giden yaşları Nazan Hanımın da güçlü durabilme dirayetini de yıkıp geçmişti. Beril yattığı yerden bu manzaraya şahit olmanın ezikliğini yaşıyordu. Birçok şeyi alt üst etmiş, birçok kişinin hayatını allak bullak etmişti. Bu pişmanlık, bu suçluluk bir ömür kendisini cezalandırması için yetecekti. Birce hasta yatağında yatan kızın gözleriyle buluştuğunda yaptığı hatayı fark ederek güçlükle de olsa Nazan Hanımın kolları arasından sıyrıldı. “Ben, şey…” dedi gözlerini kaçırıp elinin tersiyle yanaklarındaki ıslaklıkları silmeye çalışırken “İzniniz olursa yola çıkmadan önce Beril ile son kez yalnız konuşmak istiyorum.” Dedi. Nazan Hanım durumu anlayışla karşılayarak “Ben de zaten doktorun yanına gidecektim. Bakalım Beril’i ne zaman çıkaracağız bu hastaneden?” diyerek iki genç kıza da söz bırakmadan acele ile odadan kendisini dışarıya attı. Birce onun bu anlayışlı haline şükrederek bu defa da başını yatakta huzursuzca ve kederle bakan kıza döndürdü. Birce “Nasılsın?” dedi iki adımla yanına kadar geldi. Ne yapacağını bilemez bir halde ayakta öylece duran kıza “Otursana.” Diyen kişi Beril oldu. Birce onun bu sözleri ile bir komuta uyarcasına az önce Nazan Hanımın kalktığı koltuğa oturdu. Ellerini birbirine kenetledi ve parmaklarına eziyet etmeye başladı. Buraya gelmeden o kadar çok kelime yığılıp kalmıştı ki beynine… Ama şimdi tek bir cümle dahi kalmamıştı zihninde, her bir kelime aklından ışık hızıyla uçup gitmişti. Ne için geldiğini? Ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. “Buraya neden geldiğini biliyorum?” dedi Beril. Birce şaşkınlıkla aniden bakışlarını kıza döndürdüğünde dilinden kelimeler firar edemiyordu. Onun konuşmasına fırsat vermeyen Beril bakışlarını karşı ki duvara sabitleyip sanki orada bir yazı var da onu okuyor gibi konuşmaya başlamıştı. “Buraya benimle yüzleşmeye geldin değil mi? Ne düşündüğümü? Ne hissettiği mi? Tüm bunları neden yaptığı mı? Tüm bunların cevaplarını almak için geldin buraya.” Dedi tek nefeste. Bakışlarını hiç odak noktasından ayırmadan konuşmasını sürdürdü. “Benim tek suçum, en büyük günahım onu sevmek oldu. Çok sevdim Birce, öylesine sevdim ki kendimden, ailemden, yetiştirilme biçimimden, kurallarımdan vazgeçtim. Öyle bir insana dönüştüm ki hayatında sen olduğunu bile bile ona ben gittim. Hem de defalarca… Yasak mıydı? Evet. Günah mıydı? Evet. Hata mıydı? Evet. Ama engel olamadım. Yaptığımın doğruluğunu asla savunmuyorum. Suçluyum, belki de bu hikâye de en çok ben hatalıyım. Ama bir umuttu işte. O umuda sıkı sıkı sarıldım ve onu her şeyiyle kabul ettim. Biliyordum, elbet bir gün beni sevecekti. Çünkü onun gözlerinde gördüğüm sana dair bir aşk değildi. Onun yüreğinde sana dair sadece bir hırs vardı. Elde edememe arzusu vardı. Ama hiçbir şey beklediğim gibi olmadı Birce o beni hiçbir zaman sevmedi. O hiç kimseye sevecek bir yüreğe sahip değildi. Geç de olsa bunu anladım.” “Peki Bertan ile neden geldin? Neden o silahı onun elinden almaya kalktın?” “Beni