@ugurluay
|
33.BÖLÜM(***Tatlı Didişmeler***) "Kavgan kiminle be güzelim, Kendinle mi yoksa benimle mi? Hiçbir suçu olmayan masum aşkımızla mı? Yüreğinde sakladığın itiraf edemediğin yaralarınla mı? Peki, söyler misin bana? Haberim bile olmadan bedel ödetmek niye? Beni, aşkımı, verdiğim değeri öfkene kurban etmen niye?" Mira'nın endişeli bakışlar ve korku ile heyecanının yüreğinden gözlerine hücum ettiği sırada odaya giriş yapmıştı. Toprak’ın yüzüne keyif akın akın dağılırken Cemre'min içinde korku pıtırcıkları oluşmaya başlamış ve çoktan soran gözler ile arkadaşına bakmaya başlamıştı. "Cemre, sana iki kötü bir iyi haberim var?" dediği an Toprak, odanın içinde kahkahalarımı bırakırken, Cemre'nin yüreğinin gözlerinde attığını hissediyordu. "Mira ne oldu hayırdır? Bu nasıl bir giriş böyle?" "Arkadaşına çekmiş ne olacak, bence giriş ve çıkışlarınıza bir ayar çekmelisiniz." Toprak, kahkahalarının arasından bunu söyleyebildiğine hala inanamıyordu. Cemre'nin ve süpürgeli baldızının bakışlarının aynı hiddet ile ona dönmesiyle, ellerini teslim olur gibi havaya kaldırarak, “Tamam teslim oldum,” der gibi hareketler yaparak sesini kestiğini gösteriyordu. "Kızım önce hangisini duymaya yüreğin el verecek, ona göre söyleyeceğim." Mira, genç adama tehdit içeren bakışlarını bir yandan göndermeyi ihmal etmezken, Toprak süpürgeli baldızına hiç aldırış etmeden bacak bacak üstüne atmış kendinden emin davranışlarına bir de utanmadan ıslık çalmayı da eklemişti. "Kötüleri söyle önce sonra iyi haberi duyunca öncekileri unuturum." "Tamam, hazır mısın?" "Kızım, gerilim yapmasana bir çırpıda söyle geç işte, ne uzatıyorsun?" "Tamam, o zaman bir çırpıda söylüyorum. İlk kötü haber bu," diyerek Cemre’nin eline ne olduğu anlaşılmayan bir dosya tutuşturdu. "Bu ne be?" Anlamsızca Mira'ya bakan genç kız, söze giren ve olanlardan haberdar olan tabi ki Toprak "Sözleşme!" diyerek araya girdi. Toprak’ın sesi odayı inletirken, Cemre'si anlamaz gözler ile ona bakıyordu. "Ne? Ne sözleşmesi?" "Ah be güzel karıcığım, işe girerken imzaladığın sözleşme var ya..." Cemre’nin anlamadığını anlayan Mira, hemen araya girerek açıklama gereği duyarak konuşmaya başladı. "Cemre, hani ilk iş gününde bir yığın imza attırmıştım ya ben sana." "Eee..." "İşte bu da onların arasına karışıvermiş canım bir şey değil yani." "Hani şu önemsiz, okumaya gerek yok, hepsi formaliteden ibaret dediğin kâğıt yığınından mı bahsediyorsun sen?" "Heh, evet zekâsına hayran kaldığım arkadaşım benim, enişte bak arkadaşım diye demiyorum çok zeki bir karın var maşallah, senin eş benim arkadaş seçimim mükemmel ötesi yani..." "Eeee ne yani, ne var ki bu kâğıtta Mira, özet geç." "Şey, şey var, aslında o kadar da önemli değil canım benim ya." "Mira, delirtme beni, ne yazıyor bu kâğıtlarda?" "Tamam, ne kızıyorsun ya? Korkuyorum bağırma bana öyle..." "Mira..." "Tamam söylüyorum, o anlaşmada şirket ile iki yıllık anlaşma imzaladığını eğer iki yıl dolmadan işten ayrılırsan tazminat ödemek zorunda kalacağın yazıyor, Oh be, söyledim sonunda," derin bir nefes alırken Toprak’ın süpürgeli baldızının üzerinden büyük