@ugurluay
|
30.BÖLÜM(***Geçmişi Gömüyorum***) “Aşkımın yok oluşu ile geçmişimi toprak altına gömüyorum, Hüzünlü bir matem havası değil, cezbeden bahar yeli esiyor ruhuma, Sonumu değil miladımı yaşıyorum, ömrümün geri kalanının düğünü var bugün.” “Değer mi?” Cemre’nin bana söylediği en son ve bir o kadar da ağır bir cümleydi. Defalarca vazgeçtim, bıraktım, artık sevmiyorum desem de kör olasıca yüreğe söz dinletememiştim. Her defasında bitti deyip yine kendimi yolun en başında, ismi lazım değil adı batasıca AZDER evladını severken, düşünürken bulmuştum. Ama Cemre’nin söylediği son kelimeler bunlar bana baya bir sert olmuştu. Hem de ne sert. Cemre ardında bile bakmadan odamı terk ederken benim ne halde olduğumu umuruna bile takmamıştı. Ben bunu sonuna kadar hak etmiştim. “Değer miydi tüm bunlara? ASLA…” O halde bu aciz acınası halim de neydi? O gece, Cemre’nin suratıma sözleri ile attığı sert tokadın ardından sarsılarak kendime geldim. Yanmıştım, kül olmuştum ama artık küllerimden yeniden doğma zamanıydı. Her şeyi ve bana acı çektiren herkesi geride bırakmanın tam vaktiydi. Hayatımda hak etmeyen tek bir insanın varlığını bırak isminin bile geleceğimde esamesi okunmamalıydı. Bu gece benim hayatımın geri kalanının miladıydı. Ben bu gece aynada gördüğüm kızın gözlerine baktığımda yeniden doğmuştum. Bitmez dediğim bitmiş, canımı yakmaz dediğim canımı almıştı. En sertinden dibe vurmuştum. Kendime gelmem ise bir hayli zaman almıştı. Dibe vurduğum gibi de yüzeye geri çıkmanın yolunu elbette ki biliyordum. Dibe vuruşum beni hayata yeniden bağladı. Payıma düşen acıyı da dersi de en alasından aldım, miladımın başına geçip geleceğime yol almaya karar verdim. Ölmemiştim ve hala nefes alıyordum. Yaşadığım her bir anın kıymetini bilmek ile yükümlüydüm. Gönül defterimde adı altın harfler ile yazılmış olan adam hayatımı tepetaklak etmiş olabilirdi. Olsundu. Şimdi yüreğimden uğurluyorum ismi lazım değil AZDER evladını. İsmini de, cismini de, aşkını ta toprağın altına gözlerimi bile kırpmadan defnediyordum. Artık zaman matem zamanı değil düğün zamanıydı. Bugün ömrümün geri kalanının düğünü vardı. Miladımı, yeniden doğuşumu kutluyordum. Cemre ile tartışmamızın ertesi akşamı olan mezuniyet geceme hazırlanıyordum. Sabahtan bu yana olan hazırlık sadece ömrümün geri kalanının düğününün kutlaması içindi. Aynaya baktığımda artık aciz bir kız değil mücadeleci bir ruh görüyordum. Geçmişimi toprağın altına gömüp yok etmiştim. Kendimden emin ve karşıma kim çıkarsa çıksın ezip geçecek kadar kendimi güçlü hissediyordum. Artık durdurulamaz bir ruh haline bürünmüştüm. Gün ışıyınca yaptığım ilk iş annemin yakın arkadaşı moda evinin sahibi Nazan Hanımı aramak oldu. Kadın benim aradığımı görünce eminim ki telefonun düğer ucunda küçük çapta bir kalp krizi geçirmişti. Bundan nasıl mı bu kadar eminin? Tabi ki telefona sesi titreyerek verdiği cevaptan… Gülme isteğimi dudaklarımı ısırarak batırıp konuya hemen girmiştim. Vücut ölçülerim onda vardı elinde bulunan en güzel ve en seksi elbiseyi göndermesini istedim. Bu defa onun ürünlerinden seçim yaptığım için kadının keyfi yerine gelmişti. Ben mutlu o mesut telefonu kahkahalar eşliğinde kapatmıştık. Onun zevkine güveniyordum. Güvenmesem kaç yazardı acaba, akşama mezuniyet balom vardı ama