sevmemişti belki ama bebeğim…” dedi eli karnına giderek şefkatle okşarken yüzünde tatlı bir tebessüm peyda oldu. “Onu sevebilirdi. Belki ona kaybettiği insanlığı geri kazandırabilirdi. İkimizin iyiliğe dair umudu olabilirdi. Her şeyden önemlisi bebeğimin babasız büyümesine gönlüm razı değildi. Onun kendisini öldürmesine izin vermezdim. Bir buhran içindeydi.” “Beril, sen hala onu seviyorsun.” Korkulu gözlerle ona baktığında genç kız istemsizce gözlerini yumdu. “Keşke içimde ona duyduğum bu aşkı söküp atabilsem.” Dedi acı bir şekilde itiraf eder gibiydi. “Ya ailen…” dedi sesi kırık çıkmıştı. “Ailemin hiçbir şeyden haberi yoktu. Ta ki vurulup hastaneye kaldırılana kadar. Hamile olmam aile içinde büyük bir bomba etkisi yaratmış. Kız kardeşimi aradım. Abla sakın buraya dönme babamlar, dayımlar, amcamlar buraya adım atarsan seni öldüreceklerini söylediler. Kulun, kölen olam gelme abla, dedi. Bunların olacağını biliyordum. Vazgeçtim her şeyden ve herkesten Birce. Benim tek dalım, kanatlarım bebeğim, artık sadece o var hayatımda.” Dedi kafasında bir şey planlar gibiydi. “Nazan teyzeleri de unutuyorsun, hem biz de varız.” Dedi güçlükle. Birce başını kızın dolmaya başlayan gözlerine döndürdü. Beril elini tutması için ona doğru uzattı. Bu hareket karşısında elleri titreyerek ona uzatılan eli tuttu. Buz gibiydi elleri. Yüzünde acı bir tebessüm ile konuşmaya başladı. “Ben sana yaşattığım her şey için özür dilerim. Bunu içten gelerek, tüm samimiyetim ve yüreğimle söylüyorum. Sen öyle bir yüce gönle sahipsin ki sana hayatının en büyük acılarından birini yaşatan kadının sana uzattığı elini bile tutuyorsun. Her şey için, bebeğim ve benim için yaptığın her şey için teşekkür ederim. Ama bundan sonrası sana da bana da fazla gelir. Seni böyle bir yükün altına asla sokamam. Bundan sonra sana söz veriyorum senin hayatına ne ismim ne de cismim gölge dahi etmeyecek.” Dedi yanaklarından bir damla yaş akıp giderken acının da yürek dağladığı hissediliyordu. “Bu da ne demek oluyor Beril?” dedi onu daha iyi anlamak istiyordu. “Hiçbir şey Birce, hiçbir şey…” diyerek elini ondan usulca çekti. “Bence artık gitmelisin, Emre delirmiş olmalı.” Dedi gözleri dolu dolu kendisini gülmeye zorlarken. Aklına gelen isim ile huzursuzca yerinde kıpırdanıp ayağa kalktı kız. “Haklısın. Biz bugün İstanbul’a geri dönüyoruz. Geldiğinde mutlaka haber ver.” Dedi. Beril belli belirsiz başını sallarken Birce “Kendine iyi bak küçük anne.” Dedi. Onun bu sözleri yüzünde gerçek bir gülümsemenin peyda olmasını sağlarken yüzünde bir ışık belirdi. Eli karnına giden kız Birce’ye baktı. “Sen de kendine iyi bak yüce gönüllü kız.” Dedi. Birce yavaş yavaş kapıdan çıkarken Beril “Sonsuza kadar hoşça kal.” Diyerek mırıldandı. Birce bunu duymadı. O gün orada belki de onu son görüşüydü. Hayatları kötü bir olayla birleşen ikilinin kaderleri bu defa da bir hastane odasında ayrılıyordu. Bunu Beril bilse de Birce’nin hiçbir şeyden haberi yoktu. |
0% |