Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@ugurluay

39.BÖLÜM(***Huzurun Kaçışı***)
Alara’nın söyledikleri Toprak’ın yüreğine şüphe tohumlarını ekse de o an onu daha fazla dinlemeyerek restorandan çıkıp gitmişti. Serseri gibi sokaklarda dolanırken önüne çıkan bir banka oturdu. Boş boş insanları izlerken havada süzülen bembeyaz bir güvercin gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.

“Hırçın güvercinim benim,” diyerek iç geçirmişti.

Yüzündeki gülümseme ile aklına düşen hırçın güvercininin onu aramış olduğunu hatırladı. Elini cebine atıp birkaç saat önce sevdiği kadının sesinden mahrum kaldığı için kendine kızarken arama tuşuna bastı. Cemre’sinin telefondaki ses tonu hiç hoşuna gitmese de ona döneceğini ve gece evde olacağını haber vermişti.

Telefonu kapattığında aklında yalnızca tek bir isim vardı. Eymen? Beynini çoktan kemirmeye başlayan isim çoktan öfkesinin odak noktası olmuştu. Belki yapmamalıydı ama içine yerleşen şüphe onu yok etmeden Toprak’ın onu yok etmesi gerekiyordu. Cemre’sinin yanına bu şüphe ile gidemezdi. Ona içindeki bu şüphe ile sarılamaz, dokunamazdı. Gözleri ona yüreğindeki sıcaklığı hissettiremezdi. Hem böyle bir şey yoktu değil mi? Hepsi Alara’nın saçmaladığı zırvalıklar, hepsi de sadece onun pis bir oyunuydu. Bitmek tükenmek bilmeyen iç çekişlerini geride bırakıp hemen Umut’u aradı. Havadan, sudan birkaç cümle ve sohbetin ardından bu gece döneceğini ona da söylemişti. Ardından iş ile ilgili konuları açmıştı. Lafı dolandıra dolandıra bugünkü toplantıya getirmişti. Bugün bir toplantı olacağını biliyordu ama gelenlerin kim olduğu hakkında bilgisi yoktu. Bugün gelenlerden birinin, Alara’nın bahsettiği Eymen denen adi herif olup olmadığını bir an önce öğrenmesi lazımdı. Umut’a bugün gelen yetkililerin kim olduğunu sorduğunda karşısındaki adamın bir an sesi kesildi. Sonra huzursuzca çıkan gergin sesine aldırış etmeden konuşmuştu. Umut’un sesindeki ton ve söylediği isim Alara’nın söylediklerine karşı adamın içinde kocaman bir “Acaba…” oluşmasına sebep olmuştu.

Umut, bugün Tarcan holdingden Eymen Tarcan ve adını hatırlayamadığı birkaç kişinin geldiğini ama şartlarda uzlaşılamadığı için anlaşmanın sağlanmadığını söyledi. Fakat söyleme tarzı, bu konunun onu ne kadar rahatsız ettiğini hissettiriyordu.

Kahretsin! Alara haklı olabilir miydi? Hem adamın ismine kadar söylemiş ve bugün şirkete geldiğini bile biliyordu. Kafasının içinde oluşan sorular beynini uyuştururken, Umut ile bitirdiği konuşmanın ardından birkaç telefon daha etmiş ve Eymen Tarcan hakkında bilgi toparlamaya çalışmıştı.

Lanet olsun! Bu kadar kısa sürede ne öğrenebilirdi ki? Tabi ki hiçbir şey… Filmlerde ve romanlarda ne kadar da kolay oluyordu bu işler, istediğine istediğin an ulaşıyorsun, kimmiş neymiş hemencecik öğreniyorsun. Ama gerçek hayat hiç de öyle göründüğü kadar kolay değildi…

Belki yapmamalıydı ama dayanamadı. İçindeki büyük şüphe ve akıl almaz derece de üstün gelen merakı araması gereken tek kişinin Alara’dan başkası olmadığını söylüyordu. Eline telefonu alıp aradığında telefonu açan kişi, açtığı an şuh bir kahkaha atmıştı.

