@ugurluay
|
“Biz de İzmir’de gururlanıyoruz. Göğsümüzü gere gere kızlarım okullarını bitirdi diye elaleme anlatıyorum. Ah ben anlamalıydım, o insanların yüzüme acıyan bakışlarla bakmasından bir şeylerin ters gittiğini anlamalıydım.” Diye kükredi Aydın Bey. Gülce ve Birce babalarının karşısında hazır ola geçmiş bir vaziyette dikilmişlerdi. Ellerini önlerine bağlamışlar, omuzları çökük bakışlar yerde, yüzler önlerine düşmüş ağızlarını açıp da kendilerini savunacak tek bir söz dahi edemiyorlardı. Zira ağızlarını açtıkları anda babaları tarafından azarlanıp sert bir kükreme ile burun buruna geliyorlardı. Onlarda mecburen babalarının bir nebze olsun sakinleşmesini bekliyorlardı. “Kaldırsanıza başınızı, cevap versenize, hala mı susacaksınız?” diye elleri arkasında bir ileri bir geriye giden adam bağırmaktan kıpkırmızı olmuştu. Gülce daha fazla dayanamadı başını kaldırıp el kol hareketleri ile “Ama babacığım bir dinlesen…” dediği an babası “Sus Gülce…” diye karşılık verdi. Konuşsa bir dert konuşmasa ayrı dertti. “Baba Gülce’nin hiçbir günahı yok.” Diyerek bir adım ileriye atan kıza “Sen ne kadar suçluysan o da o kadar suç ortağı.” Diye bağırdı adam. Birce duydukları karşısında kocaman açılan gözleriyle babasına baktı. Gülce’nin ne demek istediğini şimdi daha iyi anlamıştı. Bu yıllardır tanıdığı babası olamazdı. Onun babası hiç kimseye asla bu kadar yüksek sesle bağırmazdı. “Sizin yüzünüzden rezil oldum. Başına geleni bir ben duymamışım ki saf saf Murat’ı arayıp geçmiş olsun diyorum. Meğer tüm olayların göbeğinde benim kızlarım varmış. Biri olayların ortasında diğeri tüm olanları gizleniş. Söylesenize bunu hak edecek ne yaptım ben?” Bu manzaraya daha fazla dayanamayan Nur Hanım “Aydın biraz abartmıyor musun? Kızlarımızın ne suçu var? Barkın’dan böyle bir hareketi sen bekler miydin? Murat’ı Nazan’ı yıllardır tanıyoruz. Rica ediyorum kızlarımın üzerine gitmekten vazgeç artık.” Diyerek kızlarının yanına gidip sımsıkı sarıldı onlara. “Baksana ne hale getirdin kızları, aylardır görmüyoruz. Sen tutmuş ağzına geleni söylüyorsun. Çocuklarımızın ne suçu var, yapma böyle artık.” Diye sakince konuşup onu ikna etmeye çalıştı. Ama bilmediği Aydın Bey2in sakinleşmeye hiç niyetli olmadığıydı. “Bu kızların bu hale gelmesinin tek sebebi sensin zaten. Sen girmeseydin aklıma, İstanbul’da kardeşlerin var kızlar orayı da tercih etsin demeseydin bunlar gelmeyecekti başımıza. Hani nerede onlar? Güya başlarında duracak kızlarımıza sahip çıkacaklardı. Ne zaman senin aklına uysam başıma hep bir iş açılıyor zaten.” Dedi karısının gözlerinin içine bakarak. Nur Hanım duydukları karşısında küçük bir şok yaşadı. Yıllardır onu sakinleştirmek bir nevi görevi olmuştu. Aşırı kıskanç bir adamdı. Evliliğin ilk yılları bu davranışları yüzünden kadını bezdirmişti. Ama Nur Hanım öylesine çok sevmişti ki Aydın Beyi vazgeçememişti ondan bir türlü, çok geçmeden nur topu gibi iki evlatları olmuştu. Zaman geçer, kıskançlıkları diner diye beklerken bu defa korumacılığı adeta üst seviyeye çıkmıştı. Sebebi ise çocuklarıydı. Önceden sadece eşini kıskanan adam, şimdi hem karısını hem de çocuklarını hastalık derecesinde kıskanıyordu. Sırf bu yüzden onların İzmir’de dizinin dibinde okumalarını isterken araya giren Nur faktörü ile ilk kez bir konuda sevdiği kadın ciddi ciddi karşısına dikilmişti. Aydın Bey, karısının gözlerindeki vazgeçme ihtimalini ilk defa gördüğü an korkmuş ve kızlarının İstanbul’u tercih etmesine de izin vermişti. Ama şimdi kafasını duvarlara vurmak istiyor, bu kararı