@ugurluay
|
7.BÖLÜM “Kalbine Perde İndirmek” Şimdiki Zaman Semada tüm ihtişamıyla direksiz duran ve ışıl ışıl parlayan yıldızlar Poyraz’ın ruhunun feryatlarına kulak tıkar gibiydi. Gecenin bir yarısı ezbere bildiği bahçede Verda’nın odasının camının dibinde canının acısının feryadını duymayan, kendine sağır kalmayı tercih eden kulaklara öfkesini duyurmamak için kendisine zor engel oluyordu. Cebinden çıkardığı telefonunun ekranını açtığında gördüğü fotoğraf ile kalbinin ısındığını hissetti. Hızla rehberinde bulunan Azelyam yazılı ismin üzerine dokunduğunda bu hasret kasırgasının içinde kendi başına mücadele etmeye gücü yetmeyeceği için onu aramıştı. Gecenin ilerleyen saatine rağmen Verda’nın odasının ışıkları hala yanıyordu. Genç kızın akşam yemeğinde iki ailenin de bulunduğu masada yaptığı açıklamalar adamın soluğunu keserken herkesi şaşkınlığa uğratmıştı. Ve Poyraz tüm herkesin içinde alamadığı cevapları ve soramadığı hesabı için şimdi onu arıyordu. Saatlerdir kendisini zor zapt etmiş, ailelerinin uyumasını beklemişti. O yemek masasını yerle bir etmeyi, kolundan tutup kızı sarsarak kendine getirmeyi çok istese de ailelerinin olduğu masada bu saygısızlığı yapmamıştı. Sabretmişti, her zaman ki gibi Verda’yı beklemiş ve onun mantıklı bir açıklaması olduğu yönünde kendisine telkin ederken yüreğinin içinde kopan fırtınaları dindirmeye çalışmıştı. Ama gücü de dirayeti de şu ana kadardı, artık durdurulamaz patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Artık Verda’nın gerçekleri konuşma vakti çoktan gelmişti. Hesap sormak, yalan söylüyorsun, gerçekleri anlat demek istiyordu. Telefonun ucunda deli divane olduğu kızın sesini duyduğu an kalbinin atışı daha da hızlandı. “Poyraz.” Yorgun ve darmaduman bir şekilde çıkmıştı genç kızın sesi. Ruhunun tutsak bedeni içinde büyük kanlı bir savaş verdiğini hissetti o an adam. “Aşağıdayım seni bekliyorum.” Dedi ve tek bir cümle daha söylemeden onun konuşmasına dahi izin vermeden telefonu kızın suratına sertçe kapattı. Eğer konuşmasına müsaade ederse Verda’nın gelmeyeceğini, itiraz edeceğini ve tartışma ortamı yaratarak adama istediğini elde etmesine engel olacağını çok iyi biliyordu. Poyraz onu çok iyi tanıdığı ve aldığı nefesten hangi tepkiyi vereceğini hesap ettiği için kapatmıştı telefonu. Şimdi biliyordu ki Verda saatin geç olmasına aldırış etmeden çıkıp şu an oraya yanına gelecekti. Defalarca burada buluşmuşlardı. Onu göreve gönderirken, görevden döndüğünde, Verda’yı şehir dışına okula uğurlarken, tatil dönüşlerinde, her fırsat bulduklarında ilerleyen saatlere rağmen heep görüşürlerdi. Bugüne kadar hasretliklerine şahit olan bu özel yer şimdi ilk defa onların hesaplaşmalarına şahit olacaktı. Kırık dökük zihninde canlanan anılarına esir olmak istemiyordu. Poyraz eski günlerini gözleri kapalı yâd ederken ardından “Poyraz” diye seslenen öfke dolup taşan kızın varlığının farkına vardı. Poyraz Verda’ya yüzünü döndüğünde onun tedirgin bakışlarıyla karşılaştı. “Hoş geldin.” Sesi ve bakışları birbirine tezattı. Kırgınlıkla perçinlenen gözlerine gönülsüz bir tebessüm eşlik etti. “Hoş mu geldim?” diyerek bir iki adımda adamın dibine kadar geldi. Celallenerek “Saatin kaç olduğunun farkında mısın sen?” Dişleri arasından tısladı. “Söz konusu ben olduğumda, işin ucunda benimle görüşmek olduğunda daha önceden bu saati sorun etmezdin Verda. Bu kadar kısa sürede bu kadar büyük değişimler sence de fazla değil mi?” Her bir sözü can yakmaya niyetliyken koyu bir yalnızlığa ev sahipliği yapıyordu gözleri. Hazin bir sona adım adım ilerlediğini hissediyor ama pasif bir şekilde direniyordu. Kaybetmek istemiyordu. Verda’sının avuçları içinden yitip gitmesine izin