@ugurluay
|
11.BÖLÜM Poyraz ağır aksak adımlarla gecenin karanlığına inat ilerliyordu. Bu gece gördükleri, gelecekte görme ihtimali olan her şey boğazına sıkı sıkıya sarılıyordu. Bir dar boğazdaydı ve artık evim dediği yere geri dönmeye cesareti yoktu. Gözlerini açmaya gerçekler ile yüzleşmeye dirayeti kalmamaıştı. Derin kederli bir nefes verdi. Ağzından hiçbir kelimenin firar etmesini istemiyor değersiz sözleri etrafa saçmaya niyetlenmiyordu. İşte sırf bu yüzden sırtını dayayıp sakinlikle düşünececeği bir sığınağa bir dost eline ihtiyacı vardı. Ezbere bildiği adımlar ile iki mahalle ötesinde bulunan eve doğru yöneldi. Gecenin zifiri karnalık kör vaktini umursamamıştı. Ziline bastığı evin ışıkları yandığında omuzları çökmüş bir haldeydi. Kapı aralandığında gözleri mahmur şaşkın bir bakışa sahip şaşkın Pamir’e maruz kalmıştı. “Erturan.” dedi şaşkınlıkla “Hayırdır bu saatte burada ne işin var?” gözleri irileşerek açılmıştı. Görevden yeni gelmişler ve Poyraz döner dönmez acele ile eve koşmuştu. Şimdi bu saatte burada bu halde kapısında ise işler hiç de iyi gitmiş değildi. “Kulaksız.” dedi soyismine vurgu yaparak “Misafir kabul eder misin?” dedi elleri cebinde kırgın bir yarım gülüşle. “Buyur Poyraz komiserim her zaman içecek bir bardak çayın rezerveli bende bilmez misin?” Dedi ve kapının önünden içeriye geçmesi için kapının geçişinden kenara çekildi. “Eyvallah.” diyerek sarsak adımlar ile ayakkabılarını çıkarıp evin salonuna doğru yöneldi. Pamir Kulaksız beraber aynı ekipten arkadaşıydı. Polis okulunda aynı devredeydiler. Daha sonra ise yıllar içinde yolları yeni ekiplerinde kesişiş o gün bugündür can dostuydular. Şimdi ise bambaşka bir evrende Poyraz’ın bitik haline Pamir dost elini uzatacaktı. Poyraz salonda dakikalardır gözlerini sabit bir noktaya dikmiş boş bakışlar bahşederken, suratı ifadesiz bir heykel edasındaydı. Elinde bardaklardaki sıcak çay ile gelen Pamir içmesi için ona uzattı. “Komiserim.” dedi dikkatini çekmek için görüş alanına bardakları uzattı. Bir an boşluğuna gelen adam “Heh!” dedi. Kendisine uzatılan çayı alarak “Dalmışım kusura bakma.” dedi. “Onu anladık zaten Poyraz. Sen hayırdır bu saatte, bilseydim beni bu kadar özleyeceğini görev uzasın diye biraz çaba sarf ederdim.” “Saçmalama Pamir.”diyerek huysuzlandı. Kafası atık bir halde sinirleri harap olmuştu. “Eee o zaman dökül bakalım. Seni burada bu vakitte benim acı çayımı içmeye mecbur eden şey ne?” Elinde tuttuğu sıcaklığını bile hissetmediği bardağı orta sehpaya bıraktı. Avuçlarıyla yüzünü sıvazladı ve derin bir soluk bıraktı. Kollarını koltuğa geri yasladı ve başını geriye attı. Gözlerini açmaya gücü yoktu. “Eee sebebi ziyaretine geçelim mi artık Erturan? Sabaha kadar tavan ile bakışmayacaksın değil mi?” Bıkkınlıkla bir soluk daha bıraktı adam tavanda bakışlarını boşluğa sabitlemişti. “Ben nereden geliyorum biliyor musun Kulaksız?” dedi alayvari ima dolu buruk bir gülümseme yerleşti dudaklarına. “Hay anasını satayım söyle de sen de kurtul ben de kurtulayım artık. Yarım saattir kıvrandırıp durdun beni şurada. Nerden geliyorsun Erturan?” “Verda’nın nişanından geliyorum. Hanımefendi bu gece başkasıyla nişanlandı. Yakında da evlenecekmiş.” dedi ifadesiz bakışlarını bozmadan boşluğa bakmaya