“Haklı olduğumu öğrendin değil mi? Arayacağını biliyordum.”

“Alara kes saçmalamayı, Eymen Tarcan, ne biliyorsun hakkında, anlat…”

“Senin merak ettiğin her şeyi…”

“Alara yeter artık, benimle oyun oynama, anlat, kim bu adi herif…”

Alara, adamın emreden otoriter sesine sinirlenmiş olacak ki onun da sesi artık ciddileşmişti.

“Öğrenmen gereken her kelime için bana doğru adım atman gerekiyor, yani buraya geliyorsun aşkım.”

“Bana aşkım demeyi kes ve şunu o kalın kafana sok, artık asla senin yanına gelip o iğrenç suratını görmeyeceğim.”

“Geleceksin, çünkü deli gibi merak ediyorsun ve aradığın tüm cevaplar bende,” dedi ve telefonu adamın suratına, ağzımı bile açamadan kapattı.

“Lanet olsun! Ben bu kadın ile o kadar zamanı nasıl geçirdim. Onun gerçek yüzünü göremeyecek kadar nasıl kör oldum.” Telefonu elinin içinde sıktırırken, gelen mesaj sesi onu gerçek dünyanın sert yüzüyle acı içinde karşılaştırmıştı. Mesaj Alara’dandı. Bir otelin adı yazılı olan mesajın sonunda, “ Eymen Tarcan’ın kim olduğunu merak ediyorsan GELECEKSİN,” yazıyordu. Gördüğü mesaj ve isim, kanın adamın beynine sıçramasına, öfkesinin hat safhaya ulaşmasına sebep olmuştu.

“Lanet olsun! Kimdi bu Eymen Tarcan? Ve ben şimdi ne halt edecektim?”

Toprak içindeki meraka ve onu tüketmeye başlayan şüpheye yenik düşüp Alara’nın yanına gidecek miydi? Yoksa kendini, asıl sorması gereken kişinin yanında, Cemre’nin yanında mı bulacaktı?

***

“Gittim… Geriye dönüp bakmasam da gözüm ardımda kala kala gittim. Canımın yarısını, nefesimi, seni acı çeke çeke bıraktım. Kolay mıydı? Asla… Sen bir yanarken, ben bin yanıyorum. Kendim için, senin için, bizim için yanıyorum…”

Toprak, bir gün içinde ikinci defa bu iğrenç kadının yüzüne ve sesine katlanıyorsa eğer bunun tek sebebi içinde şüphenin yarattığı deli gibi oluşan kıskançlıktı.

Alara’nın mesajının ardından ne kadar dirense de içindeki zehirli şüphe ve kıskançlığa engel olamamış ve nasıl olduğunu anlayamadığı bir anda ve hızda kendini o kadının odasının kapısında bulmuştu. Onun oteline gitmek onun kendinden nefret etmeme sebep olsa da öncesinde güç toparlamak için birkaç kadeh bir şeyler içmişti. Gözleri kan çanağı gibi kızarmış, vücudu her an öfkeden patlama derecesine yükselmişti. Alara aşüftesi, tamda ona yakışır vaziyette kırmızı kısacık bir gecelikle kapıyı açtığında, onun isteğinin tam tersi adam midesinin bulanmasına engel olamamıştı. Toprak, kahrolası kadının, ne yapmaya çalıştığını adı gibi biliyordu ama onu öyle görmek bile kusma isteğinin artmasını sağlamıştı.

