@ugurluay
|
57.BÖLÜM “Başlangıcım olmanı dilerken, sonum olmayı sen seçtin.” Ama olmuştu. Odama atılan hain bir adım beni sevdiğim, özlediğim, yıllardır hasret kaldığım sıcaklıktan acımasızca ayrılmama sebep olmuştu. Kapının açılması ile apar topar Arda’dan ayrılmak zorunda kaldım. Kapının eşiğinden sinsi bir bakış ile bize bakan Umut’tu. Umut’un zamansız ve ani girişi ile Arda’nın kolları arasından istemesem de mecburen ayrılmak zorunda kalmıştım. Kapıya sırtımı dönüp gözlerimdeki yaşları silmeye çalışırken sesimin normal çıkmasına çalışıyordum. “Senin kapı kurallarından haberin yok mu kuzen?” Adam hiç beni kaile bile almadan Arda’ya dönerek kollarını açıp abartılı bir ses tonu ile “Oooo Arda Bey sizi buralarda görebilmek ne büyük şeref,” diye alaycı bir şekilde konuşurken göremesem de hissettiğim o pis sırıtışını Arda’ya gönderiyordu. “ Bilirsin sevdiğim şeylerden uzak durmak konusunda pek de başarılı değilim,” dedi üzerimde hissettiğim bakışları ve kendinden emin çıkan ses tonuyla... Ne dedi? O mu dedi? Hadi canım oradan, kime dedi, beni mi kastetti? Cidden mi? “Bilmez miyim? İşlerden ayrı kalmaya gönlün el vermez senin,” demez mi hain kuzen ne olacak? İki dakika hayallere dalmama bile izin vermedi. İşlerden ayrı kalamazmış, heyt be ne işinden bahsediyorsun sen, söz konusu olan benim ben, diye ne kadar haykırmak istesem de içimdeki dişi kaplan dışından tam bir kediye dönüşüyordu. Hele de Umut’un yanında. Odadaki varlığımı hatırlayan kumpasçı kuzenimin ağzından çıkan kelimelerin benim infazımı gerçekleştireceğini kahretsin ki bilmeliydim. Ah ki ne ah! Bilemedim, sadece ağzında dökülen tüm cümlelere dinleyici ve olacaklara seyirci kaldım. “Mira sen hala burada mısın?” Duyduğum cümle ile sırtım dönük olan Umut’a ışık hızı ile döndüm. Gözlerim ona sus dercesine bakarken kaşlarım hayır söyleme anlamında yukarıya kalkıyordu. Ama ne oldu dersiniz? Leb demeden leblebiyi anlayan bir tanecik kuzenciğim demek istediğimi anlamadı ve Arda’nın şüphe ile yukarıya doğru kalkan kaşı ile soru soran bakışlar ile bana baktığını gördüm. Umut’a dönüp dişlerimi sıkarak yılan gibi tıslarcasına “Başka nerede olacağım canım kuzenim, ne saçmalıyorsun sen?” dedim. Ama adam resmen insafsızın önde gideni bir de hayret eder gibi şaşırmadı mı? Pes doğrusu… “Ya senin şu an Cantuğ ile yemekte olman gerekmiyor mu? Dur bakayım saate,” dedi ve kolundaki saatin kaç olduğuna baktı. Lüzumsuz adam sana ne acaba benim nerede kaçta kimin ile buluşacağımdan, garezin mi var mutluluğuma bilmiyorum ki? “Geç bile kalmışsın ne diye hala buradasın, bekletme müstakbel damadımızı, gitsene kızım,” dedi ya bir de utanmadan. Ya müstakbel damat dedi, hem de Arda’nın yanında, Umut’u bin bir güçlük ile devirmeyi başardığı çam için ayakta alkışlıyorum. Gerçekten büyük başarı doğrusu… Bunu Umut’tan başkası başaramazdı. Umut’un kırdığı pot yüzünden Arda, kuzenimden gözlerini çekip şimdi sert bakışları ile bana bakarken tam da tahmin ettiğiniz gibi benim gözlerim Umut’tayken az sonra onu öldürme planları yapıyordum. Arda, “Sen Cantuğ ile mi buluşacaksın?” dedi. Şimdi kaçırmaya çalıştığım bir çift göze sahiptim. Ne yapsam, nerelere saklasam da gözlerimi bu bakışları ile beni yerden yere vurma kabiliyetine sahip adamdan kaçırabilseydim. Ama kaçırabilmek ne mümkün, karşımdaki adam Arda’ydı. Şu saatten sonra ondan nereye ve nasıl kaçabilirdim? Gözlerimi titrek bir şekilde şimdi onun bakışları ile buluşturdum. Bakma bana be adam, bana öyle beni üşütür gibi ruhumu titretircesine bakma… Gözlerim kararmış yeşillerine takılı kalırken orada gördüğüm, hissettiğim şimdi