Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@ugurluay

20.BÖLÜM(***Sinir Harbi***)

"Vay canına Cemre sen bu adama kör kütük âşık olmuşsun kuzum." Mira'nın kahkahaları mekânın içinde yankılanırken yan masada oturan insanlar 'Ne oluyor?" der gibi sert bakışlarını sağdan soldan bir bir onlara fırlatıyorlardı. Cemre, duydukları karşısında şoka girmiş bir halde ani bir hareketle masanın bir ucundan karşı tarafta oturan Mira'nın açılan ağzını kapatıp daha fazla rezil olmamak için çocukça bir çaba sarf ediyordu.

"Kızım sussana ya, bunu bütün İstanbul'un duymasına gerek yok."

Bir hışımla ağzına kapanan elleri çekip alırken heyecanla konuşmaya başladı. "Kızım saçmalama ya İstanbul'u bırak bunu bütün dünyanın duyması gerekiyor. Bu inanılmaz bir şey... Sen ve aşk, rüyamda görsem inanamazdım. Vay be bizim kıza bak sen... Ben görmeyeli aşk denizine nefessiz dalış yapmışsın da haberimiz yok..."

"Ya şöyle demesene, kendimi dermansız bir hastalığa yakalanmış gibi kötü hissediyorum," diyerek ellerini göğsünün altında birleştirip suratını asmıştı.

"Allah aşkına Cemre, bu senin başına gelen en güzel şey... Kutupların sahibi, buzlar prensesi Cemre'nin gönlüne aşk ateşi düşmüş de alev alev yanmaya başlamış. Vay be..."

"Miraa..."

"Tamam, tamam sustum." Mira'nın sesi küskün çocuk edasında çıkmıştı. Cemre'den bir iki cümle koparabilirim belki diye yaramaz çocuklar gibi gözlerinin içine bakıyordu.

"..." Cemre, dalgın dalgın kafasını öne eğip çoktan derin düşüncelere dalmıştı.

"Cemre..." Kedi gibi sırnaşmaya başlayan genç kız, Cemre'nin suratında küçük bir tebessüm oluşmasını sağlamıştı. Bu deli kız ona iyi geliyordu ve uzun zamandır görüşememişlerdi.

"Mira, ağzını açma. " Kırık bir gülümseme ile verdiği cevap genç kızı sadece bir an susturmuştu.

"Tamam sustum."

Mira’nın, içine düşen şey bir kurt gibi kemirmeye başlamıştı meraklı yüreğini. "Of kahretsin ne var Mira?"

Çocukça bir hareketle hemen ona dönüp heyecanla konuşmaya başladı. "Biliyordum değişmediğini..."

"Bence sen şansını fazla zorluyorsun." Tek kaşı havada uyarır bir bakışı Mira'ya gönderirken, sesindeki tehdit içeren ton genç kızın yüreğini çoktan hoplatmıştı. Malum Cemre zır delinin tekiydi ve biri ile bu tonda konuşursa arkasından kesin başa bela açan bir olay yaşatırdı.

"Tamam, tamam ya... Neyse konuşma hakkım elimden alınıp, sesim kökünden kesilmeden konuya gireyim." Lafı uzatmaya hiç niyeti olmayan bir havada hızını kesmemeye özen gösteriyordu.

"İlk defa ağzından doğru bir şey çıktı."

"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Ne?" İşte bu soru Cemre'nin tüm gardını indirmesini sağlamış, arkadaşının karşısında savunmasız küçük bir çocuğa dönüşmüştü. Az önceki keskinliğinden ve tehditkâr ses tonundan eser yoktu. Onun bu hallerine alışık olmayan Mira, bir an nasıl davranacağını bilemese de az önce takındığı sert tavrından vazgeçmeden konuşmasına devam etti. "Duydun beni, ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Ben, ben bilmiyorum Mira, ne yapacağımı inan ki bilmiyorum. Bir yanım deli gibi bırak ona kendini diyor, bir yanım geçmişe takılı kaldı, güvenemiyorum ona. Hala o arabasının başında telefonda annesi ile yaptığı konuşma kulaklarımda yankılanıyor. Kalbim onda olsa da aklım ona ulaşmama engel olan büyük bir duvar ördü. Ben bu işin içinden çıkamıyorum. Ne yapmam gerekiyor Mira, bana bir yol göster," dediği anda kafasını masaya sert bir şekilde bıraktı.