verdiği güne lanetler ediyordu. “Bu biraz ağır olmadı mı Adın Bey?” diye gözleri sulu sulu kocasına baktı. “Eksik bile kaldı Nur, bunların başımıza gelmesinin sebeplerinden biri de sensin.” Dedi acımasızca. “Öyle mi?” dedi kadın ağzından çıkacakların az sonra etrafı yangın yerine döndüreceğini biliyordu. “Öyle.” Dedi adam geri adım atmayan bir tavırda. Kızlar kendi dertlerini unutmuş bir annesine bir babasına bakarak konuşmalarını takip ediyorlardı. Birbirlerini deli gibi seven bu ikilinin yıllardır ilk defa böylesine bir tartışma içine girdiklerine şahit oluyorlardı. “Anne...” dedi Gülce onun kolundan tutarak. “Baba…” diyerek adıma attı Birce babasına ama babasının elini havaya kaldırmasıyla durması gerektiğinin farkına vardı. “Yıllardır eşim dedim, seviyor dedim, tek kusuru kıskançlığı dedim birçok şeyi görmezden geldim. Senden tek bir şey istedim o da kızlarımın senin kıskacından kurtulup güzel anılarını biriktirdikleri bir üniversite hayatları olsun istedim. Senden çok bir şey istemedim. Ama sen tutmuş kızlarımın bile suçu olmadığı bir konuda kendin dışında herkesi suçluyorsun. Dön bak bir kimin suçu tüm bunlar, kızlarımız dara düştüğünde neden bizi aramadı. Pardon arayamadı. Dön bak bir kendine, bu kızlar senden korkuna ne hale geldi. Gözlerindeki kırmızılığı, onların bakışlarındaki korkuyu gördün mü? Ne hakkın var kızlarıma tüm bunları yaşatmaya, öğrendiğin andan bu yana ateş püskürüyorsun. Kendinden başka herkesi alevlerin içine atıyorsun. Ortada bir suçlu varsa o da sensin. Birce ağlamak için senin omzunu seçmediyse, Gülce öğrendiği an sana haber vermediyse, öz kardeşlerin bile senin hışmından kaçıp gittiyse, karın bile…” dedi ve sesi kısıldı. Adam tüm bu duyduklarına inanamamıştı. Ve korku yüreğini sarıp sarmalamıştı. Buna rağmen gururu her şeyin önüne geçip “ Karım bile ne?” diye adeta yılan gibi tısladı. “Ve karın bile senden sırf bu yüzden boşanmayı düşünüyorsa, dön bak bir kendine Aydın Bey.” Dedi. “Sen benden boşanmak mı istiyorsun?” “Sen bana dedin ya, gözlerimin için bakarak beni de suçlu ilan ettin ya, haklısın ben suçluyum en büyük suçum da sana o nikâh masasında evet demekti. Sen de sana zarar ziyan veren bu kadından kurtulursun.” Diyerek eline aldığı çantayla çıkıp gitti kapıdan. Aydın bey hareketsiz, nefessiz kaldı bir an. Hayatı bir anda bomboş kalmıştı. Sevdiği kadın, kalbinin nuru tüm ışığını alıp gitmişti. Ve adam onun ardından gidecek tek bir adımı atacak gücü dahi bulamamıştı kendinde. Kızlar ne yapacağını bilemez bir haldeyken annelerini durdurmak adına “Anne dur.” diye haykırdılar. Ama odanın içinde sert bir şekilde yankılanan “Durun.” Diyen sesle ikisinin de ayakları taş kesildi. “Bir adım daha atmayacaksınız. Gitmek istiyorsa istediği yere gitsin. Sizde pılınızı pırtınızı toplayın sabah ilk uçakla geri dönüyoruz.” Dedi omuzları çökük, bakışları kederli, sesi kırık çıkmıştı. Kızlar gözlerini irileştirerek ona bakıp “Ama baba…” deseler de Aydın Bey onları aldırış bile etmeden üst kata ağır adımlarla çıktı. Babalarının çıkışını fırsat bilen kızlar koşarak kapıya yöneldiler. Gecenin karanlığında sokakta hiçbir hareketlilik yoktu. “Allah kahretsin! Birce nerde bu kadın.” Diye eliyle yüzünü sıvazlayıp nefes almak için kendini toparladı. “Bilmiyorum ki.” Dedi. Aklına gelen bir gerçek ile koşarak içeriye girdi. Gülce ne olduğunu anlayamadı ama kardeşinin bu telaşına eşlik ederek onu takip etti. Birce eline aldığı telefon ile hemen annesini aradı. Telefon çaldı çaldı çaldı ama açan olmadı. “Açmıyor mu?” diyen