yüreğimde derinden yaşadığım hayal kırıklığı ile karşılaştım. Duydukları onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Ve ben bunu o yaşarken içten içe acı çekerek yaşıyordum. Bunu görmemek, hissetmemek için koca bir aptal olmak lazımdı. Görüyordum ama ben tescilli bir aptaldım. Umut “Neyse muhabbetinize doyum olmaz gençler ama Beren beni bekliyor sonra görüşürüz,” dedi ve çıktı. Gelişi gibi gidişi de zamansızdı lüzumsuz kuzenimin… Evet nerede kalmıştık. Şu an tam da bir açıklama yapmam gerekiyor galiba çünkü bu bakışlar biraz daha konuşmazsam beni dipsiz yeşillerine hapsedip yok edecekti. İmha olmaya hevesli olmayan bir bünyeye sahiptim, çünkü yaşayacağım pardon yaşayacağımız güzel günler vardı. “Eeee ben şey,” diyebildim sadece… “Sen ne halt yediğini sanıyorsun Mira,” Arda öyle bir haykırdı ki odamın zemini resmen sarsıldı. Tabi benim titremem de bu ortamda ve gerginlikte gayet normal. Bu neydi şimdi? Tamam duydukları onun hazmedeceği bir şey değildi. Hem de tüm gerçekleri anlattıktan sonra ama beni bir dinlerse elbette benim de yapacağım mantıklı bir açıklamam var. En azından benim açımdan mantıklı… “Arda bir sakin olursan her şeyi anlatacağım.” “Mira daha ne anlatacaksın? Şu duyduklarımdan sonra hala yüzüme bakarak söyleyecek sözün olduğunu mu söylüyorsun bana?” “Arda saçmalama bir dinlersen eğer her şeyin mantıklı bir açıklaması var.” “Dalga mı geçiyorsun sen ya, hangi mantıklı açıklamadan söz ediyorsun? Yokluğumu fırsat bilip o adamla mı buluşuyorsun sen?” “Bak evet buluşacaktım ama…” “Ne aması Mira, ne aması… Kafayı yiyeceğim ya bir de utanmadan buluşacağım diyorsun. Mira, daha ne yapayım söylesene, köpekler gibi sevdim seni be, yıllardır itip kakmalarına rağmen bir an olsun peşinden ayrılmadım ben, sadece bir an başka bir adama bana baktığın gibi bakacaksın diye her gün ölüp ölüp dirildim ben. Beş yıldır Mira, beş yıldır vazgeçmedim, tüm şımarıklıklarına, kaprislerine, başka adamların yanında gezmesine bile katlandım. Tek tesellim vardı. Bilmiyordun. Gerçekleri bilmediğin için bu güne kadar yaptığın tüm her şeye katlandım. Ama artık yeter Mira, ben senin gel dediğinde gelecek git dediğinde gidecek, cebinde keklik gibi hazır bekleteceğin bir adam değilim. Sevgimi, aşkımı sınama artık. Ben de insanım, benim de sabrım var. Ve inan artık bu yürek daha fazlasını kaldırmaz. Seçimini yap Mira.” “Arda saçmalama ne seçiminden bahsediyorsun. Ben oraya konuşmaya gidiyorum sadece.” “Neyi konuşacaksın Mira? Umut durmuş adama müstakbel damat diyor sen karşıma geçmiş hangi konuşmadan bahsediyorsun? Ben yokken arkamdan neler çeviriyorsun sen?” “Arda, Cantuğ ile konuşamadım. Ona hiçbir şey anlatamadım. Ve bir açıklamayı hak ediyor.” “Bir haftadır yokum Mira ve sen durmuş benim döndüğüm gün mü bana konuşacağını söylüyorsun. Yapma Mira geri dönmeyeceğimi düşünüp evlenme teklifini kabul etmeye mi karar verdin.” “Arda sınırını aşma istersen.” “Evet ya, sen ve sınırların, bir türlü beni kabul etmediğin, beni içine sokmadığın o sınırların. Maşallah benim dışımda herkese o sınırlar gayet de sonuna kadar açık. Bir bana yasak bir bana haramsın zaten,” dedi. Sonra mı? Sonrası onun yüzünde hissettiğim kendi elim ve odada yankılanan acı bir ses… Bu kadar üstüme gelmemeliydi, bu kadar canı mı yakmamalıydı? Attığım tokat yüzünde can bulurken benim yüreğim yanıyor, ruhum sızlıyordu. Gözümden sızan yaşlardan bahsetmeme gerek yok bile yoktu. “Sen, sen,” derken işaret parmağımı ona doğru sallarken sesim titriyor gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. “Sen var ya sen ismi lazım değil Azder evladı, adını