giyecek elbisem bile yoktu. Malum adı batasıca herifin gönderdiği elbiseyi ellerim ile parçalamıştım. Oh oldu ne de güzel yapmıştım. Ellerime sağlık. Elbisenin son hali gözümün önüne geldiğinde odamın duvarları arasında yankılanan bir kahkaha daha atmıştım. Oh be gülmeyi özlemişim. Mutlu olmak ne muhteşem bir şeydi böyle, resmen mutluluğa, hayata gülümsemeye hasret kalmışım da haberim yokmuş. Adi herif hayat enerjimi sömürmüş. Oh be dünya varmış. Cemre, kavgamızın ardından odama bir daha girmedi. Hatun tıpkı benim gibi kendini odasına hapsetmiş dışarıya bir adım dahi atmıyordu. Cemre’den beklenmedik hareketler, vay be dostumu cidden öfkeden deliye döndürmüştüm. Cezası belli, yüzünü bana göstermeyip beni mahrum ediyordu. Tamam öyle olsun akşam ona büyük sürprizim vardı nasıl olsa. O zaman kadar odasında kalmasının bana göre herhangi bir mahsuru yoktu. Akşam nasıl olsa her şey eskisi gibi olacaktı. Ne eskisi be her şey eskisinden daha da güzel olacaktı. Ben hazırlıklarıma tam gaz devam ederken aklıma dank eden başka bir gerçek kafamda uçuşan başka bir soru işaretine dönüştü. Kahretsin! Ben bu baloya kiminle gidecektim. Ben kara kara düşünürken aklıma tek bir isim bile gelmiyordu. O kadar hazırlanıyordum, yeniden doğuşumu kutlarken yanımda kavalyeye ihtiyacım vardı. Gerçi ihtiyaç değil de bu geceyi birinin varlığı ile taçlandırmalıydım. Düşünürken aklıma ilk gelen isim Vural olmuştu. Ama hayır… Böyle bir haksızlığı ona yapamazdım. Durumumun en büyük şahidi o iken onu kendime yara bandı olarak kullanamazdım. O bunu hak edecek biri değildi. Hem benim ile ilgili asla umutlanmasını da istemiyordum. Ben bunları düşünürken aklıma gelen isim yüzümde geniş bir gülümsemenin oluşmasına sebep oldu. Tabi ya, neden olmasın? Aklıma gelip beni gülümseten isim tabi ki de Cenk’ti. Üniversiteye başladığımız andan itibaren çocuk resmen benim sınavım olmuştu. Türlü türlü yılışıklar, sakız gibi yapışmalar, git dersin gitmez, istemiyorum dersin evet algılar, bildiğin sakız, çam sakızı gibi yapışıp kalmıştı. Üniversite yıllarımın yılışık yapışığı, hayatı okulda resmen zindan etmiş bana nefes aldırmamıştı. Şimdi sıra bendeydi. Hayatının teklifini yapacaktım ona, hemen telefona sarılıp istediğimi alacak olmanın eminliği ile onu aramıştım. Ve bingo, adam hemen teklifimin üzerine atlamıştı. Ben malımı biliyorum arkadaş… Cenk “Bende bu teklifi ne zaman yapacaksın diye bekliyordum tatlım, tabi ki de seninle geleceğim,” diyerek konuşmamızı sonuçlandırmıştık. Bu adam tam bir şapşal, telefonu kapattığımda acaba doğru mu yapıyorum diye düşünsem de bu sadece beş saniyelik bir süremi almıştı. Aman boş ver ya, o bana dört senedir hayatı zehir edip tüm hocaların önünde rezil etmemiş miydi? Sonuna kadar kullanabilirdim onu ona fark etmezdi. Hem ona dokunmazdı ki… Benim onunla mezuniyet gecesine gitmem onu kullanmak olmaz. Olsa olsa ona ödül olur. Dört senenin bir kazancı olur. Hem o bunu bana borçluydu. İçimdeki derin rahatlama ile geceye son sürat hazırlanmaya devam ediyordum. Bakalım Cemre Hanım bu değişim ile karşısında ışıl ışıl parlayan beni görünce ne tepki verecekti? İçimde coşup gelen mutluluk seline daha fazla engel olamazken kahkahalarım evin içinde yankılanmaya devam ediyordu. Mutluluk ne muhteşem şeydi böyle ya… |
0% |