Yeni Üyelik
61.
Bölüm

61. Bölüm

@ugurluay

61.BÖLÜM

“Mevsimim seni bulmuş, saatim seni vurmuş. Dünüm, bugünüm, yarınım sen olmuş.

Yorgun yürekler diyarı, dingin bir sevda hali…

Sorgu yok, sual yok, AŞK en güzel yanı.”

Ne diyebilirdim ki? Koskocaman bir hiç… Ne olduğunu bilmediğim ve anlayamadığım bir hızda kayboluyorum. Kendi yarattığım karanlık bir boşluğa düşündüğümü sandığım ama düşüncesizce kendimi ittim. Şimdi yuvarlanıyorum. Sonunda ne olacak artık kestiremiyorum. Hava alanında bir yanımda Cantuğ bir yanımda Ceylan ortada ise ben… Muhteşem üçlü hava alanında Trabzon’a gitmek için zamanın gelmesini bekliyor. Kendimi böyle bir çıkmaza soktuğum için gerçekten tebrik ediyorum. Yüreğimdeki adamı silip atamadan sırf bir inat hali içinde gidip Cantuğ’un evlenme teklifini kabul etmiştim. Sonuç mu? Sonuç koskocaman bir hüsran…

Ben dertli dertli düşünürken Cantuğ’un bana seslendiğini daha yeni fark ediyordum.

“Mira uçağa binmeden bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor.” Diyerek gözümün gördüğü noktada enden uzakta konuşmaya başladı. Geriye yaslanıp ellerimi göğsümün altında birleştirip düşünmeye başladım. Ben Cantuğ ile gerçekten evlenebilecek miydim? Bunu kendime daha da önemlisi bu iyi yürekli adama yapabilecek miydim? Daha güzel aşk dolu bir hayatı hak ederken benimle uğraşmak ona haksızlık değil miydi? Ben düşüncelerim ile kavga ederken gözüm bir an yalnızca bir an bir şeye takıldı. Ben nerede olsa bu bakışı, bu bakış içindeki anlamı tanırdım. Aman Allah’ım gerçekten tahmin ettiğim şey gerçek olabilir miydi? Ceylan, Cantuğ’un asistanı, sekreteri onun sağ kolum dediği kız benim Arda’ya baktığım gibi o da Cantuğ’a mı bakıyordu? Şaşkınlığımı üzerimden atıp sessizce uzakta telefon görüşmesi yapan Cantuğ’u izleyen Ceylan’ı izlemeye koyuldum. Cantuğ’a öyle içten, samimi, kederli ve bir o kadar aşk ile bakıyordu ki onun bu hali içimi cız ettirdi. Daha fazla dayanamadım. Cantuğ her an gelebilirdi ve benim fazla zamanım yoktu. Bir an önce neler olup bittiğini anlamam gerekiyordu.

“Zor değil mi?”

“Efendim Mira hanım anlamadım?”

“Bence gayet iyi anladın Ceylan.” Dedim gözlerim ile Cantuğ’u işaret ederek.

“Ben gerçekten ne demek istediğinizi anlamıyorum Mira Hanım.” Anlaşıldı kolay kolay çözülmeyecekti.

“Ceylan yapma Allah aşkına, Cantuğ’a nasıl baktığını gördüm. Ona karşı bir şeyler hissettiğini görmemek için kör olmak gerek.”

“Mira Hanım bu konuşmayı yapmak istediğimi sanmıyorum. Lütfen sözlerinize dikkat edin. Hem siz Cantuğ Beyin nişanlısı sayılırsınız. Onunla evleneceksiniz. Bugün Trabzon’a ailesi ile görüşüp düğün planları yapmaya gidiyorsunuz.”

“Ceylan senden bir şey isteyebilir miyim?”

“Buyrun Mira Hanım.”

“Benim ve Cantuğ ile ilgili olan her şeyi unut ve bana dürüst ol. Sen Cantuğ’a âşık mısın?”

“Şey…” dedi ve başını önüne eğerek kıpkırmızı oldu. Sözünün devamı boğazından çıkmıyordu. Adeta sesi kesilmişti.

“Biliyordum, onu âşık olduğunu anlamıştım.” Dedim büyük bir heyecan ile yerimde çırpınmaya başladım. Hareketlerimin tuhaflığına anlam veremeyen Ceylan şaşkınlıkla beni izliyordu. “ Ceylan neden Cantuğ’a duygularından hiç bahsetmedin. Neden bir başkasına kayıp gitmesine izin verdin. Ona bakışını gördüm. O bakışı gerçekten seven bir insan atabilirdi. Sen onu çok seviyorsun gözlerinde bunu görebiliyorum.” Dediğim de içli bir nefes alıp verdi. Gözlerini şimdi benden kaçırıp uzakta telefon ile konuşan Cantuğ’a çevirdi.

