Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Bölüm

@ugurluay

32.BÖLÜM(***Sulu dakikalar***)

"Sevda dedikleri uslanmaz çocuk,

Biraz ölçülü, biraz dengeli ol be güzelim,

Göze sokmaya ne kadar çok heveslisin böyle...

Söylesene bana can üzmeye, yürek yormaya ne gerek var..."

Cemre, birkaç dakika önce toplantı salonunda, içinde gizlemeye çalıştığı yarayı, kendi elleri ile söküp atarak, kalbinin acılar içinde kan revan içinde kalmasını sağlamıştı. Toprak'ı, onun kocası, sevdiği adam, ona güvenmiyordu. Lanet kız ile onu bir tutuyor, Cemre’nin de onu bırakacağını, yüz üstü bırakıp gideceğini dillendirmese de adamın yüreğindeki akıl almaz korkuyu gözlerinde hissediyordu. Ve o gözlerde gördüğü şey, bir tek onun anladığı ve anlamlandırdığı imalarla doluydu.

“Allah'ım bana güç ver,” diye hıçkırıklar arasında kendini zar zor attığı, tek kaçış yeri olan tuvaletin lavabosuna ellerini dayamış, derin nefesler almaya çalışarak sakinleşmeye çalışıyordu. Kafasını kaldırıp aynadaki dağılmış görüntüsüne baktığı sırada, kollarını göğsünün altında birleştirmiş, çatık kaşlar ile onu süzüm süzüm süzmeye başlayan Mira'yı görmüştü. Aynadaki onaylamaz bakışlarını Cemre’ye gönderirken, onun hoşnutsuz ifadesini yansımasından hissetmişti.

"Orada ne yaptığını sanıyorsun, hem sen ne ara geldin? Beni nasıl buldun?"

Mira, genç kızın yanına gelip, musluğu açarak avucunun içine doldurduğu buz gibi su ile önce kızın ağlamaktan şişmiş yüzünü yıkamaya, yüzünü istila edip gözlerinin kızarmasına sebep olan tuzlu gözyaşlarını yok etmeye çalışıyordu.

"Cidden merak ediyorum doğrusu Cemre, daha kendini ne kadar yıpratıp acınası duruma düşeceksin? Bundan ne zaman vazgeçeceksin acaba? Anlamıyorum ki duygusal olan ben, mantık timsali sen iken, ne zaman rolleri değiştirdik biz, her şeyden önemlisi bu rol değişiminden benim niye haberim yok? Bak açıkça söyleyeyim rol çalmandan hiç hoşnut değilim..."

Mira, yüzünde açmış olan şefkatin tüm renk tonlarının tomurcuklarıyla genç kıza gülümsüyordu. Deli kız bir de uslanmaz bir halde ona küçük bir çocuk gibi göz kırpıyordu.

"Bana âşık olmak yaramıyor baksana, iyice sulu gözlü oldum çıktım."

"He, he fark ettim ben onu," derken durumdan hiç hoşnut olmadığını, Cemre’nin bu durumda olmasının onun hiç hoşuna gitmediğini anlamıştı.

"Şuna bak ya onu tanıdığım günden bu yana ben, ben değilim sanki hayatım alt üst oldu resmen, bu aşk denen melet çok can yakıyormuş be Mira..."

"Bilirim, bilmez miyim hiç... Can yakar, bir parazit gibi kalbine çöreklenir, senin iliğini kemiğini, kanını emer, sömürür, bitirir, nefessiz bırakır, boğulduğunu bilirsin ama kahretsin ki ondan vazgeçemezsin..."

Mira, aynadaki görüntüsüne bakıp çok uzaklara, canının yandığı anlara, canını yakan adama doğru dalıp gitmişti çoktan...

"Hop, dur bakalım oradan fazla uzaklaşma, rol çalmıyoruz şu anda Mira hanım, odak noktası benim, hedef şaşırtmayalım lütfen," dedi.

Cemre, onu dalıp gittiği yerlerden sürüklercesine çekip almıştı. Mira’nın daha fazla acı çekmesine, dahası onun yaşadıklarından dolayı geçmişteki anılarına dalıp daha fazla üzülmesine katlanamazdı. Hem de değmeyen bir Arda hırtı yüzünden...

"Üf, iki dakika drama bağlayalım dedik hemen engel ol zaten, kıskanç hatun sende..."

"Kıskanırım tabi, farkındaysan şu an halletmemiz gereken önemli bir konumuz var. Dikkatini çekerim benim âşık olduğum kütük kocam, hani bizi senin kuzeninle oyuna getiren adam var ya şu an benim odamda bana söyleyecekleri, alayla karışık cümlelerini planlıyor, o neresi ile düşündüğünü anlayamadığım kafasıyla..."

"Kızım cidden istifa etmeyeceksin değil mi?"

Mira, birden durumun ciddiyetini kavramış gibi elleriyle genç kızın iki koluna vantuz gibi yapışmış, onu ileri geriye doğru sarsarak, o pörtleterek açmış olduğu gözler ile korkutucu olduğunu sansa da şu an ki görüntüsünün komik olduğunun farkında bile değildi.

