Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@ugurluay

5.BÖLÜM

Şimdiki Zaman-İstanbul

Gülce kafasını kitaplara gömmüş elleri ile kulaklarını tıkamıştı. Kıpkırmızı yüzüyle öfkesini kusacak yer arıyordu. Hasan ise saçları diken diken olmuş yumruk yaptığı elini ağzının içine almış ısırıyordu. İrem ise onların bu haline kahkahalarla gülüyordu. Onun bu haline iyiden iyiyiye sinir olan ikili kızgın bakışlarını İrem’e döndürmüşlerdi. Hasan kafayı yemek üzereyken Gülce onun anlattığı hiçbir şeyi anlamıyor bir de söyledikleri saçma cümlelerle onu daha çok deli ediyordu.

“Komik olan ne acaba İrem Hanım?” derken Gülce dişlerinin arasından tıslıyordu.

İrem gülmekten ağrıyan karnını elleriyle tutmuş nefesini kontrol etmek için çabalıyordu. “Of!” dedi gülmesini duraksatmaya çalışıyordu. “Resmen beni krize soktunuz. Garibim Hasan’ın şu haline baksana okuldan mezun olmak yerine tımarhaneye kapatacağız çocuğu. Kaç oldu aynı soruyu anlatıyor sen de tık yok be Gülce’m.” Dedi.

“Girmiyor şu kafaya işte girmiyor.” Diye kafasına vurmaya başladı. “Nasıl bölümmüş arkadaş bitmedi çilem dört senedir. Allah’ım yalvarırım mezun olayım şu kahrolası okuldan, biliyorsun sen durumları.” Derken ellerini havaya doğru açmış sanki yukarıda biri varda onunla konuşuyor gibiydi. Onun bu haline daha fazla dayanamayan Hasan eline aldığı yastığı kafasına doğru fırlattı. Bir an kafasına gelen yastıkla neye uğradığını şaşıran genç kız “Ne oluyor be?” diyerek yastığın gelme yönüne baktı. O yönde gördüğü Hasan’a kısık gözlerle bakıp ellerini beline yerleştirdi.

“Hadi canım hadi az laf çok iş.”

“Bana bak Hasan uğraşma benimle.” Dedi tehdit edercesine.

“Ne uğraşacağım seninle kızım? Beynimi yedin akşamdan beri sayende geçtiğim dersi tekrardan hatmettim. Derse girsem bu dersi hocadan daha iyi anlatırım artık. Sayende.” Dedi son kelimeyi bastırarak bin bir ima ile söylemişti.

“Ay çok da meraklıydım senin anlatmana, sanki zorla ben getirdim seni buraya. Madem bu kadar sıkılacaktın gelmeseydin arkadaşım.” Dedi küskün tavırlar içinde. Onun sözlerine Hasan irileşen gözler ve ağzı bir karış açık bir tepki verdi. Gözlerini İrem’e döndürerek “Benimle dalga geçiyor değil mi?” İrem ellerini havaya kaldırıp “Ben bilmiyorum.” Dercesine bir yüz ifadesine büründü. Hasan bu defada Gülce’ye döndü. “Sen baksana bana bir.” Dedi ve ayağa kalkarak üzerindeki formayı elleriyle işaret ederek gösterdi. “Ben buraya gelmeden, pardon zorla tehdit ve şantajla getirilmeden önce halı saha maçındaydım. O içinde saman dolu beynini bir zorla istersen. Belki hafıza namına küçücük de bir kırıntı kalmıştır. Halı sahayı bastın, eğer gelmezsem beni orada tezahürat yaparak rezil edeceğini, daha da gelip ders anlatmazsam maça girip rakip takımda futbol oynayacağını söyledin. Sence başka bir seçim şansın var mıydı?” dedi sinir harbi yaşayan sesiyle artık hiç de sakin değildi.

Gülce ne yaptığının farkındaydı ama ondan daha güzel hiç kimse ona bu dersi anlatamazdı. O her zaman uysal, sakin ve Gülce’ye katlanabilen nadir insanlardandı. Gülce de sırf bunu bildiği için basmıştı o halı saha maçını. Her ne kadar maçı bırakıp gelirken arkadaşlarının alay konusu olsa da Hasan buna aldırış etmemiş “Gel başımın belası gel de sana şu yıllardır geçemediğin dersi yine ve yeniden anlatayım.” Diyerek onu koltuğunun altına alıp oradaki arkadaşlarının göz hapsinden de kurtarmıştı. Onun bu sahiplenici tavırlarına herkes “Ooo…” diyerek karşılık verse de ikisi de buna aldırış edecek karakterde insanlar değillerdi. Kimin ne düşündüğünü takmayan ve kendi hayatlarına bakan insanlardı. Ama Gülce’nin son söylediklerinin ardından Hasan’da da sabır denen meretten zerre kırıntı kalmamıştı.

“Tamam benden bu kadar gidiyorum ben.” Diyerek pes edercesine kapıya doğru yöneldi. Gülce yaptığı densizliğin farkına vardığı için ışık hızıyla oturduğu yerden kalktı ve Hasan’ın sırtına atladı.

