@ugurluay
|
“Yok Barkın’mış,” dedi bir yumruk geçirdi. “Yok Nazan teyzeymiş,” bir yumruk daha, “Yok Murat amcanın boşboğazlığıymış.” Diyerek kum torbasına sert bir yumruk daha attı. Birce doğru tahmin etmişti. Gülce ne zaman öfke ile dolup taşsa arkadaşı Hasan’ın evine gelir, onun spor odasındaki kum torbasını delicesine yumruklayarak stres atardı. Birce Hasan’ı aradığında adam “Bu kıza ne yaptınız siz? Barut gibi ateşle yanına yaklaşsam neredeyse patlayacak.” Demişti. Birce ona kısaca olanları anlatmış, Hasan da her zamanki anlayışlı tavrı ile ona yedek anahtarlarının yerini söyleyip “Ben çıkıyorum. Siz aranızdaki problemleri halledin. Onu da lütfen fabrika ayarlarına geri döndür,” diyerek uyarıda bulunmuştu. Hasan’a teşekkür ede kız soluğu onun evinde alınca kardeşinin çılgınlar gibi kum torbasına saldırdığını gördü. Bir süre onu dinleyip en sonunda araya girmeye karar verdi. “Bir de Birce vardı galiba.” Diyen sesi duyduğunda Gülce bir an duraksadı. Arkasında varlığını hissettiği ikizine bakma gereği bile duymadan “Git buradan Birce.” Dedi. Sakin kalmaya çalışıyor, kardeşinin kalbini daha fazla kırmak istemediği için öfke ile dönüp ona bakmak istemiyordu. Birce hiç istifini bile bozmadan kapının girişinde ellerini göğsünün altında birleştirmiş kardeşinin sinirden tef gibi gerilen sırtına bakıyordu. “Gitmiyorum.” Dedi sesinin tınısı pes etmeyeceğini hissettiriyordu. Onun otoriter tavrını, itiraz kabul etmeyen ses tonunu hissettiği an gözü dönmüş bir şekilde kardeşine döndü. “Sen beni nasıl buldun ya?” diyerek iki yanında tuttuğu ellerini boks eldivenleri içinde gücü yettiğince sıktı. “İkizin olduğumu unutuyorsun.” Dedi bir kaşını yukarıya kaldırarak. “Hah! İkizimmiş, zaten bir tek böyle anlarda aklına gelirim değil mi?” “Şu an cidden saçmalıyorsun Gülce.” “Abartan benim, saçmalayan benim, haddini aşan benim, maşallah ben neymişim be!” diyerek ikizine tekrar sırtını dönüp kum torbasına hırsla bir yumruk daha attı. Birce kardeşinin yanına gidip önüne geçti. Gözlerini kendinden kaçıran ikizine rağmen onun az önce vurduğu kum torbasını kucaklayarak sıkıca tuttu. “Hadi vur.” Dedi. Gülce kaşlarını çatıp gözlerini kıstı. “Saçmalama Birce, bırak şu torbayı.” Dedi sesi tıslar gibi çıkmıştı. “Hırsını almak, öfkeni kusmak istemiyor musun? Bak buradayım, vur torbaya, bana vurur gibi, canını yakan, hayallerini elinden çalan insana vurur gibi, saçma sapan bir ilişki, yaptığı hatalar yüzünden senin de hayatını cehenneme çeviren düşüncesiz, bencil kardeşine...” Diye devam ederken Gülce gözlerinden akan yaşlarla “Yeter.” Diye haykırdı. “Yeter sus artık, benim kardeşim öyle biri değil.” Dedi bedenini tüm hıçkırıklarına teslim etmişti. Gücü tükenmişti. Birce başı önüne düşüp omuzları sarsılarak ağlayan kardeşinin haline daha fazla dayanamadı. Kum torbasını bıraktı ve kardeşine sıkıca sarıldı. “Özür dilerim Birce, ben o lafların hiçbirini sana söylemek istemedim. Bir an boş bulundum, ağzımdan kaçtı. Düşüncesizlik ettim. Affet beni.” Dedi kardeşine sıkıca sarılıp hıçkırıklar içinde ağlıyordu. “Ah be Gülce, sen neden özür diliyorsun? Asıl özür dilemesi gereken benim, sen söylediğin her sözünde haklıydın, ben senin hayatını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramadım. Baksana ben o adamın saplantısını aşk zannetmesem, seni dinleyip hastalıklı bir ilişki olduğunu kabul etsem bu işler bu kadar büyümeyecekti. Belki de babam…” dediği anda Gülce kardeşinden ayrılıp ona baktı. “Sakın.” Dedi “Sakın yanlış şeyler düşünme, olan oldu. Ne yaşadıysan yaşanması gerektiği için yaşandı. Sen ne kadar hayır desen de o psikopat peşini bırakmayacaktı. Ama her şey bitti. O herifi anma artık.” Dedi kızgınca. Sonra kardeşinden ayrılıp yerdeki mindere oturarak sırtını duvara yasladı. “Hem