vermek istemiyordu. “Sen de söyledin o zamanlar daha çok öncedendi Poyraz, şimdi laf ebeliği yapma bana ne istiyorsan söyle ve git buradan.” “Beni bugün neden atlattın? Gideceğin yere benimle gidecektin kendi arabana bindin. Peşinde olduğumu bildiğin halde anlamadığım bir şekilde beni atlatmayı başardın. Neden Verda? ” “Ne öğrenmek istiyorsun Poyraz? Vazgeç artık, biz diye bir şey kalmadı. Zaten büyük bir hataydı.” “Hata?” dedi ima dolu tehlikeli bir gülüş yerleşti dudaklarına. “Sen yaşadıklarımıza , hissettiklerimize hata mı diyorsun?” Sayıklar gibiydi. Duydukları ile savruluyor yüreği yerden yere acımasızca vuruluyordu. Sürgün olduğu koyu kara bir girdapta yolunu kaybetmiş gibi hissediyordu. Duydukları ömrünce duymak istemedikleriydi. Vurgun yemişti. O kahrolası lanet günden bu yana yüreği lime lime edilmişti. Hasretim dediği sevdası sızlayan bir yaraya dönüşmüştü. “Ne duymak istiyorsun Poyraz? Neyi öğrenirsen vazgeçeceksin? Öğrendiklerin yetmedi mi? Hala neyin peşindesin?” “Gerçeklerin peşindeyim. Zırvaladıkların ile ilgilenmiyorum. Neden beni atlattın ve bensiz gittin?” “Sensiz gittim çünkü gittiğim yere yalnız gitmem gerekiyordu anladın mı beni? Senin orada olman doğru olmazdı. O yüzden seni atlattım.” “Tamam öyle olsun Verda Hanım. Peki akşam yemekte saçmaladığın tüm her şeyi soruyorum şimdi de sana, sen bu akşam o sofrada benim gözümün içine baka baka başka bir adamla evleneceğini ve buradan gideceğini mi söyledin?” Ağzından çıkan her bir kelime ile ölüme yakın durduğunu hissetti. Ölümcül bir kalp yangınının alazları içinde nefes almaya çalışıyordu. Şimdi dili suskunlaşırken karşısındaki kızın gözlerinin içine bakarak ondan meydan okuyordu. “Duymuşsun işte neyi sorguluyorsun hala Poyraz? Akşam herkese her şeyi açıkladım zaten. Sen de oradaydın ve duyman gereken her şeyi duydun. Daha fazlasını sormak ya da sorgulamak senin haddin değil. Üstüne vazife olmayana hiçbir şeye karışma.” Saklı vurguyu yüreğinden hissetti adam. “Açıklamadın, sen sadece o masada bulunan insanlara inanabilecekleri bir masal anlattın. Ailelerimizi kandırabilirsin, herkesi her şeye inandırabilirsin ama bana yalan söyleyemezsin. Seni çok iyi tanıyorum Verda, bu kadarını bana, bize yapamazsın. Sen bana karşı bu kadar acımasız ve annene karşı vurdumduymaz olamazsın.” “Senin nazarında hangi konumda ve neredeyim bilmiyorum Poyraz ama ister inan ister inanma akşam duyduğun her cümle gerçek ve bunun gerçekliğini sende çok üzgünüm ama çok yakında görüp yaşayarak anlayacak ve kabul edeceksin.” “Asla.” Dedi yumruk yaptığı elini yanı başındaki ağacın gövdesine sertçe vurdu. “Duydun mu beni? Asla.” Dedi sert ve kesin bir ses tonuyla. “Sen benden başkasını asla sevemezsin, benden başkasına o gözle bakamazsın. Benden başkasına asla dokunamazsın.” “Yeter Poyraz yeter sus artık. Kabul et artık ben yokum, senin için bizim için yokum. Bitti. Kabul et artık. ” “Kabul mu edeyim Verda? Gerçekten istediğin bu mu? Sen elimi semaya açtığımda dilimden düşen duasın, Kalbimin ruhuma yazdığı sevdasın,yüreğimin mektubuna hissettiklerini döktüren kelamımın tek sahibisin. Şair efendi derdin sen bana, şair miyim bilmiyorum ama bildiğim tek şey şiirim sensin benim. Sen olmazsan eğer şiirsiz şair olabilir mi Verda?” “Poyraz hangi sözüm, hangi cümlem yüreğinin yangınını söndürür bilmiyorum. Yanlış düşünen, yanlış bakar. Yanlış bakan, yanlış görür. Bak bana ve artık yanlış görmeyi bırak. Biz bittik, tükendik ve bir geleceğimiz yok artık. Gözlerime bak ve kalbindekileri, aklındaki doğru kelimeler ile buluştur. Hiçbir şeye engel olamayacaksın, hiçbir cümlen beni kararımdan vazgeçiremeyecek. Ben Tezcan ile en kısa sürede evleneceğim ve buradan