@ugurluay
|
32.BÖLÜM(***Sert İntikam***) Adım adım yaklaştığım adam benim ona doğru geldiğimi anladığı an arkasını döndü ve bahçeye yöneldi. Onun bu hareketi beni sinirden çılgına döndürmek yerine daha çok mutlu etmişti. Günlerce peşinde deli divane olduğum, her şeye rağmen aramaktan bir an olsun vazgeçmediğim adam beni terk etmesinin ardından, ondan vazgeçtiğim, onun adına pes ettiğim, yoluma devam etmeye karar verdiğim anda utanmadan bir de yüzük ile karşıma çıktı. Cidden bu adamın yüzsüzlüğüne ve vurdumduymazlığına hayran kalmamak elde değil. Herkesten uzakta dev çınar ağacının karartısında, karanlığa rağmen yüzlerimizi görebilecek aydınlığın olması ise tamamen şanstı. O imtihanım olan ayrılığı yaşadığımız andan sonra ilk defa göz göze geldik. Şimdi karşı karşıya kalmış keskin bakışlar, yorgun bir yürek, kırgın bir ruh haline sahiptim. Ama bitti artık, göründüğüm kadar güçlüyüm. Onun sinir bozucu sessizliği öfkemin daha da tırmanmasını sebep olmuştu. Cidden yuh ama ya, sen kalk buraya kadar elinde yüzük ile gel bir de sut yemiş bülbüle dön, melül melül bana bak. Olacak ş değildi. O yüzden aldım elimi sazımı, pardon yüzüğümü başladım yarım kalan hesabı kapatmaya… “Bunu bana sen mi gönderdin?” Elimde tuttuğum kutuyu gözlerinin hizasına getirerek onun dikkatini çekmeye çalışıyordum. “….” Ölümcül bakışlarını bana doğrulturken burnundan acı acı soluduğunu hissediyordum. Cevap vermeye niyeti olmadığını anladığım an susmaya niyeti olmayan çenem tekrar düşmeye çoktan karar vermişti. “Sana bir soru sordum, bunu bana sen mi gönderdin?” “O adamın senin yanında ne işi var? Kim o adam? Sana, sana dokunmaya nasıl cesaret eder? Sen buna nasıl izin verirsin? O adamın sana dokunan parmaklarını tek tek kırmazsam bana da Mert demesinler.” Yumruklarını sıkmış dişleri arasından adeta alevler eşliğinde öfkesini püskürtüyordu. Bu adamın algılamada cidden bir sorunu var. Ben ne soruyorum o bana ne cevap veriyor. Hey burada öfkeli olması gereken kişi benim sen değil, dememek için kendimi zor tutuyordum. Adam yine rolleri karıştırıyor da haberi yoktu. Bu adamın benim sabrımı zorlamada bir sınırı yoktu. İlle de gel canımı oku Mira diyordu. “Sana ne Arda? Sana ne? Sen kimsin de benim yanımdaki yöremdeki adamın hesabını soruyorsun?” “Miraaaa, delirtme beni.” “Sana bunu sen mi gönderdin dedim.” “Benden başka kim sana böyle bir şey göndermeye cesaret edebilir söylesene, cesaret edeni yaşatır mıyım o dakikadan sonra…” “Hah hah hah,” yapmacık sesli bir kahkaha atmaya çalışmıştım. Ne kadar başarılı olduğum tartışmaya açık olsa da bozuntuya vermeden devam ettim. “Komiksin AZDER evladı, hem de çok komik.” “Miraaaa…” “Kes sesini Arda, çok merak ediyorsan söyleyeyim Bana böyle bir yüzüğü yeryüzünde her erkeğin göndermeye hakkı var. Bir tek senin dışında… Sen bana böyle bir şeyi gönderme hakkını o şırfıntı ile dudak dudağa pozlar verdiğini tasdiklediğin gün bana BİTTİ ve GİT dedin ve beni sonsuza kadar kaybettin.” Tek solukta söylemiştim. “Mira, lütfen açıklamama izin ver. Lütfen!” “Konuşma artık, o gereksiz nefesini benim bulunduğum alanda harcama.” “Mira…” “Arda sus artık, sus. Ben açıklaman için sana o kadar zaman tanıdım ki, günlerce seni aradım, binlerce mesaj attım. Yetmedi peşinden İstanbul’a geldim. Salak gibi mutlaka vardır bir açıklaması, o beni sevmiyor, yapmaz, aldatmaz dedim. Deli divane çılgınlar gibi gitmediğim yer, çalmadığım kapı kalmadı. Ama sen, sen…” “Yüzüm yoktu Mira, hatalıydım affet demeye ne cesaretim ne de gücüm vardı.” “Arda, sen hata yapmadın. Hatanın