Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@ugurluay

Birce, saatlerdir dizlerini karnına çekmiş ellerini bacaklarına sarmış bir halde bahçede oturuyordu. Emre her ne kadar onu biraz yalnız bırakmak istese de saatler geçip gidiyor ama genç kız oturduğu yerden kımıldamadan öylece boş boş etrafa bakıyordu. Ona her ne kadar zaman tanımak istese de havanın giderek yağmur hazırlığına girişmiş olması ve gökyüzünün grileşmesi daha fazla ondan uzak durmaması için bahanesi olmuştu. Havanın serinliğini düşünerek kolunun altına bir örtü aldı. Eline de üzerinde iki kahve kupası olan tepsiyi aldı. Belki de şu an ihtiyacı olan tek şey ona sıcacık uzatacağı bir dost eliydi. Yavaş adımlarla ona yaklaşsa da Birce öylesine dalıp gitmişti ki onun geldiğinin bile farkında değildi. Birce’nin o hali içinde bir şeylerin kırılıp parçalanmasına sebep olsa da dışarıya derin bir nefes bıraktı. Kahveleri yere bıraktı ve kolunun altındaki örtüyü ses çıkarmamaya çalışarak açtı. Onu korkutmamaya özen göstererek yavaşça arkasına gitti ve omuzlarından doğru üzerine örttü. Onun dokunuşu ile şefkati bedeninde hisseden genç kız gözlerini istemsizce kapattı. Birce’nin o kadar dalgınken korkmaması Emre’yi bir an şaşırtsa da kızın ölüm gibi sessizliği canını yakıyordu. Daha fazla dayanamadı. Dokunuşları ile kollarını okşarken, omuzlarından ellerini çekmedi “Hasta olmanı istemedim. Malum hava pek de iyi değil bugün.” Dedi.

“Sen varken bunun pek de mümkün olacağını sanmıyorum.” Dedi genç kız dürüstçe.

Emre duydukları karşısında bir an afallasa da bunu duymazdan gelerek az önce yere bıraktığı kahve tepsisini alıp Birce’nin karşısındaki sandalyeye otururken masanın üzerine de elinde tuttuğu tepsiyi yerleştirdi.

“Saatlerdir burada öylece oturuyorsun bir kahve iyi gelir diye düşündüm.”

“Teşekkür ederim.” Diyerek omzundaki örtünün düşmemesi için daha fazla sarınıp masanın üzerindeki kahveyi iki eliyle sımsıkı tuttu. Kupanın sıcaklığı ve kahvenin kokusu bir an yüzünde masumane bir tebessüm oluşturdu. Onun bu hali kısacık bir an bile olsa Emre’yi mutlu etmeye yetmişti.

Birce kahvesinden bir yudum alırken Emre “ Ben gerçekten özür dilerim Birce, senin telefonuna izin almadan cevap vermemeliydim belki ama dayanamadım. O adamın…” dedi elleri yumruk olmuş sanki gözünün önünde o şerefsiz varmış gibi gözü dönmüştü. Sesi sertleşmiş dişleri ortama gerginlik taşıyan bir gıcırdama bahşetmişti. Onun bu konuyu açması ile Birce’nin içmeye çalıştığı kahvenin yudumu boğazından aşağıya inerken yüzü acı ile dolup taşmıştı. Başı önüne eğilirken bakışlarını ine kaçırmıştı.

“Birce bunu bana yapma, Yalvarırım böyle davranma.”

“Nasıl?” dedi başını önünden kaldırmazken ağzında cümleleri zorlukla geveliyordu.

“Böyle işte, bir suçlu gibi, başını önüne eğme, sen her bakışlarını kaçırdığında o kafan yere düştüğü an o adamı ellerimle öldürme isteğim daha fazla artıyor. Sen suçlu değilken senin kendini suçlamana dayanamıyorum anlıyor musun? Seni böyle görmeye dayanamıyorum.”