"Cemre sen bu adama resmen sırılsıklam âşık olmuşsun kuzum ya..."

"Deme şöyle Allah aşkına ya... Kahretsin ki evet, ben bu ayarsız, sınır tanımayan kütüğe aşığım ama..."

"Ama güven dediğimiz o mereti yüreğinde hissetmedikçe ona yol vermeyeceksin."

"Yapamam, içimde ona alışmaya başlayan tam bir güven kırıntısı ortaya çıkıyor, dengesiz herif anında o kırıntıyı da kahrolası vasiyeti dillendirip ortaya atarak yok ediyor. Güvenemiyorum Mira, bu adam benimle vasiyet için mi yoksa beni sevdiği için mi bir arada anlayamıyorum? Bu deli, ayarsız kütüğü bir türlü çözemiyorum. Çözülmezim oldu resmen ya..."

"Bizde çözeriz o zaman."

"Nasıl? Bu nasıl olacak ki adamın şifresini mi buldun yoksa." Yapmacık kahkahası masada yankılanırken, Mira ona yüzüne buruşturarak karşılık verdi.

"Ay Cemre, benden uzak kaldıkça espri anlayışın da diplere vurup taban yapmış. Vazgeçsek mi ya baksana bu adam sana hiç yaramamış."

"Mira, çok laf salatası yaptın he..."

"Tamam be, tomruk kütüğünden sinir bozuculuğu kopyalamışsın resmen kendine..."

"Of Mira..."

"Tamam, uzatmadan hemen lafa giriyorum."

"Eeee bir zahmet yani..."

"Şimdi bu adamın seni isteyip istemediğini tek bir yol ile anlayabiliriz. O da vur, kaç ve kovala..."

"Heh… Pardon? Ne?"

"Vur, kaç, kovala..."

"Süpersin Mira ya, ne dâhiyane bir fikir... Allah aşkına bir git işine be... Bende durmuş aklı başında bir fikir sunacaksın diye bekliyorum. Ben de kabahat zaten, sen kim aklı başında fikir vermek kim?"

"Ya kızım hemen esip, gürleyip, kestirip atma, çok işe yarayacak diyorum sana. Önce bir dinlesen zararlı değil karlı çıkacaksın bu işten."

"İşe yarayacağından değil ama cidden merak ettiğimden soruyorum. Bu saçma sapan fikrin nasıl işe yarayacağını düşünüyorsun? Sana zahmet bir anlatsan da bende bir aydınlansam, malum benim ampulleri aydınlatacak voltu veremedin daha."

"Iyh, iğrençsin ya... Bak kuzum çok konuşmada dinle, plan çok basit... Onun yaptığını yapacaksın, yaklaşacaksın ona, o kadar yakın olacaksın ki o tam kendini kaybedip sana kapılacağı zaman hırçınlaşıp hiçbir şey olmamış gibi geri çekeceksin kendini. Sanki o an hiç yaşanmamış gibi arkana dönüp gideceksin. O daha ne olduğunu bile anlayamadan düştüğü boşluktan kendini çıkarmaya çalışırken, sen çoktan ortadan yok olacaksın. Varlığın ve yokluğun arasında sıkışıp kalırken, yakınlığın ve uzaklığın onu kasıp kavuracak, o artık gerçekten ne hissettiğini anlayıp sana ne istediğini gösterecek."

"Vay... Mira, hayırdır ne oldu sana? İlişki gurmesi olmuşsun bakıyorum da... İlişkiler hakkında bu kadar uzmanlaştın da benim mi haberim yok?"

"Yok be kuzum, benim kuzen Umut, yaptığı bir salaklık yüzünden kendisinin de Beren'in de hayatını cehenneme çevirmişti. Onları cehennemden çıkarana kadar Arda ile göbeğimiz çatladı."

"Arda mı?" Cemre’nin kaşları çatılmış soran bakışlarla genç kıza bakıyordu.

"Bakma bana öyle be, sana bu aklı veren sence o çapkın adi herife yakınlaşıp yüz verir mi?"

"Bilmiyorum artık daha düne kadar yaptıklarından sonra adamın adını ağzına almazken şimdi gayet rahat konuşuyorsun. Malum senin sağın solun belli olmaz. Hayırdır?"

"Yok artık Cemre o defter kapanalı çok oldu. Neler yaşadığımı sen biliyorsun. Yaşadıklarımın en canlı tanığı sendin hatırlasana."

