@ugurluay
|
23.Bölüm(***Vurgunum***) "Yüzün imkânsızdı yüreğimde, Bakışların kırılma noktamdı gözlerimde, Tek bir sözün ile diz çökerim önünde, Vurgunum be güzelim, Sözüne, gözüne, yüzüne vurgunum... Vurulduğum yerden vurgunum..." “Nazlı yârim, hırçın güvercinim, canım karım...” Şu an arabanın içinde, gecenin karanlığında yol alırken, yanı başındaki koltukta her şeyden habersiz, nereye gittiğini bile bilmeden korkusuzca yatan, Toprak’a olan güveniyle yoldaşlık, yol arkadaşlığı yapan onun hayat arkadaşı, ömür arkadaşı... Yorgunluğun etkisiyle kendini uykunun kollarına huzurla teslim eden Cemre mışıl mışıl uyurken, gördüğü tabela yollarının sonuna geldiklerinin işaretiydi. Toprak, tabelayı gördüğünde yüzündeki memnuniyet ile sırıtışının artması, ardından keyfinin dört köşe koltuğa kurulması iyice onu rahatlatmıştı. İçine tarifi imkânsız bir huzur dolarken ara ara huzur yüzlü hatununa bakıyordu. "Ah be güzelim, tek kelime ile bayılacaksın buralara," diye iç geçirirken genç adam günlerdir planladığı, sıradan ama ona özel olan balayını düşünüyordu. Herkesten sır gibi sakladığı, hırçın güvercininin bile son anda haberinin olduğu bir balayı... “Sürpriz balayı… Sıradan ama bir o kadar da sıra dışı bir balayı olacak,” diye iç sesinin dışa yansıması, yanındaki güzelliğin huzursuzca kıpırdanmasına, adamın sesinden rahatsız olduğunu belirten iniltiler çıkartmasına sebep olmuştu. Dışta yankılan sesine kızıp, iç sesinin dış sesine hâkim olmasını öğütlerken, biraz kulaklarını da çekmesini ihmal etmemesini de söylemişti. Yola çıkmadan önce olanları düşünürken, yüzüne yerleşen aptalca sırıtışa engel olamamıştı. Nikâh yemeği biter bitmez karısının iki ayağını bir pabuca sokarak, koştur koştur evden sürüklercesine çıkarmıştı. Onun tüm itiraz ve ayrılma seremonisini atlayarak tüm ciyaklamalarını da yok saymıştı. Hatta bir ara Mira'yı Cemre'den ayırmak için karısını kucağına alıp arabaya atmış olabilirdi. Tüm ev halkı sabırsız adamın bu hareketine kahkahalar ile gülerken Mira'nın "Ben sana bunun hesabını sorarım," diyen bakışlarına, "Çok da umurumda," bakışımı iadeli taahhütlü çoktan göndermişti. "Yeter da, bir rahat bırakın da yola çıkalım," diyen adamın isyanla karışık haykırışı anlayışlı gözler ile kahkahaları da bir araya getirdi. Cemre, genç adamın yaptıklarını hayretle izlerken, ağzından çıkan her kelime onun önce kızarmasına ardından bozarmasına sebep oldu. Toprak, arabaya binerken hayati tehlikesi olduğunu bilse de, şu anki hali, kurdun önüne ölüme giden bir kuzu gibi değil de avını avlamaya giden bir avcı edasındaydı. Cemre, adama o kadar sinirliydi ki onun yüzüne bile bakmadan kendini uykunun kollarına teslim etmişti. Bunun intikamını en acımasız ve beter şekilde genç kızın kendisinden alacağını bilse de şu an bu pek de umurunda değildi doğrusu... Sonuçta artık o benimdi, her şeyiyle kabulümdü... Şimdi uykunun huzuruyla yorgunluğunu telsim ederken, "Ah kuzum ya, bilsen nasıl bir yere geldiğimizi tüm yorgunluğuna ve bana olan kızgınlığına direnirdin. Beni sorguya sokar, tüm işkence metotlarını üzerimde uygularken, gelene kadar canımı okurdun. Şükür ki çenemi tutmayı şu ana kadar başarabildim. Bunu nasıl başardım bilmiyorum ama Cemre'ye karşı resmen ağzımı kapalı tutmayı başarabildim." İç