Yeni Üyelik
49.
Bölüm

49. Bölüm

@ugurluay

49.BÖLÜM(***Anılar***)

“Zaman gelip tamı vurduğunda, yapabildiğim tek şey duygularımın köleliğiydi…”

“Bana bir çift laf etmeyen adama, açacak sevgi dolu kucağım yok benim,” demiştim geçmiş zamanın birinde… Peh, ne de büyük laf etmişim ben öyle, zaman gelip tamı vurduğunda, yapabildiğim tek şey duygularımın köleliğini yapmak olmuştu. Bunu şimdi açık ve net olarak izleyebilirsiniz. Sevda dediğim adam ıssız bir yerde, gecenin zifiri karanlığında, yanı başımda yüzüne vuran ateşin ışığı ile bana bizi, bizim masalımızı anlatıyordu. Ben mi ne yapıyorum? O büyük lafı eden ben, adamın dizinin dibinde olmasa da yanı başındaki kamp sandalyesinde kokusundan öptüğüm ömrümün adamının ağzından tatlı sesi ile anlattığı bizi dinliyordum.

“Yıllar önce okulunun bitmesine bir sene kalmıştı. O yaz geldiğinde daha bir başka bakıyordun artık bana, o çekingen kız gitmişti. Benim içimde bastırdığım tüm duyguları bir bir ortaya çıkarmayı başarmıştın. Senden başlarda kaçtım, içimdeki duyguları inkâr ettim. Kabul edemedim, kendime yakıştıramadım. İçinde bulunduğum durum çok fazla zordu. Bunu sana belki de ilk defa bu kadar ayrıntılı anlatacağım. Mira, biliyorsun ben ilgisiz bir ailenin oğluyum. Ne annem ne de babam hiçbirini doğru düzgün tanımadım. Küçücük bir çocukken evliliğin sorumluluğunu taşıyamayan o insanlar benim de sorumluluğumu almak istemedi. Beni torun sevgisi olmayan kararlarında bir o kadar sert, otorite manyağı dedemin ellerine teslim ettiler. Anne ve babanın ne demek olduğunu bilemeden bir de dediğim dedik kuralcı bir dedenin eline düşünce çocukluğum aile kavramını hissedemeden, yaşayamadan geçti gitti. İşin aslı ben hiç çocuk olamadım. Dedem öldüğünde ortaya çıkan kendilerine anne ve baba sıfatı ile hayatıma girmeye çalışan o insanları silip attım hayatımdan. O güne kadar yoktum onlar için o günden sonra da yok oldum. Onların asıl derdi de zaten ben değildim, dedemin nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde tüm mirasını bana bırakmasıydı. Tabi bu tüm aile içinde büyük bir deprem yarattı. O varlığından habersiz olduğum akrabalarım annem ve babam ile birlikte bir bir ortaya çıktılar. Ne onlar ne de istekleri umurumda bile değildi. Dedemin bana bıraktığı tüm mirası çocuk esirgeme kurumlarına bağışladım. Benim oradaki çocuklardan ne farkım vardı ki, benim annem de babam da beni istememişti. Dedemin yanında kalsam da ben öksüzdüm, ben yetimdim. Ben sevgiyi tatmayan çekilmez bir adamdım. Dedemin vefatı ve mirasını da hallettikten sonra tüm aileye bu haberi zevkle verdim. Bana kınayan gözlerle bakmalarına rağmen hiçbirini bir daha görmek istemediğimi ve kesinlikle hayatımın yakınında isimlerini dahi duymak istemediğimi söyledim. O günün ardından Umut ile sıfırdan başladım hayata… Umut benim ailem oldu. Hiç sahip olamadığım kardeşim oldu. Ailemden göremediğim yakınlığı, sevgiyi ondan gördüm. Ona ihanet edemezdim. Başlarda hep Umut için senden uzak durdum. Senin bana her bir adımında ben bin adım geri gidiyordum. Umut beni kardeşi gibi görürken seni kuzenden öte kız kardeşi yerine koyardı. Söylesene bana ailem dediğim adamın nasıl karşısına dikilirdim? Bana koşulsuz güvenen, ailem bile yüzüme bakmazken aile sevgisini bana yaşatan kardeşim dediğim adama, kardeşine göz koydum nasıl diyebilirdim? Sırf bu yüzden senden yıllarca uzak durdum. Ta ki o yaz tatilinde ne istediğini bilen gözler ile bana baktığını görene kadar...”