Birce, Emre’nin sözleriyle bir anda yere sabitlediği bakışlarını ona döndürdü. “ Sen benim neden başımı önüme eğdiğimi biliyor musun Emre? Bence bilmiyorsun, sadece bildiğini düşünüyorsun. Benim başım önüme eğiliyorsa eğer bu senin yüzünden.”

“Bu ne demek şimdi Birce? Ben miyim başının önüne eğilme sebebin?”

“Evet sensin. O adamın adının geçme ihtimali olduğu her an ben senin yüzüne bakamıyorum.”

“Ne?”

“Duydun beni, onun adı her geçtiği an ben sana yaptıklarımı hatırlıyorum. Her şeye rağmen bana uzattığın dost elini hatırladıkça ben senden utanıyorum Emre.” Sesi titriyordu. Gözleri ışıldamaya başlamıştı.

“Birce.” Dedi yapma sakın der gibiydi sesi.

“Yok Emre gerçekten konuşmaya ihtiyacım var. İçimdeki zehri anlatmaya, geçmişi anlatırken silip atmaya ihtiyacım var. Beni bölme, bölersen bir daha kendimi bu kadar güçlü hissedemem. Ben bunları sana anlatmak istiyorum. Aslında senin en başından bu yana merak ettiğin sorunun cevabını sana vermek istiyorum. Hep düşündün değil mi? Barkın’a her karşı çıktığında aklından tek bir soru geçiyordu. Birce nasıl olurda böyle bir adamla sevgili olur? Yanılıyor muyum?” dedi onun gözlerinin içine bakarak.

Emre’nin sessizliği bu sorunun cevabını aslında ne kadar da merak ettiğini gösteriyordu. Onun sessiz cevabından aldığı onay ile bakışlarını ileriye doğru sabitledi. Sanki orada bir film sahnesinde geçmişini izler gibi anlatmaya başladı.

