Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@ugurluay

25.BÖLÜM(***Yollarım Olsan***)

"Bazı şeyler özel olmalı,

Seninle yaşadığım her an gibi..."

“Özelmiş miş de ,işmiş miş de, gir içeriymiş miş de... Toprak, o bana gir içeri diyen dilini koparıp bana imada bulunan gözlerine monte etmezsem... Senin o mesajı açan parmaklarını eklem yerlerinden tek tek kerpeten ile sökmezsem... Oğlum, biz evlendik ya, evlendik, insanın karısından sakladığı nasıl bir özeli olabilir ya, karısından sakladığı ne o-l-a-bi..." Cemre, öfkeden deliye dönen yüreğine dili eşlik edip homurdanarak sinir ile açtığı bahçe kapısının ardında gördükleri ağzının bir karış açılmasını, kelimelerin boğazında yuvarlanıp cümleye katılmasını engellemişti. Eli kapıda asılı kalırken genç kızın arkasında hissettiği ve giderek alışmaya başladığı Toprak’ının sıcaklığı vücuduna akın akın yayılırken adamın kolları çoktan arkasından beline doğru arsızca dolanmıştı. Adam başını, genç kızın başı ile omzunun arasına, boynuna yerleştirip derin derin kokusunu içine çekerken gözlerini istemsizce kapatmıştı. Toprak, Cemre’yi tamamen alt üst ettiğinin farkında bile değildi. “Toprak’ım, Toprak’ım benim ya... “ diye iç geçirirken az önce düşündükleri ve ona uygulayacağı işkenceleri planlarken şimdi kendinden nasıl utandığını anlatamazdı... Cemre, o böyle bir manzara ile karşılaşacağını bilemezdi, nasıl bilebilirdi Allah aşkına ya... “Sen, sen nasıl bir adamsın Toprak... Nasıl bir adamsın ya?” diye konuşurken genç adamın yerinden memnuniyetini belirten sesler çıkarması kızın hoşuna gitmişti.

Bahçenin her bir köşesinde binlerce mum vardı. O konak mumların ışıltısı ile çok daha güzel ve ihtişamlı bir hal almıştı. Gözlerinin önünde karşılaştığı görsel şölen dilinin tutulmasına, sesinin kısılıp boğazının düğümlenmesine, ışıkların eşliğinde gözlerinin ışıl ışıl sulanmasına sebep olmuştu. Konak, bahçe, gözlerin de yüreği ile birlikte ışıl ışıldı. Bu atmosfer, bu atmosfer nasıl, ne ara olmuştu ya?

Gözleri gördüklerine, aklı yaşadıklarına anlam veremiyordu. Bu adam gün boyu onunlayken bütün bunları nasıl yapabilmiş, nasıl planlamıştı?

Bahçenin tam ortasında onlar için hazırlanmış bir masa, üzerinde yöresel yemekler ve tam masanın önünde güller ile yazılmış bir yazı... Onun adı... “CEMREM”...Cemre’m yazıyordu. Gün boyu adama etmediği laf, demediği söz, yapmadığı eziyet kalmamıştı. “Sen nasıl güzel bir adamsın ya...” dedi genç kız.

"Dediğin gibi sen kazandın meleğim," Cemre’nin, boynunda hissettiği minicik ama etkisi büyük olan bir öpücük... Ve onun içinde deli arzuların uyanmasını sağlayan, yanıp onun içini kavuran bir ateşin basması...

"Toprak, bu nasıl olur?" Cemre’nin gözleri artık bir açıklama bekler gibi ona bakarken, genç kız adamın bakışlarında erimeye, yok olmaya başlamıştı bile... “Bakma bana böyle, bakma, mahvoluyorum...” diye haykırmamak için kendini zor tuttu.

"Sen istedin ve oldu." Diyerek Toprak, hala durdukları bahçe kapısından genç kızı yönlendirerek içeriye aldı. Kapıyı kapatıp genç kızın elinden tutmuş onu yavaş yavaş içeriye çekmişti. Cemre olanların şaşkınlığı ile ne yapacağını bilmez bir halde etrafına bakınırken onu kollarının arasına alan adam gözleriyle gözlerinin en gizli kuytularında hüküm sürerek çoktan onu keşfe çıkmıştı.

"Toprak, bu nasıl olur?"

