Yeni Üyelik
64.
Bölüm

64. Bölüm

@ugurluay

Aydın Bey “Sen ne diyorsun ulan?” diyerek Emre’nin üzerine yürüdü ve yakalarına yapıştı.

“Aydın Bey, bizi buna siz mecbur ettiniz? Başka bir çaremiz kalmamıştı.”

Emre’nin babası Hikmet Bey koşar adım gözünden öfke saçan adamın ellerinden tutup onu oğlunun boğazından ayırmaya çalışıyor “Aydın Bey lütfen biraz sakin olun.” Diyerek bir yandan onu sakinleştirmeye bir yandan da oğlunu gözü dönmüş adamın ellerinden kurtarmaya çalışıyordu.

“Ne demek ulan biz Birce ile evlendik. Sen kimsin de benim kızımla evleniyorsun. Öldürürüm ulan seni. Boşanacaksınız hem de hemen boşanacaksınız. Benim senin gibi bir herife verecek kızım yok.”

“Ölürüm de boşanmam, ister kabul edin ister etmeyen Birce benim karım ve her ne olursa olsun ondan asla vazgeçmem.”

“Eceline mi susadın ulan sen?” Emre’ye sert bir şekilde yüzüne tokadını indirdi. Emre bu tokat darbesiyle yere yığılırken Birce “Emre…” diyerek gözü yaşlı bir şekilde dizleri üzerine çökerek onu kolları arasına aldı. “Bunu bana nasıl yaparsınız?” diyen Aydın Bey yerde gözü yaşlı kızının ve Emre’nin üzerine bir kez daha yürümeye yeltendiği sırada Emre Birce’yi arkasına ittirip onun önünde siper olurken babası Hikmet Bey Aydın Beyin kollarından tutup onu geriye doğru çekti.

“Eeee bir dur be adam, sen ne laftan anlamaz bir adamsın böyle. Bir dur dinle şu çocukları, anlamaya çalış onları. Tamam cahillik etmişler ama büyükleri olarak sağduyulu davranıp bir çözüm yolu bulalım. ” Dediği an bu defa da öfkeli gözlerini ona bu cümleleri kuran adama döndürdü. Kollarından tutan adamı geriye doğru ittirip “Sen ne diyorsun be adam? Ben bu yaptıklarının nesini anlayacağım? Söylesene bana bu rezilliğin nasıl bir açıklaması olabilir?”

“Farkında değil misin çocukları buna mecbur bıraktığının?”

“Ben mi mecbur bıraktım?” diyerek elleriyle kendisini gösteren adam “Ben ne yaptım da benim kızım evden kaçıp da elin herifi ile nikâhlanıp biz evlendik diye karşıma çıkıyor efendi?”

Birce’nin annesi Nur Hanım “Tüm bunlar senin yüzünden değil mi Aydın?” dedi gözyaşları ile onun karşısına dikildi. Arkasında ise görümceleri Huriye, Nuriye, Düriye vardı. Üçüz halalarda sazı eline alır gibi sırayla konuşmaya başladılar.

Huriye “Kızının kaderi de bizim kaderimiz gibi mi olsun istiyorsun abi?” Dedi.

Nuriye “ Senin yüzünden kaçıp gelmedik mi biz buralara abi, koruma adı altında baskı kurmadın mı bizim de üzerimize? Sevdiklerimize sebep olmadın mı?”

Düriye de bir adım atarak abisinin karşısına dikildi. “Neden seninle yüz yüze görüşmek istemiyoruz sanıyorsun? Boğuyorsun abi, sevgiyi gösterme şeklin o kadar yanlış ki çevrendeki herkesi bırak aileni kaybediyorsun. Farkında değilsin yaptıklarının, yaşattıklarının.”

“Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?” diyerek hayretle baktı kardeşlerinin ve eşinin gözlerinin içine.

“Kızlarına, kardeşlerine ve bize yaptığına bak Aydın Bey.” Dedi Nur Hanım elinin tersi ile gözyaşlarını silerek “Ailemizi ne hale getirdiğine bir bak?” dedi ellerini iki yanına açarak. “Birce senden habersiz kaçarcasına korkudan evleniyor, kızımın en heyecanlı en özel gününe senin yüzünden şahit bile olamıyorum. Kızını seven çocuğu onu dinleme gereği bile duymadan tokadınla yere seriyorsun. Kız kardeşlerin bile senden kaçar oldu. Ben, peki ya ben, seni deli divane seven benim bile boşanmak kelimesini dilime doladın. Seni kendine getirmek için beni ne hallere soktun be adam?” dedi sesi giderek kısıldı.

Aydın Bey bir yerde hıçkırıklar içinde ağlayan Birce’ye ve onun kolları arasındaki burnundan kanlar dökülen Emre’ye baktı. Sonra eşinin ardındaki üçüz kız kardeşlerine baktı. Bakışları gözü yaşlı diğer kızı Gülce’ye takıldı, ona ettiği eziyetler canlandı gözlerinde. Okumak için gidecekleri şehir, okuyacakları bölümler her konuda üzerlerine baskı kurmuştu. Asıl gerçek buydu. Zamanında kız kardeşlerinin sevdiği adamlarla görüşmelerine engel olup onların yanından ayrılmasına sebep olmuştu. Gözü daha yeni tanıştığı Emre’nin babası ve annesine takıldı. Onlar da kendileri gibi bu haberi yeni almışlardı. Ama bu haber öyle bir şeydi ki adeta ateş olup düştüğü adamın yüreğini alev alev yakmıştı. İçi almıyor, ruhu daralıyordu. Sırtına yüklenen suçlamalar ile omuzları çökmüş gözleri kedere bürünmüştü.

“Ben nasıl bir lanet adammışım ki hepinizin hayatını mahvetmişim. Allah benim…” dediği an Nur Hanım korku ile atıldı “Bela okuma Aydın, bela okuma.” Dedi.

Acı bir tebessüm ile karısının suratına baktı. “Neden Nur? Baksanıza hepinizin hayatını resmen cehenneme çevirmişim ben. Nasıl bir berbat adammışım ki… “ dediği an sesi cümlenin devamını getirmeye cesaret edemedi. “Ne haliniz varsa görün, bu saatten sonra da beni yok sayın. Sizin hayatınızda, ne eş, ne abi ne de baba olarak bir yerim yok artık.” Dedi ve omuzları çökmüş bir halde herkese sırtını döndü. Attığı ilk adımda Nur Hanım “Aydın Bey ne olur yapma böyle…” diyerek onu durdurmaya çalışsa da adamın yüreği sevdikleri tarafından ağır darbe almış ve orada daha fazla durmaya gücü kalamamıştı. Dinlemedi ne seslenişleri, ne haykırışları, ne dur diyen dilleri… Kapıyı sertçe çarpıp çıktığında her bir köşe de yarım kalmış bir yürek bırakmıştı. Nur Hanıma görümceleri destek olurken, Birce’nin hıçkırıklarını dizginlemek yüreğini teskin etmek adına onu kolları arasına alan Emre’ydi. Hikmet Bey, karısını sakinleştirmek adına onu kendisine çekti ve kolunu ovuşturarak onun yüreğini ferahlatmaya çalıştı. Gülce ise durduğu yerde yere çökerken bu yaşananların gerçekliğine bir türlü inanamıyordu. Evet böyle bir durumu az buçuk hayal etmiş olsa da babasının böyle çökmüş bir halde evden ayrılması tahminleri arasında yoktu. Canı yandı, canı fena halde yanmıştı, tıpkı ailesi gibi.

Loading...
0%