“Nereye gidiyorsun be, amma da alıngan oldun son zamanlarda.” Diyerek onun gitmemesi ve adım atamaması için elleriyle gözlerini kapadı.

“Kızım insene sırtımdan iyice çocuklaştın. Allah’ım ben ne yaptım da bu deliyi başıma sardın acaba?”

“Bak darılıyorum ama ne demek bela?” derken küçük çocuk gibi küskün tavırlar sergilemeye başladı.

“Gülce cidden sinirleniyorum artık in şu sırtımdan.” Dediği sırada “İnmeyeceğim.” Diye haykırmıştı kız ona. Tam o sırada kapının açılma sesi ile irkildi ikili. Açılan kapıda Birce’nin dağılmış halini gördüğünde yutkunmakta zorlandığını hissetti. Yavaşça Hasan’ın sırtından indi ve hemen kardeşinin yanına aceleci adımlar ile gitti.

“Birce, sen iyi misin? Ne oldu?” dedi korkuyla. Birce’nin gözleri kıpkırmızı, yüzündeki makyaj dağılmış ve perişan bir haldeydi. Birce daha ağzını açmadan onun arkasından içeriye giren Emre’yi gördüğünde şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. Her ne kadar istemese de saatler önce Barkın’a sürpriz yapmak için ışıldayarak çıkmıştı ikizi bu evden. Ama geri dönüşü dünyası yıkılmış ve perişan halde olmuştu. Hem de uzun zamandır arasına mesafe koyduğu en yakın arkadaşıyla eve gelmişti. İçi daralıyordu Gülce’nin, bu işin sonunun hayır olmadığını hissediyordu. Birce’nin sessizliği iyiden iyiye öfkelendirmişti ikizini. Birce hiçbir şey söylemeden yukarıya odasına çıkmaya çalışırken onun ardına takılıp “Birce, kızım sana diyorum. Duymuyor musun?” diyerek peşinden gitmeye çalıştı. Adımları Emre’nin kolunu tutuşu ile durduruldu. Gülce bu defa da sert bakışlarını Emre’ye çevirdi. Bu işin içinde onun olduğu da aşikârdı.

“Neler oluyor Emre, Birce’nin bu hali ne?”

“Gülce ben şimdi Birce’yi alıp bizim Şile’deki eve götüreceğim. Alttan aldığı derslerin sınavlarına çalışacak. Halalarınıza da uygun bir şey söylersin olur mu?”

“Sen dalga mı geçiyorsun benimle? Ne demek Şile’ye götüreceğim? Hemen bana neler olup bittiğini anlatıyorsun? Ben onu bu halde hiçbir yere göndermem. Hem sen de nereden çıktın şimdi? Siz çok uzun zamandır görüşmüyordunuz bile.”

“Gülce, bak anlıyorum seni, kardeşin için de endişeleniyorsun. Ama beni az çok tanırsın ve bilirsin onun gözündeki tek bir yaş için neleri yapacağımı bilirsin Gülce.”dedi ona ima dolu bakışlarını gönderdi.

Gülce Emre’nin ne demek istediğini biliyordu. Okulun ikinci senesinde Birce’nin üzülmesine sebep olan bir çocuğu okulun meydanında tekme tokat dövmüştü. Ve o günden sonra hiç kimse Birce’ye asla yanlış bir davranışta bulunamamıştı. Bunu Birce bilmese de bu olaya Gülce şahit olmuştu. O zamanlar Gülce’nin aklında tek bir soru vardı. Kardeşine üstü kapalı bir şeyler sorduğunda Emre’ye sadece arkadaş gözüyle baktığını öğrenmişti. Emre’yi yalnız yakaladığı bir gün ise sadece “Neden?” demişti. Ne demek istediğini anlayan adam ışıl ışıl parlayan gözler ile ona bakıp “Onun gözündeki tek bir üzüntü tanesini görmeye tahammülüm yok, varsın o bilmesin ve sadece mutlu olsun.” Demişti. O gün suskunluğa gömülmüştü Gülce. Emre’ye saygı duyuyordu ve koca kafalı kör kardeşine de her Barkın dediğinde kafasını duvarlara sürtmek istiyordu. Şimdi karşısında yine Emre vardı.

“Gülce.” Dedi Emre, sesi yorgun geliyordu adamın. “Bana güvenirsin değil mi?” dedi. Gülce geçmişi düşündüğünde başını olumlu anlamda salladı. “O zaman onu bu gece buradan götürmeme izin ver. Yoksa hiçbir zaman iyi olamayacak. Uzaklaşması lazım ve bunun içinde desteğine ihtiyacı var. Gerçekten konuşacak durumda değil.” dedi.

Gülce onun omzuna dokunup “Sana Birce konusunda güveniyorum Emre, onun asla zarar görmemesi için her şeyi yapacağını biliyorum. Tek bir şey soracağım ve sonra sana izin vereceğim. Birce’nin bu akşam ki halinin sebebi Barkın şer…” derken Hasan varlığını hissettirmek ve Gülce’nin ağzını bozmaması için yalancı bir öksürük ile cümlesini tamamlamasına engel oldu. Gerekli uyarıyı alan kız “Barkın mı?” diyerek cümlesinin sonunu düzelterek yineledi. Emre o adamın ismini duyduğu için öfkesi yine nüksederken onun ismini telaffuz etmemek için başını olumlu anlamda salladı. Ama Gülce onun kadar sakin değildi.