en büyüğünü ben seni sevmekle yaptım. Gözümün gördüğüne inanmayıp senin peşin düşmekle yaptım. Ben doğru sandığım yalandan sevgisini dile getiren yanlış adama âşık olmakla yaptım.” “Lütfen bir dinle, her şeyin bir açıklaması var. İzin ver.” “Arda Mert AZDER, ünlü playboy, gecelerin çapkın prensi asla vazgeçemedin değil mi? Can çıkar huy çıkmaz diye boşuna dememişler. Söylesene yakalanmadan önce kaç kızla daha aldattın beni? Heh söylesene o resimleri görene kadar kucağına kaç kız oturdu? Daha kaç kişi evini yol edip yatağını mesken tutarak gecelerini şenlendirdi? Bana seni seviyorum derken hangi kızların kulağını aşk fısıldadın? Nasıl adi bir oyuncusun sen böyle?” “Yeter kes artık saçmalamayı, ben seni asla aldatmadım.” “Hah hah hah! Dalga geçiyor olmalısın. Bana bunun gerçek olduğunu sen söylemedin mi? Hangi sözün gerçek? Yada neyin doğru senin, hayatın yalan senin, daha ne konuşuyorsun sen…Arda yüreğimin kapıları sana sonsuza dek kapandı artık, beni yalanların ile kandıramazsın. İnan aklım artık senin yalanların ve kirlenmiş ruhun için fazla mesai yapıyor. Benim bunlara karnım tok, sen git bu yalanlarını başkasının önüne ısıt da koy. Seni ancak öyleleri paklar.” “İster inan ister inanma ama ben anlatacağım. O gece…” “Seni dinlemek istemiyorum. Yetmedi mi çektirdiğin acılar, sözlerin ile yüreğimi yaralaman, yaralarımı kanatman yetmedi mi? O gecenin detaylarını duymak falan istemiyorum. Aldattım, bitti, git dedin ve bitti. Terk ettin beni Arda. Sen istedin ve bitti. Nokta. Ne mal olduğunu öğrendim. Daha ötesi yok.” “Ağır konuşuyorsun Mira, sözlerine dikkat et. Dönüşü olmayan şeyler söylüyorsun.” “Ben mi? Ben mi ağır konuşuyorum? Ben mi geri dönüşü olmayan sözler söylüyorum? Senin yaptıklarından ve bana ettiğin hakaretlerden sonra hala senin nefes almana izin veriyorsam eğer bence şükretmelisin. Şansını fazla zorluyorsun Arda, karşıma çıkmamalıydın.” “Mira, bak tamam haklısın hatalıyım ama sebeplerim vardı. Biz belki de…” “Sebeplerin beni ilgilendirmiyor. Sakın o cümlenin de devamını getirmeye kalkma, bizim için belkiler bitti, ihtimaller tükendi. Tükettin bizi görmüyor musun? Bu yüzük benim için bir hiç anlıyor musun? Bir anlamı olmayan koskocaman bir HİÇ!” dedim ve suratına kutuyu sertçe fırlattım. “Mira bunu bize yapma,” dedi ve bana ulaşmak adına bir adım attı. Elimi birden havaya kaldırarak “Sakın,” diye haykırdım. “Sakın bana yaklaşmaya kalkma Arda, inan ki seni doğduğuna pişman ederim.” Dedim. Arda bir adım daha yaklaşıp elimden tutarak beni kendine çekti ve kolları arasına hapsetti. “ Mira’m ah bir dinlesen her şey eskisi gibi olacak, beni bir dinlesen her şeyi anlayacaksın,” derken saçlarımı kokluyor kolları ile beni okşuyordu. Gücüm tükeniyor dirayetim son sahnesini oynuyordu. Onun bana dokunan ellerini hissettiğim de vücudum bin parçaya dağılmıştı. Un ufak olmuştum. İtiraf ediyorum bu adamı deli gibi özlemiştim. Ya kırılan onurum, ya yok sayılan gururum. Hak etmediğim yaşadıklarım, dökülen gözyaşlarım… Zihnimin önüne gelen bir kare resim ile gözlerimi fal taşı gibi açmış aklımın yüreğime kendine gel diyen sert tokatları ile sarsılmıştım. Nasıl olduğunu anlamadığım hız ile ellerimi göğsüne dayayıp serte onu geriye doğru ittirdim. Neye uğradığını şaşıran Arda kaşlarını çatmış bana bakarken gözlerimden firar eden yaşlara engel olamamıştım. Akmamalıydı, bu yaşlar bu adi adam için akmamalıydı. Gözlerimin ihaneti de ağır gelmişti yüreğime… “Mira,” diyerek bir kez daha üzerime geldiği an kendimden beklemediğim, ne kadar istesem de