@ugurluay
|
59.BÖLÜM “İki ateş arasında kaldıysa gözlerim, arafta hapsolmuştur yüreğim…” Hissediyordum. Yüreğim arafta hapsolmuş, gözlerim iki ateş arasında kalmıştı. Hayat ateşi Arda’nın gözünde benim Cantuğ’a verdiğim cevap ile sönmüştü. Hissediyordum ve bu acı her geçen gün canımı biraz daha acıtmaya başlamıştı. Verdiğim kararın arkasında dursam da çektiğim acı karşısında doğruluğundan emin olamıyordum. Aldığım kararı daha ben idrak edememişken duyulması aile içine bomba gibi düşmüş ve büyük etki yaratmıştı. İlk başlarda herkeste bir bocalama ve şaşırma evresi yaşanmıştı. Herkes şaşkın bir o kadar da tuhaf davranıyordu. Sanki aylardır yanımda yöremde olan adam Cantuğ değilmiş gibi davranıyorlardı. İlk kapıma dayanan Umut olmuştu. Kızgındı ve öfkesini bana kusmaya gelmişti. “Sen ne halt yediğini sanıyorsun Mira? Cantuğ’un evlenme teklifini kabul etmek de ne demek?” Diyerek kapıma dayandığı gün verdiğim tepki ile bir adım geri atmak zorunda kalmıştı. Ne istiyordu bu insanlardan benden anlamıyordum. Umut değil miydi? Müstakbel damadı bekletme diyerek odama gelip beni uyaran, bu ne perhiz bu ne lahana turşusuydu anlamadım ki… Benim verdiğim tepki karşısına bozguna uğramış bir şekilde aynı öfke ile hiçbir şey söylemeden kapıdan çıkıp gitmişti. Umut’un öfkesini bertaraf etmiş dipsiz kuyularda kaybolmak adına gözlerimi kapamak istedim. Evet evet tam da şu anda yok olmak istiyordum. Hiç var olmamış gibi, hiç yaşamamış, hiç yaşatmamış olmak istiyordum. Gözlerimi kapar kapamaz çalan telefonun sesi beynimi oyarken bir kez daha isyan bayrağımı göklere ulaştırmıştım. El insaf arkadaş, bir Allah’ın kulu da şu kız müsait mi, üzgün mü dertli mi desin? Ama yok nerede benim çevremde o anlayış? Yatağın çarşafına da öyle bir dolanmışım ki çıkabilene, çözebilene aşk olsun. Kim olduğuna bile bakmadan çarşaf ile boğuşurken telefonu güç bela sonunda açabilmiştim. “Alo.” Diye çıkan sesim âdete inlemişti. Karşımda duyduğum ses ise şu an için hiç ama hiç beklemediğim bir sesti. Telefonun içinde cazgırca bana bağıran kişi can dostum Cemre’den başkası değildi. Tabi araya karışan bir adet Toprak enişte parazitini de duymazdan gelmek imkânsızdı. Telefonun ahizesini duyduğum ses ile refleks ile kulağımdan uzaklaştırdım. Bu kıza Trabzon’da ne yiyip ne içiriyorlardı da sesi kulağımı delercesine bu kadar tiz çıkıyordu. “Mira kızım senin kafanı koparacağım, ağabeyim ile evleneceğini, dahası evlilik teklifi ettiğini neden senden duymuyorum acaba?” diyerek bağırdığında tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki telefonu alel acele alan Toprak’ın sesini duydum. “Kız maydanoz kılıklı baldız bozuntusu gelince senin bacaklarını kıracağım. Bizim yokluğumuzu fırsat buldun değil mi? Gerçi iyi de yapmışsın Trabzon’dan turşu suyu getirmeyi planlıyordum artık gerek kalmadı. Neyse kırk yılda iyi bir iş yapmışsın. Hayatıma girmen zaten büyük zarardı bir de bana turşu suyu aldırarak cebime zarar verecektin.” Dedi ya bir de utanmadan. Ben hala çarşaf ile boğuşurken bir yandan da Toprak’a laf yetiştirmeye çalışıyordum. “Bana bak enişte bozuntusu seni bozuk para gibi harcarım. Evde falan kalmadım ben, sen şimdi bu yaptığını espiri kategorisine mi koyuyorsun? Çok yazık Cemre’me Trabzon yararken seni resmen huysuz bir ihtiyara dönüştürmüş.” Dedim şimdi gülme sırası bendeydi. Kahkahalarım karşısında bozulduğunu hissetmiştim. Oh olsun ona benimle dalga geçemeyeceğini hala anlayamamıştı. Ne dediğini bile anlayamadığım bir