Yeni Üyelik
58.
Bölüm

58. Bölüm

@ugurluay

58.BÖLÜM

“Gözlerimden akıp giderken, gönlünü terk-i diyar ediyorum.”

Gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde bile olmayan hayalimdin sen benim… Gönül gözüm ile sevdiğim adam, ruhum ile tattım ben varlığını, var olan tüm duygularımın yerini sen bir bir değiştirdin. Nasıl da canımı yaktı acımasızca dilinden dökülen sözler... Anlamıştım artık biz asla eskisi gibi olamayacaktık. Gelecek asla bize geçmişi unutturamayacaktı. Yaralayacak, her fırsatta yüreğimizi kanatacaktık, her geçen gün biraz daha kıracak, yine ve yeniden kırılacaktık. O bana her adımda şüphe ile yaklaşırken ben onu her adımda gözümden silemediğim kirli anılar ile yaralayacaktım. Biz bu saatten sonra iflah olmazdık. Ben, biz olma sevdasından çoktan vazgeçmiştim. Biz olamazdık. Ben bunu bugün çok daha iyi anladım bu sebeptendir vazgeçmeye olan meylim.

Düşünceler içinde boğulurken dalgın bakışlarımı yemek yemeyi en sevdiğim mekâna döndürdüm. Bir an geçmiş gözümde kare kare canlanmaya başladı. Ne günlerdi? Cantuğ ile buluşacakken aklımı başımdan alan Arda yüzünden ona da aynı adresi vermiştim. Çok geçmeden kendimi iki adamın arasındaki masanın altında sıkışıp kalmış halde bulmuştum. Gözümde yaşadığım rezillik canlanırken yüzümde acı bir tebessüm oluştu.

“ Ah be adam beni ne hallere soktun bir bilsen,” diye iç geçirirken bu arada derin bir soluk alıp verdim. Aylar öncesinde bu mekânda iki adam arasında kalmış bir kızdım. Şimdi o adamlardan birini seçmiş ve teklifine cevap vermek için gelmiştim. Bu da hayatın bana dejavu derken gülerek dalga geçme şekliydi galiba… Aklıma gelen gerçekler ile gülme isteğimi bastırdım.

Artık hayatın beni götürdüğü yerde mutlu olmayı dilemekten başka hiç bir şey elimden gelmiyordu. Daha fazla düşünmek bana zarar verecekti. Ani bir karar ile mekândan içeriye adım attığımda tanıdık bir yüz ile karşı karşıya gelmiştim. Burun buruna dersek daha doğru olurdu. Ah, hayır ama ya! Bu olabilir miydi? Şu an karşımdaki aylar öncesinde tekmemin tadına bacak arasına aldığı darbe ile varan garson bey kardeşten başkası değildi. Garibim ya, beni görünce gözleri öyle bir açıldı ki bulunduğu yerde taş gibi kesilmişti. Ben gülmemek için dudaklarımı ısırırken onun kadar şaşırdığımı belli edercesine kaş göz işareti yapıyordum. Elimi havaya kaldırıp bir de utanmadan adama hiçbir şey olmamış gibi “Selam,” dedim. Dedim ama hay demez olaydım. Garson bey kardeş elimi kaldırmam ile birlikte korkudan kendini ani bir hareket ile geriye doğru attı. Tesadüfe bakın ki yemek tabaklarının bulunduğu servis arabasının üzerine düştü. Ben yardım etmek amacı ile yanına adım atmıştım ki bu defa da canını almaya geliyormuşum gibi “ Gelme, gelme, ” diye ortalığı ayağa kaldırarak bağırmaya başladı. Tövbe tövbe alt tarafı yardım edecektim. Ne var bu kadar yaygara koparacak? Benim elim havada kalmışken adam bulunduğu yerden kalkıp arkasına bile bakmadan koşmaya başladı.

Hayretler içinde adamın arkasından bakarken içimden, “Yok artık,” nidaları yükselmeye başlamıştı. Bu neydi ki şimdi? Alt tarafı aylar öncesinde bacak arasına yönelik hak ettiği küçük bir darbe almıştı. Neden bu kadar büyük tepki verir bir insan anlamadım ki? Yaşadığım saçma sapan bir anı daha geride bırakıp masada Cantuğ’un yanına titrek adımlar ile yavaşça yaklaştım. Omzuna dokunup geldiğimi hissettirmek istedim. Beni gördüğü anda gözlerinde açan sevgi tomurcuklarını görebiliyordum.

