Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@ugurluay

12.BÖLÜM(***Son Nokta***)

“Dilimden dökülen şiir gibiydi adın,

Bir tarifi, bir anlamı yok ki lisanımın,

Adın kalbimden dökülüyorsa eğer,

Yürekten seslenebiliyorsam gözlerine,

Gerisi boş bomboş, gerisi teferruat…”

Mekândan çıktığımızda, beni yönlendiren adamı takip ediyordum. Aklım hala neler olup bittiğini idrak edememişti. Gerçekleştirdiğim tek eylem ise avucunun içinde eriyip giden elimi tutan adama itaat etmek olmuştu. Kafamda binlerce soru dolanırken, başı çeken soru tabi ki de bu adamın burada ne işi olduğuydu? Nereden, nasıl ve hangi hızla karşıma çıkmıştı bu adam? Gerçi şikâyetçi de değildim hani… Şu an ellerinin ellerimde olduğunu düşünürsek hiç mi hiç şikâyetçi değildim bu durumdan. Bu halde sabaha kadar yürümeye razıydı bu ayaklar. Tabi bu isteğimin de kursağımda kalacağını, ıssız bir sokakta sırtımın duvara sertçe çarpılması ile anlamış oldum.

“Offf ya ,yavaş olsana ayı sırtımı acıttın,” diye inlerken elimin yettiği kadarı ile omzumu sırtıma doğru ovuşturmaya, acısını dindirmeye çalışıyordum. Yağmurdan kaçıp doluya tutulmak bu olsa gerek, bende ki tabiri Vural’dan kaç Arda’ya tutul…

“Dua et Mira, dua et şu an öfkemi bastırdım.”

“Pardon! Bu senin öfkeni bastırmış halin mi? Hiç belli olmuyor doğrusu,” alaycı bakışlarım ile gözlerindeki öfkenin boyutunu anlamaya çalışıyordum. Bu adam çok ama çok kızmıştı, ama bu kadar öfkenin sebebi de neydi böyle canım? Alt tarafı sarhoş olmuştum. Olay çıkmasının sebebi ise tamamen kendisiydi, hem ne diye olay çıkartıyordu. Ben gayet de başımın çaresine bakabilirdim yani…

“Miraaaaa…” Sesi öyle keskindi ki ortamı kesip attı. Susmam gerektiğini ise an itibari ile anlamış bulunmaktaydım.

“Tamam, sustum.” Elimi ağzıma götürerek fermuar çeker gibi kapatma işareti yaptım. Şimdi sadece onun seyrine doyum olmaz gözlerini izlerken, hayran bakışlarıma engel olamıyordum. Ah be ne kadar da özlemişim güzel adamımı…

“Sana üç soru soracağım ve bu sorularımın cevaplarının beni ikna etmesi için şimdiden dua etsen iyi olur.” Üç soru mu? Bu adam yine ne saçmalıyordu böyle, gören de işe alınmak için beni mülakat yapıyor sanacak.

“Ne?”

“Birincisi bu saatte zil zurna sarhoş dışarıda ne işin var? İkincisi o adam kim? Üçüncüsü kahrolası adama neden gülüyordun?” Ne? Ne? Ne? Bu adam bana ne demişti? Allah’ım sana geliyorum. Bu adam beni kıskandı mı yoksa yok canım o kadar da değil. Peki ya elle tutulur bu öfkesinin sebebi ne? Neler oluyor yahu… Biri anlamayan kıt beynimi zekâ takviyesi yapsın, yoksa şuracıkta beyin yetmezliği sebebi ile kalpten gideceğim. Neler saçmalıyorum ben böyle ya…

“Sorularıma cevap ver Miraaa,” diye haykırdığında, sağ elini yumruk yapmış başımın sol tarafına elinin acımasını bile bir an düşünmeden, sertçe duvara bir yumruk geçirmişti. O korku ile gözlerimi kapatıp yerimde irkilmiştim. Bir dakika ya ben niye korkuyorum ki, bu adam her gece çapkınlıklar içinde yüzerken gelmiş şimdi de bana mı hesap soruyordu. Ona neydi ki benden? Benden uzak durmamı istememiş miydi? Tamam, işte bende uzak duruyordum, durmasına da onun benim karşıma çıkmasının sebebi neydi? Hangi hakla bana hesap sorardı dağ kaçkını ayı… Bir de utanmadan olay çıkarmıştı, gerçi memnundum bu durumdan gururum okşanmadı desem yalan olur.

Sırtımı dikleştirip, burnumu asice havaya kaldırırken, kaşlarımı çatmış işaret parmağım ile göğsüne her bir sorunun cevabı için bir bir dokunup onu geriye ittirmeye başladım, pardon çalıştım. Zira bu taş göğüslü adamın bir adım geri gitmeyi bırak yerinde bile kımıldamaya niyeti yoktu.

“Birincisi benim bu saatte dışarda zil zurna sarhoş olmam seni hiç mi hiç ilgilendirmez. Sen dışarılarda o sarışın bu kumral fink atarken ben bir şey diyor muydum? İkincisi o adam dediğin benim eski sevgilim, üçüncüsü ona güldüysem sebebi beni istediğini söylemesiydi ki buda seni hiç mi hiç ilgilendirmez.” Dediğim an bunu dememem gerektiğini, göğsünü ittirdiğim parmağımı elim ile birlikte kavrayarak, başımın üstünde eliyle tutturduğu an anladım.