Cemre, onun tüm komik hallerini yok sayıp, tüm ciddiyetini toplayarak, "Tabi ki istifa edeceğim, Allah aşkına Mira o kadar lafımın sözümün arasından sen takıla takıla o odada konuşulanlar arasından istifaya mı takıldın."

"Kızım öncesinde odaya yığdığın sebeplerin hiç biri beni ilgilendirmiyor, yani ilgilendiriyor da şu an için değil, uf anladın işte sen beni ya, zorlamasana kızım beni, şimdi dikkatimin odak noktasında sen ve istifa kararın var."

"İyi o zaman takıldığın kelimeyi gerçekleştirmek için şu an ilk adımı atmaya, istifa mektubumu yazmaya gidiyorum,"

Cemre, Mira’nın yanı başındaki peçete kutusundan bir adet peçete alıp ile yüzünü kuruladı. Mira'nın bir karış açık ağzına aldırmadan genç kız kapıya doğru yönelmişti. Cemre’nin bile anlayamadığı bir hız ve atiklikle, ani bir hareket ile ellerini ve ayaklarını açmış kendinden bir duvar örüp aklı sıra onun geçişini engelleyecek saftirik arkadaşı ya...

Gözlerini fal taşı gibi açmış yalvaran bakışı ile birlikte " Cemre, yalvarırım beni bu cehennemde tek başıma bırakma... O zebaniler, Umut ve Toprak beni yeryüzünden siler, bunu bana yapamazsın, bana kıyamazsın değil mi?" diyerek yalvarmalarına bir de şirinlik ekleyince genç kızın karnına ağrılar girene kadar gülme isteğine engel olmak zorunda kalmıştı. Gözlerini Mira'nın arkasına odaklayıp , "Aaaa Arda, senin burada ne işin var?" dedi.

"Hani? Nerede? Arda mı?" Mira, ani bir hareket ile arkasına dönmüştü. Onun hareketlenmesini fırsat bilip, Cemre ise onun açtığı boşluktan kendini kapının dışına çoktan atmıştı.

"Ah, Mira ya bu adam senin sonun olacak, kurtul şu hastalıklı duygularından... Amma sazansın kızım ya, bir kere de yeme şu numarayı, ayıp çok ayıp, " dedi.

Cemre, odasına doğru koşturmaya başladı. Arkasından Mira’nın, ona tüm iyi dileklerini sıralarken aralarda küfürlerini de sessizce, içinden yolladığına adı gibi emindi. Bunun acısını ondan çok fena çıkaracağını bile bile Cemre’nin kahkahaları Mira’nın homurtularına karışarak yeri sarsa sarsa ardından gelmeye çalıştığını hissediyordu.

“Ah be güzel arkadaşım bu numara her defasında da yenir mi ya?” diyen Cemre iç geçiriyordu.

***

“Öfkeni at da gel dediysek de bu kadar geç kal da demedik ki canım... Zaten özledim, sabahtan bu yana göremedim, toplantı desen onun üzerinden atamadığı şaşkınlığı yüzünden göz göze gelememiştik bile bir türlü... Ah be hırçın güvercinim, nasıl da inandı onu gözümün önünden ayrı bir yerde çalışmasına izin vereceğime... Bana kalsa onun işe başladığı günün ertesi günü karargâh kuracaktım buraya da Umut bunun iyi bir fikir olmadığına beni ikna etmişti. Gerçi her halükarda bizim hırçın güvercin gagalayacaktı ya beni neyse,” diye Cemre’nin odasında kendi kendine konuşan Toprak bir yandan da sevdiği kadının odasını inceliyordu.

Odanın kapısı sertçe açıldığı an Toprak, ayaklarını uzatarak oturduğu, Cemre'min koltuğundan sendeleyerek ani bir irkilme ile düşmekten son anda kendini kurtarabilmişti. Lanet olsun! Bu ne hiddet bu ne şiddet neydi böyle yahu...

"Kızım bana ayarsız diyorsun, kendi girişine bak bir, nasıl bir kapı açmaktır o ya? Utanmasan kapıyı söküp alacaksın yerinden. Canıma kastın mı var sevgili karıcığım benim?"

"Ooo Toprak Bey, bakıyorum da odamı sahiplenmişsiniz. Şuna bak ya, bir de utanmadan koltuğuma o koca poposunu yaya yaya oturuyor."

"Eee senin odan benim odam sonuçta kadınım. Senin olan her şey benim." Diyerek koltukta geriye doğru yaslanmış, ellerini başının altında ensesine doğru birleştirirken, ayaklarını az önce indirdiği masanın üstüne utanmadan tekrar koydu.

"İndir o ayaklarını masamın üzerinden," dedi.