"Bak tatlım senin üzülmeni istemiyorum. Dediğin gibi o pislik herif yüzünden o kadar çok gözyaşı döktün ki daha fazla canını yakmasına ne olur izin verme. "

"Tamam canım ya hemen de drama bağladın iki dakika da, geçtik gittik biz o olayları..."

"Bence de geçip gidelim. Geriye değil hep ileriye bakalım."

"Eeee akşama ne sürpriz var acaba? Cidden meraktan ölüyorum ya."

"Bilmiyorum ama geriliyorum."

"Kızım gerilecek ne var? Sana söyledim vur, kaç, kovala bak hayat o zaman nasıl da güzel ve zevkli olacak. O senin ile değil sen onunla oynayacaksın. Sen değil o duygularını açık edecek. Ve mutlu son..."

"Bakıyorum da yazdın iki dakika da..."

"Ne yapayım bu aralar en kutsal görevim sevenleri kavuşturmak... Muhteşem miyim ne?"

"Şebek sende..." Cemre, eline aldığı peçeteleri Mira'nın yüzüne doğru fırlattı.

"Ya niye öyle diyorsun baksana bana ya ne kadar da sevimliyim, çok işe yarıyorum son zamanlarda."

"Ah kuzum benim ya o kadar özledim ki seni," dediği anda oturduğu yerden kalkarak genç kızın yanına gelip ahtapot gibi Mira’yı sarmıştı.

"Kızım bıraksana ya sağdaki soldaki yakışıklı taliplerimi kaçırıyorsun. Ufff, gördün mü bak saatlerdir bakıştığım kurt senin bir hamlen ile kaçıp gitti."

Ne olduğunu anlayamayan Cemre, etrafına baktığında gayet şık giyimli bir adamın arka masadan kalkıp gittiğini gördü.

"Kurt mu? O olsa olsa kuzu olur be..." Kendine has kıkırdaması kulaklara dolarken iki genç kız da durumlarından gayet memnun keyifli sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler.

"Of Cemre ya bak kısmetim ile birlikte tadım da kaçtı gitti benim."

"Kızım onu bunu boş ver de nikâh yemeğine geliyorsun unutma sakın."

"Şaka yapıyorsun herhalde bende bu anı kaçıracak göz var mı? Hem yemek de neymiş ya bir düğün yapaydınız iyiydi. Telin ile duvağın ile beyazlar içinde seni gördüğümde gözüm gönlüm açılırdı."

"Mira, Hulusi amcayı biliyorsun, adam vefat edeli ne kadar oldu ki evinde düğün yapalım. Zaten Ayfer teyzede tutturdu düğün diye zar zor vazgeçirdik."

"Peki, sen nikâh yemeğine hazır mısın?"

"Bilmiyorum, tek bildiğim annemleri çok özlediğim bu vesile ile onları da görmüş olacağım. Aklım onlarda, öylece bırakıp geldim. Olanlar malum..."

"Tatlım sen hiç üzülme emin ol onlar senin adına mutludur. Eğer bunun böyle olmasını istediler ise onların akılları da gönülleri de rahattır. Tabii ağabeyin dışında..."

"Hiç sorma hem suskun hem öfkeli... Sahi siz hiç tanışmadınız değil mi?"

"Yok tatlım ya senin o karizmatik muhteşem ağabeyin ile hiç mi hiç tanışamadık. Trabzon'a gittiğimizde o yoktu, o geldiğinde ben yoktum. Mezuniyette de gelememiş ve yollarımız birleşemeden ayrılmış, kader ağlarını çoktan örmüştü."

"Hakikaten ya güya aranızı yapacaktım sizin," dediği anda Cemre kıkırdamıştı.

"Kafanı kırarım senin kızım, yok öyle bir şey şaka yaptım ben, hem ben o defteri kapatalı çok oldu."

"Hatırlatırım sen o defteri Arda için kapattın, ağabeyimin defteri daha açılmadı bile..."

"Of neyse ne be kapatalım Arda'yı da , Cantuğ'u da ,biz sana ve akşamki sürprize odaklanalım."

"Hatırlatmasana ya tef gibi geriliyorum zaten. Hele bugün olanlardan sonra onunla karşılaşmaya hiç mi hiç cesaretim yok."

"Bir dakika ya bugün ne oldu ki?"

