Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ugurluay

2.BÖLÜM(***Hayaller Dünyası***)

(Beş Yıl Önce…)

“Sen benim için yalnızca bir düştün,

Yeşillerinde takılı kaldı gözlerim,

İşte o an hayallerimden gerçeklerine düştüm…”

“Offff kuzen ya ifrit oluyorum senin şu çıt kırıldım, çakma porselen sevgiline,” kaşlarımı çatmış Umut’a bakarken acaba hangi günahı işledim de bu eziyete katlanmak zorunda kaldığımı düşünüyorum. Tabi ya, buradan bir ümit şirkete geçer diye düşünüp, kendimi kahve içmek ve iş ortamına hazırlık amaçlı ufaktan şirkete davet ettirip, gelecekteki sevgili adayımı görmek içindi tüm bu atılan taklaların sebebi… Yoksa ne işim olur benim kuzenimin, nefret ettiğim çakma porselen sevgilisine hediye almakta, hiç…

İşte Umut dünyasında, bir ümit hayallere sığınmak da bu olsa gerek… Kazın geleceği yerden tavuk esirgenmez derler ya, işte benim ki de o hesap, gerçi bu iş tahmin ettiğimden daha beter bir hal aldı. Evdeki hesap çarşıya uymayıp, bana biraz pahalı geldi sanki ne pahalısı be resmen boyumu aştı bu hesap benim…

Bu nedir arkadaş ya, o mu bu mu diye diye resmen ömrümü tüketti bu kuzen benim, bir de değse var ya içim yanmayacak, Arda’nın gözlerinin yeşilleri içinde kaybolup gitmek varken resmen değmeyen biri için değerli vaktimi çar çur ettiğime hala inanamıyorum. Hem de vaktimi hızla nakite çevirmem gereken şu zamanlarda…

“Mira, kes zırvalamayı da bu nasıl onu söyle sen?” diye benim bakmam için utanmasa gözüme sokacağı kolyeye bakıyordum.

Derin bir “Offfffff…” çektikten sonra bundan kaçışın olmadığını anlamıştım. Ağzımdan çıkan tek kelime, “Değmez,” olmuştu. Umarsızca omuzlarımı silkerken bir yandan gözlerimi devirdim. Bu kolye bu kıza çok fazlaydı, bunu ona almaya değmezdi.

Çok önemli bir şey demişim ki aklından geçirdiği bin tane analizin ardından, “Haklısın, bu biraz basit kalır değil mi?” Yeni bir şey keşfetmiş gibi elindeki kolyeyi bırakıp hemen yanındaki bir diğer kolyeyi aldı.

“Allah aşkına kuzen, neren ile anlıyorsun benim lafımı acaba sen? Bu senin o çakma porselene çok bile, değmez derken o bu hediye kadar etmez demek istemiştim, yani ona çok bile bu kolye, fazla hem de çok fazla,” hayret ile gözlerimi açmış şaka yapmadığımı üstüne üstlük gerçekten söylediklerimde ciddi olduğumu anlaması için daha ne söylemem gerekiyordu acaba…

“Mira, saçmalıyorsun kırk yılın başında bir yardım istedim senden, onu da resmen burnumdan fitil fitil getirdin, pişman ettin seni çağırdığıma,” kaşları çatık bana bakarken gözlerinde öfkenin yanında ufacıcık hayal kırıklığı kırıntılarını da görüyordum.

“Yalan mı? Ne buluyorsun o kızda hala anlamıyorum. O kız sinsi sinsi, yılan resmen ne zaman sokacağı belli değil, ne zaman göreceksin gerçekleri, hem sen ona âşık bile değilsin ki,” söylediğim son cümle dikkatini bana yönlendirmesini sağlamıştı.

“Mira, aşk dediğin şey saçmalıktan başka bir şey değil, insanların bile isteye o aşk safsataları ile kendilerine acı çektirmeleri çok saçma bence… Biz Çiğdem ile güzel vakit geçiriyoruz, konuşacak ortak bir sürü konumuz ve yanımız var. Sence birlikte olmak için bu yetmez mi? Bence yeter, önemli olan geçirdiğimiz vaktin iyi olması, gerisi boş… Birbirimize saygımız var ve hiçbir şeye mecbur kılmıyoruz birbirimizi… Benim tek istediğim bu, aşk denen saçma şeye bu yaştan sonra inanacak kadar çocuk değilim.”