geçirişlerim arka arkaya devam ederken Cemre hala tatlı ve huzurlu uykunun kollarında yol alıyordu. Konağın önüne geldiklerinde Toprak, Cemre'ye şöyle yandan bir bakış atıp onu uyandırmadan sessizce arabadan inmişti. Emel Hanım ile görüştüğü gibi tüm ayarlamalar yapılmıştı. Yola çıkmadan önce varacakları saati bildirdiği için kapıda onları bekleyen orta yaşlardaki tonton çifte tebessüm ederek yanlarına gitmişti. Tonton çift onu yukarıdan aşağıya doğru alıcı gözle süzdükten sonra kendisinin damat olacağının onayını da verdikten sonra tanışma faslını da tamamladıktan sonra arabaya gelip Cemre'sini uyandırmadan kucağına yavaşça almıştı. Cemre’nin, yorgunluğunu başta can sıkıcı bulsa da aslında ne kadar işe yaradığını şimdi daha iyi anlıyordu. Ne de olsa bu geceden sonra tüm geceler onlarındı ve hırçın güvercini artık tek kelime ile onundu... *** Cemre, gözünü açtığında, aman Allah’ım o da ne? Bu, bu tavan ona tamamen yabancı bir tavandı... Üzerinde hissettiği bir ağırlık dikkatinin gözüne, gözünün de ağırlığın yoğunlaştığı bölgeye doğru tırsak bakışlarını yönlendirmesine sebep olmuştu. Bu bir kol, kahretsin bu kolun onun üzerindeki işi neydi acaba? "Neler oluyor? Ben neredeyim?" diyerek genç kız korka korka nefes alıp verişini düzenlemeye çalıştı. Yüzünü buruşturarak kolun sahibine doğru başını döndürürken olanları idrak edip kafasını toparlamaya çalışıyordu. Gördüğü uyuz yüz, "Ama bu, bu nasıl olur?" diye iç geçirirken saçlarını karıştırıp yüzünü ovuştururken, akşam olanları bir bir hatırlamıştı. Ayarsız herif, ailesinden ve arkadaşlarından ayrılırken resmen onu yerin dibine sokmuştu. Utancından genç kızın yüzü resmen gökkuşağına dönmüş, renkten renge hızlı geçişler yapmıştı. Ama o an aklına gelen hınzırca bir düşünce, yüzündeki muzip sırıtış ile gözlerinin sinsice kısılmasına sebep oldu. Cemre, aklındakileri netleştirip planını uygulamaya geçirmeden önce derin bir nefes alıp role hazırlanmış, dahası çoktan role girmişti. Odayı inleten, birini boğazlayan cinsten çığlığının duvarlarda yankılanması, yanındaki adamın yataktan birden fırlamasına, ayağa kalktığı anda yorganın üzerinden kayıp gitmesine sebep olmuştu”. Kahretsin! Bu adam yatağa hem de benim yanıma bu halde mi yatmıştı. Aferin Cemre yanında mankenleri kıskandıracak türden vücuda sahip yarı çıplak bir adam ile uyuyorsun ama senin ruhun duymuyor... Yuh artık bana ya... Of... Gözlerim şu an zevk banyosu yapıyor olabilir ama bu tamamen benim sağlığıma zararlı bir görsel şölen şu an... Yüreğime mi indireceksin be adam, bu ne hal böyle...” gözleri ile söylediklerini adamın kulakları duymuyordu … Toprak, yataktan fırladığı anda yatağın yanındaki komodinin üzerinden eline geçirdiği vazoyu refleks ile kapmış açmaya zorladığı gözler ile odanın içinde bir tehlike ararken, "Kim? Ne oldu? Nerede?" gibi saçma sapan kelimeleri soruya dönüştürmeye çalışıyordu. "Toprak, senin burada ne işin var?" Cemre, ellerini beline koymuş kavgaya hazırlanan mahalle kadınlarını aratmayacak bir tavır ile bir nevi cırlamıştı. Hesap sormak buysa eğer genç kızın şu an yaptığı bunun tamamen üstünde bir olaydı... "Ne?" Toprak, gözlerini kocaman açmış inanamaz gözler ile genç kıza anlamsız bakışlarını uçuruyordu. "Hem biz neredeyiz, sen niye benim yanımda