Yeni Üyelik
50.
Bölüm

50. Bölüm

@ugurluay

Üç gün sonra

Beril, parmaklarına işkence ediyor, yüreği delicesine çırpınıyordu. Buraya gelirken hiç bu denli heyecanlanacağını düşünmemişti. Hastaneden bugün çıkmasına rağmen Nazan Hanıma yalvarıp yakarmış ve Barkın’ı görmek istediğini söylemişti. Avukatlar aracılığı ile güçlükle de olsa araya birileri sokularak özel bir izin daha alındı. Nazan Hanım birlikte görüşelim dediyse de Beril yalnız görüşmek istediğini söylemişti. Bu görüşme onun için mahrem bir o kadar da önemliydi. Belki de hayatının dönüm noktası olacaktı. Beril son defa sevdiği adama kendi ayaklarıyla gelmişti. Bundan sonra ne olacağına Barkın karar verecekti. İçindeki umut pırıltılarına sarılıp onları bırakmak istemiyordu. Eli karnına gitmişti. Bebeğinden güç alırcasına onun karnındaki varlığını okşuyordu. Beril böylesine düşüncelere dalmışken görüşme odasının kapısının açılmasıyla bir anda irkildi. Barkın masa başında oturan kızı gördüğünde bir an duraksadı ve gözleri kısıldı. Yüzünde hoşnut olmayan bir ifade oluşurken bu bakışlar kızın oturduğu yerde tef gibi gerilmesine, yüreğinin huzursuzlaşmasına sebep oldu. Barkın umarsızca kızın karşısına oturup ellerini göğsünün altında birleştirdi.

“Neden geldin?” dedi. İşte bu iki kelimeden oluşan tek cümle kızın bugüne dair kurduğu tüm hayallerini yerle bir etmişti.

“Ben sadece konuşmak istemiştim.” Dedi başı önüne eğilirken buraya gelmenin nasıl büyük bir hata olduğunu fark etti. Yalnızdı ve hep yalnız olacaktı. Adam bunu her hareketi, her sözü, her tavrı, bakışı ile gösteriyordu. “Ah!” dedi yüreği “Daha kaç defa kırılıp döküleceksin?” dedi aklı, “Kalk git.” Dedi gururu. Ama o hiç hareket dahi edemedi. Barkın masaya doğru eğildi ve bu hareketiyle kızın ona bakmasını sağladı.

“Beril, burada görmek isteyeceğim en son insan bile değilsin.” Dedi ve kız bu cümle ile beyninden vurulmuşa döndü.

“Ben, bebeğimiz için…” dedi fısıltı halindeydi sesi. Adam onun bu sözlerine kahkaha atarak karşılık verdi. Beril onun bu tepkisine şaşkınlıkla bakarken adam birden ciddileşti ve gözlerini kocaman açarak konuşmaya başladı. “Ne bebeğinden bahsediyorsun sen be? Hem nereden bileyim o bebeğin benden olduğunu. Ne zamandır görüşmüyoruz sonuçta. Belki de kendini de piçini de bana yamamak için beni tuzağa düşürmeye çalışıyorsun.” Dediği an suratında sert bir tokat şakladı. Bu tokat ile afallayan adam neye uğradığını şaşırdı. Beril ayağa kalktı ve karşısında oturan adamın yakalarına yapıştı. Ne kurşun yarasının acısı ne de kanaması umurundaydı. Adam öylesine derin bir yara açmıştı ki yüreğinde, öylesine bir kesik atmıştı ki ruhunda artık her şey sonsuza kadar bitmişti. İpler kopmuş, geri dönülemez noktaya ulaşılmıştı. Artık bu yoldan bu sınırdan geriye dönüş yoktu. Barkın kızın bu tepkisine şaşırmıştı. Yaralı bir dişi kaplan gibiydi. İlk defa onun gözlerinde nefreti gördü. Bugüne kadar gördüğü aşk, hayranlık, sadakat her şey bir anda alev topu olup nefrete, öfkeye dönüşmüştü.

“Benim çocuğum piç değil, babası şerefsiz olabilir ama anası namuslu. Tek bir adamı sevdim o da ne büyük talihsizlik ki şerefsizin önde gideni çıktı. Bunu asla yapmayacağımı bildiğin halde beni sadakatsizlikle suçladın ya, beni başka bir adamın yatağında olmaya layık gördün ya sana yazıklar olsun. Senin gibi bir adamı sevdiğim için bana da yazıklar olsun.” Dedi ve adamı az önce yakalarından tutarak havalandırdığı sandalyeye boş bir çuval gibi geriye attı. “Sırf bu bebeği ve sorumluluğunu almak için bunları da dedin ya pes.” Dedi kız gözleri yaşlı bir halde.

“O çocuğu aldıracaksın Beril, benden bu yolla hiçbir şey koparmazsın anladın mı? Ne sana ne de çocuğuna asla sahip çıkmam.” Dedi.

Beril dalga geçercesine bir gülümseme ile ona baktı. Hiçbir şey demeden kapıya yönelmişti. Tam çıkacakken geriye döndü, ellerini masaya yasladı, eğilerek onun hizasına eğildi ve gözlerinin içine baktı.

“Bugünü unutma Barkın, zehir zemberek bu sözlerini, bana layık gördüklerini asla unutma. Ömrü hayatın boyunca bebeğime ne olduğunu öğrenemeyeceksin? Ve sen bu vicdan azabı ile geceleri uyku uyuyamayacaksın. Gün gelecek kapımda köpek gibi yatacaksın. Ahtım olsun kapıma geldiğin gün suratına dahi bakmayacağım. Yalvaracaksın ama ben seni asla affetmeyeceğim. Bugün seven yüreğimle sana son gelişimdi sen onu bile ziyan ettin. Sen bugün beni de doğmamış evladını da öldürdün Barkın Efendi, sen bu büyük vicdan azabı ile ömrünü tamamlarken ben seni son nefesimi verene kadar asla affetmeyeceğim. Ha bu arada unutmadan Birce davasından vazgeçmiş olabilir ama ben vazgeçmeyeceğim. Bedenimdeki kurşun yarasının cezasını, yüreğimin ve bebeğimin katili olarak günahını çekeceksin.” Dedi ve onun konuşmasına dahi izin vermeden koşarak odadan çıktı. Arkasından Barkın “ Beril…” Diye onu yakalamak için haykırsa da kapıyı açtığı anda onu kollarından tutan gardiyanlarla burun buruna geldi. “Beril dur.” Diye haykırsa da kız bir daha geriye dönüp bakmadı.

Barkın ve ailesi Beril’i o görüşme ile kaybetmişlerdi. Beril o gün kaderini düşen acıdan alacağını almış ve sırra kadem basmıştı. Neredeydi? Kiminleydi? Kimsesiz kalan Beril’in tek dalı, tek umudu olan bebeğini de kaybetmiş miydi? Bunu hiç kimse bilememişti.

Loading...
0%