@ugurluay
|
Güneş tüm acılara rağmen gökyüzünde ışıldayarak yükselmeye başlamıştı. Emre için çok ama çok zor iki gece sonunda geçmişti. Tarifi imkânı olmayan o kadar çok şeye şahit olmuştu ki çaresizliği kendisine yoldaş eylemiş gibiydi. Eli kolu bağlı bir halde şimdi sadece Birce’nin uyku halindeki huzurlu yüzünü seyrediyordu. Geçen iki geceyi hatırladıkça gözleri öfke ile kararıyordu. Birce’nin öylesine tükenmiş hallerine şahit olmuştu ki o anları görmektense ölmeyi dilerdi. Ama mecburdu. Onun tutunacağı dalı olacak ve her zaman onun yanı başında sapa sağlam kalacak, yıkılmaz ve aşılmaz bir dağ olarak onun ardında duracaktı. Şile’ye geldikleri gece Birce’nin sinir krizi geçirmesi ile gözünü adeta kan bürümüştü adamın. Genç kızı sakinleştirir sakinleştirmez onun duvara fırlattığı telefonunu elinden geldiğince toparlamaya çalışıp Birce’nin ne olup da bu kadar çığırından çıktığını kendi gözleriyle görmek istiyordu. Neyse ki telefonun ekranı çatlasa da açılmasında herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Aceleci bir şekilde telefonu açtığında hemen mesajlara girdi. Mesajlarda Barkın şerefsizinin adı Bitanem diye kayıtlıydı. Emre onun isminin bu şekilde kayıtlı olduğunu gördüğü an dişleri gıcırdamaya başladı. Elinin altındaki telefon Birce’nin öfkesi ile kırılmadıysa bile Emre’nin hiddetiyle tuz buz olacaktı. Emre deri derin nefes alıp verdi ve mesajlara göz gezdirdi. Sayısız mesaj ve cevapsız arama vardı. Mesajlarına saat sıralamasıyla baktığında gözleri her bir mesajda irileşmeye başladı. Çünkü güzel başlayan mesajlar hiddet, öfke, kıskançlık ve tehdit içeriyordu. Sonra aklına gelen başka bir şey ile hemen galeriyi kontrol etti. Birce resim falan bir şeyler gevelemiş sonra da kendisinden geçmişti. Galeriyi açtığında mesaj olarak gelen fotoğrafa gözü çarptı. “Sakın.” Diye fısıldarken eli titreyerek fotoğrafı açmak için dokundu. Ama korktuğu şey başına gelmiş ve arka arkaya açılan fotoğrafları gördüğü an midesi bulanmaya başlamıştı. Gördüğü fotoğraflar kendisine bile ağır gelirken Birce’nin öfkesini şimdi daha iyi anlayabiliyordu. Sevgilisi olan bir adam kendi evinde kendi yatak odasında başka bir kızla nasıl olurda böylesine iğrenç fotoğraflar… “Allah senin belanı versin şerefsiz herif.” Diye haykırdığı sırada elindeki telefon titremeye başladı. Emre’nin gördüğü isim ile gözü dönmüştü. Artık kendini tutacak gücü de isteği de kalmamıştı. Birce ona kızsa da asla affetmese de aklındakini yapacak ve daha fazla kendisini engellemeyecekti. Telefonu açtı ve sessizce karşıdan gelen konuşmayı dinledi. “Bitanem neredesin kaç gündür sana ulaşmaya çalışıyorum. Gülce geldi ve bir şeyler saçmaladı. Neredesin sen Birce?” dedi korku ve panikle. “Yediğin haltları temizlemek için mi aradın adi herif.” “Emre.” Dedi şaşkınlıkla “Sen, nasıl, Birce?” dedi ne olduğunu algılamakta zorlanıyordu. “Emre ya Emre, ama senin için artık adı Azrail olan Emre. Ecelin olup canını almaya geleceğim senin. O yediğin haltları burnundan kan akıta akıta hesabını sormazsam, o kızın gözünden dökülen her bir yaşın bedelini sana ödetmezsem ben de adam değilim.” Dedi elinin altındaki telefonu öfke ile sıktırırken. “Sen kim oluyorsun lan? Birce nerde, senin ne işin var onu yanında? Telefonu hemen Birce’ye var çabuk.” Kıskançlığı hissedilir derecedeydi. Şu dünyada hazzetmediği insanların ilk başını Emre çekiyordu. Nefret ediyordu ondan da Birce’nin etrafında olmasından da. “Oldu paşam, başka bir emrin var mı senin?” “Emre, sabrımı zorlama, telefonu hemen Birce’ye ver dedim sana. Yoksa…” “Yoksa ne Barkın efendi? Kulağını aç ve beni iyi dinle Birce’yi unut, bu saatten sonra da onun adını ağzına bile alma, ha bu arada unutmadan bundan sonra onun yanında göreceğin tek kişi benim.” “Ne diyorsun lan sen? Sen kimsin de Birce’nin yanında olacaksın?” “Bana bak Barkın aklın varsa geri döndüğümde orada olmazsın, he gerçi olmasan da fark etmez, dünyanın öbür ucuna da gitsen senin aldığın o nefesi boğazına dizeceğim. Kaçman sadece aldığın nefesin süresini uzatacak.” “Telefonu Birce’yi ver dedim sana.”diye dişleri arasından tükürürcesine konuştu. “Onun adını ağzına alma.” Diye bağırdığı an telefon elinden sertçe çekilip alındı. Emre bir an ne olduğunu anlayamasa