devam etti. Pamir duydukları ile ağzındaki çayı aniden püskürterek “Ne?” diye haykırdı. “Oğlum, yani komiserim saçmalama be! Ne nişanı,evliliği? Ne Verda’sı? Sana bu son görev iyi gelmedi galiba. Baksana rüyanda kabus görüp benim kapıma gerçek gibi dayanıyorsun.” “Sende inanmadın değil mi? Ağzımdan çıkan cümlelere inanamadım.” dedi öne doğru eğilip arkadaşının gözlerinin içine baktı. “Sana da imkansız gibi geliyor. Ama ağzına ettiğim bir bok çukurunun içinden çıkıp geliyorum ben şu an.” dedi sinirini artık dindiremiyordu. Ayağa kalkıp saatlerdir içinde tuttuğu öfkesini kusarken dilinin şirazesini çoktan yitirmişti. İleri geri evin salonunda volta atarken “Allah kahretsin Kulaksız hayatımın içine edildi bu gece, ben sevdiğim kızın özlemiyle yanıp tutuşurken ona kavuşma ümidiyle onu görebilmenin telaşı ile eve koşarken o…” dedi gözlerinin irisleri ateş gibi parlıyordu. “O şerefsizin biriyle sarmaş dolaş olmuş nişan kutlaması yapıyordu. Bizim çocukluğumuzun, gençliğimizin geçtiği evin bahçesinde ilk aşkımızı itiraf ettiğimiz anılarımızın üzerine tepine tepine o adi herif ile sarmaş dolaş dans ediyordu.” “Poyraz Allah aşkına bir dur sakin ol. Deli gibi esip gürleme ne olduğunu anlamıyorum ben şu an. Ne ara, nasıl oldu tüm bunlar oğlum. Siz sevgili değil miydiniz?” Kurduğu cümleler ile amacı nokta atışı yapıp adamı zaaflarından yakalamaktı. Ama yaptığı hatanın büyüklüğünü Poyraz’ın ona öfke saçan alev alev yanan bakışları ile karşılaştığında anladı. Bu onu durdurmak yerine dizginlenemez bir hale getirmenin adımlarını atıyordu. “Anladım,” dedi onu sakinleştirmek adına teslim olur gibi iki elini havaya kaldırıp “Anladım durum cidden vahim.” dedi kendisine verilmeyen cevaba eşlik eden sinir küpü bakışlardan bunu çok iyi anlamıştı. Durum vahimden de öteydi. Zihninden canlanan düşüncelerden sıyrılan Pamir “Anlat Erturan,” dedi tüm ciddiyetiyle “En başından her şeyi eksiksiz anlat, bu işten hiç iyi kokular almadım ben. Bir pislik döndüğü belli.” gözleri kısılmış içinde bulundukları durumu kendince özetleyerek onaylamıştı. Poyraz bıkkın, hayal kırıklığı içinde az önce kalktığı koltuğa derin bir sarsıntı ile çöküp kaldı. O da bir şeyler döndüğünün farkındaydı. Bugüne kadar Pamir’e olan biteni anlatmamıştı. O en son onların ailelerine açılacakları hakkında malumata sahipti. Sonrası, sonrasında olanların hızına Poyraz da yetişememişti ki Pamir’e yaşadığı boktan durumu anlatsın. “Dinliyorum Erturan anlat. Bu kadar kısa zamanda bu kadar hızlı baş döndürücü ne haltler döndü?” dedi emir verici bir tonda. Bakışlarını Pamir’e çeviren adam ihtiyaç duyduğunda takındığı ciddiyet ile şimdi aşılmaz ve ulaşılmaz bir görüntüye sahipti. Poyraz’ın ağzından çıkmayan cümleler arkadaşının bir kaşının havaya kaldırmasına sebep oldu. “Sen mi bir halt yedin acaba Erturan? Bu kız sana deli divane aşıktı, o hastane de sen yoğun bakımda yaralıyken ne yaşadığına ne hissettiğine ben şahit oldum. Daha üstünden kaç ay geçti de Verda gidip başkasıyla nişanlanıyor? Evliliği düşünecek kadar hızlı kararlar alabiliyor. Ne halt yedin de kızı bu duruma mecbur bıraktın? Delicesine bir karar almasına sebep olacak ne yaptın?” Duydukları karşısında iyice tepesi atan adam hırsla ayağa kalkıp arkadaşının