"Ben birazcık şey yapmış olabilirim."

"Ne yapmış olabilirsin?" Mira, gözlerini kısmış karşısında ezilip büzülen arkadaşını süzüyordu.

"Ya nasıl oldu bilmiyorum? Bir anda oldu her şey..."

"Cemre kerpeten mi getiriyim, çatlatma adamı da söyle ne oldu bugün?"

"Beni öptü bende onun bacak arasına birazcık sert bir tekme attım. En son gördüğümde yere çuval gibi yığılmış acı içinde kıvranıyordu."

Cemre'nin ağzından çıkan hızlı ve tek nefeste söylenen cümleler, Mira'nın ağzının bir karış açık kalmasına, gözlerinin fal taşı gibi açılmasına sebep oldu. Yaklaşık on dakika boyunca kendine gelemeyen arkadaşının yüzüne Cemre attığı bir bardak soğuk su ile onu kendine getirmişti. Cemre, Mira'yı kendine getirmeye çalışırken genç kızın ağzından dökülen cümle "Yuh artık... Ne yaptın? Ne yaptın?" dan başka bir şey değildi. Yüzündeki soğuk suya değil de hala Cemre'nin yaptığı ile ilgilenen bu kızın ise delilik konusunda Cemre'den hiçbir farkı yoktu.

Bakalım bu gece Toprak'ın Cemre'ye olan sürprizi ne olacak? Mira'nın teorik aklı, Cemre'nin pratiği ile birleşince Toprak ne hale gelecek?

***

"Öküz, kütük, odun..."

Cemre, odasında bir sağa bir sola giderek odayı sinirle arşınlarken bir yandan da hayatına yavaş yavaş nüfus etmeye başlamış adama ağzına gelenleri usturubuna bile dikkat etmeden saydırıyordu.

"Iyh... Lanet herif ne olacak," dediği anda telefonuna gelen mesajın sesiyle dehşetle yerinde irkildi. Bakmaya bile korktuğu telefona yandan bir bakış atarken, yatağın üzerine daha az önce bir hışımla fırlattığı telefona bakıyordu. Şanslı telefondu vesselam… Cemre az önce gelen mesajı görünce elindeki gariban telefonu resmen havada uçuşa geçirmişti. Cemre'nin hışmıyla yere sert iniş yapmayı planlarken, yatağa yaptığı iniş tamamen telefonun şanslı bir tesadüfüydü. Ama yine o gudubet herifin gönderdiği mesaj var ya..." Cidden yeter artık ya..." diye korkak adımlarına titreyen elleri eşlik etmişti. Mesajı gördüğü anda gözlerinin hayretle açılması görülesi bir manzaraydı doğrusu... Cemre'nin gözleri fal taşı gibi açılırken, yanmaya başlayan yüzüne eşlik eden kızarma görüntüsü onun nefessiz kalmasına sebep oldu. Genç kız dişlerini sıktırırken odada yankılanmaya başlayan gıcırdama sesi kulakları tırmalıyordu.

Cemre, elindeki telefonu deli gibi sıktırırken beyninde hala yazılanların görüntüsü vardı. O mesajın onun ukala sesiyle kulaklarında çınlaması, gözünde onun pis sırıtışının canlanması genç kızı iyice çileden çıkarmıştı. Bu lanet herif " Karıcığım, üzerine seksi bir şeyler giyin, bu gece ikimiz için özel ve unutulmaz olacak ;)" mı demişti? Bu, bu ne demekti şimdi? Bir de arsız, utanmaz herif ona mı kırpmıştı o gözü?

"Lan ben senin o bana kırptığın gözünü yerinden oyup o kirpiklerini de kırpmazsam..." dediği anda elinde sıktığı telefonuna bir mesaj daha gelmişti. Cemre, sabahtan bu yana Toprak'ın kendisine atmış olduğu mesajlardan o kadar rahatsız olmuştu ki... Arsız herif utanmadan nasıl böyle mesajlar atıyordu? Resmen ar damarı çatlamış bir adam gibi davranıyordu. Adam tekmeyi yediği andan bu yana çektiği acıdan beynine kan mı gitmiyordu ne? Kahrolası herif resmen aşırı derecede mesaj atarak taciz ediyordu.

Tacizci mesaj sapığı ne olacak," diye haykırırken, korksa da en son gelen o mesajı okumaya olan merakına yenik düşmüştü. Oku noktasına dokunduğu anda yüreğine korku dolup vücudu alevler içinde yanmaya başlamıştı.