“O yaz tatili derken…”

“O son yaz tatili için İstanbul’a gelene kadar kendimi durdurmayı hep başardım. Normaldi her şey… Tuhaf olan tek şey seni görmediğim o bir yıl içinde gereğinden fazla büyümüş olmandı. Düşüncelerin olgunlaşmıştı artık ve gözlerinden ne istediğini okuyabiliyordum. İşte o vakitten sonra işim çok zorlaştı. Her şeyi dalgaya alan, pervasız, umursamaz görünen ben öyle bir hale geldim ki kendimden nefret eder hale geldim. İstanbul’a adım attığını öğrendiğim an bir bahane bulup şehir dışına gidiyordum. Sırf seni görmemek için, sırf Umut’a ihanet etmemek için… Ama kahretsin, o yaz gözlerin gözlerime değdiğinde gidemedim. Gözlerim bakışlarında tutuldu kaldı. Gidemedim. Şirkete Umut’un ofisine kahve içmeye geldiğin o günü hatırlıyor musun?”

“Evet, beni ağlattığın gün, nasıl hatırlamam?” aklıma gelince yüzümde huzursuz bir gerginlik oluştu.

“O gün gözünden benim yüzünden dökülen damlalar ile içimde yaşadığım acıyı sana asla tarif edemem. O gün sana ne dediğimi de hatırlıyor musun?”

“Arda bunu bana neden yapıyorsun?”

“Mira lütfen, sadece söyle hatırlıyor musun?”

“Of, evet hatırlıyorum. Aklımı alırcasına yakınlaşıp sonra da benden uzak dur dedin.”

“Ben ateştim Mira, zaten ben sana duyduğum aşk ile bir ömür yanmaya mahkûm olmuştum. Tek bir adım daha bana doğru gelirsen kendimi tutamaktan, seni kendi cehennemimde yakmaktan deli gibi korkuyordum. O yüzden uzak dur dedim, ben yapamıyorum sen yap diye dedim. Benden uzak durman için sana yalvardım Mira.”

“Evet, sonra da hiçbir açıklama bile yapmadan bitmişliğimin kara gölgesinde beni yapayalnız darmaduman bırakıp gittin.”

“Gitmedim, aslından ben senden bir an olsun hiç gitmedim Mira, sadece öyle sanmanı istedim. Gerçekte olanı değil senin inanman gerekeni sana gösterdim. Yaptığım tam olarak da buydu.”

“Yalan söylüyorsun, sen, sen bana hiç gelmedin. Hep gelir gibi yapıp benden gittin. Sen, sen hep gittin.” Diye haykırdım.

“Söylesene bana eğer ben senden gitmiş olsam o günden sonra senin depresyona girdiğini ya da benim senin yanına gelmem için yaptıklarını nasıl bilebilirim. Her üzgün ya da mutsuz olduğunda diğer kızlar gibi çikolata yerine sarıldığın gözyaşlarına eşlik eden şeyin çilek olduğunu, duygusal şarkıları o çirkin sesine rağmen komşuları rahatsız etme pahasına bağırarak söylediğini, kendini çirkin bulduğun o pijamaları giyip paçalarını çoraplarına tıkıştırdığında, burnunu çekerken aslında ne kadar da tatlı ve sevimli olduğunu, ben senden gitmiş olsam bunları yaptığını nereden bilebilirim?”

Oğğğ bu, bu biraz fazla olmadı mı? Ah! O anılar gözlerimin önünde canlandığında beynim çalkalanıyor gibi hissettim. Ben o anıları bilinçaltımın en uçsuz bucaksız karanlık kuytularına atmıştım. Bu adam orada bile değilken bunları nasıl bilebilir. Hem de en rezil halimi… Of ki ne of… Hemen konuyu değiştirmek adına o anının içindeki küçük bir ayrıntıyı dile getirmekten hiç de gocunmadım doğrusu…

“Tabi tabi Umut’ta gelip sarışın, esmer, kumrallar ile yediğiniz nanelerin maceralarını utanmadan sırf benim neşemi yerine getirmek için anlatıyordu zaten değil mi?” Benim bu cümlemin neresinde komiklik varsa adam omuzları sarsıla sarsıla bastı kahkahayı, ben ise onun bu tepkisi karşısında sandalyeme iyice yaslanırken onun yüzünü görmemek adına gözlerimi çoktan kapatmıştım. Adam da bir dur durak bilmiyordu. Utanmadan bir de yediği nanelere mi gülüyordu. Şimdi ben senin o yediğin naneleri boğazına dizmez miyim?

Loading...
0%