“Biliyordum, o takıntılı herifin bir gün kardeşimi üzeceğini biliyordum.” Derken ölüm gibi tıslamıştı. Tam ağzını tekrar açacakken Birce’nin ayak sesleri duyuldu. Herkes o an içinde sessizliğe büründü. Genç kız üzerini değiştirmiş ve eline de küçük bir valiz almıştı. Emre’ye bakışlarını sabitledi ve “Gidelim mi artık.” Dedi. Emre’nin olumlu anlamda başını sallamasıyla birlikte Gülce’nin yanına gidip ellerinden tuttu. “Canım benim biliyorum endişelisin, ne olduğunu merak ediyorsun ama bana biraz müsaade et olur mu? Sana söz geriye döndüğümde her şeyi sana anlatacağım. Sana söz geriye döndüğümde bu gördüğün enkazdan eser kalmayacak. Ama şimdi hiçbir şey sorma inan ki ne konuşmaya da ne de anlatmaya gücüm yok. Gördüklerime ben bile inanamazken tekrardan dile dökmeye takatim yok.” Dedi ve gözyaşları tekrar sel olup aktı. Gülce onun bu haline daha fazla dayanamadı ve kollarından çekerek ona sımsıkı sarıldı. O da akan yaşlara engel olamıyordu artık. “Sakın Birce, sakın ağlama. Şu dünyada senin gözyaşlarını hak edecek bir Allah’ın kulu yok. Değmez güzelim, değmez kendini bu hale sokmaya. Tamam git, halamları da düşünme ben hepsini hallederim. Sen yeter ki iyi ol, yeter ki beni hep haberdar et olur mu canım benim.” Dedi ve biraz kendisinden uzaklaştırdı. Yüzünü avuçları içine aldı. “Bana söz ver artık ağlamak yok.” Dedi ondan onay almak istiyordu. Ama bu sözü duymak o kadar da kolay değildi. Herkes nefeslerini tutmuş birbirine benzeyen ama aslında tamamen birbirinin zıttı bu iki güzel insana bakıyordu. “Çok canım acıyor Gülce.” Dedi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Onun bu hali darma duman etti Gülce’yi, o hiç böylesini bitik bir halde görmemişti onu. Üzgün, ağlamaklı, kederli, hüzünlü görmüştü ama bitmiş, tükenmiş, yitip gitmiş görmemişti. Onun bu hali aynı karında yattığı kardeşinin can yakan kederi kanına dokunmuştu. Kelimeleri tükenmişti. Yapabildiği en iyi şeyi yaptı Gülce ve ikizine tekrardan kollarının arasına alarak sımsıkı sarıldı. Onun acısını dindirmek, gözyaşlarına ilaç, yüreğine şifa olmak istiyordu. Ama bunun şu an mümkün olmadığının da farkındaydı. Birce gözlerini silerek kardeşinden yavaşça uzaklaştı. “Neyse biz gidelim artık.” Diyerek bakışlarını kardeşinden kaçırdı. Gülce’de kendisini toparlamaya çalışırken, Emre Birce’nin omuzlarından tutup dışarıya çıkardı. Onu arabaya bindirdiğinde arkalarından Hasan, İrem ve Gülce’de çıkmıştı. Birce başı önünde omuzları sarsılarak oturduğu arabanın koltuğunda hala ağlıyordu. Emre arabaya binmeden önce tekrardan Gülce’nin yanına gitti.

“Gülce, sana söz veriyorum o artık iyi olacak. Elimden gelenin daha fazlasını yapacağımdan emin olabilirsin.”

“Bu konuda sana güveniyorum Emre, ona iyi bak ve beni her gün haberdar et.” Onun bu cümlesine karşılık olumlu anlamada başını salladı.

“Ve Gülce o adi herif buraya gelirse sakın ola ki Birce’nin nerde olduğunu, kiminle gittiğini söyleme.” Dedi uyarırcasına. Onun bu uyarısına bozulan genç kız gözlerini kısmış bir halde “Bir de bunu bana söylüyor musun? Ben onu bir göreyim bak neler edeceğim ona.” Dedi. Onun bu tepkisi Emre’nin hoşuna gitmişti. En azından kendi yanında Barkın’a karşı birinin daha varlığını hissetmişti.

“Ona şüphem yokta ben yine de bir hatırlatayım dedim.” Diyerek arabaya yöneldi.

“Aman eksik kalma.” Diyerek arkasından söylenen kıza aldırış etmeden arabaya bindi.

Emre ve Birce Şile’ye doğru yol alırken, İrem Gülce’ye sarılmış onu teskin etmeye çalışıyordu. Hasan ise üzerindeki forma ile bulunduğu yere hiç ait değilmiş gibi bir gidenlere bir de yanındaki arkadaşlarına bakıyordu.

Loading...
0%