16. Bölüm

16.BÖLÜM

Özlem Uğurlu Aydın
ugurluay

16.BÖLÜM

Değil mi ki kavuşmalarımız topal,

ayrılıklarımız koşar adım.

-Cahit Zarifoğlu-

Bir yol vardı önünde, karar vermesi gereken bir yol…Ayrıma geldiği an kararı netleştiğinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını çok iyi biliyordu. Hangi yolu seçerse seçsin her iki yolda da hayatında yeni bir dönem başlayacaktı. Ve kadın Verda olmaktan vazgeçmiş, sonunda Azelya’nın yolunu seçmişti. Geçmişi yok sayıp geleceğe tek başına yol almaya karar vermişti. Zihninde var olan düşünme yetisinin dirayetini korumaya çalışıyordu. Nikah masasına doğru adım adım giderken Tezcan’ı kadının gözlerinde gördükleri korkutmuştu. Ayağındaki ayakkabılardan bir terslik yaşandığının farkındaydı. Ama vakit daraldığı için tepkisiz kalmayı, sorgu sual kısmını sonraya bırakmayı tercih etti. Ne olursa olsun bugünün bir dakika daha ertelenme şansı da lüksü de yoktu. Ne düşündüğünü ne hissettiğini pürdikkat bir şekilde izleyerek anlamaya çalışsa da üzerinde daha fazla duracak bir zaman genişliği içinde değildi. Daha sonra şu nikah belasından kurtulduktan sonra enina boyuna tartışacak uzun zamanları olacaktı. Donuk bakışlar,ifadesiz bir surat ile Verda Tezcan’ın kolunda nikah masasına oturdu.

Verda Poyraz’ı geride bıraktığı için içine çektiği nefesi canını yakıyordu. Ruhu bedenine dar geliyordu. Taşıdığı can ona zulüm gibiydi. Varlığına yandığı, ruhunun en derin köşesine sakladığı adamdı Poyraz.

Bir kere bu toprak altına bir can vermişti Verda. İkincisini verecek gücü yoktu. Bir kere daha bu kara toprak altına bir can gönderirse eğer bu savaştan sağ çıkamayacağını çok iyi biliyordu. O yüzden kendisi toprak olmayı seçmişti. Hiçbir karanlığın ya da gölgenin geleceği üzerine kurduğu planlara değmesini artık istemiyordu. O yüzden yanı başındaki adamın güven veren bakışları eşliğinde nikah memuruna verdiği cevap EVET oldu. Nikah memuru “Sizi Karı koca ilan ediyorum.” dediği anı hayal meyal hatırlıyordu. Önüne gelen nikah defterine imzayı atmak için kalemi eline aldığında bir an kalbinin biri tarafından sıkıştırıldığını hissetti. Eli boğazına giderken nefes almakta güçlük çekiyordu. Bir çift gözün üzerinde olduğunu hissetti. Telaşla etrafına baktığında beklediği ama burada olmasının imkansız olduğu adamı gözleri aradı. Ama karşılaştığı derin bir yokluk, duygusal yoksunluktu. Poyraz’ın bu hengamede o odadan çıkması mümkün değildi.

Tezcan “Verda.” diyerek dişleri arasından tıslayarak uyarıcı dolu bakışlar attı. Onun duraksaması etraftaki meraklı bakışların fısıldaşmalarına sebep oluyordu. Ve genç adam boğazını sıkan şu papyon belasından bir an önce kurtulmak istiyordu. Tezcan’ın bakışları ile kendine gelen kız hızla imzayı attı ve yanındaki adama defteri uzattı. O da imzasını attığında şahitler de defteri imzaladılar. Klasik nikah merasiminin bitmesi için saniyeleri sayan ikili sonunda nikah cüzdanını eline almıştı. Tezcan rolünün hakkını verircesine genç kıza döndü alnına minik dostane bir buse kondurdu. Herkesin beklentisi bu yönde olmasa da en azından konuşacak çeneleri kapatmaya yetecek bir dokunuştu. Çift Verda’nın annesi ve akrabalarının yanına giderek elleri öpmeye ve tebrikleri kabul etmeye başlamıştı. Bahçenin diğer tarafında ise bambaşka bir arbede yaşanıyordu.

