Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. Bölüm

@ugurluay

31.BÖLÜM(***Hesapta Olmayan***)

Mezuniyet gecem de devasa büyüklükteki bir salonda hayallerimin de ötesinde seksi bir elbise içinde yanımda şapşal bir adet Cenk evladı ile bildiğin sap gibi oturmaktaydım. Kulaklarıma dolan müziğin muhteşem tınısını duysam da yanımda durarak göz zevkimi bozan kazulet Cenk yüzünden anın keyfini çıkaramıyordum. Kahretsin! Ben bu insan görünümlü orman kaçkını şapşal herif ile gelmek ile bildiğin hata etmiştim. Of hata etsem ne olacak acaba bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete… “Bu saatten sonra yapacak bir gram bir şey yok,” diye dertli kederli düşünürken aklımı yanımda içtiği içkilerden kendini komik duruma düşüren, gereksiz kahkahalar atıp tüm dikkatleri üzerimize çekip üstüne bir de durup durup bana sarılan bu adamı düşünmemeye, dahası görmemeye çalışıyordum. Şükür en azından şimdi oturmayı başarmıştı. Az önce yaptığı şey neydi öyle ya? Bir an cidden kalpten diğer tarafı ziyaret etmek zorunda kalacağım zannettim. Adam gitti orkestraya çalın bir Ankara havası demez mi ya? Rezil oldum, rezil. Offf… Neyse ki okul bitiyor da kimse ile bir daha kolay kolay yüz yüze gelmeyeceğim, yoksa tüm okulun dedikodu kaynağı Mira-Cenk ikilisi olacaktı. Offf… Atalarımız ne demiş bir insanın kendi kendine ettiğini bin kişi bir araya gelse başaramazmış. Tebrikler ve alkışlar şahsıma gelsin bir başkası uğraşsa beni böyle bir duruma düşüremezdi. Kendi düşen ağlamaz, çek kızım Mira sen çek, çek, çek.

Zihnimde canlanan bir başka görüntü bulunduğum şu andan beni kurtarıp daha fazla keyfimi artırmayı başarmıştı. Cemre, beni geceye hazır ve nazır bir halde karşısında ışıl ışıl görünce garibim ne kadar da mutlu olmuştu. Utanmasa gözlerine dolup taşmaya hazırlanan o yaşları bırakacaktı. Ona ne kadar kararlı olduğumu söyleyip her şeyi sonsuza kadar geçmişe gömdüğümü belirtmiştim. Yavrum ya öyle sevindi ki halim tavrım o kadar çok hoşuna gitti ki, uzun zamandan sonra ondan “Aferin kızım bir ara cidden akıllanmayacaksın diye şüpheye düşmüştüm ya neyse…” dedi ve bana “Gel buraya,” diyerek kollarını kocaman açmıştı. Bende bu harekete dünden razı bir halde ayağımdaki kafam kadar topukluları görmezden gelip zar zor eğile büküle Cemre’min yanına gidip bana açmış olduğu şefkat kucağında yerimi aldım. Onun bana sarılışı ve sevgisini hissettiğimde kendimi hiç olmadığım kadar güvende ve bir o kadar da huzur içinde hissetmiştim. Bu aşk beni de çevremdeki herkesi de hırpalamış, gereğinden fazla zarar vermişti. Ve çevremdeki hiç kimse bu kadarını hak etmemişti. Tıpkı benim kim saf aşkım gibi. Hak etmemiştim, hiç kimse hak etmemişti. Birileri okkalı bir tokadı hak ediyordu ya neyse… Ataydım o tokadı içim soğurdu ama kısmet işte, insanın her istediği her zaman olmuyor. Artık başka bahara tokadım yüzünü şenlendirir AZDER evladının…

Zihnimi haddinden fazla doldurmaya başlayan bir gereksizi tekrar silme zamanı gelmişti. Tekrar silkelenip kendime gelmiş yüzüme alaycı bir gülüş yapıştırıp yanımdaki saçmalamanın boyutunu giderek artıran Cenk’e bakıyordum. Dişlerimin arasından tıslayarak ona doğru, “Cenk bir rahat dur yoksa o rahat durmayan elini kolunu sesini soluğunu sonsuza kadar keseceğim.” Dedim.

