Yeni Üyelik
49.
Bölüm

49. Bölüm

@ugurluay

Birce, otelin lobisinden geçerken görünmemek için çok dikkat etti. Arkadaşları ile karşılaşmadan odasına ulaşabilmiş olması büyük bir mucizeydi. Sessizce odasının kapsından içeriye girdiğinde kapıya sırtını dayayıp derin bir nefes alıp verdi.

“Şükürler olsun!” diye mırıldandığında eli kalbinin üzerine gitti ve gözleri derin bir rahatlama ile kapandı.

“Erken şükür ettin Birce.” Dedi sert bir ses odanın içinde yankılanırken kızın nefesi boğazında takılıp kalmış dışarıya çıkamamıştı. Yüreği bu sesin sahibinin kime ait olduğunu bilse de gözlerinin açıp bu gerçekle yüzleşmeye cesareti olmadığı için inatla gözlerini açmıyordu.

Emre oturduğu yerden yavaşça kalkıp kıza adım adım ilerledi. Birce onun kendine doğru her bir adımında sırtını daha da sert bir şekilde kapıya yasladı. Kızın dibine kadar gelen adam tüm heybeti ile onun karşısında dikiliyordu. Gözlerini açmasa da adamın yakıcı öfkesini, burnundan soluduğu hiddetini hissediyordu.

“Aç gözlerini Birce.” Dedi emredercesine çıkan sesinin sabırsızlığını kız yürekten hissetti. Birce yavaşça gözlerini açtığında karşısında Emre’yi ilk defa böylesine çileden çıkmış bir halde gördü.

“Nerdeydin Birce?” dedi. Cevabını bildiği bir soruyu onun ağzından duymak ister gibi sormuştu. “Saatlerdir hangi cehennemdeydin? Beni deli edecek kadar, bana haber verme zahmetine girmeyecek kadar saatlerdir nereye kayboldun? Bilmediğin bir şehirde bana sormadan nereye gittin?” dedi arka arkaya sıralamıştı tüm sorularını.

“Emre ben…” dedi sesi giderek kısıklaşarak konuşmaya çalışırken aklına gelen bir fikir ile onu biraz olsun yumuşatmaya karar vermişti. “Hem sen ne arıyorsun burada?” dedi yapmacık bir kızgınlığa bürünmeye çalışıyordu.

“Ha yani tek sorunumuz benim burada, senin odanda olmam mı?” dedi ellerini havaya kaldırıp el kol hareketi yaparken onun bu sorusuna şaşkınlıkla kaşlarını kaldırarak karşılık vermişti. “Tamam, senin sorularından başlayalım o zaman küçük hanım, çok merak ediyorsan saatlerdir buradayım, senin odanda.” Dedi son kelimelerin üzerine vurgu yaparak. “Odana gelip sana seslendim, ama yoktun. Çılgına döndüm. Başına bir şey mi geldi diye deliye döndüm. Söylesene bana bunları yaşatmaya ne hakkın var senin?” diye haykırdı adam artık sabrının son demlerindeydi. Odaya gelip onu bulamadığında tekrar kaçırılmış olma ihtimali onun sinirlerini alt üst etmişti. Bertan’ın küçük bir araştırması sayesinde kızın hapishaneye gittiğini öğrenen adam daha da delirmişti. Onu gitmemesi konusunda uyarmasına rağmen yine adamı dinlememiş ve burnunun dikine gitmişti.

“Emre, ben özür dilerim. Niyetim seni üzmek ya da meraklandırmak değildi.”

“Niyetin neydi Birce? Hangi akla hizmet hapishaneye gidersin sen, sana gitme dediğim halde o herifi nasıl görmeye gidersin?”

“Sen, bunu nasıl?” dedi anlamaz gözlerle ona baktı.

“Hala anlamadın değil mi? Hala anlamadın, söz konusu sen olduğunda sınırlarımı ne kadar zorlayabileceğimi hala göremiyorsun. Yazık!” dedi acıyan gözlerle kıza baktı.

“Emre, gitmem gerekiyordu. Sana söyledim ama karşı çıktın. İçimdeki her şeyi bitirmem gerekiyordu.”

“Bu da ne demek Birce? Sen hala o herife karşı yoksa…”dedi korku ile gözleri açıldı.

“Asla…” dedi kız kesin ve net bir tavırla “Asla benim ona karşı en ufak bir hissiyatım kalmadı. Ama…”

“Allah kahretsin Birce, ama ne?” diye bağırdı.

“Ama gitmeliydim, onu son defa görmeliydim, onunla son defa konuşmalıydım. Davamdan vazgeçtiğimi...”