“Eğer gerçekten bir geleceğin yoksa izin vermelisin. Yalnızca onun mutlu olması için izin vermek gerekir. Huzuru tadabilmek için buna ihtiyacım var. Ben inanın şu an huzuru tadıyorum. Sevmek de bu değil mi zaten. Bazen susarsın, bazen gidersin, bazen de sessizce izlersin. Sevmek bu değil mi zaten? Onun yanağında gördüğün bir çift gamze, yüzündeki gülümsemenin gözlerinde ışıldaması, sesimdeki o coşkunun kaybolup gitmesine engel olmak değil mi? Ben sessizce oturup izlemeyi seçtim.” Ceylan’ın sözleri ile birlikte gözlerim dolup taşmıştı. Bu kız Cantuğ’u ne kadar da güzel seviyordu. Ben Arda’yı severken aldığım bu karar ile birlikte hepimizi mutsuz bir ömüre mahkûm edecektim. Yapamazdım. Yapmaya hakkım yoktu. Ve yapmayacaktım. Ceylan’ın şaşkın bakışları arasında aldığım hızlı karar ile aniden ayağa kalktım.

“Benim gitmem lazım.”dedim. Ceylan ne olduğunu anlayamamıştı. Duygusal dünyamı sözleri ile nasıl kendine getirdiğinin farkında bile değildi. Dehşete kapılarak yerinden kalktı. Ellerime sarıldı.

“Mira Hanım siz iyi misiniz?” dedi. Gözlerimdeki yaşları silip ona sımsıkı sarılırken “Teşekkür ederim. Her şey için çok teşekkür ederim. Bugüne kadar hiç bu kadar iyi olmamıştım. Her şey senin sayende.” Dedim yanaklarına sulu birer öpücük kondurup Cantuğ’un yanına koşar adım giderken küçük valizimi de beraberimde sürüklemeye başladım.

***

“Cantuğ.” Diye seslendim sırtı dönük telefon ile konuşan adamın arkasından. Cantuğ bana dönmüş son kelimelerini söyleyip telefonu kapattı. Kaşlarını yukarıya doğru kaldırarak bana bakarken omuzlarımdan tuttu.

“Sen ağladın mı? İyi misin? Ne oldu?” diyerek endişeli sesi ile birlikte omuzlarımdan beni yönlendirip bize en yakın olan koltuklara oturttu.

“Cantuğ ben, ben yapamam.”

“Mira sen iyi değilsin. Neyi yapamazsın?”

“Ben seninle Trabzon’a gelemem, seninle nişanlamam, seninle evlenemem.”

“Mira sen ne dediğinin farkında mısın?”

“Cantuğ ben hala Arda’ya deli gibi aşığım.” Dedim gözlerimden yaşlar süzülürken “Affet beni… Ben özür dilerim. Ama yapamam.” Dedim ve başımı öne doğru eğdim. Gözyaşlarım sicim gibi yanaklarıma hücum ederken yanı başımda oturan adamın yüzüne bakamıyordum. Uzun bir sessizliğin ardından kulağıma bazı sesler gelmeye başlamıştı. Cantuğ’un omuzları sarsılıyor ve sesler çıkıyordu. Yok, hayır ama benim yüzümden ağlıyor olamazdı değil mi? Ya ama ben buna sebep olduğum için asla kendimi affetmeyecektim. Tutmuş koskocaman adamı mı ağlatmıştım?

“Cantuğ…” diye inleyerek başımı kaldırıp gözlerim onun gözlerini bulduğunda bu defa şaşırma sırası bendeydi. Cantuğ, o gülüyor muydu? Hem de omuzları sarsılarak mı gülüyordu? Daha neler… Ya ben aşırı duygu yoğunluğu ve karmaşasından görmek istediklerimi hayal ediyordum. Ya da Cantuğ aldığı haber ve yaşadığı büyük hayal kırıklığı ile kafayı sıyırmıştı. Birkaç defa işaret parmağım ile ona dokunup gerçekliğini tespit etmek istemiştim. Gerçekliğinden onay aldıktan sonra kaşlarım çatılıp öfke ile ona bağırdım.

“Şimdi bunun neresi komik bana söyler misin? Sana ben Arda’yı seviyorum diyorum sen tutmuş kahkaha atıyorsun. Kafayı mı yedin Cantuğ bu nasıl bir tepki böyle?”

“Bir an cidden başıma kalacaksın diye çok korktum Mira.” Dedi ve yine gülmeye başladı. Ne diyordu bu adam ya?

“Sen neden bahsediyorsun?”

“Gel otur şöyle de sana her şeyi en başından anlatayım ama senden bir söz istiyorum.”

“Ne sözüymüş o?”

“Öğrendiklerinin ardından benim canımı bağışlayacaksın. Emin ol bende senin kadar kurbanım amacım yalnızca sevenleri bir araya getirmekti.”

“Ben bu işten hiç iyi kokular almıyorum ya neyse.”

“Konuyu değiştirme bana zarar vermeyeceğine söz veriyor musun?”

“Sen de amma garantici çıktın be tamam söz veriyorum.”