yatıyorsun?" İnandırıcı olmak adına sağına soluma bakarken anlamaz gözlerle bakmaya çalışıyordu "Heh?" Aman Ya rabbim, şu şaşkın ördeğe bak... Ne kadar da mahzun ya... "Kahretsin Toprak, niye çıplak yatıyorsun, hem de benim yanıma? Al şu yastığı kapat açık olan yerlerini... Cık cık cık..." Dediği anda onu onaylamaz biçimde kollarını göğsünün altında birleştirip, kalbini durduracak manzaradan kendini çekip alırken sırtını genç adama doğru dönmüştü.. Biraz daha arkasını dönmezse kendini tutamayıp da olacaklardan korkuyordu. Toprak’ın, elinde bir adet vazo, hala havada asılı duruyordu. Cemre’nin, ona doğru attığı yastık önce adamın göğsüne çarpıp ardından yere ani bir düşüşe geçmişti. "Ayarsız kütük bir cevap versene?" Cemre’nin arkasında heykel gibi adamın sessiz ve hareketsiz kalması genç kızın sinirlerini bozmaya başlamıştı. "..." Yönünü ona döndüğünde karşısında ona boş boş bakan bir adet diri ve iri vücutlu adam dururken kızın da akıl sağlığı yerinde olarak sorduğu soruların cevabını alması zor olacağa benziyordu. Toprak, genç kızın konuşmalarının ardından dehşete kapılmış bir halde elindeki vazoyu bir kenara fırlatıp uçar vaziyette yatağa atladı. "Cemrem, bitanem, karıcığım iyi misin sen?" dediği anda elini kızın alnına dayayıp hiçbir alakası olmayan hareketler ile ateşini ölçmeye çalışıyordu. Yaptığı hareketler giderek genç kızın kendini tutmasını zorlaştırıyordu. “Safım benim ya... Hemen de inanıyor, kıyamam ben sana şaşkın ördeğim benim...” genç kız iç geçiriyor, kendisini gülmemek için zor tutarken ani bir hareket ile ateşini ölçen adamın eline sert bir tokat darbesi ile "Dokunmasana be... Oradan baktığında kamuya açık alan mı yazıyor?" Dediği anda kaşları çatılmış bir halde elini geri çekti. "Cemre kendinde misin sen?" "Ne diyorsun sen ya? Kendinde olmayan sensin, Ne işin var benim yanımda, benim yatağımda?" "Kızım biz dün gece..." Dün gece mi? Kahretsin... Cemre’nin aklına üşüşen gerçek ile kanı çekilmeye beyni karıncalanmaya başlamıştı. Onun yarım bıraktığı cümlesini genç kız bozuk plak gibi tekrarladı. "Biz dün gece ne?" Yok artık canım olamazdı değil mi? Olsa hatırlardım değil mi? Hatırlardı canım, hatırlardı... Of... Buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu ki onu mu hatırlayacaktı. "Biz dün gece..." Gözlerini açmış tane tane konuşurken genç kızın algılayıp algılamadığımı anlamaya çalışıyordu. "Biz dün gece ne, dün gece ne Toprak?" Dengesiz herif, reklâmlardan sonra moduna geçti. Meraklandırmasa olmaz değil mi? Allah'ım ya avcı iken av durumuna düşmüştü resmen... "Balayına çıktık ya..." "Heh ne?" Kendini hazırladığı gerçek bu değilken genç kızın duydukları vücudunda bir rahatlama olmasını sağladı. Oh, başka bir şey olmamıştı yani... Rahatlamanın ardından aklına gelen bir diğer gerçek vücudunun yay gibi gerilmesine sebep olmuştu. Olmamış olması olmayacağı anlamına gelmiyor ki... "Eyvah, eyvah! Daha muradıma eremeden bizim gelin devreleri yaktı, yol yakınken geri mi dönse ne yapsa..." "..." "Bak güzelim, başa sarıyorum, gözlerimin içine bak ve beni iyi dinle... Seni uçuşa geçiren bir evlilik teklifi, nikâh yemeği ve sürpriz balayı... Söyle bakayım şimdi, hatırladın değil mi? Temiz hava mı çarptı ne yaptı? Allah Allah ya..." Ukala dümbeleği bir de utanmadan onunla