Cemre, hiddet ile bağırırken, neye uğradığımı şaşırmış Toprak onun sinirle tepinmesini korkarak izliyordu. Ne olmuştu şimdi ya? Alt tarafı adam ayaklarını koymuştu masaya? Ne vardı yani, ondan kıymetli miydi şu kıytırık masa?

"Tamam kızım ya güzelce söylesene, ne bağırıyorsun? Bütün şirketi başımıza toplayacaksın," diyerek hemen toparlanıp ayağa kalkmış, onun önüne giderek omuzlarından tutup koltuğuna doğru yönlendiriyordu.

"Sakin, sakin, sakin ol karıcığım, derin derin nefes al, bak böyle ," diyerek derin derin nefes alma hareketini sesli bir şekilde gösterirken, bir yandan da elleri ile genç kızın anlam veremediği hareketler yapıyordu.

"Toprak!"

"Tamam, tamam sakin ol karıcığım, al otur senin koltuğun sonuçta," diye onun omuzlarından tutuşunu sıkılaştırırken, bir de buna masaj hareketi eklemişti. Cemre’yi koltuğuna oturtmuş, hemen karşısına geçerek, onu etkilemek ve sakinleştirmek için B planını devreye sokmuştu. B planı her zaman işe yarardı. Toprak genç kızı ayartıcı bakışları ile etkilemeye çalışıyordu. Cemre ise adamın âşık olduğu, taptığı o gözleri ondan acımasızca çekip almıştı. Toprak’a aldırmadan, genç kız umursamaz bir halde önüne aldığı beyaz bir kâğıda bir şeyler yazıyordu.

"Lanet olsun! Yazmıyor bu kalem," diyerek sıkmaktan ellerinin boğumlarının kızardığını hissettiği kalemi genç kız hiddetle duvara fırlattı. Elindeki kalem değil de sanki Toprak’ın ta kendisiydi. Cemre acımadan hunharca fırlatmıştı kalemi.

"Cemre, o kadar önemli ve aciliyeti olan ne yazıyorsun söylesene, hem de âşık olduğun adam, bir tanecik kocacığın karşındayken."

Toprak, merakına yenilip genç kızın öfkesinden nasibini almaya çoktan niyetlenmişti.

"Sus Toprak, sus artık. Çok sinirliyim kalbini kırmak istemiyorum, sus."

"Tamam, susacağım, susacağım da söylesene çok merak ediyorum. Ne yazıyorsun sen öyle?"

"Susacağına söz veriyor musun?"

"Söz dedik ya güzelim, söylesene ne yazıyorsun?"

"İstifamı yazıyorum." Yuh yani insan bu kadar da umursamaz olur muydu?

"Ne? Ne istifası?" Tamamen refleksel olarak çıkan sözler kendi ağzından çıksa da, içinden işte bu, diyen nidaların yükselmesi aynı ana denk gelmişti. Biliyordu, biliyordu işte...

"Çevirdiğiniz onca dolap ve oyundan sonra anlaşma yaptığın bu şirkette çalışacağımı nasıl düşünürsün. Yarından itibaren başka bir iş arayacağım, çalıştığım bütün yerler ile anlaşma yapacak halin yok ya?" diyen genç kızın dudakları sinsice kıvrılmıştı.

Toprak’ın bozulmasını beklediği suratında tek bir üzüntü belirtisi, belirtiyi bırak kırıntıcık dahi göremediği zaman bu defa bozulan Cemre olmuştu.

"Bence sen bu istifa işini tekrar düşün." Diyerek bulunduğu sandalyeye iyice yayılmış ve bacak bacak üstüne atarken genç kızın suratına, onun anlamlandıramadığı pis sırıtışını çoktan yerleştirmişti.

"Düşünecek bir şey yok, bak imzamı da atıyorum. Şimdi de gidip bunu Umut Bey'e vereceğim." Diyerek tam ayağa kalkmıştı.

Mira'nın endişeli ve korku dolu bakışlar ile odaya ani giriş yapmıştı. Mira’nın heyecanının yüreğinden gözlerine hücum ettiğini görünce, Toprak’ın yüzüne keyif akın akın dağılıyordu. Cemre'nin içinde korku pıtırcıkları oluşmaya başlamış ve çoktan soran gözler ile arkadaşına bakmaya başlamıştı. Cemre bu kızın bu odaya her girişinin ardından aldığı her yeni haberde mahvoluyordu ve şu an gerçekten korkuyordu. Özellikle Toprak’ın keyifli hallerini gördükçe Mira’nın bu halinin pek de hayra alamet olmadığını hissediyordu. Ve deli gibi korkuyordu.

"Cemre, sana iki kötü bir iyi haberim var?"

Toprak, duydukları karşısında odanın içinde kahkahalarını bırakırken, Cemre'nin yüreğinin gözlerinde attığını deli gibi hissediyordu.

Mira'nın iki kötü, bir iyi haberi neydi acaba? Toprak'ın kahkahalarını odaya serbest bırakmasına ve onun keyfinin kâhyası ile birlikte karşılıklı gülüşmelerine sebep olan da neydi?

Loading...
0%