O öfke dolu yeşilin en koyu tonu ile yüzüme daha da yaklaşınca bir an kalbimin duracağını düşündüm... Bu adam benim dengemi bozuyordu, ne yaptığını sanıyordu bu böyle ya? Nefes alıp verişimi düzenlemeye çalışırken, dudaklarını kulağıma doğru yaklaştırdı, ben onun sıcak nefesini kulağımda hissederken bir de işin içine kadifemsi ses tonu eklendiğinde eriyip bittim, kül oldum.

“Birinci Mira Hanım, attığın her adım bana doğru değilse eğer beni ilgilendirir. İkincisi benim olanı bir başkası asla isteyemez, isterse başına ne geleceğine az önce şahit oldun sanırım. Üçüncüsü o gülüşlerini benden başkasına gönderirsen eğer, o gülüşünü bağışladığın mahlûkata hayatı zehir zıkkım ederim. Senin gülüşün benden başka herkese haram bunu anla artık.” Ağzından çıkan her bir kelimeyi soluksuz dinlemiştim. Vay be, bu güzel adamım neler demişti öyle? Bana demişti değil mi? Allah’ım içkiyi fazla kaçırıp komaya mı girdim ne yaptım ben?

“A-ama sen demiştin ki…” Ağzımdan kekeleyerek çıkardığım cümleler ne ara ağzımdan fırlayıp çıkmıştı bilmem ki, sussana be kızım ne var yani eskiye geri dönüp kurcalıyorsun. Adamın aklı karışacak yine başlayacak ateş pervane diye, dımdızlak sokak ortasında kalacaksın yine, tutamıyorum şu çenemi, ya boş ya çok düşük, işim var bu çene ile benim.

“Sana söylediğim her şeyi unut Mira, sana benden kaçman için fırsat verdim, zaman tanıdım ama sen bunu yapmadın. Sen yanmaya ben yakmaya mahkûmum, sana bu kadar yakınken senden artık asla vazgeçemem. Bu yolu sen seçtin, benden kaçışın yok, sen bana aitsin, sen benim bir parçamsın. Vazgeçemem, yapamam artık bunu, senden vazgeçmek kendimden vazgeçmek olur.” Allah’ım nefes almayı yeniden öğret bana, ben şu anda her şeyi ama her şeyi unuttum. Bu adam neler söylüyordu böyle…

“Arda, kendinde misin sen?” diyerek göğsüne ellerimi koyup yavaşça onu geriye doğru ittirirken gözlerini görmeye ihtiyacım olduğunu hissettim. Bunları gözlerine bakarak duymaya ihtiyacım vardı. Gözleri gözlerimi bulduğunda içim bir başka duygu ile dolup taştı. Ona hissettiklerimin gözlerinin içinde karşılaştıklarım ile birlikte daha da katlandığını hissettim. O başka bambaşka bakarken benim içimdeki çağlayanlar da daha da coşmaya başladı. Allah’ım bu nasıl bir adamdı böyle, âşık olduğum, ömrüne kara sevda ile bağlandığım, gözümü kör düğüm ile bağlayan, endamının seyrine doyum olmayan yârim benim…

“Mira, ben hiç bu kadar kendimde olmamıştım. Umut’tan evde olmadığını öğrendiğim an nevrim dönmüştü, bir şekilde nerede olduğunu öğrendim. Umut’tan habersiz takıldım peşine, saatlerdir seni izliyorum Mira, bensiz nasıl dağıldığına şahit oldum. Belki anlatmıyordun bana ama gözlerinde gördüm bana anlatmak istediklerini, sonra o adam…” Başımın üstüne dalgınca bakarken kaşları çatılmış o anlar gözlerinde canlanır gibi gözlerinin yeniden koyulaşmaya başladığını gördüm.

Korktum mu? Tabi ki de hayır, ondan korkmuyordum, çünkü karşımdaki adam kendine zarar verir ama bana asla zarar vermezdi, bunu gözlerinden anlayabiliyordum.

“O adam seni kolları arasına aldığında öldüm Mira, bir başka elin sana dokunmasına izin verdiğim için kendimden nefret ediyorum. Sadece seni takip etmekti niyetim, sağ salim eve varmanı sağlamaktı ama ilk dokunuşun ardından senin canını yakan ikinci dokunuş… İşte o an artık duramazdım, sen benimdin Mira, ne kadar kaçmaya çalışsam da benimdin, bir başka elin sana dokunma ihtimali bile beni mahvederken buna seyirci kalmak beni diri diri mezara soktu. Ben bu güne kadar hiç böyle büyük bir acı çekmedim, tarifi imkânsız şeyler yaşıyorum. Uzak durdum, kaçtım senden, çünkü sen Umut’un kuzeniydin. Çünkü sen bu gelişine kadar benim için asla olamazdın. Ama bu gelişin, bu yaz tatili ile her şey değişti, bambaşka bir hal aldı. Karşımda ne istediğini bilen bir genç kız duruyordu ve ben ilk defa bu kadar zorlandım. Dur durak bilmiyordun. Kaçtım Mira, duygularımdan utandım, seni sevmeye hakkım olmadığı için kaçtım, bunu sana, ailene, en önemlisi Umut’a, kardeşim dediğim adama yapamazdım. Ama olmadı, ben her şeyi herkesi göze alarak o yumruğu o adi herife attım. Bu saatten sonra seni asla bırakmam, sen benim geçmişimin her anında vardın, bundan sonra geleceğimin her anında benim olarak, bana özel kalacaksın.” İşte bu sözler son noktaydı.

“Sona konan her nokta, yeni bir başlangıca gebedir…”

Loading...
0%