homurtu ile telefonu Cemre’ye vermişti. “Mira, boş ver sen şimdi Toprak’ı da bana cevap ver, neler oluyor?” İşte asıl verilmesi gereken cevap ve konuşmaya ihtiyacım olan tek insan. “Biz, biz Cantuğ ile evleniyoruz Cemre.” Sesim o kadar duygusuz ve düz bir tonda çıkmıştı ki telefonun ucundaki can dostumun ne hissettiğimi anladığını biliyordum. Telefonda ölüm gibi bir sessizlik olmuştu. Sanki konuştuğumuz benim ömrümde bir kere almış olduğum evlilik kararı değil de kendi cenazemin haberini verir gibiydim. O da bende bunun çok iyi farkındaydık. Bir süre sonra ortamdaki sessizliği bozmak adına yapmacık bir tavırla “ Beni tebrik etmeyecek misin? Ailenize gelin oluyorum.” Dedim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra “Sence etmeli miyim?” dedi. Kahretsin! Cemre her şeyin farkındaydı ve söz konusu tanımadığı bir insan değil öz be öz ağabeyiydi. Ne diyebilirdim ki yıllarca Arda’yı sayıkladıktan sonra şimdi tutmuş ağabeyin ile evleniyorum diyordum. Ne demesini bekliyordum ki ah canım hoş geldin ailemize çok mutlu oldum bu habere demesini mi? Böyle bir tepkiyi çok beklerdim. “Cemre, ben…” demiştim, daha fazlasına ne gücüm ne de nefesim vardı. Can dostum durumumu anlamış olacak ki nefesimin kesilip sözümün bittiği yerden devam etti. “Mira, ben seni çok iyi tanıyorum. Sen benim canımsın, biz belki kan bağı ile kardeş değiliz ama sen benim için Cantuğ’dan farksızsın. Senin ağabeyim ile olman beni çok mutlu ederdi. Ama Arda olmasaydı. Ben senin nasıl sevdiğini bilirim Mira, kendinden geçercesine seversin. Her şeyi herkesi geçtim bunu sen kendine yapabilecek misin? Yüreğindeki emsalsiz sevdana kıyabilecek misin? Sen bana bunu cevabını ver bende size mutluluklar dileyerek susayım. Ailemize hoş geldin diyerek sana sımsıcak sarılayım. Ama benden önce kendine yüreğine dürüst ol Mira.” Evet, Cemre yine hangi damarımdan gireceğini iyi biliyordu. Öyle bir yerden girmişti ki artık dürüst olma zamanıydı. Çarşaf ile yaptığım mücadeleyi kazanıp yatağın içinden güç bela çıkmıştım. Şimdi kalkmış terasıma doğru yönelmiştim. Bu geç kalmış itirafı yapmak beni biraz zorlayacaktı bu yüzden temiz havaya ihtiyacım vardı. Terasa çıkıp gökyüzünde bin bir endam ile süzülen yıldızları izliyordum. “Cemre sana asla yalan söylemem biliyorsun. Yalan yok ben Arda’yı çok sevdim, hala da seviyorum. Onu sevmekten bir an olsun vazgeçmedim. Ta ki Cantuğ’un evlenme teklifini kabul edene kadar. Cemre bizim asla bir geleceğimiz olamaz. Bir o kadar yorulduk, o kadar kırıp döktük, öyle hatalar yaptık ki… Ne onun bana faydası ne de benim ona bu saatten yararım dokunur. Arda ile konuştuk bir çok şey anlattı bana, onu haklı çıkaracak bir sürü şey anlattı. Benim bilmediğim yıllar sonra öğrendiğim gerçekler belki de bir şans bir umut dedirtmişti bana ama olmadı. Küçücük bir kıvılcımda alevler çıkardık aramızda, olmayacak sözler söylenmeyecek laflar dolandı dilimize… Biz yan yana geldiğimizde dilimiz kelimelere döndüğünde küçük bir esinti bile bir saniye de kasırgaya dönüşüyor. Ben ne olursa olsun onun başka kadına sarılışını unutamıyorum. O ise sürekli yanımda yöremde bu güne kadar gördüğü insanların lafını ederek beni cezalandırıyor. Biz birbirimize çok geç kaldık Cemre, hem de çok geç… Biz olmaktan vazgeçtim. Geçmişimizi kullanarak birbirimizi yaralamaya devam edeceğiz. Buna artık bir son vermek istedim. Bu kısır döngü sürekli böyle devam edecekti. Yoruldum Cemre, inan artık dayanacak gücüm kalmadı. Ağlamaktan yoruldum mutlu olmaya