bir yükün kalktığı gözle görülür derece de belli oluyordu. "Aman Mira ya, ben de bir şey söyleyeceksin sandım. Öderiz tazminatı ne olacak yani..." Cemre, başına geleceklerden habersiz gülmeye başladı. “Ah be Cemre'm çok erken konuşuyorsun, çok erken...” diyen Toprak dişlerinden arasından fısıldamıştı. "Şey, Cemre, tazminatın bedeli kâğıtta yazıyor, önce bak bir sonra konuş istersen canım arkadaşım," Çirkefliğinden eser kalmayan süpürgeli baldızın renkten renge girmesine şaşırmamak lazımdı, ah garibim az sonra başına gelecekleri onun kadar Toprak’ta bildiğinde baldıza acımaya bile başlamıştı doğrusu... Süpürgeli baldızın şirinliğinin bile işe yaramayacağına adı gibi biliyordu. "Allah aşkına Mira, ne ezilip büzülüyorsun? Ne kadar olabilir ki bir tercümanın tazminatı? Ağabeyimi arar isterim," dediği an dosyanın arka sayfalarındaki kırmızı ile yazılmış tazminat bedelini görünce gözleri gündüz vakti hortlak görse bu kadar dehşet içinde açılmazdı. “Yandı bizim çirkef baldız, Cemre'min gözlerinde gördüğüm dehşet az sonra Mira cadısının üzerinde patlayacak ve onun yakıp kavururken yok edecekti.” Diye gördükleri karşısında Toprak sesli bir iç geçirmişti. "Lanet olsun Mira, bu, burada yazan doğru olamaz değil mi? Bu ne? Bu sadece bir tercüman için çok fazla, koskoca şirket basit bir tercümandan bu kadar tazminatı nasıl ister? Bu tazminat bedeli ne böyle?" "İnan bilmiyorum Cemre, senin kadar bende şaşkınım," Artık Mira çökmüş yerin dibini kazıp içine girmeye çalışıyordu. Yoksa Cemre'nin öfkesi onu kül edip havada uçuracaktı. "Bilmiyorsun öyle mi? Bilmiyorsun? Mira arkadaş markadaş dinlemem parçalarım kızım seni," tam da Toprak’ın beklediği bir hareket ile Mira'nın üzerine atladığı an daha baldızına ulaşamadan karısını belinden yakalamıştı. "Ya Cemre ben nereden bilebilirdim böyle bir şey olacağını?" "Ya Mira ben okuyacaktım da sen engel olmadın mı? Formalite bunlar önemli bir şey değil demedin mi?" "Şey, öyle dedim değil mi? Ama ne bileyim kızım ya bana da Umut öyle dedi. Hain kuzen resmen oyuna getirdi beni de..." "Ya bak bir de oyuna geldim diyor ya, tutma beni Toprak parçalayacağım ben bunu." "Enişte dinleme sen onu tut, tut, bırakma sakın he... Bak bırakırsan ben arkadaşsız sen de Cemre’siz kalırsın, sen tut onu bırakma sakın…Ya tamam canım arkadaşım sakin olsana biraz." "Sakin mi olayım? Sakin mi olayım? Dalga mı geçiyorsun sen ya? Mira o rakamı gördün mü sen? Hani şu gözüme sokulsun diye kırmızı ile yazılıp yanındaki sıfırları sayamadığım ve sonunda bir de dolar işareti olan rakamı?" "Hı hı, evet, maalesef görmüş olabilirim, galiba, sanırım, of kahretsin o lanet rakamı gördüm ben de." "Heh senin gördüğün o rakam var ya ben sülalemin servetini koysam onu ödeyemem farkında mısın?" "Cemre, tamam benim yüzümden oldu, özür dilerim," ağlamaya başlaması ile Cemre birden duraksadı ve adamın anlamadığı bir biçimde kedi gibi uysallaşıp sakinleşti. Mira, kendini bırakıp ağlarken Cemre, yanına gelip ellerinden tutarak başını göğsüne yaslayıp saçlarını okşuyordu. "Tamam, tamam üzülme kızmıyorum artık, tamam üzülme