“Peki o zaman anlatmaya başlayayım. Cemre’nin düğününde senden etkilenmiştim ta ki Arda’nın sana olan ve senin ona ola bakışını görene kadar. Ben o anda asla dedim kendime ve aklımdaki tüm düşünceleri çıkardım. Bir gün Cemre’yi ziyarete geldiğimde Umut, Cemre ve Toprak benimle konuşmak istediklerini söylediler. Senin ve Arda’nın hikâyesini anlattılar. Yaşadığınız talihsizlikler yüzünden güzelim aşkınızı yaşayamadığınızı söylediler. Senin inatçı olduğun için asla Arda’yı dinlemediğini söylediler. Ne kendin konuşuyormuşsun ne de başkasına Arda’nın adını andırıyormuşsun. İkinizde iki inatçı keçiydiniz. Hala gelecek için bir şansınız olduğunuzu size göstermek için böyle bir oyuna giriştik. Ben sana yakın olacaktım ve Arda bir yolunu bulup sana tamamen açılacaktı ve siz barışacaktınız. Ama arkadaş nasıl bir inatsınız ki öfke ile kalkıp hep zarar ile oturdunuz. Biriniz adım attı diğeriniz çekildi. Baktık böyle olmayacak Cemre dedi evlenme teklifi et ne kadar hayır desem de bilirsin kız kardeşime hayır demek benim için çok zordur. Senin de mutlu olmanı o kadar çok istiyordum ki çünkü gözlerinde görüyordum Arda’yı ne kadar sevdiğini. Tamam dedim ve sana evlenme teklifi yaptım. Ama işler öyle bir boyut aldı ki sizi kavuşturalım derken iyice işler sarpa sardı. Arda ortalardan kaybolup gitti. Sen ailem ile düğün planları için yola çıktın. Eyvah dedim bir an Mira üstüme kaldı. Oyun yapalım derken resmen oyuna geldik.” Dedi ve tekrar gülmeye başladı. Duyduklarıma gülsem mi ağlasam mı bilemedim.

“Siz çok kötüsünüz ya…” dedim ve koluna hiç de nazik olmayacak bir şekilde sertçe vurdum. Oh olsundu ona bana böyle bir oyun oynanır mı? “ Ya inadım kırılmasaydı? Ya itiraf etmeseydim? Ya seninle nikâh masasına otursaydım. O zaman ne yapacaktın ayır memur bey bunlar hepsi bir oyunda bu nikâh kıyılamaz mı diyecektin.”

“Yok, o saatten sonra el mecbur evlenecektik. Ama hala inadın kırılmasaydı nikâh şahidi olarak Arda’yı davet edecektim. Ona rağmen o inadınız kırılmasaydı evlenecektik ve başıma kaldığın için bir ömür Cemre’nin başının etini yiyecektim.”

“Ne? Kafayı mı yedin gerçekten böyle bir şey yapacak mıydınız?”

“Tabi ki yapacaktık. Nuh diyorsunuz peygamber demiyorsunuz. İkinizde sırılsıklam âşıksınız ama inatsınız işte… Geçmişin üstüne beyaz bir sayfa çekip aşkınızı yaşamak varken hep bir kavga hep bir gürültü ben illallah ettim. Siz bıkmadınız. Böyle bir aşk herkese nasip olmaz Mira kıymetini bil. Bırak ne yaşandıysa yaşandı. Beş yıl geçti üstünden bu adamın gözü senden başkasını gördü mü? İnsanız hatalar bizim için değil mi? Bak sen de kaç defa hata yaptın. Arda kaç defa peşinden geldi. Şimdi sıra sende, şimdi yaralı olan o git ve onun yaralarını sar, birbirinizi iyileştirin.” dedi. Omuzlarımdan tutup beni ayağa kaldırırken gözlerimin içine baktı “ Git ve sevdiğin adama sahip çık. Onu asla bırakma.” Dedi ve sımsıkı bana sarıldı. Onun kollarından aldığım güç sayesinde şimdi gözlerimden akan yaşlar mutluluktan akıyordu. Mutluydum. Böyle bir oyunu bana oynadıkları için sevinmiştim. Benim Arda’sız yaşayamayacağımı canımı acıtarak bana göstermişlerdi. Valizimi alıp ardımdan sürüklerken aklıma gelen başka bir gerçek ile arkamdaki huzur ile bana gülümseyen adama baktım. Yüzüme masumane bir tebessüm yerleştirerek ona haykırdım.

“Cantuğ, sen de gözünü dört aç senin için nefes alan, gülüşünde hayat bulan bir insan çok yakınlarında bir yerlerde… Çok uzaklara değil burnunu dibine baksan yeter.” Dedim. Onun ardımdan haykırmasına aldırış etmeden hava alanında çıkarken gideceğim yeri artık biliyordum. Evime, evim dediğim yüreğe, aşkımın karargâh kurduğu yeşillere yol alıyordum. Bekle beni ömürlüğüm sana geliyorum.

Loading...
0%