Beni görür görmez “Hoş geldin canım,” diyerek ayaklanmıştı. Bir elini belime yerleştirerek beni kendine çekmişti. Yanağıma küçük masumane bir buse kondururken vücudum buz gibi olmuştu. Daha önceleri, Arda ile olan gerçekleri bilmezken bu masumane öpücükler bana hiçbir şey hissettirmezdi. Daha doğrusu aldırış etmezdim. Kendimi tam olarak birine ait hissetmezdim. Bu yüzden bu dokunuşlar beni düşündürmezdi. Ama şimdi farklı bir şeyler vardı. Kendime karşı içimde oluşmaya başlayan bir öfke vardı. Öfkeliydim, kızgındım kendime… Ait olmadığım kollardayken, tüm varlığım ile bana sahip olan bir adamı, Arda’yı aldatıyor gibi hissediyordum. Alışacaktım. Yüreğim, bedenim, gözlerim, ruhum da ‘EVET’ diyeceğim adama alışacaktı. Cantuğ bana huzuru getirirken mutluluğu da armağan edecekti.

“Hoş buldum,” derken tatlı bir tebessümü yüzüme kondururken kendimi yavaşça onun dokunuşlarından kurtarmaya çalıştım. Beni oturacağım yere yönlendirirken sandalyemi çekip oturmama yardımcı oldu. Küçük bir gülümseme ile ona teşekkür ederken ne diyeceğimi bilmez bir halde ona bakıyordum. Buraya gelirken o kadar kendimden emin ve kararlıydım ki ama şimdi cümlelerim buhar olup uçup gitmişti. Etrafa göz gezdirirken içimdeki oluşmaya başlayan gerginliğin yüzüme yansıdığının farkında bile değildim.

“Mira, sen iyi misin?” dediğinde ortama yaydığım negatif enerjiyi onun da fark ettiğini anladım.

“Kim ben mi? İyiyim, kötü olduğumu da nereden çıkardın ki şimdi?” dedim. Heyecan ve panik ile ağzımdan dökülenlere bir de elimi kolumu koyacak yer bulamamam üstüne tuz biber olmuştu.

“Bakışlarından ve davranışlardan,” diyerek bir kaşını yukarıya kaldırmış beni süzüyordu.

“Yok ben gayet iyiyim, sadece yorgunluk var biraz,” dedim inandırıcı olmak adına elimi alnıma götürmüştüm. Konuyu değiştirmek adına etrafa bakınırken hazırlık yapan müzik grubunu gördüm.

“Aaaa canlı müzik mi var?” şaşkınlık nidaları ile Cantuğ’a hayret ile bakmıştım. Buranın müdavimlerindendim ama bugüne kadar hiç canlı müzik yapıldığına şahit olmamıştım. Bir anda dikkatimi çekmişti. Hazırlıklarını tamamlayıp yavaş yavaş nostalji müzikleri çalmaya başlayınca yüzümdeki mest olmuş ifadeye engel olamadım. O kadar hoşuma gitmişti ki bir an onların şarkılarına kendimi kaptırmaya engel olamadım. Şarkılara kendimi o kadar kaptırmıştım ki yanımdaki Cantuğ’un varlığını bile bir an unutmuştum. Kahretsin! Bana her şey neden ismi lazım değil AZDER evladını hatırlatıyordu ki? Yediğim yemek, içtiğim su, dinlediğim müzik o olmuşken ben burada ne yapıyordum?

***

“Mira,” diyen sesi ile yerimde irkilmiştim. Hay aksi! Cantuğ hala buradaydı değil mi? “Farkındaysan ben hala masadayım,” diyerek gülmeye başladı. Onun gülüşlerine ben kahkahalar ile eşlik ediyordum. Bugün nasıl saçma sapan bir günse yaşadıklarım resmen akıl almaz boyutlara ulaşmıştı. Dengem şaşmıştı. Sabah ne için yakınıyordum, Arda ile neden tartıştım. Neydim, ne oldum? Aldığım hangi karar ile buraya geldim? Ve şu an oturmuş geçmişin unutulmaz şarkılarını dinlerken ismi lazım değili düşünürken yanı başımda bana keyifle gülen adamı unutuyordum. Of ki ne of! Umutsuz vaka Mira yine ve yeniden iş başında…

Kahkaha seansından çıkıp biraz da olsun kendimi toparlamayı başarmıştım. Artık konuşma zamanıydı. Ertelemek sadece can üzer, ruhumu yorardı. Ona karşı dürüst olacaktım. Her şeyi anlatacaktım. Ama bu kulağıma dolan şarkılarda bana hiç yardım etmiyor dahası işimi kat be kat zorlaştırıyordu. Her bir şarkı bana tek bir kişiyi hatırlatıyordu. Arda’yı… Sanki her söz ondan bana, her bir ezgi benden ona bir cevap niteliğindeydi.

Boğazımı temizleyip yavaş yavaş konuşmaya başladım. “Cantuğ, konuya nereden ve nasıl başlayacağımı inan ki bilmiyorum. Günlerdir seninle konuşmak istiyorum aslında, kafanda bir sürü soru olduğunun farkındayım, bu yüzden ben her şeyi en başından…” dediğim an Cantuğ bir elini havaya kaldırıp beni susturdu. Konuşmama izin vermeden konuşmaya kaldığım yerden kendisi devam etti.

