Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@ugurluay

11.BÖLÜM(***Vural***)

“Vakit geldiğinde, gönül saatim seni gösterdiğinde,

Ne kadar gizlersem gizleyeyim,

Er ya da geç peyda olur duygularım…”

“Dikkat et küçük kız, bu kadar hızlı gitmemelisin, her zaman bu kadar yakınında olamayabilirim,” diyen ses, bu Vural’dan başkası değildi. Lise yıllarımın ardında bıraktığım, sevgili olmayı beceremediğim gibi arkadaş kalmayı da sürdüremediğim güzel insan. Kahretsin! Şu an da çok da kendim de değilken, hafif kıkırtılar eşliğinde, yıllar sonra onun kollarında benim ne işim vardı. Şaka gibi bir hayat serüvenim vardı. Geçmişim geleceğim allak bullak olmuş ve bir girdapta kaybolup, yitip gidiyordum. Hayat benimle öyle bir dalga geçiyordu ki düştüğüm hallere bazen ben bile inanamıyordum. Tıpkı şu an olduğu gibi…

“Vural?” Ben şaşkınlık ile onun adını sayıklarken o ise bana sadece gülümsüyordu.

“Efendim küçük kız?” Bana hala küçük kız diye hitap etmesi sinirlerimi alt üst etmişti. Ne sanıyordu ki, hala o sıralarda kaybolup giden küçük kız olduğumu mu?

“Bana küçük kız demekten ne zaman vazgeçeceksin?” Kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Bu hitaptan oldum olası nefret etmiştim.

“Büyüdüğünde…” Bu da ne demekti şimdi, bu adam iyi bir göz doktoruna gözükmeliydi, yeterince büyümüş olduğumu görmüyorsa ya akıl ya da göz problemi vardı.

“Ben gayet de büyüdüm, fark etmedin mi?”

“Fark ettim, içip kendini kaybedecek kadar büyüdüğünü görebiliyorum?” Ooooo bu adam görmeyeli iyi laf söylemeye başlamıştı.

“Neee?”

“O kadar kendini kaybettin ki, hala kollarımda olduğunun farkında bile değilsin. “Kahretsin! Adam doğru söylüyordu, kolları arasında resmen tatlı bir muhabbete koyulmuştum.

“Şeyyy, pardon,” diyerek hemen kendimi toparlayıp kolları arasından sıyrıldım. Bu halim onun tatlı bir kahkaha atmasını sağlamıştı. Ah be koca adam, şu yürek vefasız bir adam için kanat çırpmasa şu gülüşüne bile hayran olup çoktan nikâh masasına bile oturtmuştu seni ya, işte olmuyor anasını satayım, bu yürek gitti en vefasıza kara sevda ile bağlandı, kördüğüm gibi bağladı gözümü, kimseye bir adım gidemiyorum.

“Seni buralarda bu hallerde görmek şaşırtıcı küçük kız, bu hallere düşmene sebep hangi vefasız anlat bakalım.” Yuh, bu nasıl bir girişti böyle, insanlar yıllardır görmedikleri eski sevgilisine böyle bodoslama bir soru sorar mı ya?

“ Bakıyorum da en son görüştüğümüz bu yana konuya giriş aşamalarını hızlandırmışsın.”

“Zaman diyelim biz ona… Hem bakıyorum da senin dilinde baya bertaraf etme konusunda ustalaşmış.”

“Zaman diyelim biz ona,” derken, ondan aldığım lafı ona iade etmenin hazzını yaşarken utanmadan bir de göz kırpmıştım. Bu o kadar hoşuna gitmişti ki kahkahalar eşliğinde bana bakarken onun bu halleri içimde sıcak bir şeylerin akıp gitmesini sağlamıştı.

“Özlemişim seni küçük kız,” diyerek kollarını açıp ona gitmemi istemişti. Ben de özlemiştim onu, belki sevgili olmayı becerememiştik, o dönemde ergenliğin vermiş olduğu sorunlu hayatlarımızdan ötürü arkadaş da kalamamıştık belki ama şimdi farklıydık. Büyümüştük, olgunlaşmıştık, köprünün altından o kadar çok sular akmıştı ki şimdi yürekten inanıyordum ki bu defa iki güzel insan arkadaş olabilecektik. Onun özlem ile açtığı kucağa şefkat ile kendimi bırakıp, sarılmıştım. Özlemiştim, bende gerçekten arkadaşımı özlemiştim. Saçma sapan sebeplerden dolayı birbirimizden uzak kaldığımıza inanamıyordum.