“Sen davandan vaz mı geçtin? Bunu nasıl yaparsın? Sana yaptığı onca şeye rağmen sen onu nasıl affedersin? Onun cezasını çekmesi gereken yerde senin sayende az bir ceza ile kurtulmasına nasıl izin verirsin? Sen o gece ölebilirdin, o ruh hastası sana daha kötü şeyler yapabilirdi. Yetişemeyebilirdim, ben sana yetişemeyebilirdim. Ve sen onu affettin öyle mi?”

“Yeter Emre, bu kadarı da fazla, beni gereğinden fazla zorluyorsun. Vazgeçtiysem ben vazgeçtim. Bir annenin ağlayan yüreğine dayanamadım, onun için ölmeyi göze alan hastane köşelerinde ailesi tarafından reddedilen kızın ona olan umudunu görmezden gelemedim, daha anne karnında masum bir yavrunun babasına sebep olmak istemedim.”

“Sen böyle yaptın diye o Barkın iti annesine mi koşacak sanıyorsun, Beril’in karnındaki bebeği sahiplenip babalık mı yapacak sanıyorsun? Çok mu umurunda zannediyorsun? O herif ilk fırsatta yine senin peşine düşecek, yine sana zarar vermeye kalkacak bunu nasıl göremezsin, bu kadar aptal olma artık.”

“Ben aptal falan değilim. İçimden nasıl geliyorsa öyle davranıyorum. Ve sen kararlarıma saygı duymak zorundasın. Duymazsan da kendin bilirsin.”

“Bu ne demek oluyor Birce? Ne demeye çalışıyorsun?”

“Beni zorluyorsun anladın mı? Kararsa benim kararım, seni ilgilendirmez. Bana karışamazsın.” Diye haykırdı kız. Ağzından çıktığı an çoktan pişman olmuştu. Bu cümleler adamın gözlerinde bir anda bir şeylerin kırılıp yerle yeksan olmasına sebep oldu. Gergin bir sessizlik kaplamıştı dört bir yanı.

Birce söylediği her bir cümle için pişman, Emre ise beklemediği ve hak etmediği tepki karşısında kırgındı, hayal kırıklığı tün benliğini sarıp sarmalamıştı. Hiçbir şey söylemeden Birce’nin yanından geçip kapıya yöneldiğinde yaptığı büyük hatanın farkına varan genç kız hatasını telafi etmek adına “Emre…” dedi onun kolunu nazikçe tutarak, gitmesine engel olmak için. Emre bu dokunuşla bir anda duraksadı, derin bir nefes alıp gözlerini kapadı. Usulca gözlerini tekrar açıp yanı başında ondan özür dileyen bakışlarla kendisine bakan kıza göz gezdirdi. Sonra kolundan tutan eline baktı. Yavaşça onun elini sımsıkı tuttu. Gözleri ışıl ışıl cam parçacıkları gibi parlarken “Öyle olsun Birce…” dedi. Kız başını “Ne?” der gibi yana yatırdı.

“Bana yerimi, haddimi, sınırımı, kim olduğumu çok iyi anlattın. Kısacası senin için hiçbir şey olmadığımı açık ve net gösterdin.” Dedi elini yavaşça kızın parmakları arasından çekerken kızın gözleri “Hayır.” Diye haykırıyordu.

“Emre…” dedi kapıda kolu asılı kalan adam geriye dönüp bakma gereği bile duymadan “İki saat sonra Bertan seni almaya gelecek. İstanbul’a kadar seni o götürecek. Gülce’ye sözüm vardı sağ salim seni getireceğim diye ama planlarda bir değişiklik oldu. Sen Bertan’larla gideceksin.” Dedi. Kapıyı açıp dışarıya çıktığında arkasından kız da koşarak çıktı.

“Emre, ya sen, sen gelmiyor musun?” dedi. Adam durdu ama geriye dönüp ona hiç bakmadı.

“Senin için çok mu önemli?” dedi ve cevap bile beklemeden hızlı adımlar ile kızın konuşmasına bile fırsat vermeden asansöre doğru gitti. Birce ardından gitmeye çalışsa da adam çoktan asansöre binmişti.

“Emre yapma böyle ne olur.” Dedi kız fısıltı halinde adam acı bir tebessümle gözlerinin içine baktı. Asansörün kapısı kapanırken Emre’nin dilinden dökülenler “Bize bunu ben değil sen yaptın Birce.” Dedi ve kapılar kapandı. Birce kapanan asansör kapısının önünde taş kesilmiş vücudu ile ne yapacağını bilemez bir halde kalmıştı. Ne olmuştu şimdi? Bu da ne demekti?

Loading...
0%