"Cemre, Cemre’m bazı şeyler özel olmalı, seninle yaşadığım her an gibi ..."

"Toprak..." Cemre, konuşamıyordu, kelimeler boğazında boğulup gidiyor, cümleleri Toprak'a ulaşamadan yok olup gidiyordu.

"Cemre’m, gece gözlü nazlı yârim konuşma, şimdi dans zamanı, yerdeki ve gökteki yıldızların şahitliğinde bu dansı bana lütfeder misin?" diyerek cebinden çıkardığı küçük bir kumanda ile bir düğmeye bastı. Rengârenk ışık huzmeleri müzik eşliğinde hareket ederken Toprak genç kızın karşısına gelmiş, çoktan onu kolları arasına hapsetmişti.

Kulağına eğilmiş " Bu şarkı benden sana ömrümün bir tanesi..." diyen adamın ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Cemre’nin şaşkınlığı hat safhadaydı ki çalan şarkının “Cem Belevi'den Yollarım Olsa şarkısı” olduğunu ancak şarkı sözlerinin kulağıma ulaşması ile anlayabilmişti.

Cem Belevi---Yollarım Olsa

Tattığım günden beri sevgini. Her bir anım senle doluyor.
Gecem gündüzüm sen oldu. Günler artık başka doğuyor.
Bilmezdim önceden aşkın yerini. Kalbe koymuş aşkı yaratan.
Her acı sevdamın başka ilacı. Sensizlik çok canımı acıtan.
Olmasın senden ayrı solsun. Ömrümün kalan yarınları.
İster baharlar benim olsun. Gülüşüne değişmem dünyaları.
Yollarım olsa, sonları bulsa. Kırpmam gözümü bir kez senle yürürüm.
Ay bile dursa, şahidim olsa. Her baktığım yerde seni görürüm.
Eller bunu bilmez, gözle görülmez. Mevlam alsın sensiz yarınlarımı.
Sevdam hiç bitmez ömrüm bile yetmez. Gülüşüne değişmem dünyaları

Cemre, sormayı, sorgulamayı bırakmıştı artık... Yerde ışıl ışıldayan yıldızlara eşlik eden gökteki yıldızların arasında onun kollarına kendimi bırakarak gözlerini kapatıp dans etmeye, onunla bütünleşmeye başladı. Şarkının her bir kelimesi onları anlatırken, her kelimenin Toprak’tan Cemre’ye bir hediye gibi yüreğine doğması, onu çoktan kendisinden alıp götürmüştü.

"Toprak bu şarkı," dediği an ona sarılı olan bedenini biraz ondan uzaklaştırmış, şimdi pırıltılar arasında onun yüzüne bakıyordu.

"Evet, bu şarkı beni sana anlatan şarkı... Cemre’m, birtanem, asi güzelim benim... Ben seni çok seviyorum, öyle sözde değil, özde gerçekten çok seviyorum... Hani iliklerine kadar işler ya, öyle seviyorum seni... Bazen hatalarım, büyük öküzlüklerim, ayarsız ve dengesiz hareketlerim olabilir ama bil ki bunların hiçbirini bile isteye yapmıyorum, yapmam da... Ama işte sana kadar bambaşka bir Toprak'tım ben, seni gördüğüm günden bu yana bütün hayatım değişti. Verdiğim tepkiler, hayata bakış açım, karakterim, değişmez dediğim her şeyim değişti. Ve inan bu Toprak ile ben de yeni yeni tanışıyorum. Yapmam dediğimi yapıyor, kızmam dediğime kızıyorum. Sen beni alt üst edip resmen dengemi bozdun. Ben beni tanıyamazken sana kendimi nasıl tanıtacağımı bilmiyorum, seni üzmekten deli gibi korkuyorum. Ben senin gözündeki tek bir hüzün parçasını görmeye bile dayanamam, o her bir parçada ben paramparça olurum. Can tanem, ömür tomurcuğum, biz uzun bir yolculuğa, ömür yolcuğuna çıkıyoruz. Ben bu yolculuğun, ömür tomurcuğumun ömürdaşı olmaya sonuna kadar razıyım. Ama ne olur yaptığım hatalarda fevri hareket etme, ne olur her şeyden önce beni dinle, ne olursa olsun hiçbir zaman aklından beni bırakıp gitmek geçmesin... Ben senin değerini biliyorum, değerini bilmem ve sana gösterebilmem için benden asla gitme..." Bu adam neler saçmalıyordu böyle, Cemre niye bırakıp gitsin ki onu... Tamam az önce fevri davranmıştı ama Cemre bu adamı, böyle bir adamı nasıl bırakır da giderdi? Böyle bir adam bırakılmaya değil, sevilmeye layıktı, hem de en özelinden sevilmeye layıktı.