Kendini düşürdüğü durumun farkında bile değildi. Onu hiç umursamadan içeriye girip, hemen odanın içinde bu duruma katlanabilmek için içecek bir kadeh bir şeyler aradı. Aradığının ne olduğunu anlayan kadın, elinde bardak ve viski ile yanına geldi. Toprak, kadının suratına bile bakmadan elindeki içki ve bardağı sertçe çekip aldı. Halinden keyif aldığı açıkça belli oluyordu. Lafı uzatıp burada daha fazla duramayacağını anladığı an, Toprak için vakit sabahtan bu yana için kemiren Eymen Tarcan’ı öğrenme vaktiydi.

“Konuş Alara, kim bu Eymen Tarcan?” dediği an sorduğu soruya aldırış etmeden arkasından gelmiş ve adamın beline utanmadan sarılmıştı. Toprak, kadının kollarının dokunuşunu vücudunda hissettiği an kanı vücudundan hızla çekilmiş, kendinden iğrenmişti. Kahretsin, Toprak, burada bu kadınla ne yapıyordu böyle? O an içinde oluşan suçluluk öyle bir yakmaya başladı ki canını sanki Cemre’yi aldatıyor gibi hissetmişti. Beline dolanan elleri hissettiği an ellerinden tutup onu geriye doğru sertçe ittirmişti. Bu tavrından hiç de hoşlanmadığı belli olan Alara, sinir bozucu şekilde kahkaha attığında amacına çoktan ulaşmıştı.

“Konuşacak mısın? Senin oyunlarına gelmeyecek kadar kendimdeyim,” dediği an, ona iğrenir gibi bakmıştı.

“Tamam, madem öyle dinle o zaman,” Camın kenarına gitmiş ve eline aldığı viski bardağı ile konuşmaya başlamıştı.

“Eymen Tarcan, senin şu çok sevdiğini iddia ettiğin, yerlere göklere sığdıramadığın masum karının, Cemre’nin üniversitede ölümü bile göze aldığı sevgilisi… Aynı üniversite de okuyup, arkadaş ortamında tanışmışlar. Cemre, Eymen’i o kadar çok seviyor, o kadar çok kıskanıyormuş ki hatta bir gece kıskançlığı yüzünden Eymen ile arabada kavga etmişler. Araba kullanırken gözü dönüp Eymen’e saldırmış, kaza geçirerek ölümden dönmüşler. Eymen, kazadan sonra babası tarafından tedavi için gizlice yurt dışına çıkarılmış. Uzun süre kendini bilmez bir halde komada kalmış. Babası kazadan Cemre’yi sorumlu tuttuğu için ona yerini asla söylememiş. Tedavisi bitip sağlığına tam olarak kavuştuğu an ise babasının tüm itirazlarına rağmen Eymen’in ilk işi Cemre’yi bulmak olmuş. Cemre için geri döndü. Âşıklar bugün senin şirketinde sarmaş dolaş kavuşmalarını kutladılar. Senin onunla evlenmiş olman onu asla durdurmayacak. O Cemre’yi senden geri alacak.”

“Yalan söylüyorsun, bunlar, bunların hepsi senin hayal dünyanda uydurduğun saçmalıkların, bunlar gerçek olamaz, Cemre’nin ilk ve tek sevgilisi benim…”

Toprak’ın duydukları onun hazmedeceklerinin çok üstünde şeylerdi, bir hışımla kadının ağzından tutup çenesini olanca gücü ile sıktırmıştı.

“Ah canım ya, seni böyle mi kandırdı. Toprak, asıl hayal dünyasında yaşayan sensin, Cemre hiçbir zaman tam olarak sana ait olmadı. Evet biraz aklı karışmış olabilir ama o hep Eymen’i sevdi.” Bu kadın neler söylüyordu böyle, biraz daha devam ederse elinde can verecekti, haberi yoktu. Sertçe yere fırlatmıştı onu…

“Kes sesini, bunlar sadece büyük bir yalan, senin pis oyunların, Cemre yalan söylemez.”

“Senin karın yalan söylemiyor, ben yalan söylüyorum öyle mi?”