“Allah’ım ya adama bak sanki bir iş anlaşmasından bahsediyor, kuzen aşk diyorum aşk, hani şu içinde kelebeklerin uçuştuğu, yerin ayaklarının altından kaydığı, onu gördüğünde ondan başka her şeyin önemsizleştiği, dünyada bir onun bir senin kaldığı, aynı anda nefes alabildiğin, yeri geldiğinde kıskançlıktan deliye döndüğün, ona senden başkasının bakmasına izin vermediğin… Offf ulan offf…Aşk diyorum kuzen, aşk, bu güzel duyguları hissetmeden, hissettirmeden yaşamışsın neye yarar, söyle bana he neye yarar he… Saman gibi bir hayatın içinde boş çuval olmaktan zevk mi alıyorsun sen… Mantık sevgililiği gibi bir iş anlaşması gibi anlatıp geçtiğin şeyler, asıl saçmalık olanlar senin anlattıkların…” dediğim an derin bir “Ah,” çekip hülyalı bakışlarım ile hayal dünyamdan çıkıp sertçe Umut’un dünyasına çivi gibi çakılışım, onun sert bakışları ile olmuştu. Ona aşkı anlatırken gözümde canlanan tek adam Arda idi, ona hissettiklerim, onunla yaşamak istediğim hayallerimdi ona anlattıklarım. Arda’yı kendimi bildim bileli tanırım ben, gözümü açtım onu gördüm. Umut’un en yakın arkadaşı, arkadaştan öte kardeşi gibiydi. Onların ikisini ayrı düşünmek imkânsızdı, onlar hep sırt sırta mücadele ettiler. Umut, aile yanından büyük bir şansa sahipti. Bir evin bir oğlu tek çocuktu. Ailesi ile bağları çok özel ve bir o kadar da güzeldi. Arda ise Umut kadar şanslı değildi. İlgisiz zengin bir ailenin çocuğuydu. Annesi ve babası o çok küçükken ayrılmış ve onu dedesinin insafına bırakmışlardı. Aile nedir, anne, baba nedir bilmeden büyümüştü. Dedesi ise bir o kadar sert bir adamdı. Dedesinin vefatı ile ailesiyle arasında kalan tek bağını da koparmış oldu. Şu an ne annesi ne de babası ile görüşüyordu. Onların adının anılmasına asla izin vermezdi, konuşmazdı. Belki de bu yüzdendir ukala, lakayt tavırlarının sebebi. Bunları bilmesem onun yüreğindeki acılara şahitlik etmemiş olsam onun yüzüne bakıp onun gerçek dünyasını asla göremezdim, bilemezdim. Ne kadar umursamaz ise bir o kadar kırılgandı aslında. Her gülüşünün altında acı bir tebessüm gizlenirdi, görürdüm, bilirdim, hissederdim ama elimden hiçbir şey gelmezdi. O benden bilmediğim ve anlayamadığım bir sebepten ötürü hep uzak ve bir o kadar da mesafeli davranıyordu. Gününü gün ettiği kızlara bakılacak olursa da o kızlar gibi olmadığım için çoğu zaman ilgisini çekemediğimi, beni beğenmediğini düşünüp kahrolurdum. Onun başka kızlar ile olduğu fikri canımı acıtsa da her gün, her gece farklı kızlar ile soluk alsa da fark etmez onun son durağı ben olacağım. Benden sonra gideceği yeri kalmayacak, gözünün gördüğü her yerde beni görüp yavaş yavaş onu kendime âşık edeceğim. Ne olursa olsun son durağı, son sevdiği, evlendiği kız ben olacağım…

“Hayırdır, senin aşk konusundaki bu engin tecrübe ve bilginin nereden geldiğini öğrenebilir miyim?” Umut, kaşlarını bana çatmış bakarken nasıl bir pot, ne potu be resmen devirdiğim çamı görmüş oldum. İçimden bu şaşkın ve âşık halime binlerce sayıp dökerken kendimi içten içe yakalatmanın şoku ve saflığıyla alkışlar ile tebrik ediyordum.

Tüm şirinliğimi takınıp otuz iki dişimi birden ona gösterirken, “Hi hih hi, ben mi? Nereden bileceğim canım, bu da soru mu şimdi? Filmlerden, dizilerden, kitaplardan, sende bir âlemsin kuzen ya,” diyerek onun koluna yapışıp “ Aaaaa bak şu güzelmiş, sen bunu al en iyisi, senin kart sevgiline de ne yakışır” diyerek bir yerlerimden ecel terleri dökmeye başlamıştım.

“Miraaaaa,” diye aldığım uyarı tonuna, “Yalan mı? Annem ile yan yana gelse benim annem onu resmen solda sıfır bırakır be, tabi kimin annesi, kızına bak anasını al demişler,” diye kahkahalar eşliğinde gülmüştüm.

“Miraaa boyunu aşıyor söylediklerin, o dilinde de cümleler maşallah dilediği gibi salınmaya başlamış,”

“Tamam be şakada yapılmıyor artık sana, o sevgilin ile takıla takıla yaşlanmaya mı başladın sen, hey senin o çılgın ruhuna ne oldu.”