"Toprak, ne diyorsun sen Allah aşkına? Ben nereye gidebilirim ya... Ben sende yaşam sürmeye, kalbinde nefes almaya başlamışken, sen ömrüm de hüküm sürerken, benim başkentim olmuşken ben nereye gidebilirim, gitsem bile nasıl yaşayabilirim söylesene bana?" Söylediklerini duymayı beklemediği gözlerinden o kadar çok okunuyordu ki eli ayağına dolaşmış ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez halde yerinde huzursuzca kıpırdanmaya başlamıştı. Tam bu sırada şarkının bitmiş olması ise tamamen onun kurtarıcısı olmuştu. Şarkı bittiğinde Cemre az önce adamın duyduklarını içinde hazmetmeye çalışırken, Toprak genç kızın elinden tutup onu masanın diğer tarafına doğru götürmüş, genç kızın ne olduğunu anlayamadığı bir paketi Toprak bir anda açmıştı. Bu adam bu küçük yerde bunu nasıl bulabilmişti acaba? Toprak'ın yanına giden genç kız paketten çıkardığı dilek fenerini hazırlamasına yardım etti. Deli adam ya gidip bir de üzerine kendilerinin fotoğraflarını mı bastırmıştı.

"Şimdi bir dilek tutuyoruz," diyerek gözlerini çoktan kapatmış genç kızın da kendisine uyması için yüz ifadesi ile çoktan onu ikna etmişti. Fotoğraflarının basılı olduğu feneri ikisi birlikte dileklerini tutarak uçururken, Toprak Cemre’yi kendine çekip çoktan kollarının esareti altına almıştı. Cemre ise onun güvenli kollarında halinden hiç de şikâyetçi değildi. Cemre onun kollarında, dilek fenerlerinin dilekleri ile birlikte gökyüzüne doğru uçarken dileklerinin ne olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek...

"Sultanım,

Vasiyet Aşk'a Can Verdi Mi?

Ömrünü aşkıma emanet ettin mi?

Bitirdin mi bana karşı olan soluksuz savaşını?

Ben yüreğim ile yanmaya devam ederken,

Sen yüreğimde nefes almaya başladın mı?

Ben gözlerinde yaşamaya başlamışken,

Sen yüreğime yeni bir hayat doğabildin mi?"

Cemre, sevdiği adamın kollarında, dilek fenerlerinin dilekleri ile birlikte gökyüzünde süzülüp giderken dileklerinin ne olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerekti... Sevdiği ve ömrünü adayacağı adamın kokusuyla kendinden geçtiği sırada kulağına doğru eğilip fısıldadıkları ise gen kızı şaşırtmaya yetmişti.

"Cemrem, bir gün, hani olmaz ya, ya olursa... Bir gün herhangi bir sebep ile aramız bozulursa, evliliğimizin başladığı, ruhunu ve kalbini bana teslim ettiğin yere, buraya gel olur mu? Hatamı telafi etmem için, bana fırsat vermek için buraya gel olur mu? Eğer buraya gelirsen bizim için bir şans olduğunu anlayacağım ve asla senden vazgeçmeyeceğim. Buraya gelirsen, burası senin bana VAZGEÇME dediğin yer olacak." Cemre, elleriyle adamın dudaklarına dokunmuş "Toprak, böyle konuşma ne olur, bu dediğin hiçbir zaman olmayacak, buna hiçbir zaman gerek kalmayacak," dediği an Cemre, adamın gözlerinin içine öyle etkileyici bakıyordu ki, Toprak’ın yüreğindeki korkunun gözlerine sirayet ettiğini genç kız onun gözlerinden anlıyordu. Gözlerimde baş göstermeye başlayan kaybetme korkusu Cemremi o kadar şaşırtmıştı ki...