“Evet, tüm bu anlattıkların senin hazırladığın bir oyun, sana geri dönmem için hazırladığın bir tuzak, ben bu tuzağa düşmeyeceğim,” diyerek daha fazla onun anlattığı saçmalıkları dinleyecek değildi. Ayağa kalkıp çıkmak için kapıya yöneldiği an söyledikleri, adamın durmasını sağlayan tek sebepti.

“Tamam, o zaman araştır. Eymen’in nerede okuduğunu, trafik kazasını, o esnada yanında kim olduğunu, senelerdir onun nerede olduğunu araştır. Öğreneceğin gerçeklerden korkmuyorsan, yüzleşmekten korkmuyorsan araştır. Buldukların benim anlattıklarımın ötesinde değil çünkü.” Dediği an doğrular, gerçekler, yalanlar, her şey birbirine girmişti. Bu kadın yalan söylese bile asla bir dayanak göstermezdi. Kahretsin! Karşımdaki insanı çok iyi tanıyor olmamın bu kadar kötü ve can yakıcı olabileceğini hiç tahmin etmezdi.

Olabilir miydi? Tüm bu anlattıkları gerçek olabilir miydi? Kafası karışık, beyni uyuşuk, vücudunda dolaşan alkol miktarının beynini ele geçirmesiyle, yüreğindeki sızıyı daha fazla hissetmeye başladı.

Kendini yavaş yavaş kaybetmeye başladığı o anlarda, kollarını adamın boynuna dolayan Alara, gözlerinin içine utanmazca bakıyordu. Onun bu istek dolu bakışlarını genç adam çok iyi tanıyordu. Tanımasa bile kim bu bakışlardan ne anlamlar çıkarması gerektiğini bilirdi. Gözlerini sıkıldığını belirtir gibi açıp kapadığı an, adamın gözlerinin önündeki yüz, gördüğü o gözler, o bakışlar yüreğinin tek sahibi, sevdiği kadın Cemre’sinin yüzüydü. Onu görüyordu. Cemre’sini, köpekler gibi özlediği kadınını… Onun masum bakışları içinde kayboluyordu, gece gözlü nazlı yâri, onu alıp bambaşka diyarlara götürüyordu. Allah’ım bu, bu gerçek olabilir miydi? Aklı ona oyun oynamıyorsa, şu an karşısında ona gülen gözler ile bakan kadın Cemre’sinden başka bir insan değildi. Onun eşsiz kadını…

Aklı ve yüreği, el ele verip utanmadan bir de onunla dalga mı geçiyordu? O bakışlar ona doğru yaklaşırken, dudakları dudaklarına doğru süzülmeye başladı. Toprak, farklı bir ruh hali içinde, farklı boyutlardaydı. Cemre’si öpmek için adım adım ona yaklaşırken, Toprak gözlerini tekrar açıp kapadı. İşte o an yapmaması gereken bir davranışın tam ortasında, başrolde kendini oynarken buldu. Acı gerçek yüzüne tokat gibi çarparken, gördüğü yüz ve dudaklarına değmek üzere olan Alara’nın iğrendiği dudaklarıydı. Sertçe onu geriye doğru ittirirken yapmak üzere olduğu o büyük hatanın farkına varmıştı.

“Lanet olsun! Buraya hiç gelmemeliydim,” diyerek hiddet ile odadan çıkarken, ardında sinsi bakışlarına şuh kahkahalarını katan kadını duymazdan gelmişti.

“Bu olmamalıydı. Buraya hiç gelmemeliydim.” Diye kendine içten içe deli gibi kızarken adam oteli terk etmişti.

Cemre, Toprak’ı evde beklerken sevdiği adam şimdi ne yapacaktı? Toprak, içinde boğulduğu zehirli şüphenin gerçekliğini araştıracak mıydı? Peki ya Alara, bu kadar gerçeğe yakın bilgilere nasıl ulaşmıştı?

Loading...
0%