@ugurluay
|
44.BÖLÜM(***Olabilir mi?***) “Gözümün katığı, ruhumun azığı, gönlümün eşsiz ışığısın.” Gönlümün cenazesini yıllar önce sevda yüklü bir gemi ile kaldırdım. Aşk şarkıları inatla kulağıma dolup taşarken sözünün erkeği olmayan bir adam için o ezgilerde kaybolmayı kendime haram kıldım. Bilemedim. Çapkınlıkla ün salmış bir adamı değiştirmeye çalışmakla, onu aşka inandırmak gibi saçma sapan bir çaba içine girmenin nasıl büyük bir aptallık olduğunu bilemedim. Gün geldi, “Değiştirmeye çalışma üzülürsün. Bir gün geriye dönüp baktığında şaşırırsın. Bir bakarsın değiştirmeye çalıştıkların seni değiştirmiş. Boş ver, uğraşma, hayatın akışına bırak kendini,” dedim ve su aktığı gibi yolunu bulurken beni de kendi ile alıp götürdü. Kulağıma yüksek perdeden çalan müzik sesi çevremdeki deli gibi kendinden geçmiş insanları eğlendirirken, beni boğazıma bir mengene gibi yapışmış boğuyordu. Merak ediyorsunuz değil mi? Şu an neredeyim ve kiminleyim? Ben ismi lazım değil AZDER evladına ne yapmış olabilirim? Tam da tahmin ettiğiniz ve beklediğiniz gibi onu ektim. Cantuğ’a söylediğim saatin tam bir saat sonrasını ona söylemiştim. Bunu yaparken içimde çocuksu bir sevinç varken şimdi neden bu hüzünlü ve parçalı bulutlu bir ruha haline büründüm, bilmiyorum. Bu aralar ne de çok bilemez hale geldim ben böyle. Arda’nın beni bekleyip de evde bulamadığında yüzünün ifadesini deli gibi merak etsem de içimde oluşan huzursuzluk an be an artıyordu. Kahretsin! Böyle olmamalıydı. Bende şu an çevremdeki arkadaşlarım gibi çılgınlar gibi eğlenmeliydim. Ama olmuyor ne kadar inkâr etsem de bu adamın zehirli sarmaşık gibi tüm benliğimi ele geçirmiş olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. İçimdeki sıkıntıyı biraz olsun bertaraf etmek adına etrafımdaki arkadaşlarımı izlemeye başladım. Gözüm Cantuğ’a takıldığında gülme isteğime engel olamadım. Ah zavallım ya Didem’in bitip tükenmek bilmeyen sorularına nasıl da nezaket ve kibarlıkla usanmadan cevap veriyordu öyle. Didem de tam tescilli dedikodu psikopatı olmuş çıkmış. Adamı bir yakaladı pir yakaladı. Cantuğ’a Didem’in eziyetlerinden kurtarmak için tam onlara doğru gidiyordum ki “ Mira,” diyerek bana seslenen Vural’ın sesi ile yerimde dona kaldım. Yüzüme yerleştirdiğim sıcacık bir tebessüm ile ona dönerken aslında Vural’ı arkadaş olarak ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. “Mira, seninle birkaç dakika özel olarak görüşebilir miyiz? Sana anlatacaklarım var,” dedi. Gözlerin de gördüğüm güven hissine tutunarak ve akşamdan bu yana yanında gördüğüm adının Bahar olduğunu öğrendiğim sarışın güzelin varlığına olan inancım ile “Olur,” anlamında başımı aşağı yukarı salladım. Beni herkesi görebileceğimiz müzik sesinin daha az duyulduğu camlarla kaplı bir balkona götürmüştü. Aşağıda eğlenen insanları görebiliyorduk. Müzik sesinin biraz olsun kısılması ile beni bir an olsun oradan uzaklaştırdığı için ona minnettardım. Camlı balkona geçip insanları izlerken ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Sessizliğim onun konuşması ile bölünmüştü. “Yıllar oldu değil mi küçük kız?” dedi. Ellerini cebine yerleştirip şimdi yanı başımda hükmeder gibi dikiliyordu. Ortama yaydığı enerji hissedilir derecedeydi. “ Evet görüşmeyeli yıllar oldu koca adam,” dediğim anda yanı başımda dikilen adama göz ucu ile baktım. “Büyüdük değil mi?” “Evet, bundan pek memnun olmasam da büyüdük. Acı çekerek büyüdük be Vural, olgunlaştık,” dedim. “Evet, zaman öyle inatçı bir çocuk gibi unutmam dediğini unutturuyor, vazgeçmem dediğinden öyle bir anda vazgeçiriyor ki insan kendine