Mesut Bey yaşına rağmen oğlunu sürüklercesine bahçenin diğer tarafına sürükleyerek sertçe geriye doğru itelemişti.

“Bırak beni baba bırak artık.” diyerek babasını aşıp gitmek istedi. Poyraz Verda’nın onu odaya kilitlemesinin ardından kafayı yemek üzereydi. Bağırmış çağırmış ama nikah telaşı ve kalabalıktan kimseye sesini duyuramamıştı. Ta ki kardeşi Hale’nin bir terslik olduğunu anlayıp abisini aramaya çıkmasıyla şansı yaver gitmişti. Kıyamayıp kapının üzerine Verda’nın bıraktığı anahtar ile kapıyı açmıştı. Poyraz kardeşinin dehşet dolu bakışlarına rağmen ona hiçbir açıklama yapmadan koşarak nikahı engellemeye çıkmıştı. Fakat bu defa da babasının engeliyle karşılaşmıştı. Ne olduğunu anlayamadan karga tulumba Verda’nın nikah töreninden bahçenin diğer ucuna sürüklenmişti. Şimdi ise babasının tehditkar bakışları ile karşı karşıyaydı.

“Yeter artık Poyraz, çocuk gibi davranmayı bırak. Vedat amcanın emanetine böyle saygısızca davranmana müsade etmem.”

“Baba sen ne dediğinin farkında mısın? Asıl sevmediği bir adam ile evlenmesine izin verirsen Vedat amcaya asla bunun hesabını veremezsin.” dedi yankılanan kederli sesiyle beyni uğulduyordu. Bir ileri bir geriye doğru giderken boğulduğunu hissediyordu. Verda’ya bir an önce yetişmeliydi. O herifle asla evlenemezdi.

“Bana bak Poyraz, yaşına başına bakmam seni şuracıkta evire çevire döverim. Sana bu yaşına kadar tek bir fiske vurmadım ama şu yaptığın saçmalığı kesmezsen dayağın alasını yiyeceksin benden.”

“Neden baba? Neden izin verdin tüm bunlara? Onu sevdiğimi biliyordunuz? Biz, biz evlenecektik.Ben gecelerce onu nasıl sevdiğimi anlattım sana. Bekle dedin bana, bekle daha zamanı var dedin. Bu muydu zamanı baba, beni bekleterek başka bir adama yar olmasına göz yummamı nasıl beklersin? ” dedi soluk soluğa çıkmıştı sesi. Canı yanıyordu, canı paramparça oluyordu. Gücü tükenmiş bir şekilde yakınında bulunan ağacın gövdesine tutundu. Ağacın gövdesinin dibine çökerken babasının onu bırakmayacağının bilincindeydi. Artık bitmişti. Engel olamamıştı. Nikah çoktan kıyılmış olmalıydı. Mesut Bey oğlunun tükenmiş ve çaresizliğine daha fazla gönlü razı gelmedi. Usul adımlar ile yanına kadar geldi. Az önceki tavrının aksine anlayış dolu bakışları ve şefkatli bir dokunuşla omzuna dokundu. Yanı başına çökerek oturdu.

“Bak evlat biliyorum çok seviyorsun, o da seni çok seviyor.” Dediği an Poyraz babasının itirafına can yangını ile karşılık verdi.

“O zaman baba, neden engel olmama engel oldun. Verda olmadan ben nasıl yaşayacağım? Ben onun başka ellerde…” dedi cümlesini tamamlayamadı.

“Oğlum bazen sevgi yetmez. Verda küçücük yaşında ne yangınlar gördü geçirdi. Yanıp defalarca kül oldu. Küçücük yaşta büyümek , olgunlaşmak zorunda kaldı. Seni de çok sevdi oğlum ama korktu. Babasından sonra seni de kaybetmekten böylesine derin bir acıyı tekrar yaşamaktan korktu. Onu anlamaya çalış, empati kur oğlum.”