"O tekmenin hesabını sana öyle bir ödeteceğim ki ... Devamını hayal gücüne bırakıyorum akıllı karıcığım BENİM..."

Okudukları ile ağzı bir karış açık kalan Cemre, elindeki telefonu yere düşürürken ellerini havaya kaldırıp tavana bakıyordu.

"Allah aşkına bu ayarsız kütük, bu şimdi ya? Yalvarırım bana bu adamı anlayıp çözebilmem için bir sözlük gönder. Bu adam bana ne demek istiyor? Korkuyorum... Cidden korkuyorum ya... Ne diyorum ben ya kalbimi alan bu ayarsız kütük aklımı da almaya niyetli ama yok öyle yağma Toprak Bey... Madem öyle oyun başlasın küçük bey... Sen benim kalbimi almış, ne alması be resmen çaldın, ayarları bozuk kütük herif... Her neyse kalbimi çalmış olabilirsin ama Allah'a şükür aklımı da kaptıracak değilim. Sen benim aklımı almadan bende senin aklını çalıp o kan gitmeyen beynini de yok etmezsem bana da Cemre demesinler. Madem öyle Toprak Bey, bu gece sen bana attığım o tekmenin değil, ben sana kalbimi çalmanın hesabını fena halde ödeteceğim. El mi yaman yoksa ben mi göreceksin... Ben sana bunu iliklerine kadar hissettirip o ufacık beynine vura vura öğretmezsem..." dediği anda ayaklanıp dolabına yönelmişti.

Toprak Bey, zahmet edip almaya bile gelmemiş, onun yerine genç kızı alması için şoför gönderecekti. Malum beyimiz şirket işlerini devir almaya başlamış ve vasiyet gerçekleştiği için babasının tüm mal varlığı Toprak'a geçmişti. Aklındaki binlerce düşünce ve kuyrukları birbirine değmeyen tilkileri de bırakırken genç kız büyük ve özel geceye hazırlanmaya koyulmuştu. Bu gece Toprak’ın planladığı gibi gitmeyecekti belki ama ikisi içinde UNUTULMAZ olacağı kesindi…

***

Toprak, "Ah deli kız şimdi sinirden yerinde tepinmeye başlamıştır.” Dedi ve elindeki telefonu masaya bırakırken attığı kahkahaları odayı doldurmuştu. Şu an Cemre evde ve odasındaydı. Toprak, onun adım adım nerede, ne yaptığını biliyordu. Tabiî ki şoför, annesi, uzak ve yakın korumalar sayesinde...

“Her neyse, telefonu kapanmadığına göre hala sağ salim telefon duruyordu. Bu iyi bir şeydi değil mi? Sonuçta kıradabilirdi," diye iç geçirirken keyifle koltuğuna yaslanmış yüzündeki pis sırıtışa engel olamıyordu. Bu kızla uğraşmak, onu deli etmek ona o kadar büyük bir haz veriyordu ki bunu hiçbir şeye değişmezdi. Toprak, sabahtan bu yana onu deli edecek o kadar çok mesaj atmıştı ki, tamam biraz abartmış olabilirdi ama bu hırçın güzel yaptığı tekme hareketiyle bunu tamamen hak etmişti. Aklına gelen görüntüyle istemsizce yerinden gerilen genç adam yüzünün asılmasına engel olamadı.

“Asi güzel ama benim hırçın güvercinim, o benim karım, sonsuza kadarda benim olarak kalacak," dediği anda eline aldığı telefonla aklına gelen hain düşünceyle bir mesaj daha attı emsalsiz güzelliğiyle onu baştan çıkaran karısına...

“Elbette ki o tekmenin hesabı sorulacaktı, tattırdığı acıyı mutlulukla karşılığını alacaktı ama o zamana kadar biraz yüreğine korku tohumları serpmenin kimseye zararı olmayacaktı doğrusu,” diye kahkahasını odaya genişçe yayarken başının arkasına kollarını almış gözlerini kapayarak onlar için özel ve bir o kadar önemli olacak gecenin hayalini kurmaya başlamıştı.

"Ben de Topraksam sana ezberini bozdurup bana akıp gelmeni sağlamazsam bana da Toprak demesinler... Ah, bu gece çok güzel olacak çok."

Loading...
0%