yakasına yapıştı. Gözleri kırmızı gören bir boğa misali ağzı tükürükler saçarak konuşmaya başladı. “Ben ne yapacağım ulan? Gözümden kıskandığım, saçının teline yaban bir göz değse dünyaları yıkacağım, tırnağına küçücük bir zeval gelse canı yansa her yeri ateşe vereceğim, ölümüne sevdam bildiğim kızı üzecek ne yapabilirim ben?” Pamir hırsla adamın ellerini yakasından tutup geriye doğru sertçe ittirdi. “O zaman ulan, sen bir şey yapmadıysan bu kız neden gitti sana rağmen elin herifi ile nişanlandı. Sen bir şey yapmadıysan o kız neden sana bunu yaşattı. Ben gördüm oğlum o kızın sana gözyaşları içinde titreyen bakışlarıyla ağlaya ağlaya nasıl dua ettiğini, gizlice yanı başına gelip seni ne kadar sevdiğini söylediğini ben gördüm oğlum. Verda sensiz asla olmaz, bu kadar kısa sürede seni unutmuş olamaz.” “Allah kahretsin Pamir, zaten her şey o operasyonda yaralandığım günden sonra oldu. Ne oldu? Neden oldu bilmiyorum? O lanet günden sonra Verda asla eskisi gibi olmadı. Kaçıyor, duygularını maskeliyor, olmadık olmayacak şeyler yapıyor ve söylüyor. Ve ben ne yaparsam yapayım engel olamıyorum. Diline yakışmayan her şeyi söyleyip kanul ediyor, bize dair her şeyi reddediyor. Vazgeç, istemiyorum, biz bittik diyor ama gözleri… Gözleri dilinin söylediği her şeyi inkar ediyor be Pamir. Ne kadar saklamaya çalışsada sevdiği adamdan gizleyemiyor Pamir. Ben Verda’yım dese de Azelya benden sakın vazgeçme diyor. Beynim artık gerçekten durma noktasına geldi. Ne doğru ne yanlış ayırt edemiyorum. Karar veremiyorum. İşin içinden çıkamıyorum. Bir sebebi var ama ben bulamıyorum. Çıkışı bulmam için senin yardımına ihtiyacım var. Gözden kaçırdığım, bilmediğim, anlayıp çözemediğim bir şeyler var ve sen bana bu konuda yardımcı olacaksın.” dedi içindeki tüm her şeyi olduğu gibi anlatmak bir nebze olsun rahatlatmıştı onu. Pamir kafası karışmış bir halde onun sözlerine karşılık başını aşağı yukarı sallarken derin düşüncelere çoktan dalıp gitmişti. Poyraz arkadaşının derin sessizliğine inat çatık kaşları ile ona ters bir şekilde baktı. “Ne susuyorsun oğlum konuşsana ne yapacağım ben? Ne yapmalıyım? Bu bok çukurundan kendimi de Verda’yı da nasıl zarar vermeden kurtaracağım.” Pamir sorgulayan bakışlarla arkadaşına baktı. “Bana en başından her şeyi anlatacaksın Poyraz, bu işte başka bir pislik dönüyor belli ama çözümü bir gün bir gece de olacak gibi değil.” Bir an durdu, sonra kararsız bakışlar ile bekledi. Kısa bir an sessizlik çöktü salona. Poyraz derin kederli bir soluk bıraktı. Arkadaşına olur dercesine başını olumlu anlamda aşağı yukarıya salladı. “En başından Poyraz, Verda ile yollarınızın kesiştiği o ilk andan ve hastaneye düşme sebebin olan ve soruşturma geçirmene neden olan herkesten gizlediğin her şeyi de anlatacaksın. Çünkü o olay ile Verda’nın bir bağlantısı olması lazım. Hiçbir şey bu kadar tesadüf olamaz.” dedi gözleri kısık dili bir şeyleri kafasına yerleştirmeye başladığını hissettiriyordu. Poyraz ise onun cümlelerine bir kısmına anlam veremese de başka çaresi olmadığını bildiğinden en başından bu yana eksiksiz her şeyi anlatmaya başladı. Kulaksız ise sadece dinledi. Sessiz ve yorumsuz, yargılamadan her şeyi en ince ayrıntısına kadar bir polisin sorgulayıcı zihni ile dinledi.
|
0% |