sen," diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ne yani bu kızın sakinleşmesi için ağlamak mı gerekiyordu. “Lanet olsun! Ben istediğim zaman ağlamayı beceremiyorum ki, istediğim zamanı bırak ben ömrümde hiç ağlamadım ki,” diye içten içe hayıflanıyordu. Cemre, dinmeye başlayan öfkesini yok sayarak Mira'nın gözyaşlarını siliyordu. "Hadi söyle bakalım ikinci kötü haber neymiş? Bundan daha kötüsü olamaz herhalde." “Ah be karıcığım beterin beteri var bilmez misin sen?” diye iç geçirmişti. Toprak açısından iyi ama Cemre açından ne derece kötü pek bilmese de sevdiği kadının tepkilerini ölçmek için çoktan onu seyre dalmıştı. "Bu, bu haber bence çok daha kötü Cemre." Hıçkırıklar arasında zar zor konuşuyordu. "Yok canım öyle değildir, ne olabilir ki, tamam işte ayrılmıyorum, kalas kocacığım bir iş anlaşması yapmış olabilir, arada sırada iş yerinde de onu görüp ayarsızlıklarına katlanabilirim sanırım." "Cemre, bu enişte bey sadece anlaşma değil, ortak olmuş şirkete, senin odanın tam karşısına odası hazırlanıyor, onun tercümanlık işleriyle de beyzademiz senin ilgilenmeni istemiş. Yani anlayacağın arada sırada değil kafanı her uzattığında yada o seni her çağırdığında sevgili dengesiz kocacığını maalesef ki görmek zorundasın," O an, işte o an Cemre'nin az önceki dinmeye başlayan öfkesinin ivme arttırarak yükseldiğini dahası Toprak yanlış görmediyse kulaklarından duman çıkara çıkara ona doğru yöneldiğini görmüştü. Kahretsin! En azından şu an hepsini öğrenmemeliydi. "Toprak!!" İşte bu ses, Cemre’nin yeri göğü inleten bu sesi, onun çevresindeki her bir insan evladının eğer kulak sağlığını düşünüyor ise kulaklarını kapatmaları gerekiyordu. O tiz ses kulakları delip geçecek cinstendi. "Buyur karıcığım," ne kadar alttan alırsa o kadar düzlüğe çıkardı. "Mira ne diyor?" "Ne ediyormuş süpürgeli çirkef baldız, kızım olay senin üzerinden dönüyordu niye bana çamurlarını sıçratıyorsun." "Enişte..." "Sen sus ortam bozan kız kurusu." "Toprak laf salatası yapma bana, cevap ver. Sen şimdi benim arkamdan dolaplar çevirip bu şirkete ortak oldun, üstüne bir de bu lanet sözleşmeyi kaş ile göz arasında bana imzalattırıp benim ayağımı bağladın, çünkü bu rakamı ödeyemeyeceğimi biliyordun. Tabi bu da benim kocama yetmedi, dur durak bilmedi. Bu şirkette, bu kocaman şirkette başka yer yokmuş gibi tam de benim odamın karşısında kendi odanı hazırlatıp benim senin işlerin ile ilgilenmemi istedin. Olanlar bundan ibaret değil mi? Ben yanlış yada eksik bir şey anlamadım." Toprak’ın üzerine doğru tehlikeli bir şekilde her kelime de adım adım gelen Cemre’nin, cümlenin bittiği anda dikleştirdiği burnu, hırçın bakışları ile adamın dibine kadar gelmişti. Kahretsin! Mira, nasıl başarmıştı az önce Cemre'sini sakinleştirmeyi, ağlamıştı, evet evet ağlamıştı. Hemen teorik bilgiyi, pratiğe dönüştürmeye çalışarak ağlama çabasına girişirken ağzını, yüzünü buruşturup gözünden yaş akıtmaya çalıştı. Ama nafile... Allah aşkına nasıl ağlayabilirdi ki? "Sen, sen ne yapıyorsun?" "Onun taktiğini uyguluyorum," diyerek Mira'yı göstermişti. "Ay iğrençsin enişte..." Yüzünü buruşturup “Sana yakışır