dalga geçiyordu. . Görürdü o şimdi... "O, o sa-sa-dece bir rü-rüya değil miydi?" Kendini zorlayıp oscarlık bir role bürünmüş genç kız kekelemeyi de başarmıştı. Oh olsun sana imalat hatası herif ne olacak... Toprak'ın hareketleri, konuşmaları genç kızın uykusunu öyle bir açtı ki gözlerindeki şaşkınlıkla birlikte korkuyu hissettikçe gülmemek için dudaklarını ısırmak zorunda kalıyordu. Son zamanlarda o kadar çok şey yaşamışlardı ki genç kız hangisi rüya hangisi gerçek ayırt edemez olmuştu. "Hem, hem onunla ilk defa yatıyoruz..."diye aklından geçirdiği anda farkına vardığı acımasız bir gerçek aniden ellerini yüzüne kapamasına ve yüzünün alev alev yanmasına sebep oldu. "Lanet olsun Toprak sen neden hala çıplaksın," pis pis sırıttığını elleri ile perdelediği gözleri görmese de kulaklarının iyi işitmesiyle duyabiliyordu. "Cemre, Cemre’m..." dediği anda ellerini elleriyle tutup nazikçe aşağıya doğru indirdi. Dokunuşları o kadar şefkat doluydu ki, o kadar ondandı ki içinin eriyip gitmesine engel olmak çok zordu. Gözlerini sımsıkı yumarken elleriyle yüzünü avuçladı. Kapanmış olan gözlerinden bir bir öptü. Onun öpüşü ile gevşeyen genç kızın vücudu, kapanmış olan gözlerini yavaşça açmasını sağladı. "Cemre’m, bak yüzüme, aç o taptığım gözlerini meleğim... Asla ama asla benden utanma olur mu? Ben senin kocan değilim, ben senin her şeyinim, ben sana ait her şeyim... O yüzden benden utanma," dediği anda onu kendine doğru çekmiş sıcacık göğsüne bastırırken, genç kızın saçlarına minik minik öpücükler konduruyordu. Duymak istediği, duymaktan bir ömür bıkmayacağı o cümleyi, kulaklarını dolduran melodiyi çoktan söylemişti bile... "Seni Seviyorum Hırçın Güvercinim... Seni Seviyorum..." Bu cümle ile genç kızın yüreğinde ona yaptığı haksızlığın vicdan azabı onu esir alırken artık oyunun bitmesi gerektiğinin farkına vardı. Onun sıcacık göğsünün keyfini çıkarırken, şefkatinin yüreğini şımartmasına izin veriyordu ama artık oyun bitmişti, perdeler kapanıp da selam verme zamanı gelince, sesini konuşmak için hazırlar bir halde boğazını temizleyip, "Ya Bismillah, gazam mübarek olsun,” diyerek konuşmaya başladı. "Toprak..." Tüm şirinliğini sesine yöneltirken küçük kız edasına çoktan bürünmüştü. Yaramazlık yapıp suçunu itiraf eden küçük bir kızdan farkı yoktu şu an... "Efendim güzelim," "Ben, ıyh , şey," "Söyle canım," "Ben, şey, galiba, sana birazcık şaka yapmış olabilirim..." Yüzünü göremese de vücudundan genç kızı uzaklaştırma çabasıyla bu işin sonunun iyi olmadığını çoktan fark etmişti. "Dur bir dakika, sen, sen ne şakasından bahsediyorsun?" Toprak, genç kızın kollarından tutup onu kendinden çoktan uzaklaştırmıştı. Yüzündeki ifade az sonra kızın çırasının yanacağının ifadesi olsa da ha gayret bir cesaret diyerek konuşmasını bir çırpıda yapıp, "Ben dün gece yaptığın dengesizlikler için sana ceza verip intikam almak istedim. Bu yüzden sabahtan bu yana konuştuğum her şey sadece bir şakaydı, hih hih hih..." diyerek adamın kollarının esaretinden kendini kurtarıp yataktan fırlayarak panik ve telaş ile kalkmıştı. Toprak duydukları karşısında nasıl tepki vereceğini şaşırmış olsa gerek kaşları çatılmış taş gibi kesilmişti. "Hu hu dünyadan Toprak'a orda mısın?" Cemre, hala ses gelmeyince korkmuş, hareket etmeden kaşları