“Bende seni özlemişim koca adam,” derken onun cüssesini kast etmiştim, o da bunu çok iyi biliyordu ki benim ile birlikte kahkaha atmaya başlamıştık. Birbirimizden ayrılıp sohbet etmeye başlamıştık. Yıllardır neler yaptığımızı heyecan ile birbirimize anlatıyorduk. Onunla sohbet etmek o kadar iyi gelmişti ki kendime yavaş yavaş geldiğimi hissediyordum.

“Eeee burada olmanın sebebini neye borçluyuz bakalım?” derken artık onun burada ne işinin olduğunu öğrenme zamanıydı. Tamam, ben ona bir arkadaş gibi bakıyor olabilirdim ama Didem’in telefonda söylediklerini aklım başıma geldikçe daha iyi hatırlıyordum. Sana vurgun Vural hala seni sayıklıyor demişti. Ve eğer bu doğruysa az önce ona arkadaşça sarılmamı da yanlış anlamış olabilirdi.

Lanet olsun! Ne vardı o kadar, saçmalayacak kadar içecek, insan bir kendini tutar, ama yok ben ne yapıyorum içimdeki iyiliğe kanat çırpan kuşlara inanıp içimden geldiği gibi davranıyordum. Of Mira kızım akıllanmazsın sen ya… Ne vardı adama sarılacak, herkes senin kadar iyi mi düşünür, aç gözünü artık Mira etrafında art niyetli aç kurtlarda var. Vural’ın dediği kadar varım yani hala iyi niyetli küçük bir kızım ve birinin bana herkesten iyilik gelmeyeceğini de anlatması lazım. Gerçi bunu çok geçmeden acı bir tecrübe ile anlayacaktım ama neyse…

“Senin burada olacağını öğrendim,” Hayır ya, bu istediğim cevap değil ne olur yanlış anlamış olayım, ne olur.

“Tabi uzun zaman oldu, eski bir arkadaşını görmek için geldin değil mi? Sadece bunun için değil mi?” derken gözlerinin içine yalvarır gibi bakmıştım, ne olur be koca adam beni şaşırt da evet de, ne olur be koca adam.

“Yıllar önce olmayan şansımın, yıllar sonraki ihtimali için buradayım Mira,” Yuh be koca adam, bu nasıl bir giriş, yıllar ne yapmış sana böyle, bu ne hız…

“Neee?”

“Duydun beni Mira, yıllar önce yaşayamadığımız onca güzel şeyi yıllar sonra yaşayabilme inancı ile karşına çıktım. O zamanlar çocuktuk, birçok şey için erkendi belki ama şimdi çocuk değiliz, önümüzde hiçbir engel yok ve ben seni istiyorum.”

“Vural, lütfen yapma bunu bence bu konuyu burada kapatalım, ben gitsem iyi olacak,” diye ayaklandığım anda kolumdan canımı acıtan sert bir tutuşla çekti.

“Mira, dinle lütfen,” İşte bu beklemediğim hamle ile canımın acısı ile ağzımdan çıkan feryata engel olamamıştım. İşte ne olduysa o an olmuştu. Nerden geldiğini anlayamadığım bir yumruk gözümün önünde Vural’ın yüzünde patlarken, ben hala neler olup bittiğini anlayamamıştım. Vücudumdaki içkinin etkisi ve etrafımda dönen belirsizliğe bir de yüreğimde doluşmaya başlayan korku beni şoka sokmuştu. Titriyordum, korkuyordum ve çoktan ağlamaya başlamıştım. Gözlerimin önüne o tanıdık yeşiller takıldığında içimde derin bir rahatlama oluştu. O gözlerde öfke vardı, o gözlerin yeşili kararmış bir halde şu an Vural’a yumruk üstüne yumruk indiriyordu. En son duyduğum ve hatırladığım tek şey onu yakalarından çekiştirip, “Ona bir daha dokunursan seni yaşatmam bilesin adi herif,” diyerek onu yere savurmuştu. Ardından birkaç tekme daha atıp benim yanıma gelip ellerimi avuçları arasına almıştı. Kıyamet kalabalığının, çığlık ve feryatların arasından beni sürüklerken ben sadece onun bana emrettiklerine itaat ediyordum. Ama bu gidiş iyi bir gidiş değildi ve sonu nerede nasıl bitecekti, eminim ben kadar o da bilmiyordu. Bu gecenin nerede ve nasıl biteceği ikimiz için de meçhuldü.

“Ellerim avuçlarının içindeki ısıya mahkûm,

Müptela oldum ellerinde atan kalbine,

Sensiz gidilmiyor, ellerin olmadan gidilmiyor o diyarlara…”

Loading...
0%