her şey benim için de bitti. Bu gece babam geldiğinde gidelim diyecek ve biz yine karşı gelemeyeceğiz. Bu olay olmasa da babam yine bir bahane bulacak ve beni polislik sınavlarına sokmayacaktı. Adam başıma bir şey gelecek, tehlikeli meslek diye polis olmamı istemiyor. Yıllardır vazgeçerim diye bekledi. Ama bendeki polislik sevdasını hep görmezden geldi.” Dedi gözleri uzak diyarlara dalıp gitti. Birce’nin yüzüne keder oturup çöreklenmişti. Kardeşinin neden polis olmak istediğini çok iyi biliyordu. Yavaşça yanına gitti. Omzundan tutarak yanına oturup sırtını duvara yasladı. “Hiç unutmadın değil mi?” dedi. “Nasıl unuturum?” dedi gözleri uzaklara dalıp gitmişti. “İnsan ilk aşkını, ilk kalp çarpıntısını, çocukluk aşkını nasıl unutur Birce?” dedi. “O günden sonra bir daha hiç görüşmediniz değil mi?” “Hiç.” Dedi canı yanarcasına, “O kara günden sonra hiç görüşmedik. Üzerinden yıllar geçti Birce, zaman akıp gitse de bazı acılar silinip gitmiyor. İlkokula gidiyorduk. İlker, çocukluğum, masumluğum, ilk aşkımdı benim.” “Hatırlıyorum da bir an olsun ayrılmazdınız. Sırada bile yan yana otururdunuz. Sana yaklaşmak isteyen çocukların topunu patlatmıştı.” Dedi gülümseyerek. “Evet, yapmıştı, yapardı da… O kara gece de gelen o haber onun hayatını da benim hayatımı da alt üst etti. Hatırlarsın Nazım amcayı, polisti. Geçici görevle Hakkari’ye gitmişti. Hakkari’de sabah göreve giderken hain bir pusu ile şehit edilmiş. Yıllardır kaç defa okudum o haberleri, kaç defterimin arasında sakladım gazete haberlerini, benim içim yandı, yüreğim dağlandı. Ben bana şeker alan Nazım amcayı kaybederken, İlker babasını, ardındaki dağını, sığınacak limanını, yaşayamadığı anılarla birlikte ömründen geçip gidecek yıllarını kaybetti. Hiç ağlamadı biliyor musun? İlker babasının haberini aldığı gün kocaman bir adam olmuştu. Bir çocuk bir gecede büyür mü? O büyüdü. O şu hayatta annesiyle yapayalnız kaldığında ilkokula giden o küçük çocuk kocaman yüreğe sahip büyük bir adam oluverdi. Hiç ağlamadı, ben ağlarken bile bana ağlama, dedi. Benim babam şehit oldu, ben onun evladıyım, ağlamam da ağlatmam da, dedi. Ben o gün onun sayesinde güçlü durmayı öğrendim. Biz o gün birbirimize söz verdik, büyüyüp polis olacağız ve bir gün yine buluşacağız. Ne büyük laflar etmişiz değil mi? İlker babasının cenazesi için memlekete gittikten sonra bir daha İzmir’e geri dönmedi. Ne annesinden ne de ondan tek bir haber dahi alamadım. Her yerde aradım, her yerde sordum ama bulamadım. Belki bir gün hayal ettiğimiz meslekte yollarımız kesişir diye düşünürken şimdi de babam sırf korkusundan tüm hayallerimi elimden alacak.” Birce “Hayır, alamayacak.” Diyerek ayağa fırladı. Gülce kardeşinden böyle bir çıkış beklemediği için şaşkındı. Bakışlarıyla sorgular şekilde ona bakarken Birce elini kardeşine uzattı. Güven abidesi pırıltılarla ona bakıyordu. İkizinin elinden tutup güç alarak ayağa dikildiğinde “Aklından neler geçiyor senin?” dedi. “Bu defa ne sen ne de ben buradan ayrılmayacağız. Sen hayallerine ben Emre’ye kavuşacağım. Ve babam bu defa bizim karalarımıza saygı duymak zorunda. El birliği ile onu ikna edeceğiz. Vazgeçmeyeceğiz. Savaşacağız.” Dedi büyük bir heyecan için zafer kazanmış bir şekilde sesi neşe içindeydi. Onun bu sözleri ile gaza gelen Gülce “Yapabilir miyiz? Başarabilir miyiz? Babam ikna olur mu ki?” dedi. “Denemeden bilemeyiz be kardeşim.” Dedi ona sıkıca sarıldı. “O zaman gazamız mübarek olsun ikizim.” Dedi Gülce de heyecan içinde ona daha da sıkı sarıldı. Kardeş olmak, aynı kanı taşıyıp yoldaş olmak böyle bir şeydi işte. Yeri gelir kavga ederler, yeri gelir sırtı sıra verip tüm dünyaya meydan okurlardı. Kardeş olmak gücün bittiğinde, inancın tükendiğinde, birbirine nefes olmak, yol olmak, yoldaş olmaktı. |
0% |