“Bak Mira ben en başından bu yana olanları duymak istemiyorum. Eminim ki haklı sebeplerin vardır. Yaptığın ya da yapacağın hiçbir şey için bana açıklama yapmak zorunda değilsin. Ben sana güveniyorum. Ve ben bundan önce ne olduğu ile değil bundan sonra ne olacağı ile ilgileniyorum. Bana bunun cevabını vermen yeterli. Ne olursa olsun, hangi kararı alırsan al yanında olacağımı unutma. Ben senin üzülmeni istemiyorum. Biliyorum ki öncesini konuşmak seni üzmekten başka hiçbir şeye yaramayacak,” dedi. Cidden bu adam bunları demişti bana… Böyle bir adama ‘HAYIR,’ demek ne mümkün ki… Tam ağzımı açmış bir cevap verecektim ki mikrofondan çıkan bir cümle nefesimi kesmeye yetmişti.

“Normalde istek almıyoruz. Gerçi şarkı da konsepte uymuyor ama anladığım kadarı ile yüreği yanan biri var aramızda. Söz konusu aşk ise boynumuz her daim kıldan ince kalır. Biz de onu kırmayalım ve isteğine boyun eğelim. Gidecek yerim mi var kelebek ömürlü sevdam, demiş yüreği yanan kişi… O zaman bu şarkı tüm aşk ateşi ile yanan yüreklere gelsin,” dedi ve şarkıya başladı. Emre Altuğ’dan Gidecek yerim mi var şarkısı kulağıma dolarken içimde depremler olmaya başlamıştı. O kadın kelebek ömürlü sevdam mı demişti? Bu bir tesadüf olabilir miydi? Yoksa o, o burada mıydı? Şarkı kulaklarımda çınlarken gözüm duvarın dibinde bakışları ile beni mühürleyen adam ile birleşti. Zaman durmuştu. Etraftaki insanlar ve eşyalar şarkının her bir sözünde donuklaşıyor ardında yok oluyor, bizim dünyamızda silinip gidiyordu. Koskocaman mekânda şimdi sadece kulaklarımıza dolan şarkı, bir o, bir de ben vardım.

Emre Altuğ- Gidecek Yerim Mi Var?

Bak yine kader sessizce örmüş ağları. Biçare gönül uzanmıyor ki kolları.
Hep kara haber getirdi yaz yağmurları. Senden bihaber geçer mi ömrün kalanı?

Karanlıklar içinden gün doğar ya aniden. Belki öyle can bulur yarım kalan hikâyemiz.
Gidecek yerim mi var? Diyecek sözüm mü var? Bunu eller anlamaz sana ihtiyacım var.

 

Gözlerimden yaşlar akıp giderken gönlüm onun yüreğini terk-i diyar ediyordu. Bizim hikâyemiz şarkılarda yaşamıyordu. Biz gerçek hayatın içinde ete kemiğe bürünmüş gerçek insanlardık. Bizim yarım kalan hikâyemiz gerçek hayatta can bulamazdı. Bizim hikâyemizin artık nefesi tükenmişti. Şarkı tüm sıcaklığı ile devam ederken onun gözleri ‘YAPMA,’ diye haykırıyordu. Gözlerimden yaşlar akarken Cantuğ ruh halimdeki değişimi fark etmişti.

“Mira, sen iyi değilsin istersen sonra da konuşabiliriz.” Dedi. Hayır konuşamazdık. Bu kısır döngü böyle devam edecekti. Artık bitmeliydi. Bizim bir sonumuz yoktu ben bunu anlamıştım. Gerçek bir başlangıcımız olmadığı gibi sonumuzda geleceğimiz de yoktu. Söküp atacaktım sonsuza kadar Arda’yı içimden. Benim artık savaşacak gücüm kalmamıştı. Bugün yapmazsam hiçbir zaman yapamayacaktım.

“Ben, ben iyiyim Cantuğ,” dedim. Elimin tersi ile gözümdeki yaşları silerken bakışlarım tutsağında kaldığım adama doğru yöneldi. Hala bana büyük bir beklenti ile bakıyordu. Sessiz lisanı ile haykırıyordu ama ben o lisanı unutmaya karar vermiştim. Arda’nın gözlerinin içine bakarak “Cantuğ, ben evlenme teklifini kabul ediyorum,” dedim. Hakikaten ben bu sözleri Arda’nın gözlerinin içine bakarak söylemiştim. Cantuğ sanki böyle bir cevap beklemiyor gibi bir anda ağzımdan dökülenler ile afallayıp kalmıştı. Onun şaşkınlığını hissetsem de benim verdiğim cevabı dudaklarımdan okuyan yüreğimin tek gerçek sahibi adam, gözlerini yavaşça kapatarak bana tepki vermişti. Sonra gözlerini açtığında karşılaştığım tek şey büyük bir boşluktu. Gözlerim, şaşkınlıktan yüzü tuhaf bir ifadeye bürünen Cantuğ’a, bir de az önce büyük bir beklenti ile parlarken şimdi büyük bir boşluğa dönüşen Arda’nın gözlerine bakıyordu.

Loading...
0%