@ugurluay
|
6.BÖLÜM(***Kaçış Yok***) “Var olduğunu bileyim, nefes aldığını hissedeyim… Bana yeter… Arar, bulurum bir ömre bedel olsa da fark etmez, Tek bir gülüşünü saniyenin salisesi içinde görsem yeter… İnan bu her şeye değer…” Şirkette Umut’un odasında kırk yıllık hatırı olan kahvemi keyif içinde yudumlarken aklımın nereye kaçtığı kuzenime göre meçhul, yüreğime göre ise malum yerdeydi. “Eeee kuzen bu sene son senen geleceğe dair planların neler bakalım?” Umut’un böyle bir cümle kurması kaşlarımın hayret ile yukarı kaldırmama sebep olmuştu. “Şaka yapıyor olmalısın kuzen…” Ağzımdan nasıl çıktığını bile anlayamadığım cümleme alay ile karışık kahkahamı da eklemiştim. Dalga mı geçiyor bu adam ya… “Neden? Niye böyle bir şey söyledin şimdi…” Allah’ım sana geliyorum bu adam ciddi mi ya? “Allah aşkına Umut, annem ile ortak yapımınız olan hayatımı mahvetme filminizi ne çabuk unuttun. Hem annem ile yazıp, çizip, beni başrolde oynatıp sizin yönetmen koltuğuna beraber oturduğunuz hayatımdan bahsediyorum.” “Abartıyorsun Mira, teyzem de bende senin iyiliğini istiyoruz.” “Ne demezsin?” “Miraaaa…” “Aslında doğru söylüyorsun ya, beni benden daha iyi tanıyorsunuz öyle değil mi? Sizin yüzünüzden istemediğim bir bölümü okumak zorunda kaldım. Gerçi Ankara denen soğuk memleket bana Cemre’min dostluğunu kazandırdı ya neyse… Tek kazancım o oldu diyebilirim.” “Ne güzel bak sayemizde arkadaş yoksunu sen bir dost kazandın.” “Ne demek istiyorsun sen?” Ellerimi kavgaya hazırlanan mahalle kadınları gibi iki yanıma koymuş her an Umut’a dalma pozisyonu için kendimi ayarlamıştım. “Kabul et kızım geçimsiz, huysuz küçük bir çocuksun Mira, Cemre’nin senin ile arkadaşlık yapması bir mucize, bence bu mucizeyi kaybetmemek için çok emek sarf etmelisin, maazallah arkadaşsız kalırsan senden ve o gereksiz düşük çenenden çekeceğimiz var.” Duyduklarım sinirlerimin zıplamasını sağlarken “Sen kurban ol benim o düşük çeneme,” diyerek elime geçirdiğim kalemliği kafasına doğru sertçe fırlattım. Damarıma basmakta üstüne yok doğrusu densiz ya… Sen şu ukalaya bak hele, geçimsizmişim de, huysuz bir çocukmuşum da, büyük bir mucizeymiş de… Kafasını kırdırtacak o olacak yani… “Kızım yavaş olsana ya kastın mı var canıma.” “Az daha konuşursan başına geleceklerin bir emsalini daha yaşayamadığını yaşayarak öğrenmiş olacaksın,” dediğim an kapının açılması yüreğimde ağır çekim bir anın yaşanması gibi zihnimde an be an canlanmaya başladı. “Umut, bu sözleşmedeki şu madde…” dedi ve sözleri bıçak gibi kesilirken yeşilleri gözlerimin en derininde yitip giderken, bakışlarım ona kenetlendi, yüreğim sükûta mesken tutmuş gönlüne mühürlendi. Umut’un varlığı ise resmen zihnimde buhar olup uçup gitmişti. Ah be güzel adamım, nasıl bir şeysin sen böyle ya, yer, zaman, mekân kavramımın akıl denen kutumdan uçup gitmesini nasıl sağlıyorsun böyle bir bilsem. Ah be zalim felek, yar etmedin şu yeşillerine hayran olup ruhunda mesken tuttuğum adamı, yar etmedin yüreğime… Ne kadar süre öyle kala kaldık bilmiyorum ama gerçek dünyaya dönüşümüz Umut’un yersiz ve gereksiz öksürüğü ile oldu. Densiz kuzen ya, bıraksa iki dakikacık daha yitip gitsem şu yeşillerde ne olurdu yani… Ama yok benim kuzen her ortama maydanoz olup beni sinir edecek ya… Gerçi bu tabirler birini bana hatırlatıyor, çok tanıdık geliyor ya neyse… “Arda, ne demiştin sen anlamadım.” Umut’un uyarı tonu onu da kendine getirmiş olacak ki allak bullak olmuş suratı ile toparlanmaya çalışıyordu. Ah canım ya kıyamam ben sana, beni görünce dumura mı uğradın sen… Benden kaçılmayacağını öğrenemedin mi sen güzel adamım, o hesap verilecek, benden kaçışın sebepleri bir bir bana dökülecek, bundan da benden de kaçış yok… “Şey, şey diyordum. Sözleşmedeki şu madde sıkıntılı gözüküyor, aklım bulandı resmen, işin içinden çıkamadım bir de sen göz atsan iyi olacak,” diyerek elindeki dosyada işaretli olan maddeyi Umut’a gösterirken gözlerini benden kaçırmaya çalışıyor, beni adeta yok sayıyordu. Umut tüm dikkatini dosyaya vermişken Arda’nın kaçırmaya çalıştığı yeşillikleri çoktan göz hapsime almıştım. O ise huzursuz yerinde kıpırdanıyordu. Gördüklerimin yanında hissettiklerim canımı sıkmaya yetse de şu nokta da vazgeçmeye hiç niyetim yoktu. Adama bak ya sabahtan bu yana bir çift bakışın yer aldığı gül cemalini görebilmek için katlandığım eziyet, atmadığım takla, yapmadığım pişkinlik, tatmadığım yüzsüzlük kalmadı. Beyimize bak sen, yok öyle yağma… Kurtulamazsın benden Arda Mert AZDER… O kahve bugün benim ile içilecek, o iki tatlı söz benim ile edilecek ve kaçmana sebep olan her neyse hesabı verilecek… Kaçış yok… Elimden kurtulmazsın, diye iç geçirirken sinsi gülüşümü ona gönderirken, onun bakışlarımın ardında aklımdan neler geçirdiğimi anladığını anlamam ise hiç zor olmamıştı. Ah be güzel adamım anla artık bunu kaçamazsın benden… Ben AZDER olmaya tek aday Mira Aktuna’yım, bir türlü anlayamadın, kabul edemedin sen bunu… Ama edeceksin, önce beni sevdiğini sonra da bayan AZDER olmam için o teklifi edeceksin. Ve ben de bunu göreceğim. |
0% |