mı hiç o numara? Beceriksiz…” Bakışlarıyla onaylamaz bir ifadeyi çoktan adama göndermişti. "Ne var be, sende ne güzel işe yaradı bende niye yaramasın. Denemekten ne çıkar." "Toprak..." diye haykırırken odanın etrafında bulunan çiçekleri vazolardan bir bir çıkarıp adama doğru bir sinir harbi içinde fırlatmaya başladı. "Ay kıyamam sana, sen hep çiçek at bana, ben hep böyle şeyler yaparım birtanem benim," dediği an vazonun birini tümden alıp başının üzerine doğru iki eliyle kaldırıp adama doğru fırlatmaya hazırlanıyordu. "Yok, yok, yapamazsın, yapmazsın değil mi? Ben senin kocanım," diye haykırırken, Cemre, sinsice adama bakıp çoktan gülme krizine girmişti. "Öyle bir yaparım ki şaşar kalırsın sevgili kocacığım," dediği an vazoyu adama doğru fırlatmıştı ki akıl zengini Toprak hemen arkasındaki kapıdan yararlanıp kendini dışarıya zar zor atmıştı. Deli kız bir gün cidden sebebi olacaktı ya hadi neyse... İnsan bir sevinirdi ama adamın hatun da ne gezer, hep bir şiddet hep bir hiddet arkadaş... Sakinleşmiştir umuduyla kapının aralığından kafasını tam uzatmıştı ki, uçar vaziyette kendisine doğru geldiğini gördüğü vazo yüzünden kapıyı kapaması bir oldu. “Neyse biraz sakinleşsin sonra konuşuruz, artık hep buralardayım nasıl olsa, hem evde hem işte hep ben, çok güzel olacak çok...” Keyif ile Umut'un, yandaşının odasına doğru yönelirken, çocuklar gibi şen şakrak, ıslık çalmak ise içinden kopup gelen bir heyecandan başka bir şey değildi. “Hayat, yaşamak seninle çok güzel be hırçın güvercinim… Hep AŞK, hep HEYECAN, hep SEN...” diyerek içinden coşup gelen aşka engel olamıyordu. "Ağırdır sevmelerim SEN kaldıramazsın, Zordur vazgeçişlerim BENDEN kurtulamazsın..." Cemre, Toprak'a attığı vazodan bile hıncını alamamışken hala yerinde sinirden tepinerek bağırıyordu. "Kahretsin, tazminat yüzünden burada çalışmam yetmezmiş gibi birde iş yerinde sevgili kocacığımın bana güven veren bakışları arasında çalışmaya çalışacağım. Ayarsız kütük herif, imalat hatası, fabrika atığı ne olacak." "O kadar da kötü değil bence," diyen Mira'ya gözlerini döndürdüğünde kırmızıyı gören bir boğadan farksızdı. Hiddeti Mira’ya yönelirken, öfkesi onu kurban edecek seviyeye ulaşmıştı. "Mira, kes sesini," dediği an yumruklarını sıkmış, kıza doğru gösterirken susmazsa başına neler geleceğini gözleri ile ona anlatıyordu. "Tamam, tamam sustum," diyerek ağzının hayali fermuarını kapatmaya çalıştı. Cemre’nin öfkesi ortamı delip geçerken, ortamdaki derin sessizliğe daha fazla dayanamamıştı. "Eee şu üçüncü ama iyi olan haberin neydi bakalım tatlı cadı?" Cemre, sesine normal seviyede tutmaya çalışıp, dudaklarına yapmacık, yalancı bir gülümsemeyi çoktan yapıştırmıştı. "........." Sanki hiç soru sormamış gibi, Cemre yokmuş gibi etrafı inceleyen Mira'nın davranışları kızın sinirlerini bozmaya yetmişti. "Kızım konuşsana ya, hu hu sana diyorum." Diye karşısına oturup elleri ile gözlerinin önünde yelpaze gibi sallamaya başladı. "Eeee sende bir karar ver susayım mı konuşayım mı canım? İki dakikada ayarlarım ile oynadınız, ne yapacağımı şaşırdım." Kaşlarını çatmış, ellerini beline