“Ne empatisi baba, sevdiğim kız şu an başka bir adam ile bahçenin diğer tarfından nikah tebriklerini kabul ediyor. Ölüyorum diyorum ben, sen bana empati diyorsun. Beni kaybetmekten korktu diyorsun. O benim ölmeden üzerime toprak attı baba ve hepiniz sessiz kaldınız. Talan edildim baba, sevdama yenildim. Gönlüme bin kandil yakan Verda, tek nefesiyle tüm kandilleri söndüren yine Verda.” Keskin kelimeler acımasızca dudaklarından döküldü. “Benim sevda şehirlerim yıkık dökük talan edildi baba. Beni ne sen ne de bir başkası durdurumaz artık. Bugün buradan o herifle asla çıkıp gidemeyecek, izin vermem buna.” dediği an hırsla ayağa kalktı. Mesut Bey oğlunu ikna edemeyeceğini çok iyi biliyordu. İşte bu yüzden destek kuvvete ihtiyacı vardı. Bunun olacağını çok iyi biliyordu.

“Kulaksız.” dedi Poyraz’ın nikah töreni olan bahçeye yöneldiğini gördüğünde. Poyraz babasının ardından Pamir’e seslendiğini duyduğunda şaşkına döndü. Refleks olarak geriye döndüğü an hiç beklemediği bir şekilde sert bir yumruk yedi. Ne olduğunu anlayamadan adamın eli Poyraz’ın omzunda hassas bir noktaya geldi. İşte o an Poyraz kendini savunmaya bile zamanı kalmadan gözlerinin karardığını hissetti. Pamir Poyraz’ı etkisiz hale getirirken Mesut Bey ona dönerek “Verda buradan ayrılana kadar sakın başından ayrılma. Bir rezillik yaşanmadan şu günü bitirelim gerisini sonra halledeceğiz.” dedi. Pamir başını olumlu anlamda sallarken yerde baygın yatan arkadaşının kolları altından sürükleyerek onu kimsenin göremeyeceği kamelyalı alana sürüklemeye başladı. Mesut Bey oğlunu devreden çıkardığı an elini cebine atarak telefonundan bir numarayı aradı.

“Poyraz’ı etkisiz hale getirdik. Her şey hazır mı? Tamam, Verda’yı az sonra buradan çıkaracağız.” dedi ve telefonu kapattı. Bir an gözleri gökyüzüne doğru döndü. “Çok kızıyorsun bana değil mi Vedat? Yine bir çuval inciri berbat ettin. B*ka battın diyorsun değil mi? Yok kardeşim bu defa b*ka batmadık. Bu defa her şeyi yeni baştan başlatıyoruz. Kızın önce Allah’a sonra bana emanet gözün arkada kalmasın.” diyerek fısıltı halinde konuştu. Hızla Verda’nın bulunduğu alana gittiğinde Tezcan ve Verda’nın rollerini ne kadar başarılı şekilde gerçekleştirdiğini izliyordu. Tezcan’ı gözlemledi. Adamın telefonuna bir mesaj gelmişti. Uzaktan onu izlerken Verda’nın kulağına bir şeyler fısıldadığını gördü.

“İşte başlıyoruz.” diyerek fısıldarken yavaşça onlara doğru yöneldi. Artık Verda ve Tezcan’ın bir an önce buradan ayrılması gerekiyordu.

“Eee gençler sizin uçağınızın saati gelemdi mi?”

“Evet Mesut amca aslında bir an önce çıkmamız lazım anca yetişiriz.” diyen Verda ona yardımcı olan Mesut amcasına minnettardı. Verda’nın annesi “Ama kızım nikah yemeğine bile geçemedik. Hemen mi gidiyorsunuz?” dedi. Hiç içine sinmiyordu. Gönlünce düğün yapamamış kızını kuru bir nikah ile baba evinden uğurlamış olmak içine büyük bir dert olarak kalmıştı.