“Ah be güzelim, korkuyorum, bir an her şeyin bozulup gitmesine, aşkımızın başımıza yıkılmasına ve altında kalmamızdan korkuyorum... Üzmekten, senin üzülmenden deli gibi korkuyorum... Seni kaybetme fikri bile nefesimin kesilmesine yetiyordu.”

“Toprak..”

"Cemre..."

"Efendim Toprak,"

"Bu gece, ruhun ile kalbini bana açacak ve sonsuza kadar bana teslim edecek misin? Aşkın ile aşkıma teslim olacak mısın? Artık gerçekten benim olacak mısın?" dedi. Cemre, yüzüne alev toplarının bir bir isabet ettiğini hissetmeye başlamıştı. Yanan yüzüne kızarıklıklar eklenince utancından gözlerini sevdiği adamın gözlerinden çekip yerdeki taşların desenlerini incelemeye başlamıştı.

“Derin derin nefes al kızım, sakin, sakin ol...” diyerek içten içe sakinleşmeye çalışıyordu. Toprak'ın söyledikleri kızın beyninde yankılanırken, yerdeki taşların desenlerini incelemeye başladığına inanamıyordu. Kahretsin! Cemre bunu tamamıyla aklından çıkarmıştı. Kaçınılması güç bir gerçek ile yerle bir olurken yüreğini deli gibi bir korku sarıp sarmalamıştı. Eliyle genç kızın çenesine ufak bir dokunuş yapıp gözleriyle gözlerinde köprü kuran o bakışı sağlamak için çenesini hafifçe kaldırmıştı. İşte o an, o bakışta genç kız kitlenip kalmıştı.

"Bakma bana öyle, senin korkmana asla izin vermem meleğim..." Allah aşkına Cemre dışından mı konuşuyordu? Bu adam korktuğunu nasıl anlamıştı ki şimdi? “Of nasıl olacak ki? Şimdi birileri görecek, ayıp olacak, bu mesafede bu yakınlıkta,” diye içten içe telaşa kapılmış bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu.

"Kimse yok bu gece merak etme. Herkes gitti. Hacer teyze, bizim gibi çifte kumruları bu gece yalnız bıraktı." diyerek arsızca göz kırpmıştı.

Cemre var ya kesin dışından konuşuyordu, yoksa bu adam nereden bilecek o konuşmadan, düşüncelerini mi okumaya başladı bu adam onun? “Çık düşüncelerimin arasından müstehcen korkular, şimdi onları da okuyacak düşünce canavarı... Of Allah'ım sen bana yardım et...”

"Cemre’m, korkma ve güven bana," dediği an, o yaklaşan şey onun dudakları mı yoksa korkudan ne yapacağını bilemeyen genç kıza mı öyle geliyordu. Kahretsin! Kaçınılmaz son bu kadar yakın mıydı yani? Biraz hazırlık yapsaydı öncesinde en azından, of ya ne saçmalıyordu ki şimdi... Adam, adım adım yaklaşırken genç kızın düşündüklerine de bak ya... Ve beklenen o an, sevdiği adamın dudaklarını dudaklarında hissettiği ve ona olan ihtiyacının, arzularla dolu hasretinin farkına vardığı o an, ona açlıkla karşılık verdiği andı.

Yıldızların şahitliğinde, Cemre'nin Toprak'ına hasretle kavuştuğu bir teslimiyet gecesi yaşanıyordu. Fonda Mustafa Ceceli'nin Sultanım şarkısı dile gelirken onlar aşklarını tüm hücrelerinde iliklerine kadar hissederek yaşıyorlardı. Olmaz denenler oldu, oyunlar, itirazlar, itiraflar, kabul görmeyen vasiyet, ikna olunan gerçekler ve sonunda aşkın galibiyetiyle sonuçlanan bir savaş ile birleşen iki yürek...

Peki ya bu hikâye burada biter mi? Âşık oldular, mücadele ettiler, evlendiler, kavuştular ve bitti öyle mi? Yok artık... Bizim Cemre ile Toprak'a asla böyle bir son yakışmaz... Macera daha yeni başlıyor... Toprak ve Cemre, kavgaları ve zıtlaşmaları ile aşklarını yaşayan bu çatlak ikilinin yaşayacakları ve yaşatacakları daha çok şey var.

Loading...
0%