“Barkın ile ben aynı liseden mezunduk. Lise hayatımı bir nevi zehir etmişti bana. Bakışlarından, imalarından, her yerde karşıma çıkıp beni zor duruma düşürmesinden, insanlara mahcup olmaktan, her sevgili olalım dediğinde verdiğim ret cevabına rağmen bir an olsun vazgeçmedi benden. Üniversiteyi kazandım kurtuldum derken bir şekilde benim kazandığım üniversite de farklı bir bölüm kazandı. Aslında Barkın yine Barkın’lığını yapmıştı. Babamın ya İzmir ya İstanbul dediğini bildiği için benim mülakata girdiğim okulları tercih yapmış tabi bunları çok sonra öğreniyorum ben. Hiç bırakmadı peşimi hem de hiç… İstanbul’a geldiğimizde her şeyin İzmir’deki gibi olacağını düşünmüştüm. Ama Barkın bu defa çok farklıydı. O ısrarcılığı gitmiş, oturmasını kalkmasını bilen ağır başlı bir insan olarak karşıma çıkmıştı. Yine her gittiğim yerde karşıma bir şekilde çıkıyordu elbette ama bu defa ya benimle ilgilenmiyor, ya da gayet efendi cevaplar veriyor ve asla sırnaşmıyordu. Düşünsene o yılışık, ısrarcı adam gitmiş yerine sözlerini itina ile seçen ve beni rahatsız etmemek için özen gösteren bir adam gelmişti. Bu benim giderek dikkatimi çekmeye başlamıştı. Asla ona evet demem derken bir baktım gözlerim onu arar olmuştu. Düşünsene her yerde karşıma çıktığı için rahatsızlık duyduğum adamı gözlerim bekler olmuştu. Gülce bana hep onun rol yaptığını, beni etkilemek için bu şekilde davrandığını söylese de ben buna o zamanlar pek de ihtimal vermiyordum. Bir insan bu kadar uzun süre nasıl rol yapabilirdi ki. Her şeyi geçtim beni bu kadar uzun yıllar seven bir adam beni asla üzmez derdim yani o zamanlar öyle düşünüyordum. Bana kıyamaz derdim, gözümden dökülecek tek bir yaş tanesinin hesabını dünyaya acımasızca sorar derdim. Tabi nereden bileyim benim dünyamı karartmak için elinden geleni ardına koymayacağını. Şimdi düşünüyorum da ne kadar da safmışım, beni etkilemek gözlerimi boyamak için yüzüne taktığı maskeleri nasıl da fark edememişim. İşin aslı ne biliyor musun Emre? Ben onun için lise yıllarında ulaşılmazdım. Bir büyü, bir sihir gibiydim. Benim her hayır dediğimde o biraz daha hırslandı. Sonra baktı ısrar fayda etmiyor benim ilgimin, alakamın olduğu yönlere yöneldi. Asla gitmez diye düşündüğüm fantastik filmlere bayıldığını söylerdi, tango yapmak için kursa gitmek istediğimde onu ikna etmek için hiç de zorlanmadım, kitap okuma gecelerimizde saatlerce elinde kitabı tuttuğunu hatırlıyorum. Kim bilir o gecelerde o kitapları bile okumamıştır. Benimle her şeyden zevk alır gibi yaptı. Ve beni kendisine alıştırdı. Sonra ne oldu peki? Benim gözlerim aşkımdan körelirken aslında yavaş yavaş kendi eski yüzünü göstermeye başladı. Önce kitap geceleri, sonra filmler, tango gösterisi hepsi de sırayla tarihe karıştı. Önceleri fedakârlıkları o yaparken nasıl olduğunu bile anlayamadan rolleri değişmişiz. Artık istekleri olmadığında kavgalarımız ortaya çıkmıştı. Başlarda beni üzmemek için çabalayan adam gitmiş kendi istekleri ön plana çıkmıştı. Artık ben ne istediğim önemli değildi. Ve ben artık sadece onu mutlu etmek için yaşar olmuşum. Şimdi daha iyi görebiliyorum. Onu mutlu etmeye çalışırken benim hayatımdan birçok şeyde çıkıp gitmiş aslında. Ve sen, seni de onun yüzünden…” dedi ve gözyaşlarına daha fazla hâkim olamadı. Ellerini yüzüne kapadı ve ağlamaya başladı. Emre duydukları karşısında ne diyeceğini bilemedi. Oturduğu yerden aniden kalktı ve onun yanına gitti. Kolları ile onu sardı. Sırtını sıvazlarken onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Birce’nin yüzünü göğsüne gömdü. “Şiyt tamam geçti güzelim, her şey tarihe karışabilir, her şey… Ama bir tek şey dışında.” Dedi ve yavaşça onu kendinden uzaklaştırıp çenesinden nazikçe tutup başını yukarıya kaldırdı. Gözlerine bakmasını sağlayıp anlam dolu bakışlarında onu hapsetti.

“Ben senin için asla geçmiş arasına karışıp gitmem. Senin hayatından, sen istesen bile yok olup gitmem.”

Birce duydukları ile daha da yerle yeksan oldu. “Emre.” Diyerek onun kollarının arasına tekrar atıldı. Adam onu sakinleştirmek için binlerce söz sıralasa da şu an için çok da başarılı olacağını zannetmiyordu. “Özür dilerim Emre, öyle bir adam için seni hayatımdan çıkarmaya çalıştığım için özür dilerim. Affet beni.”

“Affedilecek bir şey yok güzelim, her şey geçti ve gitti. Ben her zaman senin yanındayım bunu asla aklından çıkarma olur mu? Ne olursa olsun, aramızda ne yaşanırsa yaşansın sen benim için bu kadar değerliyken hiç kimse ya da hiçbir şey umurumda bile değil.”

“Emre.”

“Efendim güzelim.”

“Ben geri dönmek istiyorum.” Dedi. Emre duydukları ile bir anda kızdan uzaklaşıp bakışlarıyla sorgularcasına onun gözlerine baktı.

“Emin misin? Geri dönmeye hazır mısın? İstersen biraz daha burada kalabiliriz.” Dedi evet cevabını duymak için bin bir umutla gözlerinin içine bakıyordu.