ihtiyacım var.” “Peki ya Cantuğ, ağabeyim bu hikâyenin neresinde?” “Cantuğ… Benim sessiz sığınağım huzur adamım. Çok defa ona Arda ile aramızda olanları anlatmaya çalıştım. Sanki her şeyi biliyor gibi beni konuşturmadı. Birbirimize karşı dürüstüz, beklentilerimiz aşk yönünde değil. İkimizin de tek beklentisi huzur. Ben mutlu olmak istiyorum Cemre ve bunu yalnızca Cantuğ ile yaşayacağıma inanıyorum. Bu yüzden teklifini kabul ettim. Sana haber vermek istesem de henüz bunu açıklamaya hazır değildim. Sahi sen nereden öğrendin? Daha bugün kabul ettim. Az önce de Umut dayandı kapıma, hayırdır neler oluyor? Benim arkamdan işler çeviriyorsunuz da benim mi haberim yok?” Dediğimde Cemre’nin telefonun ucunda bir an irkildiğini hissettim. “Şey ya nereden olacak? Ağabeyim aradı size gelininizi getirip el öptüreceğim dedi. Ben de öylelikle o kızın sen olduğunu öğrendim,” dedi. Duyduklarım karşısında yaşadığım panik olmasa alal acele ağzından çıkan cümlelerin tuhaflığını hissederdim. Ama duyduklarım duyacaklarımın yanında kocaman bir hiçti. “Ne? Nasıl yani? Kim? Nereye el öpmeye ?” derken bin bir endişe ve telaş ile terasta dönüp durmaya başlamıştım. Yok canım bu tamamen şaka olmalıydı başka bir izahı olamazdı. Yaptığım panik Cemre’nin öyle bir hoşuna gitti ki az önceki konuşmayı yapmış olmasak beni isteyerek kendi ailesine gelin etme çabalarını şen şakrak karşılardım. “Ah tabi canım, ağabeyim söylemedi mi? Bu hafta sonu annemlerin elini öptürmek için seni Trabzon’a getirecek.” Hadi canım yok artık, Cantuğ bu kadar kısa sürede bunları planlamış olamadı değil mi? “Yok söylemedi. Hem daha bugün evlenme teklifini kabul ettim. Bu ne hız? Yangından mal mı kaçırıyoruz caanım?” “Mal değil ama ağabeyim seni hızla kaçırmaya hevesli bilesin. Bu işi bir ay içinde halledelim düğün hazırlıklarına başlayın bile dedi.” Ah ama hayır ya… Ben böyle planlamıştım ki. “ Ya ama Cemre…” Dedim isyan eder gibiydim. “Kızım tabi ki evleneceksin. Zaten teklifi de bu yüzden kabul etmedin mi? Neyse tatlım hafta sonu görüşürüz. Biz düğün hazırlıklarına başlıyoruz. Annen ile irtibatı ben sağlarım. Olmadı annen senden önce buraya gelir. Biz tüm planlarımı yaparız sana sadece imza atmak kalır.” Daha cevabımı beklemeden suratıma telefonu çat diye kapattı. Ben telefonu elimde tutarken tuhaf bakışlarımı ondan alamıyordum. Az önce yaşadığım şeyin gerçek olabilme ihtimali yüzde kaçtı acaba? Hala şaşkınca elimde tuttuğum telefona bakarken sanki karşımda Cemre varmış gibi sesli bir şekilde “Sağol ya.” Diye isyan ettim. Kafamı gökyüzüne çevirdim ve yıldızları izledim. Alsanıza beni de yanınıza, ne kadar şanslısınız. Ne aşk? Ne keder? Her şeyden bihabersiniz ve öylece orada parlıyorsunuz. Ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Cemre’nin söylediklerini bir kez daha zihnimde seslendirirken bir an donup kaldım. Gerçek kırbaç gibi yüzüme çarparken afallayan yüzüm eminim ki seyirlik komedilere bin basardı. “O bana hafta sonu el öpmeye Trabzon’a mı geliyorsunuz dedi? Üstüne bir de bir aya düğün mü olacak? Bizim düğünümüz! Hadi canım oradan o kadar da değil, Cemre de buldu şaşkın yavru kediyi dalga geçiyor. Hem bu kadar kısa sürede ne düğünü? Şakaydı canım başka ne olacak.” Dedim. İçimi rahatlatır gibi derin bir nefes alıp verdim. Tam bir adım atmıştım ki gerçek olabilme ihtimali yüksek olanlar zihnimden gözüme akın etmişti. “Cemre’nin söyledikleri ya gerçekse, ya şaka yapmıyorsa?” Yedin kızım naneyi, hem de en kokulusundan. |
0% |