“Anneciğim söylemiştim sana daha önceden sen de hatırlarsan kabul etmiştin.” Verda bu nikah yemeğini bile istemezken annesi ile bu şekilde anlaşmışlardı. Nikahı kıyılacak sonrada Verda ve Tezcan gidecekti. Annesi küskün ve biraz da kırgın bir şekilde “Peki öyle olsun bakalım.” diyerek kızına sıkıca sarıldı. Kokusunu derince içine çekti. “Kendine çok dikkat edeceksin ve beni her an haberdar edeceksin tamam mı güzel kızım?” dedi. Verda’nın içi cız etti. Bir kaç saat sonra yaşayacaklarını bilmeye görmeye tahammül edemiyordu. O yüzden son olduğunu bilerek annesine sıkıca tekrar sarıldı. Gözünden bir damla yaş firar ederken annesinin kokusunu ciğerlerini yanarcasına tekrar içine çekti. Ömür boyu bu kokunun hasretliğini yaşayacaktı. Kanarcasına, içercesine içine çekti. Gözleri dolu dolu olmuşken Tezcan “Hayatım bir an önce çıkmalıyız.” dedi. Bu son ikazdı.

“Tamam.” diyerek annesinden ayrıldı. Nikah öncesi valizleri arabaya yerleştirmişlerdi. Sevdiği, değer verdiği herkes ile vedalaşırken Hale’nin uzaklığı canını sıktı. Ama şu an yapacak hiçbir şey yoktu. Verda ve Tezcan arabaya yöneldi. Arabaya binerek camı açtı. Sevdiği tüm insanlara baktı. Büyüdüğü, hayatında güzel günlerin cereyan ettiği eve ve anılarına şöyle bir baktı. Canı yanıyordu. Elini hızla veda adına sallarken annesi kızının arkasından bir kova suyu döküyor “Su gibi git su gibi gel.” diye içten içe dua ediyordu. Ama bu gidişin dönüşünün olmayacağını bilmiyordu.

Verda gözünün önünden ayrılan geçmişi ve silikleşen anıları için bir damla gözyaşı daha döktü. Tezcan derin bir soluk bıraktı. Dikkatini yoldan ayırmadan boynundaki papyonu çıkardı. Boğazındaki düğmeyi çözerken “Bir an hiç bitmeyecek zannettim.”Dedi. Verda ise boş bakışlar ile dışarıyı izliyordu. Tezcan bir an hızla sinyal verip sağa yanaşırken Verda ne olduğunu anlayamamıştı. Şaşkın bakışlar ile Tezcan’a bakarken onun sorgulayıcı irisleriyle ile karşılaşmayı beklemiyordu.

“Verda iyi misin?” dedi bu soru gerçek ve içten bir soruydu.

“Bende karşılığı olmayan soruları sormayı bırakmalısın Tezcan.”

“Susacaksın yani.”

“Konuşmam ne sana ne de bana fayda getirmez o yüzden susmak şu an benim için en doğru karar olur.”

“İstediğin kadar sus konuşma Verda. Ben senin sustuklarından da anlarım. Çünkü sustukların gözlerine fısıldar gerçeklerini. Ve bu fısıltıları sadece sevdiğin adam ve kan kardeşin olarak ben duyarım.” Verda duydukları ile kaşlarını çattı. Aslında haklıydı. Sussa da dili dönmesede onu gerçek anlamda anlayan iki kişi vardı. Biri sevdiği adam Poyraz, diğeri kan kardeşi Tezcan.

“Of Tezcan, ne dememi bekliyorsun?” Delici bakışlarını üzerinde hissetti. Kısa bir an sessizlik yaşandı. Taş gibi ağır bir acı, sessiz tuttuğu yas ile kederine gömülmek isterken “Sen mi döküleceksin yoksa tespitlerimi ben mi sıralayayım?” diyerek araya giren adam bu iş çözülene kadar arabayı ilerletmeyeceğini anlamıştı. Genç kadının ateş saçan gözleri dertli nefesiyle büyüdü.