yıllardır kendime haram kıldığım, gözüme yasakladığım, gönlüme prangalar vurmama sebep olan adam… Sen hangi hakla benim ile böyle konuşursun? Sen kimsin söylesene bana? Sen kimsin? Kendimi bilmeden seni bildim ben, aşkını içimde büyütürken sen yoktun yanımda, sensiz başladım ben bu aşka, sen olmadan büyüttüm içimde, senin olmadığın bir dünyada içimde aşkınla yol aldım gözlerinde… Sonra bir mucize oldu ve fark ettin beni, dedim yıldızsız karanlık gecelerim bitti artık, ışıl ışıl parlayan güneşli sabahlara uyanacağım ama olmadı. Ne oldu biliyor musun? Ben sana söyleyeyim. Beni öyle bir yükseğe çıkarttın ki yaşadığımı, nefes aldığımı bile unuttum. Öyle bir hayallere daldım ki gerçek dünyadan tamamen koptum. Ta ki acımasızca suratıma çarpan gerçekleri öğrenene kadar… Tamam sebep annemdi, lanet ettin geçmişine, peki neden benim değil de başka bir kadının kollarındaydın o gece… Bana neden gelmedin, söylesene bana, neden benim yanımda değildin?” “Mira, ben…” “Sus Arda daha fazla konuşup yaralama ikimizi de çünkü senin buna verecek bir cevabın yok, benim de o görüntüyü zihnimden silecek gücüm yok. Ben unutamam, sana da acı çektiririm unutturmam. Ve inan Cantuğ ile ilgili sana şu saatten sonra, az önce ağzından dökülenlerden sonra yapacak tek bir açıklamam dahi yok.” Dedim Çantamı masamın üzerinden alıp ölü adımlar ile kendimi sürüklercesine götürürken kapının kolundan tuttum. Tam açmaya hazırlanıyordum ki kulağımda çınlayan ses ve beynime firar eden yeşillerine leyla olduğum adamın cümleleri çivi gibi işledi. “O kapıdan çıkıp, o adamın yanına gidersen beni sonsuza kadar kaybedersin.” Arda’nın başı önünde yüzüme bakmadan sırtı bana dönük söylediklerine acı bir tebessüm ile eşlik ettim. Şimdi söyleyeceklerim ikimizi de bitirecekti. Biliyordum. Ama artık yolun sonuna gelmiştik. Bizim için artık cümleler bitmişti. Sözün bittiği yerdeydik. “Sen beni zaten sonsuza kadar kaybettin.” Dedim ve daha fazla o odada duramadan hıçkırıklarım ile çıkıp gittim. Söylemiştim. Sonunda söylemiştim. Belki plansızdı, bir hafta boyunca düşündüklerimin tam tersi bir hareketti. Ama onun ağzından dökülenler bizim asla eskisi gibi olamayacağımıza canlı bir tanık gibiydi. Kırılmıştık, dökülüp yaralanmıştık, hala kanamaya devam ediyorduk. Artık çözülmeyecek bir kördüğüme dönüşmüştük. Bazen küçük zararsız düğümler öyle bir hal alıyor ki birden kördüğüme dönüşüyor. İşte o zaman yapılacak tek bir şey kalıyor. Kördüğümü kesip atmak, ben de öyle yaptım. Kördüğüme dönüşmüş beş yıllık ilişkimizin çözümü olmadığını anladığımda kesip attım. Bitirdim. O gece Arda’nın yanından ayrıldıktan sonra Cantuğ ile hiç konuşmamıştım. O sormamıştı ben de anlatmamıştım. O gün yaşadıklarım ve öğrendiklerim o kadar ağır gelmişti ki üstüne bir de Arda’yı orada tek başına bırakmak içime çok fena oturmuştu. Döner dönmez ertesi gün Cantuğ ile konuşup bir geleceğimizin olamayacağını ona söylemeye karar vermiştim. Buluşmak istediğimde sürekli bir işi çıkmıştı. Her aradığımda bir bahanesi vardı. Bugünde kendisi arayıp yemeğe çıkalım deyince bu fırsatı kaçırmak istememiştim. Tek amacım bu ilişkiyi arkadaş boyutlarına tekrar indirip daha fazlasının olmayacağını söylemekti. Ona Arda’yı hala sevdiğimi söyleyecektim. Sabah yaptığım tüm planlar şimdi tersine dönmüştü. Geleceğim olacak dediğim adamı şimdi geçmişe gömüp, Cantuğ’a evet demek için gidiyordum. Artık bu iş bitecekti. Başlangıcım olmasını dilerken sonum olmayı seçen kendisiydi. Bana yapacak tek bir şey bir şey bırakmıştı. Şimdi ise onu yapmaya gidiyordum. Cantuğ’un yanına, beni kendi elleri ile ittiği kollara… |
0% |