şaşırıyor. Geriye dönüp baktığında yaptığı birçok şeye çocukluk diyebiliyor.” “Bunu sen mi söylüyorsun?” derken kıkırdamama engel olamadım. “Neden şaşırdın mı?” derken o da bana artık eşlik ediyordu. Üzerimizde var olduğunu hissettiğim gerginlik yavaş yavaş dağılırken şimdi ikimizde daha iyiydik. “Şaşırmadım desem yalan olur? Şaka bir yana Vural yıllar oldu görüşmeyeli öylesine değil gerçekten soruyorum. İyi misin?” “Bu soruyu birçok insan soruyor aslında ama haklısın çoğuna verdiğim öylesine cevabı sana vermeyeceğim. Sana en gerçeğinden bir cevap vereceğim. Mira gerçekten iyiyim, hem de hiç olmadığım kadar iyiyim,” dedi. Onun bu içten samimi cevabı yüreğimde huzur çiçeklerinin açmasına sebep oldu. “Bu iyiliğin sebebi adı Bahar olan sarışın hatun mu yoksa?” “Senden de bir şey kaçmıyor.” “Kaçar mı hiç?” Sesi biraz ciddileşerek bir omzunu cam duvara yasladı ve gözlerimin içine derince baktı. “Bak Mira sana bugün de söyledim seninle konuşmak istediklerim var. Ben seni Bahar ile tanıştırmak istiyorum ama öncesinde seninle konuşmak istedim. Ben yıllar önce seni zorladıysam, üzdüysem özür dilerim. Ben yeni bir ilişki içerisine girmeden önce geçmişimdeki tüm kırıklıkları onararak girmek istiyorum. Bu yüzden geçmişte seni üzdüysem affet beni,” dedi. Onun bu samimi itirafı ve özürü o kadar içten ve samimiydi ki ne diyebilirdim. Onun yüzüne bakıp “Ah be deli oğlan ne saçmalıyorsun sen öyle, ne affetmesi ne özürü, benden yana için rahat olsun. Ve inan senin adına o kadar çok sevindim ki,” dedim ve boynuna arkadaşça sarıldım. Bu sarılışım karşılık bulup onun elleri de benim belime dolanmıştı. Sevgi yumağı halimizden çıkıp gözümüze kaçan tozların yarattığı yaşarmayı silmeye çalışırken “Duman mı var burada,” diye titrek sesim ile konuşmaya çalışıyordum. Hüzün bulutları mutluluk ile gözlerimden akmaya hazırlanırken Vural’ın da benden yana kalır yanı yoktu. “Vay be Bahar hatuna bak sen Vural’ı da mı kapmış,” diye saçma sapan bir cümle kurarken aklımın bit pazarında beleşe satmaya karar vermiştim. Nasıl bir cümle, hangi akılla söylenir ki… Benim cümlelerim ile karşımdaki adam kahkaha atarken az önceki duygusal ortam dağılıp gitmişti. “Eee anlat bakalım nasıl oldu bu iş bayan olmanın birinci kuralı meraktır bilmiyor musun?” “Didem’i görmek sana yaramadı. Bünyen de ağır hasar var bilesin.” “Of Vural anlatsana ya, ne zaman, nasıl oldu?” “Ben aslında senden sonra aşktan çoktan vazgeçmiştim. Kırgındım, dargındım sevda yoksunu kaderime… Hoyrat dillerde o zamanlar ruhumda sonbahar rüzgârı esiyordu. Sevdanın yüzüne tükürmek istediğim günler bile oldu. Kalbimi çok dinledim, çok da hata yaptım. Olmayacak bir hayale kapılıp seni de kendimi de çok üzdüm. Sonra bir an kalbimi dinlemeyi bıraktım. Aşk bana hep zarar vermişti. Bende aklımı dinleyip kalbimden vazgeçtim. Vazgeçtiğim anda o çıktı karşıma, Bahar’ım. Haylaz bir kıpırtı ile hayatıma girip ömür ışığım olan kadın. Payıma düşen içimde koşulsuz açan mutluluk çiçeğiydi. Eğer kalbin yerine aklını dinlersen, onu takip edersen hiç beklemediğin bir anda sende ömrüne baharı getirecek insanı bulabilirsin. Kalp her zaman doğruyu söylemez. Her zaman gittiğin yol seni mutluluğa götürmez. Bazen fırsat vermelisin, belki de gerçek aşk bir adım ötende dururken sen âşık olduğunu sandığın adamın peşinde yüreğini perişan ediyorsundur. Olamaz mı?” Onun söyledikleri bir bir beynimde yankılanırken ağzımdan dökülenler “Olabilir mi?” olmuştu. Kafam karışmış bir halde gözlerim aşağıda Didem’in esiri olmuş ama kibarlığından ödün vermeyen Cantuğ’a takılı kalmıştı. Olabilir miydi gerçekten? |
0% |