koymuş, ona hesap soruyordu. Aynadan kendisini görse gülme krizlerine girerdi, durumu o kadar vahim ve komikti. "Tamam kızım sakinleştim hadi güzel bir haber ver de içimiz güzelleşsin, keyfimiz yerine gelsin." Cemre, onun o hallerini gördükçe dudaklarını gülmemek için ısırmak zorunda kaldı. "Tamam, hemen söylüyorum. Tüm her şeye rağmen birlikte çalışmaya devam edeceğiz, çok güzel bir haber değil mi?" dediği an o ahtapot gibi kollarını onu boğarcasına boynuna doladı. "......" Cemre’den çıkan abuk sabuk boğulma sesleri dışında ağzından tek bir anlamlı kelime çıkmamıştı. Pardon çıkamamıştı. Bu deli kız resmen onu boğmaya niyetlenmiş, rengi mora dönene kadar boğazını sıkmaya devam ediyordu. "Ne? Sevinmedin mi? Bundan iyi ve güzel haber mi olur? Konuşsana kızım, bir şeyler söylesene," dediği an boğazına doladığı kollarını zar zor boynundan kurtardı. Cemre, boynunu ovalarken, öksürükleri arasında kahkahaları onun kulaklarında çınlıyordu. İlk başta Cemre ile birlikte kahkahalara boğulan Mira, kısa bir süre sonra kaşlarını çatarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Neden güldüğünü sorabilir miyim acaba?" "Bu güzel haberlere de gülünmez de ne yapılır? Baksana muhteşemin de ötesinde bir gün yaşıyorum. Hayal etsem bu kadarı olmazdı. Güzel haberleri arka arkaya almayı hayallerime bile sığdıramazdım o derece yani... Allah'ım beni neden Toprak ve Mira ile sınıyorsun ya Rabbim," dediği an yukarıya doğru bakarken ellerini havaya doğru açmış ve tam da şu anda yalvarıyordu resmen. Akıl sağlığımı da bu deliler arasında yitirmezse iyidir yani... "İnsan sevdiği şey ile sınanırmış kızım." Birde ukala, bilmiş bilmiş konuşmuyor muydu? Şeytan diyor ağzının ortasına iki tane patlat. "İnsan sevdiğini de yerden yere vururmuş bilir misin? Uygulamalı olarak göstermemi ister misin?" dediği an eline geçirdiği kitabı atmak için Mira’ya doğru kaldırmıştı. "Yok, yok, lütfen o uygulamayı kocanda dene ben ölmek için çok güzel ve gencim," diyerek havaya kaldırdığı elleri ile "Onları enişte beye servis et ben almayayım," diyen sesi Cemre’yi durdurmaya yetmişti. "Şuna bak ya, ne hallere düştük, ağlanacak halimize gülüyoruz," diye konuşurken kahkahalarına engel olamıyorlardı. Tam o esnada telefondan gelen bir mesaj sesi Cemre’nin kaşlarının çatılmasına ve dikkatinin telefona yönelmesine sağladı. Eline aldığım telefonda gördüğü isim ve mesaj tabi ki biricik kalas kocacığına, Toprak Beye aitti. Toprak: Cemre Hanım, yeni patronunuz odanın kapısında yaklaşık bir saattir sizi bekliyor. Evdeki mesainiz için bekleniyorsunuz. Size unutulmaz bir gece yaşatmak için kapında kölen oldum. Biraz ACELE Lütfen! Mesajı okuduğu an, elleri arasında sıkmaya başladığı telefonu, kapıya doğru fırlatması bir anda olmuştu. Her şey ışık hızında bir anda olmuştu. Telefonun kapıya çarpması ve telefonun parçalara ayrılması… "Toprak," diye Cemre, odayı inletirken çoktan kapının ardında adamın kulaklarını tıkadığına adı gibi emindi. Toprak'ın hamleleri Cemre'yi mat etmeye yetecek miydi? Cemre'nin kendisine güvenmeyen kocasına karşılık vereceği tepkiler neler olacak? |
0% |