yapamayacağımı düşündüğüm şeyi canım yanarcasına, yüreğim sökülürcesine yaptım. Bana adımı ile yaklaşan Arda’ya öyle sert bir tokat attım ki gecenin içinde yankılanan ses ve neye uğradığını şaşıran adam yerinde kala kaldı. Ben ise bu yaptığım ile iyice bitmiştim. “Bunu isteyen senin suratın değil yüreğindi ve inan bu tokat en çok senin yüreğine yakıştı. Senin bana dokunmana tahammülüm edemiyorum. O kadına dokunan elin ile tenime değmene, onun dudaklarından aldığın soluğun tadını benim çevremde vermene dayanamıyorum. Git buradan Arda, sen o gece o temasın, o yakınlığın ile bitirdin beni. İçimde ne varsa senin peşinde koşarken içimde yangına verdim ben. Yüreğimde sana dair her şeyi yok ettim. Sen sustun ama ben gördüklerime inanmadım, sen kaçtın ama ben vazgeçmedim. Ben aşkıma sahip çıkmak için her şeyi yaptı be adam. Ama sen asla benim seni sevdiğim gibi sevmedin ki beni. Benim kadar mücadele etmedin. Sen en başından vazgeçtin ama salak ben seni bırakmadım. Bitti ve git dedin. Hiç acımadın, bana, aşkıma… Sen yok oldun, ben içimdeki her şeyi kül edip yüreğimde yaratığın aşkı, aklımda oluşturduğum seninle ilgili dünyayı yok ettim. Kül ettim. Git buradan, daha fazla midemi bulandırma…” dediğim an sırtımı ona doğru dönmüş ağır aksak adımlar ile mezuniyet balomdaki kavalyem Cenk’in yanına geri dönüyordum. “Mira o adam kim? Senin yanında ne işi var?” dedi bir kez daha. Suratımda acı bir tebessüm, gözlerimde intikam çanları, yüreğimde zafere adım adım ulaşmak için attığım adımlar vardı. Ona doğru döndüm ve belki de ömrü hayatında duymak istemeyeceği o cümleleri gözlerinin içine bakarak umursamazca ona söyledim. “Aaaaa çok ayıp ama Arda, güvenimi hak etmeyen bir adama yakışmayan kıskançlıklar bunlar. Senin bünyen kaldırmaz bu tarz hareketleri, hem rol yapmana da gerek yok artık. Oyun bitti gerçek kimliğin ifşa oldu, özüne dön artık. Zorlama kendini…” “Mira yetmedi mi hakaretlerin, bitmedi mi kustuğun nefretin. Aklını başına topla ve biraz olsun beni duymayı, dinlemeyi dene…” “Asıl sen o kulaklarını aç ve beni iyi dinle. Seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokma. Çok da merak ediyorsan söyleyeyim yanımda gördüğün adamın kim olduğu önemsiz, çünkü ne ilk ne de son olacak. Alış bunlara, alış yanımda yöremde başka erkeklerin olmasına. Onların gözlerine aşk ile bakmama ve bir gün o erkeklerden birinin karısı olacağımın fikrine şimdiden alıştır kendini.” “Sen benden başkasının kadını olmayacaksın. Buna asla izin vermem duydun mu beni? Ne pahasına olursa olsun senden asla vazgeçemeyeceğim. Sana bunu kanıtlayacağım duydun mu beni? Asla seni bir başka adama yar etmem.” “Arda rüya görüyorsun uyan artık. Hayal dünyasında yaşıyorsun kendine gel. Gözlerini aç ve bir etrafına bak. O salonda yanımda sen değil Cenk var ve üzerimde senin aldığın değil benim istediğim elbise var. Ve zamanı geldiğinde üzerimde gelinlik ile nikâh masasında otururken yanımda sen değil benim seçtiğim âşık olduğum adam olacak. Ve inan ben senin gözlerinin içine bakarak EVET diyeceğim. Ve sen AZDER evladı buna asla engel olamayacaksın. Yaşadıklarıma uzaktan sadece seyirci kalacaksın. Senin canın yandığında ben yalnızca sevdiğim adamın kollarında yaşadığım anın keyfini çıkaracağım.” Dedim ve ardıma bile bakmadan onun tüm haykırışlarına kulak tıkayarak salona nefes nefese kendimi zor attım. Elimi kalbime götürdüm, deli gibi heyecandan atan yüreğimi sakinleştirmeye çalışırken hala yaşadığıma şükrediyor, az önce söylediğim sözler için deli cesaretime hayran kalıyordum. |
0% |