“Unuttuklarımın arasında bir fısıltı cereyan etti. Eski bir zaman diliminden gözlerimi açarak yeniden canlandı her şey. Yitirdiklerimin yokluğuna öfke çiçekleri ektim ben. Bir yol ayrımında nefes almak kadar zor bir şey yokmuş şu hayatta.” Bakışlarıyla konuşmak her yiğidin harcı olmasa da Tezcan şu an karşısında dökülmeye başlayan kız ile dost bakışlarıyla konuşuyordu. “Bak Tezcan ben içinde bulunduğum durumun bilincindeyim. Ve bunu her koşulda yönetmek, yönetebilmek zorunda olduğumun farkındayım. Bunun içinde gerekli motivasyonu sağlamada kararlıyım. Empati kurmaya, beni anlamaya ve yardım etmeye çalışıyorsun. Ama üzülerek söylemeliyim ki iletişim dili konusunda yeterli sosyal beceriye sahip bir insan değilsin. Dengeyi sağlayabilmek için gerçek anlamda çabalaman gerekiyor. O yüzden beni uyarmana gerek yok. Uyarılarını başkalarına sakla.”

“Oooo bu biraz sert olmadı mı Verda?”

“Ne demiş Sartre -İnsan İnsanın cehennemidir.- Benim cehennemime hoşgeldin Tezcan.”

“Ben hoşbuldum da asıl sen o cehennemde nefes alabilecek misin? Azelya’yı yaşatabilecek misin? Poyraz’ı sonsuza kadar geride bırakabilecek misin? Hep bir yanın eksik olacak Verda buna dayanabilecek misin? Hep eksik ve onsuz yaşayabilecek misin?”

“Azelya Poyraz’ın yanında bir kafeste tutsaktı. Verda o kafesin kapısını babası ve sevdiği adam için açtı. Azelya özgürlüğe kanat çırptı. Verda ise bunun bedelini yeryüzünden silinerek ödedi. Onun nefes alabilmesi için ben sürgün ettim kendimi.” Kırık bir tebessüm peyda oldu dudak kıvrımlarında. “Sevmek demek varlığında kendini bulmak, özünü öğrenmek, bilmek demek. “ Acının burukluğu hissedilir derecedeydi. İçinde yanan ateşi söndürmek ister gibi sözlerine devam etti. “Bizim için tetiği için kader değil sadece bendim. Ben onu değil kendimi kurban verdim. Hayatımı yok saydım. Sırf o iyi olsun, sağ olsun, nefes alsın diye.” Bakışları gölgelendi bir an. Kederliydi gözleri. “Bazı şeylerden habersiz, bensiz de olsa nefes alabilsin. Gerisi mühim değil Tezcan.”

“Omuzlarının üzerindeki ağır yüklerin farkındayım ama o yükler iz yapmasın diye elimden geleni yapacağım kan kardeşim. Sana sözüm olsun.”

“Artık bu yoldan geriye dönüş yok artık Tezcan. Yüreğim Poyraz diye haykırsa da Azelya artık ona ait değil. Yaşamak için nefes aldığı Verdası yok artık. Ben onun bana dair tüm umutlarını yarı yolda bırakmak yerine yok ettim. Bu yolda devam edeceksem umut ışığı değil umudun adı ile yok olmalıydı. Bana dair umudunun hayal kırıklığında yeniden tutundu. Ben ona tutunacak dal bırakamazdım. İşte bu yüzden bu akşam haberlerde öğrenecekleri gerçek ile herkes kendi yoluna bakacak. Yokluğumu aydınlatmanın imkansızlığı ile yüzleştiğinde her şey daha kolay olacak.”

“Umarım her şey planlandığı gibi işler. Çünkü bu işte artık en ufak bir hataya yer yok.” dedi sesi ciddi bir tonda çıkmıştı. Gözleri karardı. Bakışları sertleşti. Verda başını cama döndürürken Tezcan da susmanın fayda sağlayacağını düşünerek arabayı tekrar hareket ettirdi. Kontrollü bir şekilde yolda seyir halindeyken hedefteki adrese doğru hızla ilerliyorlardı.

Bölüm : 08.01.2025 03:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...