Elini omzuma atıp beni kendine çekerken kulağıma eğilip, “Aaaa aşk olsun hayatım ya kırıyorsun beni,” kulağıma leş gibi kokan sesi ile fısıldamıştı. Nefesi ne kadar ağır koksa da onun ağzının yüzünün kayarak, kelimelerini yayarak konuşması bana çok komik gelmişti. Kendimi tutamayıp ona gülmüş, “Of Cenk ya âlem adamsın,” demiştim. Ben Cenk’in bana olan yakınlığına aldırış etmezken garsonlardan birinin yanıma gelip elime tutuşturduğu şey ile bildiğin dehşete kapıldım. Lanet olsun! Bu da neydi böyle? Elime alal acele tutuşturulan kutu ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Bunun içinde olabilecek şeyi merak eden yüreğim heyecandan ölümü deli gibi sayıklamaya başlamıştı. Ecel terleri döktüğüm o sıralarda ellerim titreyerek açtığım kutunun içinden çıkan şey önce gözlerimin fal taşı gibi açılmasına ardından da kaşlarımın istemsizce çatılmasına dahası nefesimin kesilmesine yetip de artmıştı. Gözlerime inanamıyordum. Yanılmıyorsam ve aklım bana bir oyun oynamıyorsa bu gördüğüm şey tam olarak en tekinden taşlı bir yüzüktü. Yuhh… Bu da ne demek oluyordu şimdi? Yüzüğün ışıltısı gözümdeki bir damla yaş ile birleşip beni çoktan alıp yüreğimin yıkık dökük enkazına acımasızca götürmüştü. Yüzümdeki yaşı kimseye fark ettirmeden elimin tersi ile silip hemen kendimi toparlamıştım.

Elimde garson tarafından tutuşturulmuş kutunun içinden çıkan tek taş yüzüğe anlamsız ve bir o kadar da uzaylı görmüş tuhaf bakışlarım ile bakıyordum. Kalan hayatıma yeniden başladığım bugünde bu saçma sapan şeyde neyin nesiydi? Birisi ya bana eşek şakası yapıyor ya da yeniden başladığım dediğim gün beni öldürmeye niyetliydi. Bunun başka bir izahı olamazdı. Yanımdaki Cenk’e hissettirmeden onun kıskacından kurtularak masadan kalktım. Kutunun içinde gördüğüm küçük bir not vardı. Hemen onu açıp okumuştum “Belki de…” yazıyordu. Kutuyu bir hışım ile kapatıp elimdeki notu da buruşturmuştum. Etrafı gözlerim ile tararken kendimi aradığım adamı bulmaya odaklamıştım. Kan beynime sıçrarken, vücuduma öfkenin her şiddeti çoktan yüklenmeye başlamıştı. Hangi cesaret ile? Ne cüretle böyle bir şey yapardı bu adi herif?

Gözlerim öfkemin asıl sahibini ararken, yeşilin en koyu tonuna bir kez daha asılı kaldım. O gözler nefesimi ilmek ilmek yapıp boynuma dolamış infazımı gerçekleştirmek için bana bakıyordu. Onun gözleri ile buluşan bakışlarım içimdeki nefreti kavurucu bir şekilde ateşlemişti. Öfkem o kadar keskin, hiddetim o kadar şiddetliydi ki attığım adım ile onun yüreğini öfkemin cehenneminde katletmeye gidiyordum. Enkaz altında bıraktığı güvenimin hesabını sormaya gidiyordum. Hazırlıksız yakalanıp alamadığım intikam, atamadığım tokadı yüzünde şenlendirmeye gidiyordum. O yüzsüzce karşıma geçmeye cesaret eden adamın yüzsüzlüğünü yerle bir etmeye gidiyordum. Hiç hesapta yokken karşıma utanmadan çıkan, bana yüzük gönderebilme hakkını kendinde gören AZDER evladına hesap sormaya gidiyordum.

Loading...
0%