“Ne kadar ertelersem erteleyeyim bu yüzleşmeden kaçamam. Bunu bugün onun sesini duyduğumda daha iyi anladım. Belki de onunla konuştuğum an hissettiklerim bana bu gücü verdi. Ben geri dönmeye hazırım. Onun yaptıkları yüzünden artık kaçan ben olmayacağım. Senin de dediğin gibi utanması gereken ben değilim. Başımı önüme onun yüzünden eğmeyeceğim.” Dedi kararlılıkla.

Emre tam bir şey söylemek istediği an yüzüne bir damla yağmur tanesi düştü. Gözleri gökyüzüne döndüğünde damlaların yavaş yavaş artmaya başladığını gördü.

“Neyse hadi içeriye girelim bunu daha sonra konuşuruz yağmur az sonra hızlanacak.” Dedi. Ayağa kalktı. Birce’ye de kalkması için elini uzattığında kızdan hiç beklemediği bir tepki ile karşılaştı. Birce yavaşça ayaklandı. Omuzlarındaki örtüyü oturduğu sandalyeye bıraktı. Bir iki adım ileriye doğru gidip bahçenin açık alanında şiddetini arttırmaya başlayan yağmura gülümsedi. Ellerini gökyüzüne doğru açtı ve etrafında dönmeye başladı. Ne ıslanmak, ne de hasta olmak umurunda değildi. Şu anda tek istediği Gülce ile çocukluklarında yaptığı gibi elleri havada açılmış bir halde dönerken yağmurun vücudunu ıslattığını hissetmek istiyordu. O yağmurun altında ıslanırken gözleri kapalı geleceğini hayal etmek istiyordu. Tıpkı geçmişte çocuk masumluğuyla ikiziyle kurduğu hayaller gibi sadece mutlu olmak istiyordu. Emre onun bu haline anlam veremezken yanına gelip elinden tuttu. Bu nazik dokunuş ile genç kız duraksadı ve kapanmış olan gözlerini açtı.

“Birce aklını mı kaçırdın sen? Yağmur ne kadar hızlandı görmüyor musun? Sırılsıklam oldun, hastalanacaksın.” Dedi onu içeriye götürmek için elinden canını acıtmamaya özen göstererek çekiştiriyordu.

“Bırak beni Emre ıslanmak istiyorum. Yağan yağmur ile birlikte her şeyi unutmak istiyorum. Her bir damla da yaşadığım anıları silip atmak istiyorum.” Diye acı acı bağırdı. Emre artık sinirlenmeye başlamıştı.

“Bu yağmurda ıslanıp hasta olmak ve yüksek ateşle falan hafıza kaybı yaşamak istiyorsan boşuna uğraşma istersen bu pek de mümkün değil. Allah’ını seversen Birce gir içeriye delirtme beni.” Dedi yüksek sesle. Tamam dengesinin şaştığının farkındaydı ama buda biraz fazla değil miydi? Yağmurda ıslanmak da neydi?

“Girmeyeceğim.” Diye inat etti genç kız.

“Ya demek girmiyorsun öyle mi?”

“Evet.”dedi itiraz kabul etmediğini belli eden bir otoritede.

“Tamam sen öyle diyorsan öyle olsun.” Dedi bir hışımla onu kendisine çekti. Ellerini bacakları arasından getirip onu hızlıca kucağına aldı. Birce’nin küçük çığlığı ile yüzünü buruşturdu adam.

“Kızım bu ses ne ya? Kulak zarım patlayacaktı nerdeyse.”

“Emre indir beni yere. Ne yapıyorsun sen be adam?”

“Oldu güzelim oldu görürsem söylerim.”

“Emre.” Diye bağırırken adam onu çoktan eve doğru götürmeye başlamıştı bile… Onun çırpınışlarına aldırmadan yağan yağmurun altında eve doğru gidiyorlardı. Dışarıdan bakıldığında romantik sevgililer gibi gözükseler de işin aslı biri yaralı yüreğe sahipken bir diğeri çaresiz bir kalbe sahipti. Birinin çaresizliği gün gelir diğerinin yarasını kapatırdı. Kim bilir?

Loading...
0%