gideceğim.” Dedi adamı derin uçurumlardan yalçın kayalıklarının içine savurduğunu bilmeden acımasızca savurdu merhametsiz cümlelerini. Duyduğu her bir cümle ile adamın gücü tükendi. Karşısında ona gözleri yaşlı bakan kızın neden ağladığını bilmiyordu. Acımasızca konuşurken neden gözyaşları isyan eder gibi akıyordu gözlerinden sicim gibi akıp giden yaşlara anlam veremiyordu. Bir elini havaya kaldırıp gözyaşlarına dokunmak için yeltendiğinde kız bir adım geriye giderken adamın dokunmasına engel oldu. Onun bu hareketi Poyraz’ı daha da kahretti. Eli havada asılı kalırken nefesi titremeye başladı. “Sana dokunamıyorum, parmaklarımın tenine değmesine dahi izin vermiyorsun öyle mi? Gerçeği söyle Verda inan ki gücüm yetmiyor artık, yüreğimde deli gibi zemheri esiyor. Yapma bunu bana, dayanamıyorum. Bende insanım kaldıramayacağım ağırlıkları kalbime yükleme.” Dedi usulca elini aşağıya doğru indirdi. “Görevdeyken.” Dedi başını yıldızlara doğru kaldırdı. Yanağından akıp giden yaşlar ayın ışığıyla teninde parlarken kızın dirayeti de kırılmak üzereydi. “Rüzgâra kızıyordum sevdiğimin kokusunu burnuma taşımıyor diye, şimdi sen bir adım ötemdesin ama deli gibi hasret kaldığım kokunu içime çekmeme izin vermiyorsun, bana engel oluyorsun. Benim kalbim senin yollarına mecnun gibi düşmüşken sen beni görmek istemiyorsun ve yolumdan çekil diyorsun öyle mi?” “Öyle.” Dedi tek nefeste dayanamıyordu o da artık, kendi acısı yetmezmiş gibi bir de onun keder içinde boğulduğunu görmek ummanlarda nefesinin kesilip sahipsiz kalmasına sebep oluyordu. “Karşındaki sağır ise hissettiklerine, duymak istemiyorsa anlattıklarını uğraşma boşuna Poyraz duyuramazsın sesini. Ben,” dedi başını önüne eğerek “Ben senden vazgeçtim, sende benden vazgeç. Zorlama artık beni. Çünkü yapacakların hiçbir işe yaramayacak. ” Dedi tereddütlü bir sesle. İşte bu cümle Poyraz’ı alıp yerden yere çarptı. Sert rüzgârlarla oradan oraya savurdu, beyninden vurulmuşa döndürdü. “Sen benden vazgeçtiğini dillendirdiğin an, ben şu andan itibaren yaşamamış sayıyorum kendimi. Sensizlik benim mezarım Verda ve ben o kabirde kıyıma uğrattığın yüreğimle kıyametin kopmasını bekleyeceğim artık.” Dedi orada kalmanın bir anlamı kalmadığını anlayan adam genç kıza sırtını döndü. Adım adım ilerlerken artık bastığı yeri bilmiyordu. Omuzları çökmüş hayata dair tüm umutlarını yitirmiş gibiydi. Genç kız hıçkırıklarını ona duyurmamak için elini ağzına kapatmış ama bir adım dahi atamamıştı. Belki de son görüşüydü onu, bu anın içinde durup kaybolmak istiyordu. Yarını olmasın, onsuz bir sabaha gözlerini açmak istemiyordu. Ama buna mecburdu. O Vedat KARAN’ın kızıydı ve yapması gerekeni yapmak zorundaydı. Bu Poyraz’ı kaybetmesine sebep olsa da bu yoldan artık asla vazgeçmeyecekti. “Amansızca kaçtığım en büyük gerçeğimsin benim. Seni çok seviyorum affet beni Poyraz ve mutlu ol. Bensiz çok mutlu ol. Yaşayamadığımız tüm her şeyi umarım seni mutlu edecek biriyle yaşarsın.” Dedi fısıltı halinde hıçkırıklarına engel olmaya çalışarak dizlerinin önüne çöktü. Başını önüne eğdi ve canının acısı ile sarsılarak ağlamaya devam etti. Hayat bazen alıp sizi bir uçurumun kenarına götürür. Seçimlerinizle bambaşka bir evrende gözünüzü açabilirsiniz. O uçurumdan atlamak ya da orada kala kalmak sadece sizin tercihinizdir. Verda’da bir tercih yaptı. Şer gibi gözüken ama yolu hayra çıkar mı bilmediği uçurumdan kendisini hiç düşünmeden aşağıya bıraktı. Geri dönme ihtimalinin çok düşük olduğu bir yolda ilk adımını çoktan atmıştı. Ve Poyraz artık bambaşka bir evrende ondan uzakta nefes alacaktı.
BÖLÜM HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR? Bir cümle ile yorumlarınızı bekliyorum. |
0% |