@ugurluay
|
50.BÖLÜM(***Hayal Gibi***) “Her şeyim olmuşken hiçbir şeye dönüşemezdim…” Toprak’ın, Mira ve Umut’a laf anlatması o kadar uzun sürdü ki, onları yalnız yola çıkmak için ikna etmesi ile yola koyulmuş olmasına rağmen, geç hem de çok geç kalmıştı. Mudurnu yoluna girdiği sıralarda gece yarısı olmuştu. Kulaklarında onunla yaşadığı her ana şahitlik eden şarkılarla birlikte, İstanbul’dan Mudurnu’ya doğru çıktığı yolun sonunda ne ile ve nasıl karşılaşacağını bilmiyordu. Bildiği tek bir şey varsa o da Cemre’sinden asla vazgeçmeyecekti. Bu can son nefesini verene kadar onun peşinde olacak, yolunu kendi yoluna yeniden katmak için ne pahasına olursa olsun her şeyi yapacaktı. Her şeyi olmuşken hiçbir şeye dönüşemezdi. Bu asla ama asla olamazdı. Onun varlığı ile şenlenen yüreğini bir mezarlığa dönüştüremezdi. Baktığı her yerde onu hissetmek isterken onun yokluğunun yoksunluğunu çekemezdi. Hayatın tadına onunla varmışken şimdi tekrar yalan hayatlara, sahte gülüşlere yelken açamazdı. *** “Söz konusu aşk ise mümkün olmayan hiçbir şey yoktur.” Cemre, telefonda ağabeyi ile konuşup aldığı kararı uygulamak için yarın sabah geri dönecekti. Valizlerini toparlayıp, yola çıkmak için son hazırlıklarını da tamamladığında üzerinden büyük bir yük kalkmıştı. Saat gece yarısını çoktan geçmiş Cemre yatakta bir o yana bir bu yana dönerken içinde oluşmaya başlayan coşku pıtırcıklarına engel olamıyordu. Nefes alıp vermesini bile düzene sokması o kadar zordu ki… Aldığı karar belki de ondan beklenmeyecek bir karardı ama işin ucu aşka dokunuyorsa mümkün olmayacak ne vardı ki… Söz konusu Cemre’yi bile değiştiren aşk ise… Ağabeyi ile konuştuğunda içi büyük bir tedirginlik ile gerilse de konuşmalarından etkilendiğini Cantuğ’un ona verdiği onay ile anlaşılıyordu. Bilmiyordu, geri döndüğün de ne ile nasıl karşılaşacaktı, bilmiyordu. Bu belirsizlik onu ürkütse de, korkunun ecele faydası yoktu sonuçta. Yaşayıp görecekti. *** “Hayal olamayacak kadar güzel, Gerçek olamayacak kadar muhteşemsin…” Toprak, konağın önüne geldiğinde camlarda tek bir ışık dahi yanmıyordu. Bir hayale kapılıp çıkmıştı bu yola, bir rüyaya kanmıştı. Ama ya burada değilse, ya o şu an içeride değilse ve Toprak yine ona ulaşamazsa, ya elindeki bu dal da daha öncekiler gibi kırılır giderse… Kahretsin! İliklerine kadar korkuyordu, eli titreyerek gecenin içinde dağılan kapının gıcırtısına aldırmadan, ürkek adımlar ile bahçe içerisinde ilerliyor, etrafı inceliyor, Cemre’sinin burada olduğuna dair bir kanıt, bir iz arıyordu. Kapıya gidip yavaşça tokmağını vurduğunda içeriden tek bir kıpırtı bile gelmemişti. Çıt ses yoktu. İçeriden gelmeyen sesler, yüreğindeki korkuyu, gözlerindeki dehşeti arttırmaya yetiyordu. Lanet olsun! Yoktu işte, burada da yoktu. İçindeki korku, ellerinin istemsizce yumruk yapmasına sebep olurken, kapıyı kendinden geçmiş deli gibi yumruklamaya başlamıştı. “Cemre, aç kapıyı, yalvarırım aç, yalvarırım burada olduğunu söyle, aç kapıyı.” Haykırışlarına, yumrukları ve gözyaşları eşlik ederken dizlerindeki derman kesilmiş, daha fazla onu taşıyamayan ayakları yer çekimine itaat ederek, vücudu kendini sertçe yere bırakırken sırtını kapıya yaslamıştı. Gözyaşları yüzüne hücum ederken, kafasını kapıya vuruyor bir yandan da “Cemre, Cemre’m neredesin huzur yüreklim, neredesin,” diye haykırıyordu. “Canım acıyordu, rüyaydı, sadece bir yanılsamaydı, hayaldi… O burada değildi. Lanet olsun, her şey benim kafamda kurup inandığım kocaman bir hayaldi.” Diye kendi kendine fısıldar gibi acı çekerek konuşuyordu. *** “Sevdiğim, beklediğim ve asla vazgeçmeyeceğim benim güzel adamım…” Cemre, tam uykuya dalmak üzere olduğu o anlarda kapıdan gelen tıkırtı sesi birden korkarak yerinde irkilmesine sebep olmuştu. Yataktan kalkmış ve sesin geldiği yönü tespit etmeye çalışıyordu. Ses gerçek miydi, yoksa sadece onun hüsnü kuruntusu muydu bilmiyordu. Sessiz olup neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ki duydukları, aman Allah’ım bu olabilir miydi? “Cemre, aç kapıyı, yalvarırım aç, yalvarırım burada olduğunu söyle, aç kapıyı,” bu ses Toprak’a mı aitti. O, o gelmiş olabilir miydi? Bu gerçek olabilir miydi? Cemre, gerçek olup olmadığını anlamak için kapıya yönelmiş ve kapıdaki kişinin neler dediğini duymaya çalışıyordu. “Cemre, Cemre’m neredesin huzur yüreklim, neredesin,” dediğini duyduğu an daha fazla dayanamadı. Gelen Toprak’tı, sevdiği ve beklediği adam, son nefesine kadar asla vazgeçmeyeceği, bebeklerinin babası, buradaydı, vazgeçme dediği yere gelip onu bulmuştu. Yüreğinin sesini dinleyip onu bulmuştu. Cemre, onun hıçkırıklarına, çıkan sesinin perişanlığına daha fazla dayanamayıp ani bir hareket ile kapıyı açmıştı. O gördüğü adam onun Toprak’ı mıydı? Ne hale gelmişti böyle? Yere çökmüş, sırtını kapının diğer tarafına yaslamış, başı ile kapıya vururken bir yandan da gözleri kapalı adeta, “Cemre’m neredesin?” diye sayıklıyordu. Cemre, varlığını hissedip Toprak kendine gelsin diye omzuna dokunduğu an, bir an adamın hareketleri durdu. Işıl ışıl ıslak gözler ile aşağıdan yukarıya doğru Cemre’ye bakarken, adamın bakışları onun yaşlı gözleri ile buluştu. O an, işte o an…
|
0% |