“Of Mira ya beynimi öğüttün kızım bir sus Allah aşkına ya.”

Umut, beni bir kuzen gibi değil de hiç sahip olamadığı kız kardeşi gibi görürdü. Ve aşk için, sevdiği kadın için yapmadığı kıskançlığı bir ağabey edası ile benim üzerimde baskı kurmaktan çekinmezdi. Ah Umut bey, ah, gün gelecek senin aşkın için köle olduğun, kıskançlıktan deliye döndüğün günleri de göreceğim ben eminim, ama o zamana kadar ağabeyi edası ile yapsın tüm eziyetlerini… Ne demişti Ankara’ya okumaya giderken, “Okul bitene kadar erkek arkadaş yok, görürsem, duyarsam, hissedersem kuzen muzen dinlemem önce bacaklarını kırar, sonra da okuldan alırım, tıpış tıpış geri dönmek zorunda kalırsın,” İlk başlarda şaka yaptığını sansam da gözündeki despot ağabey öfkesini hissettiğimde kekeleyerek, “Şa-şa-şaka yapıyorsun değil mi?” dediğim an sesim giderek düşmüş, “Şaka yapmıyorsun,” dediğim an bana dediğimi onaylayan tehdit dolu bakışlarını göndermişti. Annem ile babamın ayrı olması, ve babam ile görüşmemem benim kuzenin içinde nasıl bir yer ettiyse artık, kendisini giderek babam gibi hissetmeye başlamıştı galiba. Annem ile de konuşup okul biter bitmez annemin şirketteki yerini teslim alacağımın kararına el birliği ile karar vermişlerdi. Hiç bana soran olmamıştı. Ne okuyacaksın, nerede okuyacaksın, nerede çalışacaksın? Annem ve benim kuzenim Umut her şeyi maşallah bir güzel hallediyorlardı. Oh ne rahat, düşünme, kaygılanma nasılsa senin hayatını senden daha iyi düşünen iki iyi yürekli insancık var… Ah canım, ne de iyi yüreklidir onlar… Düşünceler içinde kaybolmaya alışık ben, Umut’un “ Başka bir şey olmasında, biliyorsun okul bitene kadar erkek arkadaş yok,” derken gayet ciddiydi. Of ya bu adama biri benim babam olmadığını hatırlatması ve kendi sevgilisi ile fink atarken bana ahlak dersi vermesinin çok saçma olduğunu anlatması lazım.

“Offff tamam ya amma abartın sende hadi al şunu da gidelim, bana şirkette içecek bir şeyler ikram edersin artık. O kadar kafa patlattım senin için şu sıcakta,” Derken masum kedi havasına bürünmüş dudaklarımı büzmüştüm.

“Tamam, bunu alalım. Paket yapın lütfen,” derken bana dönmüştü. “Maalesef kuzen ya,” saatine bakıp kaşlarını canı sıkkın bir şekilde sokarken, “Çiğdem beni bekliyor, çok oyalandım ve geç bile kaldım. Sen buradan bir taksiye atla doğru eve, teyzemi arayıp eve kaçta girdiğini soracağım, dolanma etrafta tek başına,” dediği an yanağıma küçük bir öpücük kondurup “A-A-Ama…” konuşmamın devamını bile dinlemeden beni bir elim havada onu uzanmaya çalışırken, ağzımı bir karış açarak ortada kala kalmıştım.

Lanet olsun! Tüm günümü Umut’un çakma porselen kart sevgilisi için harcadığıma inanmıyorum. Hem de Arda için çıktığım bu uğurda ellerim bomboş kalmıştı, gözlerim onun yeşil gözlerini içemeden bir günüm daha heba olmuştu. Bu aralar zamanı çok ziyan etmeye başladım. Zamanım daralıyor, tatilin bitmesine az bir zaman kaldı. Ve kahretsin ben hala ellerim bomboş ortalarda dolanıyordum. Of Umut, Offfff… Ben bunun acısını senden de o çakma porselen kart sevgilinden de çıkarmazsam bana da Mira demesinler… Resmen Arda’ya giden zamanımı zarar ziyan ettiniz beeee… Offfff....

“Gözlerimin coşkusu, nefesimin tatlı tonu… Can olduğum, var olduğun yerde bulduğum… Kaybetmekten korktuğum, gönül bekçim, yar nöbetçim, can nefesim… Şefkatin en hassas kadifemsi tonu... Zaman ziyan olsa da fark etmez… Senin son durağın benim sevgilim… Seviyorum seni özümde hissettiğim…”

Loading...
0%