da Birce’nin alev saçan gözleriyle karşılaşmayı hiç mi hiç beklemiyordu. Ona seninle sonra görüşeceğiz bakışını atıp telefonu eline aldı. Emre’nin sakın onunla konuşma diyen bakışlarına inat “Alo.” Dedi tüm soğukkanlılığı ve mesafeli sesiyle. Barkın telefonun ucunda onun sesini duymuş olmanın şaşkınlığını yaşasa da sesindeki buz gibi soğukluğu da uzaklığı da hissetmişti. “Birce.” Dedi bir an boş bulunarak şaşkınlıkla. “Ne istiyorsun Barkın?” Barkın, genç kızın kendisine çok uzun zamandan sonra sadece ismiyle seslenmesini yadırgasa da alttan alması gerektiğini biliyordu. Her ne kadar şu an Emre’nin yanında olduğunu bilmek onun gerilmesine ve deli gibi kıskanmasına sebep olsa da şu an akıllı davranmak zorundaydı. Evet, bir hata yapmıştı ama elinden geleni yapacak ve kendisini ona açıklayacaktı. Ne pahasına olursa olsun asla vazgeçmeyecek ve kendisini affettirecekti. “Birce seni çok merak ettim. Gülce bana senin gittiğini söyledi. Neredesin, yerini söyle hemen geleyim yanına, önce konuşalım yalvarırım. İnan her şeyin bir açıklaması var.” Dedi yakarırcasına. Birce kedisinden hiç beklenmeyecek şuh bir kahkaha attı. Sonra birden ciddileşerek telefonda bozguna uğrattığı adama cevap vermek için kendisini toparladı. “Beril nasıl Barkın? Gördüğüme göre kollarına duyduğuma göre yatak odana taşınmış.” “Birce…” dedi şaşkınlıkla. Bunu nasıl bilebilir diye düşünürken Beril diye geçirdi aklından, ondan başka kim yapabilirdi böyle bir şeyi. Kahretsin! “Sakın, sakın benim adımı ağzına alma. Sen sevgisi de yüreği beş para etmez adamın tekisin. Yüreğinde savunduğun aşkın namusuna bile sahip çıkamayacak zavallısın.” “Yalvarırım bir dinle, bir defa olsun konuşalım. Her şeyi sana açıklayacağım.” “Sus.” Diye haykırdı gözlerinden akmaya başlayan yaşlarla birlikte. “Sus artık, yalanlarını duymak istemiyorum.” “Ne olur bir kez dinle…” “Her şeyin olurum, her şeyin demiştin bana, bir tek hayal kırıklığın olamam demiştin. Sen ömrü hayatımda var olan en büyük hayal kırıklığımsın benim Barkın.” “Yalvarırım affet, ben sensiz yaşayamam, izin ver yanına geleyim, izin ver bir defa gözlerine bakarak sana her şeyi anlatayım.” “Kollarına aldığın yetmediği yatağına aldığın Beril’i mi anlatacaksın bana? Yoksa utanmadan çekindiğiniz ve bana gönderdiğiniz fotoğraflarınızın hikâyesini mi anlatacaksın? Neyi anlatacaksın Barkın, hangi ihanetin için affet diliyorsun. Uzak dur dediğim kızı koynuna sokmanın nasıl bir açıklaması olabilir söylesene bana.” “Sen gelmemiştin, sarhoştum, öfkeliydim, kendimde değildim, sen zannettim.” “Daha sevdiği kadını tanıyamayan bir adama mı âşık oldum ben Barkın. Nasıl bir açıklama bu, Allah seni kahretsin Barkın. Mahvettin, tükettin bitirdin beni. Sayende bu aralar sevmiyorum günaydınları. Biliyor musun gün aymıyor benim gözlerime, ışık saçmıyor yüreğimdeki güneş artık. Seni bulmak, ellerimle iki yakana yapışıp hesap sormak istiyorum. Aymayan günlerimin, bitmeyen kara gecelerimin, ruhumun sıkıtılar içinde boğulmasına sebep olan, yüreğimin katline sebep olan adama hesap sormak istiyorum. Bana acımayan yüreği paramparça kanatmak istiyorum. Neden? Ne istedin? Neden yaptın be adam?” dedi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Onun bu hali Emre’yi darma duman ederken telefonun diğer ucundaki adama da cehennemi yaşatıyordu. Hayatının en özel insanını hayatının en büyük hatası yüzünden kaybediyordu. Elinden kayıp gittiğini hissediyordu. Birce bu konuşmanın çok uzadığını hissedip elinin tersi ile gözyaşlarını sildi. Duruşunu dikleştirdi ve boğazını temizledi. Kendini hazır hissettiği an “Şu saatten sonra dünyaları ayağımın altına da sersen, adam diye bir daha suratına bakmam senin.” Dedi ve karşıdan tek bir cevap bile beklemeden adamın suratına telefonu kapattı. Sesi kendinden emin ve itiraz kabul etmeyen bir tonda çıkmıştı. Birce elindeki telefonu en yakın kanepenin üzerine yavaşça bırakmış ve bahçeye çıkmaya hazırlanıyordu. Tam kapıdan çıkarken Emre “Özüm dilerim.” Dedi. Genç kız onun özrünü gözleri kapanarak kabul etti. “Asıl ben özür dilerim, sana tüm bunları yaşattığım için.” Dedi. Daha fazla orada duramayacağını anladı ve onun konuşmasına izin dahi vermeden bahçeye çıktı. Biraz temiz hava ona çok iyi gelecekti. |
0% |