Gülce’nin bakışları umutsuzluğa kök salmaya başlamıştı. Birce başını olumsuz anlamda sallarken tam bir daha aramaya yelteniyordu ki telefonun ekranında görünen isim ikisinin de yüreklerinin kuşlar gibi çırpınmasına sebep oldu. Gönderen: Annem Kızlar merak etmeyin. Halalarınızın yanına gidiyorum. İkisi de ansızın birbirlerine baktılar. Afalladılar. “Gülce sen halamların tatile gittiğini söylememiş miydin?” “Evet, duyar duymaz biz çekemeyiz Aydın’ı deyip gittiler. Hain fareler ilk onlat terk ettiler gemiyi.” Dedi aklına gelen görüntülerle yüzü huzursuzlanmıştı. “Eee o zaman annem onların yanına nasıl gidiyor?” “Ay ne bileyim ben Birce ya, ne annemin ne de o üçüz çılgın bakirelerin aklından geçenleri bilmiyorum.” Dedi bıkkınca. “Vallahi bezdim. Adamın karşına dikilip güya gelmiyoruz diyeceğiz ama iki dakika susmadı ya, esti gürledi, bağırdı, çağırdı, yetmedi annemi de kaçırdı.” Gülce ayağa kalkmış bir ileri bir geriye giderken bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. Birce’nin karşısına geçip “Bak ne güzel şöyle dursaydı karşımda, babacığım ben polislik sınavlarına tam dört yıldır hazırlanıyorum. Şurada sınava ne kalmış, söz verdiğin gibi gireyim şu sınava.” Derken Birce susması için kaş göz işareti yapıyor ama Gülce durmadan cümlelerini art arda sıralıyordu. Daha fazla dayanamayan kız “Ne? Ne var kızım ya iki dakika prova yaptırmıyorsun insana, kaşın gözün ayrı oynuyor.” Diye kardeşine bağırdı. “Baba…” dedi Birce babasının varlığının ikizinin hemen arkasında olduğunu hissettirmek adına uyarırcasına. Gülce’nin yüzü duyduğu kelime ile ansızın buruştu. Ağzıyla sessiz bir şekilde “Oha…” dese de babasına dönerken otuz iki dişini gösterircesine yapmacık bir gülüşle tedirginlikle ona doğru döndü. “Babacığım…” dediğinde Aydın Bey’in bir kaşı havaya kalkmış, ellerini arkasında bağlamış kızını keskin bir şekilde süzüyordu. “Bir şey mi istemiştin?” dedi az önceki konuşmanın kaçta kaçını duyduğunu tartmaya çalışıyordu. “Evet güzel kızım.” Dedi bir adım atarak onun dibine geldi. “Bir şey istedim.”diye devam ederek yüzüne doğru eğildi. Gülce’de tedirginlikle o da geriye doğru hafif bir şekilde eğildi. “Ne istemiştin babacığım.” Dedi güçlü durmaya çalışırken. “Aklındaki o polislik hayallerini çöpe kaldırıp atmanı istiyorum güzel kızım, bugünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bunu o kafalarınıza soksanız iyi olur. Okulunuz zaten bitti. Yarın bu şehre sonsuza kadar veda edeceksiniz.” “Ama Emre…” “Ama hayallerim…” “Emre de kim?” dedi adam bir hışımla. Birce yaptığı bu hareketin hiç de doğru bir zamanda gerçekleşmediğini hissettiği an eliyle ağzını kapattı ama her şey için çok geçti. “Sana Emre kim dedim Birce?” diye yeri göğü inletti adam. “Baba, şey, yani Emre, benim arkadaşım.” “Boyunuzu aşan işler içine girmişsiniz kızlar, sen o arkadaşını sen de o hayallerini çöpe atacaksınız. “ diyerek işaret parmağını havada tehditkâr bir biçimde sallamıştı. “Dudunuz mu beni?” diye pencerelerin bile sallanmasına sebep olacak şekilde bağırdı. Tam da o sırada çalan kapının zili herkesin korkuyla yerinde irkilmesine sebep oldu. Aydın Bey, kızlarını süzüp kim bu saatte zili çalan der gibi baktığında kızlar bilmiyoruz dercesine korku dolu bakışları ile karşılık verdiler. Aydın Bey yavaş adımlarla kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında ise hiç kimsenin beklemediği davetsiz bir misafir tüm gerçekliği ile karşılarında duruyordu. Aydın Bey’in dediği gibi yarın hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. |
0% |