çatılmış halde yatağın üzerinde heykel gibi oturan adamın yanına gelmiş, gözlerini bile kırpmayan adamın gözlerinin önünde ellerini yelpaze gibi sallıyordu. "Toprak iyi misin? Şakaydı sadece niye bu kadar abartıyorsun?" Hala ses yoktu. Yuh be adam, genç kız alt tarafı bir şaka yapmıştı ya... "Toprak..." diye genç kız seslendiği anda adamın önünde dikilmiş onu çoktan dürtmeye başlamıştı ki, işte tam da o sırada kollarından tutulup yatağa çekilişi ve bir anda ne olduğunu bile anlayamadan kendini onun kolları arasında ve altında bulması bir oldu. Onun güçlü kollarına bir de ağır vücudu eklenince genç kızın nefesinin kesilmesine yetmişti. "Demek küçük hanım şaka yapmış. Benim yüreğimi ağzıma getirerek intikam almış öyle mi?" Kahretsin bu ara ne kadar da avcı iken av durumuna düşer hale gelmişti. Performanstan düşme yaşıyordu resmen... "Gıcıksın gıcık, bir an gerçekten kızdığını sandım." "Kızdım zaten küçük hanım..." "Toprak, in üstümden bak, çok fena olur." Altından kalkabilmek için genç kız debelense de ne mümkün, mübarek adam leş gibi ağırdı... "Fena olacak zaten asi güzelim ama benim için değil, olacak olanlar senin için." "Ne diyorsun sen be, in üstümden diyorum sana anlamıyor musun?" "Alıcılarımı kapattım bebeğim anlamıyorum. Sen cezanı çekene kadar da alıcılarım tüm itiraz ve isyanlarına kapalı..." Dediği anda gözleriyle genç kızın içine işleyen bakışlarını ona göndermiş ve bu filmin sonunun nerede devam edeceğini belli eder arsız bir göz kırpmasıyla genç kızın korkuları ile artık yüzleşmesi gerektiğinin ilk sinyallerini ona çoktan vermişti. Cemre olacakları bilse de kalbinin deli gibi atmasına engel olamamış, hızlı hızlı nefes alırken yapabildiği tek şey gözlerini kapatmış ve çoktan kendini ona ve olacaklara teslim etmişti. Tüm varlığı ile kendini ona sunmuşken adam genç kızın üzerinden çekilirken, Cemre adamın ağırlığının ve sıcaklığının yoksunluğunu yüreğinde en derinden hissetmişti. “Kahretsin bu neydi şimdi böyle?” Cemre, kendini ani bir hareket ile kaldırırken yatakta doğrulmuştu. "Ne oluyor?” bakışını ona fırlatırken, genç kızın pek de nazik olduğu söylenemezdi doğrusu... "Ne?" diyen Toprak'ın ukala sesine eşlik eden pis sırıtışının ortasına sert bir tekme atıp ağzını yüzünü dağıtmak için genç kız şu an neler vermezdi. "Ayarsızsın, ayarsız... Dengesiz herif ne olacak," diyerek bir hışımla yataktan kalkıp banyoya doğru yönelmişti ki arkasındaki sinir bozucu ses genç kızın aldan mor renge dönmesine sebep olmuştu. "Sana ceza vereceğim dedim, mükâfat değil meleğim..." Cemre’nin duydukları gözlerinin kocaman açılmasını sebep olurken ellerini yanında yumruk yapmıştı. O yumrukların yakışacağı en güzel yer onun suratıydı ya neyse... Ona doğru yüzünü dönerken gözlerini kısmış, "Öyle mi?" dediği anda banyodan içeri girmiş ve kapıyı kafasına geçirir gibi sertçe, tamam canım birazcık tadilata ihtiyaç duyacak kadar sert vurmuş olabilirdi ama bu dengesiz ayarlarını alt üst etmişti. "Görürsün sen Toprak ayısı, bende sana bu balAYI'nı zehir ayına çevirmezsem bana da Cemre demesinler..." Dediği anda, siniri içinde patlayan Cemre, çoktan yerinde tepinmeye başlamıştı bile... Macera devam ediyor. Söz konusu Cemre ve Toprak ise hiçbir şey sıradan ve normal seyrinde devam etmeyecek… |
0% |